22.06.2024Saat:13:17
(Son Düzenleme: 22.06.2024Saat:13:19, Düzenleyen: Serdar Yıldırım.)
ÇİRKİN KEDİ
Bir kedi varmış. Çok çirkinmiş. Hiç arkadaşı yokmuş. Yalnız gezermiş. Metruk bir evde gizlenirmiş. Geceleri sokağa çıkar, yiyecek ararmış. Bütün sokak kedileri gibi onun da besin deposu çöp tenekeleriymiş. İnsanların yediklerinden arta kalanları, kediler baş tacı edermiş. O şehre ara sıra yabancı kediler gelirmiş. Bu yabancı kediler ya birini aralarmış ya da adres sorarlarmış. Çirkin kedi buna çok sevinir ve yardımcı olurmuş. Ayrılırken arkasından konuşurlarmış: “ Aman, ne çirkin bir kedi. Biz de koca şehirde adres soracak bula bula bu çirkini mi bulduk, derlermiş. “
Film yapımcısı Yaver Bey senaryo gereği filmde oynatmak için, çirkin bir kedi arıyormuş. Caddelerde, sokaklarda gezmiş, dolaşmış. Yardımcıları pek çok kedi bulup, Yaver Bey’e göstermişler ama her kedinin mutlaka sevimli bir yanı vardır ya beyefendi hiçbirini çirkin bulmamış. Filmde oynayacak artistler de öylece bekliyormuş.
Böylece aradan aylar geçmiş. Bir gün Yaver Bey iki yardımcısıyla birlikte şehrin ara sokaklarında geziniyormuş: “ Şu çirkin kediyi o kadar aradık, bulamadık. Filmde başrol oynayacak kedi ortada yok. Bir bulsam onu salamlarla, sosislerle beslerim. “ diye söyleniyormuş. Çirkin kedi metruk evde söyleneni duymuş. Kapıya çıkmış. Miyav, demiş. Yaver Bey dönmüş, bakmış. Çirkin kediyi görmüş: “ İşte, tamam, çirkin kediyi bulduk. “ demiş. Çirkin kediyi kucağına almış, sevmiş.
Ertesi gün film çekimi başlamış. Çirkin kedi film setinde kendisine gösterilen ilgiden memnun oluyor ve her söyleneni aynen yapıyormuş. Oldukça yetenekli ve başarılı bulunmuş.
Yaver Bey: “ Bu kedinin içinde cevher varmış. Onu ben keşfettim ve zirveye taşıyacağım. “ diyormuş.
Çirkin kedi zaman içinde pek çok filmde başrol oynamış. Kazandığı paralarla metruk evi yıktırıp, aynı plan dâhilinde yeniden yaptırmış ve sokak kedileri bakım hanesine çevirmiş. Burada hasta kedileri tedavi ettirmiş, yavru ve yaşlı kedileri barındırmış, günün her saatinde kedilere yemek vermiş.
SON
Yazan: Serdar Yıldırım
SERDAR YILDIRIM'IN HAYAT HİKAYESİ
1959 yılında İnegöl' de doğdum. İlk, orta ve lise 2’yi İnegöl' de okudum. Lise 1 e giderken okulda düzenlenen şiir yarışmasında ilk 10 a giremedim ama edebiyat dünyasına giriş yapmış oldum. Şiir yazmaya devam ettim. Yazarların şiirlerini inceledim. Kelime dağarcığım gelişsin diye sözlük ve imla kılavuzu kitaplarını okudum. 1975 yılında Bursa’ya taşındık. Lise 3 ü Bursa Atatürk Lisesi’nde okudum.
Liseden sonra, İstanbul Mühendislik Mimarlık Fakültesi’ni kazandım. 1978 yılı çok olaylar oluyordu. Evden gidersen, para göndermeyiz, dediler. 1980 yılı eylül ayında ben askerdeydim.
Askerden geldikten sonra Bursa'ya bağlı Demirtaş Kasabası yolunda Yeyma Çiftliği vardı. Ben orada tek tekerlekli el arabasıyla kütük taşırdım. Daha sonra bir yılı aşkın bir süre iş aradım ve 1982 yılı mart ayında kırtasiye dükkanı açtım.
Aradan bir yıl geçmişti. Bir gün dükkanıma mal almak için, Dünya Dağıtım'a gitmiştim. Dünya Dağıtım'ın üst katı çeşitli kırtasiye malzemeleriyle doluydu. Buradan kutuyla silgiler, kalemler, boyalar aldım. Daha sonra alt kattaki kitap bölümüne indim. Sağa bakındım, sola bakındım, her yer kitap doluydu. Yeni taşındığım dükkanda hangi kitapların satışı daha uygun olur diye düşünüyor ve bir türlü karar veremiyordum. Dünya Dağıtım'ın dört ortağı vardı. Bu ortaklardan birisi, üstü kitaplarla dolu bir masanın yanındaki sandalyede oturuyordu. Ben yanından geçerken: Serdar, biraz gelir misin? dedi. Ben yanına gidince ayağa kalktı ve masanın üstünden bir takım kitaplar seçmeye başladı. Daha sonra bana verdiği dört kitap şunlardı:
Linç ( Roman ) Kerim Korcan
Başlayan Kavga ( Roman ) Hasan Kıyafet
Radar ( Hikaye ) Hasan Kıyafet
Köydeki Keklikler ( Hikaye ) Nusret Ertürk
O adam, şu unutulmaz sözleri de söyledi:
" Bak Serdar, bu kitapları sana parasız veriyorum. Bunlarda yazılanları iyice oku, öğren. Hem sana hem de başkalarına çok faydası olacaktır. "
Ben Linç romanını yıllar içinde dokuz kere okudum. Diğerlerini dörder kere okudum.
Çocukluğumda bizim evin oldukça büyük bahçesinde tek katlı bir evimiz daha vardı. Bu evin bir odası ve yanında odunluk vardı. O odadaki dolabın içinde tahtadan bir sandık vardı. Bu sandıkta çocuklar için, eskiden kalmış hikaye ve masal kitapları bulunuyordu. Bazılarının isimlerini hatırlıyorum. Para Buldum Yaşasın, Sinema Dağıldı, Akkavak Kızı. Ayrıca Pedagoji kitabı vardı. Ben o pedagoji kitabını sekiz yaşımdan on altı yaşıma, biz Bursa'ya taşınana kadar, pek çok defa okudum.
1984 yılında kendimi anlattığım Simitçi Çocuk isimli ilk hikayemi yazdım. Daha sonraki 4 yıl sadece şiir yazdım. Aslında hikaye yazmak istiyordum ama pek çok defa denememe karşın, bu mümkün olmadı. Önünde kağıt, elinde kalem 1 saat, 2 saat öylece beklemek ve hiç bir şey yazamamak korkunç zordur. 1988 yılında gerçek anlamda hikayeler ve masallar yazmaya başladım. O yıl ağustos ayında Korkak Tavşan' ı yazdım. Sonra Ot Yiyen Kaplan, Zavallı Çoban, Keloğlan İle Nasreddin Hoca.
1994-95-96 yıllarında İstanbul'a gittim. Yayınevleriyle konuştum. Hikayelerimi okudular. Çok beğenenler çıktı. Yayınevleri hikayeleri kaderine terk etti. İstanbul Cağaloğlu'ndaki bir yayınevi sahibi, hikayelerimi okuyup, çok beğendi ve bunları sen mi yazdın, diye sordu.
Evet, ben yazdım, deyince, senin adın ne, diye sordu. Ben de, benim adım Serdar Yıldırım, dedim.
Yayınevi sahibi, Türk'sün değil mi? deyince, ben de, evet Türk'üm, dedim.
Adın George veya Mark olsaydı, İngiliz veya Fransız olsaydın, ben bu hikayeleri basardım. Adın Serdar Yıldırım ve ne yazık ki Türk'sün. Ben bu hikayeleri basmam, arkadaş, dedi ve hikayelerimi bana geri verdi.
1997 yılında Ayla ile evlendim. İki yıl sonra oğlum Serkan dünyaya geldi. Radyo Press'te 1.5 yıl ve Radyo Sözde 4 ay Mini Mini Büyüklere isimli çocuk programını hazırlayıp sundum. Söz Gazetesi'nde çocuk sayfası hazırladım. Cumartesi ve pazar sabahları 9-11 arası program yapardım. Radyo Söz'e giriş için sözleşme yaparken, istenen ücret bölümünü boş bırakmıştım. Paraya benim de ihtiyacım vardı ama bu işten para kazanmak istemiyordum. Radyonun sahibi Şükrü Bey, nasıl para istemez, böyle insanlar kaldı mı ya dünyada? diye bağırmış. Ertesi gün benimle tanıştı. Para istememişsin, dedi. Ne yapayım, ben böyleyim, dedim. Radyo Press'te de para almazdım, deyince cumartesi sabahı gel başla, dedi.
14 Haziran 2006 tarihinde İnternet'te hikaye, masal ve şiirlerim okunmaya başladı.
Bir kedi varmış. Çok çirkinmiş. Hiç arkadaşı yokmuş. Yalnız gezermiş. Metruk bir evde gizlenirmiş. Geceleri sokağa çıkar, yiyecek ararmış. Bütün sokak kedileri gibi onun da besin deposu çöp tenekeleriymiş. İnsanların yediklerinden arta kalanları, kediler baş tacı edermiş. O şehre ara sıra yabancı kediler gelirmiş. Bu yabancı kediler ya birini aralarmış ya da adres sorarlarmış. Çirkin kedi buna çok sevinir ve yardımcı olurmuş. Ayrılırken arkasından konuşurlarmış: “ Aman, ne çirkin bir kedi. Biz de koca şehirde adres soracak bula bula bu çirkini mi bulduk, derlermiş. “
Film yapımcısı Yaver Bey senaryo gereği filmde oynatmak için, çirkin bir kedi arıyormuş. Caddelerde, sokaklarda gezmiş, dolaşmış. Yardımcıları pek çok kedi bulup, Yaver Bey’e göstermişler ama her kedinin mutlaka sevimli bir yanı vardır ya beyefendi hiçbirini çirkin bulmamış. Filmde oynayacak artistler de öylece bekliyormuş.
Böylece aradan aylar geçmiş. Bir gün Yaver Bey iki yardımcısıyla birlikte şehrin ara sokaklarında geziniyormuş: “ Şu çirkin kediyi o kadar aradık, bulamadık. Filmde başrol oynayacak kedi ortada yok. Bir bulsam onu salamlarla, sosislerle beslerim. “ diye söyleniyormuş. Çirkin kedi metruk evde söyleneni duymuş. Kapıya çıkmış. Miyav, demiş. Yaver Bey dönmüş, bakmış. Çirkin kediyi görmüş: “ İşte, tamam, çirkin kediyi bulduk. “ demiş. Çirkin kediyi kucağına almış, sevmiş.
Ertesi gün film çekimi başlamış. Çirkin kedi film setinde kendisine gösterilen ilgiden memnun oluyor ve her söyleneni aynen yapıyormuş. Oldukça yetenekli ve başarılı bulunmuş.
Yaver Bey: “ Bu kedinin içinde cevher varmış. Onu ben keşfettim ve zirveye taşıyacağım. “ diyormuş.
Çirkin kedi zaman içinde pek çok filmde başrol oynamış. Kazandığı paralarla metruk evi yıktırıp, aynı plan dâhilinde yeniden yaptırmış ve sokak kedileri bakım hanesine çevirmiş. Burada hasta kedileri tedavi ettirmiş, yavru ve yaşlı kedileri barındırmış, günün her saatinde kedilere yemek vermiş.
SON
Yazan: Serdar Yıldırım
SERDAR YILDIRIM'IN HAYAT HİKAYESİ
1959 yılında İnegöl' de doğdum. İlk, orta ve lise 2’yi İnegöl' de okudum. Lise 1 e giderken okulda düzenlenen şiir yarışmasında ilk 10 a giremedim ama edebiyat dünyasına giriş yapmış oldum. Şiir yazmaya devam ettim. Yazarların şiirlerini inceledim. Kelime dağarcığım gelişsin diye sözlük ve imla kılavuzu kitaplarını okudum. 1975 yılında Bursa’ya taşındık. Lise 3 ü Bursa Atatürk Lisesi’nde okudum.
Liseden sonra, İstanbul Mühendislik Mimarlık Fakültesi’ni kazandım. 1978 yılı çok olaylar oluyordu. Evden gidersen, para göndermeyiz, dediler. 1980 yılı eylül ayında ben askerdeydim.
Askerden geldikten sonra Bursa'ya bağlı Demirtaş Kasabası yolunda Yeyma Çiftliği vardı. Ben orada tek tekerlekli el arabasıyla kütük taşırdım. Daha sonra bir yılı aşkın bir süre iş aradım ve 1982 yılı mart ayında kırtasiye dükkanı açtım.
Aradan bir yıl geçmişti. Bir gün dükkanıma mal almak için, Dünya Dağıtım'a gitmiştim. Dünya Dağıtım'ın üst katı çeşitli kırtasiye malzemeleriyle doluydu. Buradan kutuyla silgiler, kalemler, boyalar aldım. Daha sonra alt kattaki kitap bölümüne indim. Sağa bakındım, sola bakındım, her yer kitap doluydu. Yeni taşındığım dükkanda hangi kitapların satışı daha uygun olur diye düşünüyor ve bir türlü karar veremiyordum. Dünya Dağıtım'ın dört ortağı vardı. Bu ortaklardan birisi, üstü kitaplarla dolu bir masanın yanındaki sandalyede oturuyordu. Ben yanından geçerken: Serdar, biraz gelir misin? dedi. Ben yanına gidince ayağa kalktı ve masanın üstünden bir takım kitaplar seçmeye başladı. Daha sonra bana verdiği dört kitap şunlardı:
Linç ( Roman ) Kerim Korcan
Başlayan Kavga ( Roman ) Hasan Kıyafet
Radar ( Hikaye ) Hasan Kıyafet
Köydeki Keklikler ( Hikaye ) Nusret Ertürk
O adam, şu unutulmaz sözleri de söyledi:
" Bak Serdar, bu kitapları sana parasız veriyorum. Bunlarda yazılanları iyice oku, öğren. Hem sana hem de başkalarına çok faydası olacaktır. "
Ben Linç romanını yıllar içinde dokuz kere okudum. Diğerlerini dörder kere okudum.
Çocukluğumda bizim evin oldukça büyük bahçesinde tek katlı bir evimiz daha vardı. Bu evin bir odası ve yanında odunluk vardı. O odadaki dolabın içinde tahtadan bir sandık vardı. Bu sandıkta çocuklar için, eskiden kalmış hikaye ve masal kitapları bulunuyordu. Bazılarının isimlerini hatırlıyorum. Para Buldum Yaşasın, Sinema Dağıldı, Akkavak Kızı. Ayrıca Pedagoji kitabı vardı. Ben o pedagoji kitabını sekiz yaşımdan on altı yaşıma, biz Bursa'ya taşınana kadar, pek çok defa okudum.
1984 yılında kendimi anlattığım Simitçi Çocuk isimli ilk hikayemi yazdım. Daha sonraki 4 yıl sadece şiir yazdım. Aslında hikaye yazmak istiyordum ama pek çok defa denememe karşın, bu mümkün olmadı. Önünde kağıt, elinde kalem 1 saat, 2 saat öylece beklemek ve hiç bir şey yazamamak korkunç zordur. 1988 yılında gerçek anlamda hikayeler ve masallar yazmaya başladım. O yıl ağustos ayında Korkak Tavşan' ı yazdım. Sonra Ot Yiyen Kaplan, Zavallı Çoban, Keloğlan İle Nasreddin Hoca.
1994-95-96 yıllarında İstanbul'a gittim. Yayınevleriyle konuştum. Hikayelerimi okudular. Çok beğenenler çıktı. Yayınevleri hikayeleri kaderine terk etti. İstanbul Cağaloğlu'ndaki bir yayınevi sahibi, hikayelerimi okuyup, çok beğendi ve bunları sen mi yazdın, diye sordu.
Evet, ben yazdım, deyince, senin adın ne, diye sordu. Ben de, benim adım Serdar Yıldırım, dedim.
Yayınevi sahibi, Türk'sün değil mi? deyince, ben de, evet Türk'üm, dedim.
Adın George veya Mark olsaydı, İngiliz veya Fransız olsaydın, ben bu hikayeleri basardım. Adın Serdar Yıldırım ve ne yazık ki Türk'sün. Ben bu hikayeleri basmam, arkadaş, dedi ve hikayelerimi bana geri verdi.
1997 yılında Ayla ile evlendim. İki yıl sonra oğlum Serkan dünyaya geldi. Radyo Press'te 1.5 yıl ve Radyo Sözde 4 ay Mini Mini Büyüklere isimli çocuk programını hazırlayıp sundum. Söz Gazetesi'nde çocuk sayfası hazırladım. Cumartesi ve pazar sabahları 9-11 arası program yapardım. Radyo Söz'e giriş için sözleşme yaparken, istenen ücret bölümünü boş bırakmıştım. Paraya benim de ihtiyacım vardı ama bu işten para kazanmak istemiyordum. Radyonun sahibi Şükrü Bey, nasıl para istemez, böyle insanlar kaldı mı ya dünyada? diye bağırmış. Ertesi gün benimle tanıştı. Para istememişsin, dedi. Ne yapayım, ben böyleyim, dedim. Radyo Press'te de para almazdım, deyince cumartesi sabahı gel başla, dedi.
14 Haziran 2006 tarihinde İnternet'te hikaye, masal ve şiirlerim okunmaya başladı.