Türkçenin Tarihi Gelişimi

Türkçenin Tarihî Gelişimi

Türk dilinin ortaya çıkış tarihi kesin olarak bilinememektedir. Türkçenin bilinen yazılı metinlerinden önceki dönemleri “karanlık dönem” olarak kabul edilmektedir.

Türkçenin yazılı ürünlerle takip edilebilen 7. yüzyıldan 13. yüzyıla kadar olan dönemine “Eski Türkçe” denir.

Türkçe yaklaşık altı asır boyunca; ses, biçim ve söz varlığı bakımından son derece durudur, dönem Türkçesinin özellikleri Göktürk, Uygur ve Karahanlı metinlerinde görülmektedir:

Göktürk Metinleri:

  • Vezir Tonyukuk Yazıtı (716)
  • Kültigin Yazıtı (732)
  • Bilge Kağan Yazıtı (735)

Uygur Metinleri:

  • Altun Yaruk
  • Sekiz Yükmek
  • Irk Bitig

Karahanlı Metinleri:

Türkler, 11. yüzyılın başlarından itibaren Anadolu’ya göç etmeye başlamışlardır. Bu göçler sonucunda Türkler 13. yüzyılda batıda Anadolu’ya, kuzeyde Karadeniz’in kuzeyi ve batısına kadar yayılmışlardır. Yerleştikleri bölge halkının ağzı ile eserler yazmalar, sonucu Türkçe çeşitlenmiştir. Türkçe, yayıldığı bölgelere göre Kuzey-Doğu Türkçesi ve Batı Türkçesi olmak üzere iki kola ayrılmıştır. Kuzey-Doğu Türkçesi, Eski Türkçenin bir devamı olarak 13. ve 14. yüzyıllarda Orta Asya ile Hazar Denizi’nin kuzeyindeki Türkler arasında kullanılmıştır.

Kuzey-Doğu Türkçesi 15. yüzyılda Kuzey Türkçesi ve Doğu Türkçesi olmak üzere iki kol hâlinde gelişmesini sürdürmüştür. Farklı kollarda gelişen Türkçenin özelliklerini o dönemlerde yazılan Kıpçak Türkçesi Metinleri (Hüsrev ü Şirin, Gülistan Tercümesi, Kodeks Kumenikus) ve Çağatay Türkçesi metinlerinden (Muhâkemetü’l-Lügateyn, Şecere-i Türki, Şecere-i Terâkime) takip etmek mümkündür.

Batı Türkçesi, 12. yüzyılın sonları ile 13. yüzyılın başlarından günümüze kadar devam eden Eski Türkçeden sonra Türkçenin iki büyük kolundan biridir. Batı Türkçesi, tarihî gelişimi içinde üç ana döneme ayrılır. Türkçenin 13. ve 15. yüzyıllar arasındaki dönemi “Eski Anadolu Türkçesi” adını alır. Bu dönemin özellikleri Yunus Emre Divanı, Mantıku’t-Tayr, Garipname vb. eserlerde görülmektedir.

Batı Türkçesinin 15. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başları arasındaki dönemine “Osmanlı Türkçesi” denir. Bu dönemde, Türkçeye çok sayıda Arapça, Farsça kelime girmiştir. 17. yüzyıldan itibaren Osmanlı Türkçesinde “mahallîleşme” hareketi başlar. Bu hareket Tanzimata kadar devam eder. Türkçe, yabancı kelimelerle yüklü ağır bir dil olarak varlığını “Türkiye Türkçesi”ne kadar sürdürür. ŞikâyetnameSihâm-ı KazaHüsn ü Aşk gibi eserler bu dönem Türkçesinin özelliklerini taşır.

Batı Türkçesinin 3. dönemini “Türkiye Türkçesi” oluşturur. Ömer Seyfettin ve arkadaşlarının konuşma dilinden (İstanbul ağzı) yeni bir yazı dili oluşturmak amacıyla Genç Kalemler dergisinde başlattıkları Yeni Lisan Hareketi bu dönemin başlangıcı kabul edilir.

Bu hareketim temsilcileri Milli bir edebiyat meydana getirmek için önce millî bir dile ihtiyaç vardır.” görüşünden hareketle şu ilkeleri benimsemişlerdir:

a. Arapça ve Farsçadan Türkçeye giren dil bilgisi kuralları ve bu kurallarla yapılan bütün tamlamalar kaldırılmalıdır.
b. Dilimize Arapça ve Farsçadan girmiş kelimelerle yapılacak isim ve sıfat tamlamaları, Türkçenin kurallarına göre düzenlenmelidir.
c. Yazı dili ile konuşma dili arasındaki büyük farklılıkları kaldırmak için yazı dili konuşma diline yaklaştırılmalı, İstanbul konuşması yazı dili olmalıdır.
ç. Bu ilkelerden yola çıkarak taklit değil, yeni ve millî bir edebiyat meydana getirilmelidir.

Türkiye Türkçesinin gelişimi içinde bu hareketten sonra en kapsamlı çalışma Dil Devrimi’dir. 1928’de Harf Devrimi’nin yapılması ve 1932’de Türk Dil Kurumu’nun kurulmasıyla Türkçe, çok yönlü ve sistemli bir şekilde ele alınarak sadeleştirilmiş ve olgunlaştırılmıştır.

Kuzey-Doğu Türkçesi ve Batı Türkçesinin çağdaş kollan günümüzde yazı dili olarak kullanılmaktadır. Kuzey-Doğu Türkçesinin çağdaş kollan; Özbek, Kazak, Kırgız, Uygur, Tatar, Başkurt Türkçeleri; Batı Türkçesinin çağdaş kolları ise Azerbaycan, Türkmen, Gagauz ve Türkiye Türkçeleridir.

Türkçe günümüzde; Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti; Doğu Türkistan, Tataristan, Başkurdistan, Çuvaşistan, Altay, Tuva, Hakas, Yakut (Saha), Dağıstan, Kabartay-Balkar, Karaçay-Çerkes, Kırım Özerk Cumhuriyetleri gibi nüfusunun çoğu Türk olan devletlerin yanında; Bulgaristan, Romanya, Makedonya, Moldova, Almanya, Afganistan, Hollanda gibi ülkelerde ve Batı Trakya, Kuzey Irak, Kuzey İran ve Moğolistan’ın batısında da konuşulmaktadır.

Ayrıca bakınız ⇒  Türkçenin Gelişim Evreleri

***

Türk dilinin oluşumunu yedi aşamada tamamladığı görüşü yaygındır:

1) Altay Çağı: 

Türkçe, Altay çağında, henüz ayrı bir dil niteliğini kazanmamıştır. Moğolca ve öteki akraba dillerle birlikte, bir Ana-Altayca içinde bulunmaktadır.

2) En Eski Türkçe Çağı: 

En eski Türkçe çağında, Türkçenin Ana-Altaycadan ayrıldığı düşünülmektedir. Böylece, Türk, Moğol, Mançu-Tunguz hatta Kore ve Japon dilleri ortaya çıkmıştır.

3) İlk Türkçe Çağı: 

İlk Türkçe çağındaysa Türkçe artık gelişmiş, diğer akraba dillerden ayrılmış bir dildir. Hunların konuştuğu Türkçe bu çağda kendini göstermiştir.

4) Eski Türkçe Devresi: 

Bu devre başlangıçtan 10. yüzyıla kadar olan zamanı kapsamaktadır. Bu devrenin bilinen ilk metinleri 8. asırda dikilmiş olan Orhun Anıtları’dır. Orhun Anıtları’nda Göktürk alfabesi kullanılmıştır. Anıtlarda mükemmel ve işlenmiş bir dille karşılaşıyoruz. Bu ise, Türk yazı dilinin daha eski devirlerde meydana gelmiş olduğunu göstermektedir. Elimizde belgeler bulunmadığı için bu hususta fazla bir şey söyleyemiyoruz.

Eski Türkçeden daha gerisi karanlık devirdir. Burada dilimiz Çuvaşça ve Yakutça ile buluşur. Çok daha geride de Türkçe, mensup olduğu öteki Altay dilleri ile, yani Moğolca ve Mançuca ile birleşir.

En eski yazılı kaynaklarımız olan Orhun Anıtları’nda Bilge Kağan’ın, kardeşi Kül Tigin’le beraber Çinlilere karşı yaptıkları savaşlar ve Türk milletinin bütünlüğünü sağlamak için verdikleri mücadeleler anlatılır. Anıtlarda kuvvetli bir hitabet üslubu dikkati çekmektedir. Orhun Anıtlarının yazarları Vezir Tonyukuk ile Yolluğ Tigin’dir. Eldeki belgelere göre bunlar Türklerin en eski yazarlarıdır.

Eski Türkçe döneminin Göktürk Anıtları’ndan sonraki yazılı ürünleri Uygur Türkçesi eserleridir. Uygur Türkleri Soğd yazısını ve Mani ile Buda dinlerini kabul etmişlerdir. Bu dönemde verilen eserlerin tamamı Mani ve Buda dinleriyle ilgilidir. Büyük bir kısmı Turfan kazılarında ele geçen bu eserlerin başta gelenleri Altun Yaruk ve Sekiz Yükmek’tir. Bu eserlerde Buda’nın hayatı, Buda dininin esasları anlatılmış, bazı dualara yer verilmiştir.

Demek ki, Eski Türkçe Devresi kendi arasında Göktürk Türkçesi ve Uygur Türkçesi olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.

5) Orta Türkçe Devresi: 

Bu devre 10. yüzyıldan 13. yüzyıla kadar olan zamanı içine almaktadır. Bütün Türkler bu dönemde Karahanlı Türkçesini kullanmışlardır. Tabii ki bunu yazı dili için söylüyoruz. Bu devrede gerek Türk dilinde gerekse Türk kültüründe önemli değişmeler olmuştur. İslamiyet resmen kabul edilmiş ve alfabe olarak Arap harfleri alınmıştır.

Orta Türkçenin ilk yıllarına ait olan Kutadgu Bilig, Divanü Lügat-it Türk ve Atabet-ül Hakayık adlı eserler ilk İslami Türk eserleri olarak bilinmektedir.

Kutabgu Bilig, Yusuf Has Hacip tarafından 1069 yılında tamamlanmış ve Karahanlı hükümdarı Tabgaç Buğra Han’a sunulmuştur. Eserin adı “Kutlu Olma Bilgisi” şeklinde günümüz Türkcesine aktarılabilir. Kutabgu Bilig, devleti idare edenlerin nasıl davranmaları gerektiğini, halkın ideal bir devlet tarafından nasıl mutlu  edilebileceğini, insanların toplum içerisindeki görev ve sorumluluklarının neler olduğunu anlatan dini, ahlaki ve sosyal görüşlerin ağır bastığı manzum bir eserdir ve 6645 beyitten oluşmaktadır. Dil ve kültür tarihi bakımından çok önemli bir kitaptır.

11. yüzyılda yazılmış olan eserlerden birisi de Kaşgarlı Mahmud’un Divanü Lügat-it Türk adlı eseridir. Kaşgarlı Mahmut bu eserini Araplara Türkçe öğretmek amacıyla kaleme almıştır. Aslında bir lügat olan Divanü Lügat-it Türk’te örnek olarak verilen halk şiirleri, atasözleri, deyimler dil ve kültür tarihimiz bakımından son derece önemlidir. Kaşgarlı Mahmut aynı zamanda ilk Türk dili bilginidir. Eserini “Türk dili ile Arap dilinin at başı yürüdükleri bilinsin” diye yazdığını söylemektedir. “Türk dilini öğreniniz, çünkü onların uzun sürecek bir saltanatı olacaktır” hadisini zikreder Kaşgarlı, ilk Türkçü yazarlarımızdandır.

12. yüzyılın başında meydana getirildiği sanılan Atabet-ül Hakayık, Edip Ahmet tarafından yazılmıştır. Öğretici mahiyette dini-ahlakî bir eserdir. Edip Ahmet, dinin faziletlerinden, ilimden, cimrilikten, cömertlikten vb. bahsetmiştir. Eser dörtlükler halinde düzenlenmiştir.

6) Yeni Türkçe Devresi: 

Bu devre 13. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar olan zamanı ihtiva etmektedir. 13. yüzyılın sonlarına doğru Doğu ve Batı Türkleri arasında yeni ve birbirinden farklı yazı dilleri meydana gelmeye başlamıştır. Doğu Türkçesi, Eski Türkçenin ve Karahanlı Türkçesinin bir devamı olarak ortaya çıkmıştır. Doğu Türkçesi, Orta Asya müşterek Türkçesi demektir. Batı Türkçesi iki koldan gelişmiştir. Bunlar Osmanlı ve Azeri Türkçeleridir. Bunlar arasındaki fark 15. yüzyılın sonlarında görülmüştür.

Doğu Türkçesinin bir de Kuzey kolu bulunmaktadır. 15. yüzyıla kadar devam etmiş olan bu dile Kıpçak Türkçesi diyoruz. Kıpçak Türkçesi eserlerine Kuzey Afrika’da ve Mısır’da rastlanmaktadır. Daha sonra Kıpçak Türkçesi Oğuz Türkçesi ile birleşmiştir.

Eski Türkçenin devamı durumunda olan Doğu Türkçesi, 15. yüzyıldan itibaren Çağatay Türkçesi diye de adlandırılmıştır. Bu yazı dili 15. yüzyılda Ali Şir Nevai tarafından kurulmuş ve geliştirilmiştir. 16. yüzyılda Babür Şah, Çağatay Türkçesinin en önemli temsilcisi olmuştur. Çağatay Türkçesinin yerinde bugün Özbek Türkçesi bulunmaktadır.

7) Modern Türkçe Devresi: 

Bu devre 20. yüzyılı kapsamaktadır. 20. yüzyılda önemli yazı dilleri olarak Türkiye Türkçesi , Özbek Türkçesi, Türkmen Türkçesi, Kazak Türkçesi vb. görüyoruz.

BATI TÜRKÇESİNİN GELİŞİMİ

Batı Türkçesi kendi içerisinde üç devreye ayrılır:

1. Eski Anadolu Türkçesi: 

Batı Türkçesinin ilk devresidir. 13-15. yüzyılları içine alır. Eski Türkçenin özelliklerini taşır. Selçuklular, Anadolu Beylikleri ve ilk Osmanlıların yazı dilidir. Eski Anadolu Türkçesinde henüz Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalar fazla değildir.

2. Osmanlı Türkçesi: 

Batı Türkçesinin ikinci devresidir ve 16. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar olan zamanı kapsar. Bu dönemde Eski Türkçenin izleri kaybolmuştur. Azeri Türkçesi bu dönemde ayrılır. Arapça ve Farsçanın tesiri fazladır. Osmanlı Türkçesi tam beş asır imparatorluğun yazı dili olarak varlığını korumuştur. Batı medeniyetinin getirdiği ihtiyaçları Osmanlıcanın zengin vasıtalarıyla karşılamaya çalışan ve bir hayli başarılı olan bir dil, fakat yine sınıf dili kalıbı içinde ve bu yüzyılın gerektirdiği millet dili olmak imkânından mahrumdur. Osmanlıca bir yana, bu devirler boyunca konuşulan Türkçe sınırlı ölçüde yabancı kelimelerle de genişleyerek gelişmiş ve geleceğin yazı dili olmaya hazırlanmıştır. Dil tarihimizin dikkate değer özelliklerinden biri de şudur ki geçmişin derinliklerinden gelen sözlü halk edebiyatı bizde devam etmiş, halk destan ve hikâyeleri, halk şiiri erkenden az çok yazıya geçmiş ve bunun yanı başında halk için bazı kitaplar da yazılmıştır.

3. Türkiye Türkçesi: 

Türkiye Türkçesi, İkinci Meşrutiyet’ten (1908) başlayıp günümüze kadar devam eden devredir. Millî edebiyat akımının mahsulü sayılan terkipsiz Türkçedir. Arapça ve Farsça kelimeler gittikçe azalmaktadır. Buna karşılık İngilizce kelimeler dilimize süratle girmekte ve yerleşmektedir. Yeni Türkçe Türkiye’de milliyetçilik akımının mahsulü olup Osmanlı yazı dilini konuşma diline yaklaştırmak, daha doğrusu konuşma dilinden yeni bir yazı dili oluşturmak hamlesiyle meydana gelmiştir. Bu yüzyılın başı bütün Türkçe konuşan ulusların ve akrabalarının da kendi lehçelerine dönerek yeni yazı dilleri oluşturma çabalarına tanık olmuştur.

Bizde ilk Türkçülerle başlayan sadeleşme hareketi kısa zamanda gündelik ve edebiyat yazı dillerini aydınların konuşması ölçüsünde sadeleştirdi.  Sonra yeni alfabenin uygulanması ve Atatürk’ün teşvikleri daha derinden bir millîleşme hareketine yol açtı. Burada Yeni Türkçe bilgin ve teknik dillerini de kendi yapısından karşılamak ve yaratmak meselesi ile karşılaştı ve o yolda da cesaretli adımlar attı.

Dilimiz bağımsız bir medeniyet dili olmak davasında ve hızlı bir gelişme çağındadır. Ancak bu arada millî kaynakların yer yer akılsızca kötüye kullanılması millî dile güven duygusunu sarsmakta ve Batı dillerinin daha geniş ölçüde istilasına yol açmaktadır. Yeni Türkçe inançlı, ciddi ve uzun süreli çalışmalara muhtaçtır.

Baskokov, Türk dilini, Volga Bulgarlarının konuştuğu Türkçeden başlayarak, aşağıdaki gibi dallandırmaktadır:

TÜRKÇENİN BUGÜNKÜ DURUMU VE YAYILMA ALANLARI

Türkler dünya üzeride çok geniş bir yer kaplar. Doğuda Moğolistan ve Çin içlerinde batıda Yugoslavya içlerine; kuzeyde Sibirya’dan ve Moskova yakınlarındaki Kazan şehrinden, güneyde Bağdat, Lübnan sınırı ve Kıbrıs içlerine kadar uzanan büyük ve geniş çoğrafyaya yayılmışlardır. 20-90 doğu boylamları ile 33-65 kuzey enlemleri arasında yer alan bu coğrafya, kuş uçuşu,doğudan batıya yedi bin, kuzeyden güneye üç bin kilometrelik bir alanı içine alır.

Bu alandaki şu devletler içerisinde Türkler yaşamakta ve Türkçe konuşulup yazılmaktadır: Çin, Moğolistan, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Özbekistan, Türkmenistan, Azarbeycan, Afganistan, İran, Irak, Suriye, Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslavya, Makedonya, Romanya, Polonya, Ukrayna, Moldovya.

Bütün bu geniş coğrafya içerisinde Türkçemizin pek çok lehçe ve şivesi bulunmaktadır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

Türk Dilinin Lehçeleri
  • Çuvaşça
  • Yakutça
Türk Dilinin Şiveleri

a. Sibirya ve Altay sahası:

1. Karagas
2. Soyan
3. İrtiş ve Tobol
4. Altay
5. Telengit
6. Teleüt
7. Tuba
8. Kumandı
9. Llebed
10. Sagay
11. Beltir
12. Kaç
13. Koybal
14. Kızıl
15. Şor
16. Kamasin
17. Çalım ve Çat

b. Doğu Türkistan sahası:

18. Uygur
19. Sarı Uygur
20. Tarançi

c. Batı Türkistan sahası:

21. Karakalpak
22. Özbek
23. Kırgız
24. Kazak
25. Türkmen

d. Kafkas ve İran sahası:

26. Nogay
27. Kundur
28. Karaçay
29. Balkar
30. Kumuk
31. Azeri
32. Kaşkay
33. Afşar
34. Kacar
35. Şahseven
36. Karadağlı
37. Hamse
38. Halaç
39. Kengerlu
40. Horasani
41. Karayi
42. Karaçorlu
43. Karapapak

e. Kuzey ve Batı sahası (Urallardan Balkanlar ve Akdeniz’e):

44. Kazan, Tatar
45. Atrahan
46. Başuırt
47. Kırım
48. Karayim
49. Gagavuz
50. Türkiye, Oğuz

Benzer İçerikler:

Başa dön tuşu