Yaprak Dökümü – Reşat Nuri Güntekin
Yaprak Dökümü Roman Özeti – Reşat Nuri Güntekin
Yaprak Dökümü, Reşat Nuri Güntekin‘in 1930 yılında yayınlanmış olan psikolojik kurguya dayalı sosyal romanı.
Yaprak Dökümü Romanının Konusu
Yaprak Dökümü’nde, modernleşme sürecindeki Türk toplumunda sosyal değişimle yitirilen değerlerin Ali Rıza Bey ailesinde sebep olduğu dağılma ve yıkım anlatılmaktadır.
Romanda diyalog, iç konuşma, anlatma, gösterme, özetleme anlatım tekniklerine başvurulmuş; yalın bir dil kullanılmıştır.
Yaprak Dökümü Romanında Olay Örgüsü:
Olay Örgüsü: Romanda olayların bir ana olay etrafında gelişip sıralanması ile oluşan yapı unsurudur. Ana olay etrafında yer alan her bir olay halkası kahramanların bir yönünü tanıtır.
- Ali Rıza Bey ve ailesinin Trabzon’dan ayrılıp İstanbul’a gelmesi Ali Rıza Bey’in bir şirkette çalışmaya başlaması
- Ali Rıza Bey’in, ahlak anlayaşına aykırı durumlarla karşılaştığı için şirketten ayrılarak işsiz kalması
- Ali Rıza Bey’in işsiz kalmasıyla ailenin geçimini oğlu Şevket’in yüklenmesi
- Şevket’le Ferhunde’nin evlenmesi
- Ferhunde’nin ailenin yaşam tarzını değiştirmesi
- Ali Rıza Bey’in büyük kızı Fikret’in bu duruma tepki olarak evlenmesi ve Adapazarı’na yerleşmesi
- Ailenin artan masraflarını karşılamakta zorlanan Şevket’in banka kasasından gizlice para alması
- Şevket’in hapse düşmesi
- Ferhunde’nin evi terk etmesi
- Ali Rıza Bey’in kızı Necla’nın, kardeşi Leyla’nın nişanlısı ile evlenmesi ve Suriye’ye gitmesi
- Leyla’nın zengin bir avukatla yaşamaya başlaması
- Ali Rıza Bey’in Leyla’yı evden kovması
- Ali Rıza Bey’in felç geçirmesi
- Ali Rıza Bey’in Leyla’nın yanında yaşamaya başlaması
Olay örgüsünün oluşmasında kişiler arasındaki iç ve dış mücadeleler, anlaşmazlıklar çatışmaları ortaya çıkarır. Olay örgüsüne hâkim olan, olay örgüsünü belirleyen çatışmaya temel çatışma denir. Diğer çatışmalar, temel çatışmayı destekler.
Romandaki Kahramanlar/Kişiler
Kişiler: Romanda anlatılan olayları gerçekleştiren kahramanlardır. Gerçek hayatta rastladığımız ya da rastlayabileceğimiz kişilerdir. Roman kahramanları ruhsal ve fiziksel özellikleriyle tanıtılır. Metindeki rol dağılımlarına göre kişiler; başkahraman, yardımcı kahramanlar, karşıt güç şeklinde çeşitlenir. Kişilerin kendine özgü ayırt edici özellikleriyle diğerlerinden ayrılanlarına karakter; kıskançlık, cimrilik, korkaklık gibi benzerlerinin niteliklerini abartılı bir biçimde üzerinde toplayanlarına tip denir.
Yaprak Dökümü adlı romanın başlıca kişileri: Ali Rıza Bey, Hayriye Hanım, Ferhunde, Şevket, Leyla, Necla ve Fikret’tir.
Ali Rıza Bey; ailesine, değerlerine düşkünlüğü ve son dönem Osmanlı aydınını temsil etmesi yönüyle tip özelliği göstermektedir.
Ferhunde ise romanda olayların akışını yönlendirmedeki gücü, etkisi ve baskın kişiliğiyle karakter özelliği göstermektedir.
Romanda Zaman:
Zaman (Vakit): Romanda işlenen olayların başlangıcından bitimine kadar geçen süre romanın zamanıdır. Romanda olayın geçtiği zaman ile geçmiş ve gelecek zaman arasında ilişki kurulabilir.
Yaprak Dökümü adlı romanda olayların başlangıcından bitimine doğru akan bir zaman söz konusudur ancak romanda yer yer zamanda geri dönüşler yapılmıştır.
Romanda Mekân
Mekân: Romanda olayların geçtiği çevre ve yerlerdir. Mekân, olayların gelişimine göre değişiklik gösterir. Mekân, tasvir edilerek okuyucunun zihninde canlandırılır. Kişilerin karakter özelliklerinin belirlenmesinde içinde yaşadıkları mekân da etkili olduğu için romanda mekân betimlemelerine geniş yer verilir.
Yaprak Dökümü adlı romanda olaylar ağırlıklı olarak İstanbul’da geçmektedir. Adapazarı ve Suriye de mekân olarak romanda yer almaktadır.
Tema, romanın bütününe hâkim olan temel duygu veya düşüncedir. Tema soyut ve genel bir kavramdır. Metin dışında da var olabilen sevgi, aşk, dostluk, yalnızlık gibi kavramlar temayı oluşturabilir.
Romandaki Tema
Yaprak Dökümü adlı romanın teması Batılılaşmanın yanlış anlaşılmasıdır.
Romandaki Anlatıcı
Anlatıcı, romandaki olayı anlatan kişidir. Anlatıcı, yazarın kendisi değil kurmaca bir kişidir. Romanda olaylar birinci veya üçüncü kişi ağzından anlatılır.
Yaprak Dökümü adlı romanda anlatıcı üçüncü tekil kişidir.
Romandaki Bakış açısı
Bakış açısı; yazarın romandaki kişi, olay, yer ve zamanı ele alış biçimi ve bunlara karşı takındığı tutumdur.
Üçe ayrılır:
1. Hâkim Bakış Açısı: Anlatıcı, olaylara ve kahramanlara hâkimdir. Olayların nasıl gelişeceğini bilir ve görür. Olayları anlatırken kahramanların aklından geçenleri ve psikolojilerini yansıtır:
Onun fikirlerinde ve duygularında hiçbir şey değişmemiştir. Bu gidişten o da memnun değil, ne bu yaşayış tarzını, ne evlerine girip çıkan insanları, o da beğenmiyor; fakat ne çare ki iş çığrından çıkmış, karısına olan zaafı yüzünden yahut daha başka sebeplerden kendini bir kere bu korkunç akıntıya kaptırmıştır; bu müdafaalar bu zaafa bir mazeret göstermekten başka bir şey için değildir.
Reşat Nuri Güntekin, Yaprak Dökümü
Yaprak Dökümü adlı romanda farklı bakış açıları kullanılmakla birlikte ağırlıklı olarak hâkim bakış açısı görülmektedir.
2. Kahraman Bakış Açısı: Olaylar, roman kahramanlarından birinin ağzıyla anlatılır. Olayları yaşayan kahraman, olaylar karşısındaki izlenim ve tutumunu kendi bakış açısıyla yansıtır:
Ve baktım: Minderde üstüste konmuş iki yastık. (Demek annem biraz rahatsızlanmış ve buraya uzanmış.) Masanın yanında rafın önüne çekilmiş bir sandalye. (Demek annem en üst raftan bir ilâç şişesi almış). Ha… İşte masanın üstünde bir şişe: Kordiyal. (Demek annem bir fenalık geçirmiş.) Minderin üstünde ıslak, buruşuk bir mendil. (Demek annem ağlamış.)
Benim de bu şişeye, iki yastığa ve bir mendile ihtiyacım var, ben de Kordiyal alacağım, uzanacağım ve ağlayacağım.
Peyami Safa, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu
3. Gözlemci Bakış Açısı: Anlatıcı gördüklerini, tanık olduklarını aktarır. Roman kahramanlarının aklından geçenleri bilmez. Anlatıcının anlatımı gördükleriyle sınırlıdır:
Birkaç evlik bir yerden geçiyorlardı. Yıkık bir duvarın dibinde yırtık elbiseli, tıraşları uzamış, yüzü kırış kırış, yılgın bir ihtiyar oturuyordu. Başında kirli, beyaz bir papak vardı. Ağzı açıktı; üst damağında tek kalmış, kazma gibi uzamış dişi görülüyordu. Murat selâm verdi; ihtiyar oturduğu yerden eliyle selâmını aldı.
Mehmed Niyazi, Ölüm Daha Güzeldi
Romanın Hikâyeden Ayrılan Yönleri
- Romanda olaylar zinciri söz konusu iken hikâye tek olay üzerine kurulur.
- Romanda kişi kadrosu hikâyedekine göre daha geniştir.
- Romanda zaman hikâyedekine göre daha geniştir.
- Romanda mekân hikâyedekine göre daha çok ve çeşitlidir.
- Romanda kişi ve mekân betimlemeleri hikâyedekine göre daha ayrıntılıdır.
YAPRAK DÖKÜMÜ ROMANININ KISA ÖZETİ
Ali Rıza Bey, değerlerini her şeyden üstün tutan bir aydındır. Ahlak, dürüstlük ve adalet vazgeçemeyeceği değerlerdir. Trabzon’daki memurluk görevinden ayrıldıktan sonra karısı ve beş çocuğuyla İstanbul’a gelir. Ailesiyle beraber Bağlarbaşı’ndaki babadan kalma eve yerleşirler. Bir süre işsiz kaldıktan sonra Muzaffer Bey’in müdürlük yaptığı şirkette çalışmaya başlar.
Ali Rıza Bey, eski bir tanıdığının kızı Leman’ın şirkette işe alınmasına aracı olur. Bir süre sonra Leman’la şirket müdürü Muzaffer Bey’in ilişkisi olduğunu öğrenir. Ali Rıza Bey bu durumu gururuna yediremeyip işten ayrılır. Oğlu Şevket’in bir bankada iş bulup çalışmaya başlamasıyla biraz rahatlar. Artık evin bütün yükü Şevket’in omuzlarındadır. Karısı Hayriye Hanım ile kızları Necla ve Leyla, eve para getirmeyen babalarına karşı saygısız davranmaktadır.
Şevket iş arkadaşı Ferhunde ile yakınlaşır. Kadının kocası olayı öğrenince Ferhunde’yi kovar. Şevket, Ferhunde ile evlenmek ister. Ali Rıza Bey, bu evliliğe karşı çıkar. Hayriye Hanım, Ali Rıza Bey’e baskı yapar. Ali Rıza Bey, Şevket’in Ferhunde’yi çok sevdiğini anlayınca evlenmelerine izin verir.
YAPRAK DÖKÜMÜ ROMANININ DETAYLI ÖZETİ
Ali Rıza Bey, şair ruhlu, içine kapanık, kendi hâlinde dürüst bir insandır. Prensipleri kendi prensipleriyle bağdaşmayan insanlarla çalışmak istemediği için şirketteki memuriyetinden istifa eder; Üsküdar’daki evine çekilir.
Ali Rıza Beyin, Şevket isminde bir oğlu ile Fikret, Neclâ, Leylâ ve Ayşe adında dört kızı vardır.
Ali Rıza Bey, işten çıktığı sırada oğlu Şevket yüksek maaşla bir bankaya memur olur; evin bütün yükü onun üzerine biner. Şevket, babası gibi iyi yetişmiş, karakterli, namuslu bir gençtir. Ailesine de son derece bağlıdır. Babasının doğruluk ve namus uğruna işten istifa etmesini uygun bulur. Buna karşılık Ali Rıza Beyin hanımı Hayriye Hanım durumdan hiç memnun kalmaz. Bir süre sonra Şevket, Ferhunde adında hafif meşrep bir kadınla evlenir. Eğlenceye düşkün olan bu kadın, birbirinden genç, güzel ve hareketli, asrî olmaya meraklı olan Neclâ ve Leylâ’nın da karakterini bozar. Bir eğlence ve moda düşkünlüğü başlar. Evde sık sık partiler düzenlenir. Evin büyük kızı Fikret, yengesi ve kardeşleriyle anlaşamadığı ve bu durumdan hiç memnun olmadığı için en az babası kadar üzgün ve kırgındır. Hayriye Hanım, sırf kızlarına koca bulmak ümidiyle evde her değişikliğe razı olur. Şevket de olanlardan memnun kalmamasına rağmen belki de karısının tesiriyle kendisini bu hevese kaptırmıştır…
Evde gün geçtikçe itibarı düşen Ali Rıza Bey tekrar işe girmeyi düşünürse de başaramaz. Eğlenceler ve toplantılar için lüzumsuz yere para harcanan evde maddî sıkıntılar başlar; kavgalar, türlü rezaletler ve sefalet birbirini takip eder. Ali Rıza Bey, çocuklarındaki bu korkunç değişiklikler karşısındaki hayret, şaşkınlık ve acı içinde kıvranmaktadır. Evdeki bu anormal havaya ayak uyduramayacağını anlayan Fikret Adapazarı’na yaşlı, dul bir adama gelin gider. Böylelikle aile ağacının yapraklarından biri düşer. Ali Rıza Bey, çirkin durumlardan kurtarmak için kızlarını evlendirmeyi düşünür; fakat dürüst ve namuslu damat adayı bulamaz. Bu arada Şevket masrafları karşılamak için bankadan borç alır; sonra ödeyemez, hapse atılır. Böylece, ikinci yaprak düşer. Kocası hapisteyken Ferhunde evden kaçar. Bu üçüncü yaprağın düşüşü olur. Karısının kaçtığı haberini hapishanede babasından alan Şevket üzülmez, hatta bir belâdan kurtulduğu için memnun olur.
Ferhunde’nin kaçışı ile elebaşlarını kaybeden Leylâ ve Neclâ bocalarlar. Evde hakimiyet yine Ali Rıza Beyin eline geçer; toplantılara ve eğlencelere son verilir. Bu monoton hayat kızlara pek sıkıcı gelir; sırf bu havadan kurtulmak için Neclâ bin bir türlü hayaller kurarak, kendisini zengin gösteren bir Suriyeli ile evlenir. Fakat Suriye’ye gidince orada kocasının birkaç karısının daha olduğunu görür. Kendisini kurtarması için babasına mektuplar yazar. Bu dördüncü yaprağın düşüşüdür. Bu arada Leylâ kötü yola sapar. Ali Rıza Bey, kızını evden kovar. Leylâ bir avukatın metresi olur. Bu beşinci yaprağın düşüşüdür. Bu olaydan sonra Ali Rıza Beye hafif bir inme iner. Onu yiyip bitiren asıl hastalık içindedir. Leylâ da gittikten sonra ev büsbütün ıssız kalır. Hayriye Hanım bütün güç ve kuvvetini kaybeder. Leylâ yüzünden kocasına sık sık sitemlerde bulunur. Bunun üzerine Ali Rıza Bey, Adapazarı’na, Fikret’in yanına gider. Fakat aradığı huzuru orada da bulamaz; kalabalık bir aile hayatı içinde âdeta bir cehennem hayatı yaşayan Fikret, bütün iyi niyetine rağmen babasını yanında barındıracak durumda değildir. Bunun üzerine Ali Rıza Bey İstanbul’a döner, hastalığı ilerlediği için eve uğramadan hastahaneye yatar. Babasının hastalık haberini alan Leylâ onu hastahaneden çıkarır, kendi evine götürür. Taksim’deki lüks apartman katında hep birlikte rahat yaşamaya başlarlar. Ara sıra yolda eski kahve arkadaşları ile göz göze gelmese Ali Rıza Bey büsbütün huzur içinde olacaktır.
ROMAN TÜRÜ HAKKINDA BİLGİ
Roman; yaşanmış ya da yaşanması mümkün olay veya durumların kişi, yer ve zamana bağlı olarak okuyucuda heyecan ve zevk uyandıracak şekilde anlatıldığı uzun edebî türdür.
Romanda birbiriyle bağlantılı olaylar bir tema etrafında bir araya gelir. Romandaki gerçeklik kurmaca gerçekliktir. Roman, yazıldığı dönemin zihniyetini yansıtır.
Romanda hikâyede olduğu gibi serim, düğüm ve çözüm bölümleri bulunur.
Roman türünün ilk örneği, İspanyol yazar Cervantes’in (Servantes) XVII. yüzyılın başlarında yayımlanan Don Quijote (Don Kişot) adlı eseridir. XIX. yüzyılda roman; özellikle İngiltere, Fransa ve Rusya’da önemli bir gelişme göstermiştir.
Türk edebiyatına roman Tanzimat’la girmiştir. Roman türün ilk örnekleri çeviri eserlerdir. Türk edebiyatında ilk çeviri roman, Yusuf Kâmil Paşa’nın Fransız yazar Fenelon‘dan (Fenelon) 1859 yılında çevirdiği Telemaque’tır (Telemak).
İlk yerli roman, Şemsettin Sami‘nin Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat adlı eseridir.
Türk romanı, teknik açıdan Servetifünun Dönemi‘nde güçlenmiş, Halit Ziya Uşaklıgil, roman türünün Batılı anlamdaki ilk örneklerini vermiştir. Millî Edebiyat ve Cumhuriyet Dönemi’nde roman türünde başarılı örnekler verilmiştir.
Romanlar konularına ve yansıttıkları edebî akımlara göre türlere ayrılır:
- Macera romanı: Monte Cristo Kontu (Alexandre Dumas)
- Sosyal roman: Yaprak Dökümü (Reşat Nuri Güntekin)
- Bilim kurgu romanı: Ben Robot (Isaac Asimov)
- Tarihî roman: Küçük Ağa (Tarık Buğra)
- Fantastik roman: Yüzüklerin Efendisi (J. R. R. Tolkien)
- Psikolojik roman: Eylül (Mehmet Rauf)
- Polisiye roman: Sherlock Holmes (Sir Arthur Conan Doyle)
- Tezli roman: Yaban (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- Egzotik roman: İzlanda Balıkçısı (Pierre Loti)
YAPRAK DÖKÜMÜ ROMANININ YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ
Reşat Nuri Güntekin, 25 Kasım 1889 tarihinde İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ ni bitirdi (1912). Bursa’da başladığı (1913) öğretmenlik hayatına çeşitli okullarda devam etti. Milli Eğitim müfettişi (1931), Çanakkale milletvekili (1933-1943), Paris Kültür Ateşesi (1954) oldu. Kanser tedavisi için gittiği Londra’da öldü. Kabri, İstanbul Karacaahmet Mezarlığı’ndadır…
Diğer Romanları:
- Gizli El (1922),
- Çalıkuşu (1922),
- Damga (1924),
- Dudaktan Kalbe (1925),
- Akşam Güneşi (1926),
- Bir Kadın Düşmanı (1927),
- Yeşil Gece (1928),
- Acımak (1928),
- Yaprak Dökümü (1930),
- Kızılcık Dalları (1932),
- Gökyüzü (1935),
- Eski Hastalık (1938),
- Ateş Gecesi (1942),
- Değirmen (1944),
- Miskinler Tekkesi (1946),
- Harabelerin Çiçeği (1953),
- Kavak Yelleri (1950),
- Kan Davası (1955),
- Son Sığınak (1961).