Zeki Ömer Defne

Zeki Ömer Defne Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri

Zeki Ömer Defne ( d. Çankırı, 1903 – ö. 1992, İstanbul)

Zeki Ömer Defne

Zeki Ömer Defne, 1903 yılında Çankırı’da doğdu. Çankırı Ertuğrul İbtidaîsi ve İdâdîsi’ni, Ankara İlköğretmen Okulu’nu, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi (1939). İstanbul Kabataş Lisesi ve Galatasaray Lisesinde öğretmenlik yaptı. 1969’da emekliye ayrıldı.

İlk şiiri Çankırı’da Hak Yolu gazetesinde çıktı (1923). Sonra Çınaraltı, Ün, Hareket, Şadırvan, İstanbul, Esi, Çağrı, Galatasaray ve Varlık dergilerinde şiirlerini yayımladı. 1969’da Galatasaray Lisesindeki görevinden emekli oldu. 1970’lerde şiirleri daha çok Varlık dergisinde görüldü.

Saz şiiri özelliği gösteren manzumelerinde yurt güzelliklerini yerli motiflerle ve güzel bir dil ile anlattı. Serbest nazım denemeleri, günlük olaylara yer veren şiirleri de vardır.

Denizden Çalınmış Ülke, yayımlanmış tek şiir kitabıdır (1971).

Anadolu’yu şiirlerinin ana teması olarak aldı. Yurt güzellemeleriyle tanındı. Yazdığı yurt güzellemeleri şiirlerinde Erzurum, Eğin, Ilgaz, Isparta, Bursa, İstanbul, Konya illerini çeşitli özellikleriyle tanıttı.

Güçlü bir anlatıma ve duyarlığa sahip olan şiirleri ancak 1970’lerden itibaren kitaplaşmaya başlamıştır.

Zeki Ömer Defne, Aralık 1992’de İstanbul’da yaşama gözlerini yumdu.

Zeki Ömer Defne Şiir Kitapları

  • Denizden Çalınmış Ülke (1971)
  • Sessiz Nehir (1985)
  • Kardelenler (1988)

Zeki Ömer Defne’nin Şiirlerinden Örnekler

Ziller Çalacak

Zil çalacak… Sizler derslere gireceksiniz bir bir.
Zil çalacak, ziller çalacak benimçin,
Duyacağım, evlerden, kırlardan, denizlerden;
Tâ içimden birisi gidecek ardınızdan uça ese…
Ama ben, ben artık gidemeyeceğim.

Zil çalacak… Siz geminize, treninize gireceksiniz bir bir.
Zil çalacak, ziller çalacak benimçin,
Duyacağım, iskelelerden, istasyonlardan bütün;
Tâ içimden birisi koşacak ardınızdan…
Ama ben, ben artık gelemeyeceğim.

Sonra bir gün zil çalacak yine,
Hiç kimseler, kimsecikler duymayacak…
Ne sınıflar, ne iskeleler, ne istasyonlar, ne siz…
Tâ içimden birisi kalacak oralarda…
Ben gideceğim.

Sevmek Seni

Seni sevmek gece gezmek gibidir
Bilmediğiniz büyük, görklü bir şehri.
Diyelim haydi, dilinden anlıyorsunuz biraz
Ve diyelim ki neonlarla pilânlar
Götürdüler bir zaman bir yere kadar sizi.

Ya buralardan ötesi, öteleri?
Nerelere doğru uzanır gider
Şu yollar, sizin gördüm, sizin bildim dediğiniz
Elvan ışıklı üç beş meydanın ötesinden
Hangi lâbirentlere, hangi kör sokaklara?
Ve daha günün, ayın bile görmediği
Hangi yeraltı yollarına ve daha nerelerden?
Kolay mı böylesi bir şehri tanımak öyle?
Kaldı ki sen…

Getirip bırakmış sizi bir kara gemi bu şehre,
Daha ilk iskelede kamaşmış gözleriniz..
Ve ilk meyhanesinde içmişiniz üstelik
En nefis, en afsunlu şarabını dünyanın!
Artık ordan oraya bir deli yellerde siz…

Sen gel de bu hâlinle ben seni gezdim, gördüm de!

Ilgaz

Yıldızlar çamlara değer de geçer,
Gün burdan başını eğer de geçer.
Sular dizlerini döğer de geçer.
Bir Ilgaz, er Ilgaz, yar Ilgaz! ..

Başında bir tavus tuğ gibi çamlar,
Yollara dizilmiş tığ gibi çamlar,
Karşıdan bir zümrüt çığ gibi çamlar.
Bir Ilgaz, er Ilgaz, yar Ilgaz! ..

Dalı var; göklere yeşil direktir,
Gölü var; dağlara düşmüş yürektir,
Yolu var; içinde yitsem gerektir.
Bir Ilgaz, er Ilgaz, yar Ilgaz!

Orta Anadolu

Git ha git otsuz ağaçsız, sensizliğim
Yansır sanki yüzyıllardan bu yana.
Yansır memleket olur.

Ey savaşlar, bozgunlar, ey iç göçler, ey bağrım!
Ey biraz Orta Anadolu!
Kavuşsun da arada bir zafer sarhoşluğuna.
Yine görüp göreceğin hasret olur.

Çok görür el kadar gölgeliğini.
Rahat vermez yel, yağış yeşiline, çiçeğine…
Zaman zaman boşlukta beliren bir ince dal,
Bir avuç toprağının başına dert olur.

Vara vara üç beş haneli bir köy günler sonra,
Bir geçmişle ödeşeceksiniz biraz.
Bilmem nerelerden kalmış hangi kan davaları…
Kal cinayet, geç git cinayet olur.

Hayal, bu bozkırların ortasında,
Önünde bir sürü gece yarısı
Ağılına, yemyeşil çıkıp simsiyah dönen,
Bir çoban Ahmet olur.

Madem ne yana, nasıl dursa sana duruyor,
Bu bozkır bu kör,
Ey yeşil, ne kılarsa sana ibadet olur.

Senin Yanında

Senin yanındayken, avuçlarımda,
Suda sabun gibi eriyor zaman.
Ve sanki yağ gibi kayıp gidiyor
Bir balık ellerimin arasından.

Al, yeşil sedefler akıyor ağdan,
Bana râm oluyor suların sırrı
Sade bir şeyler var parmaklarımda;
Pul pul, pırıl pırıl ve senden ayrı.

Edebiyat

Benzer İçerikler:

Başa dön tuşu