Serveti Fünun Dönemi Öğretici Metinler

Serveti Fünun (Edebiyatı Cedide) Dönemi Öğretici Metinler

Serveti Fünun Dönemi Öğretici Metinler

Servet-i Fünûn Döneminde Öğretici Metinlerin Genel Özellikleri

  • Servet-i Fünûn dönemi öğretici metinlerinde bireysel ve edebi konular işlenmiştir.
  • Servet-i Fünûn öneminde edebi tenkit daha çok kendilerine yapılan eleştirilere cevap verme ve Serveti Fünun edebiyatının tanıtılması önlerinde yoğunlaşmıştır.
  • Dil, Arapça, Farsça sözcük ve tamlamalarla dolu ağır bir dildir
  • Servet-i Fünûn dönemi öğretici metinler edebî tenkit, anı türünde yoğunlaşır.
  • Gezi yazısı, mizah, hiciv ve fıkra türünde de eserler verilmiştir.
  • Hüseyin Cahit Yalçın, Cenap Şahabettin, Halit Ziya Uşaklıgil, Ahmet Şuayp, Hüseyin Suat Yalçın öğretici metin alanında eser verin sanatçılardır.
  • Oluşturulan ürünler halkın sorunlarından uzaktır.
  • Edebiyat tarihi ve felsefe alanında hiçbir çalışma yoktur.

SERVETİFÜNUN DÖNEMİ ÖĞRETİCİ METİNLER

Servetifünun yıllarında eski veya mutedil edebiyat taraftarlarıyla yeni edebiyatın ateşli mensupları arasında yapılan, hayli şiddetli edebiyat münakaşalar olmuştur. Buna rağmen, bu devirde çok az gelişen bir edebî tür, ciddi bir tenkit edebiyâtı’dır. O kadar ki bu edebiyatın kuruluşunda hissesi olan kafiye münakaşaları gibi, edebiyatın devamı boyunca bilhassa Hüseyin Cahit tarafından karşı tarafa yöneltilen, şiddetli ve cesur yazılar da disiplinli ilmin gerektirdiği bilgi ve felsefenin dışında yazılardır. Bu arada bâzı Servetifünuncuların Batı Edebiyâtı’na dâir bilgiler vermeğe çalışan çeşitli makalelerini de meselenin esâsını kavramış, kuvvetli birer tenkit yazısı diye karşılamak kolay değildir.

Vezinlerin, kafiyelerin ve nazım şekillerinin şiirdeki tarihî-müzikal yeri ve felsefesi, bu münakaşalarda belirtilememiştir. Yaşanılan devrin bediî-içtimaî ihtiyaçlarını kavrayarak, sanatkârlara, bu ihtiyaçlara cevap vermeleri için yol gösterebilecek bir edebî otorite de devrin tenkitçileri arasında mevcut değildir. Esasen, her şeye rağmen taklidî bir zümre edebiyatı yapmakta olan bir buhran devri edebiyatçıları arasından böyle bir şahsiyet çıkması da beklenilmez.

Bunun dışında, Hüseyin Cahit’in nispeten daha ürkek olan îtidâl taraftarlarına karşı giriştiği yazılı kavgalar, o devir için oldukça faydalı ve elektrikli bir münâkaşa havası yaratmıştır. Hatta onun kendi arkadaşlarının neşriyatı hakkında yürüttüğü fikirlerle bu fikirleri besleyici mana taşıyan tercüme makaleleri, o devrin edebî hayatının ve edebî kıymetlerinin gelişmesinde rol oynamış; Garba dâir bilgi ve fikir verici yazılar olmuştur. Fakat Servetifünun Edebiyatı’nın daha çok, Fransız Edebiyatı üzerinde araştırmalar yaparak, elde ettiği bilgileri Türk Edebiyâtı’na tanıtmak yolunda ağırbaşlı yazılar yazansa Ahmed Şuayb‘dır.

Genç sayılacak bir yaşta ölümü, Türk edebiyatının ciddî kayıpları arasında bulunan Ahmed Şuayib‘in tanınmış bir kısım Fransız ve Alman tarihçileri ile Fransız realizminin en mühim münekkit ve edipleri hakkında ciddi etütleri olmuştur. Bunları, önce, Tevfik Fikret’in teşvik ve ısrarı ile Servetifünûn’da, Hayat ve Kitaplar başlığı altında neşreden Ahmed Şuayib, aynı yazıları, 1913’de, yine Hayat ve Kitaplar isimli bir kitapta toplamıştır. Bu kitaptaki Taine ve Asarı ile Gustave Flaubert başlıklı etütler, edebiyatımızda Fransız yazarları ve mensup oldukları edebî mektepler hakkında yapılan araştırmaların ilk başarılı örneklerindendir.

Aynı kitapta, Gabriel Monod, Ernest Lavisse, Niebuhr, Ranke ve Mommsen gibi, tanınmış Fransız ve Alman tarihçileri hakkındaki etütler de zevkle okunan ve ilmî-içtimâi problemlerin hangi târihî hâdiseler sebebiyle, nasıl ele alındığını belirten yazılardır. Bütün bu etüdler, edebiyatımızda Avrupalı yazarlar ve mensup oldukları edebiyat mektepleri hakkında yapılan tetkiklerin başarılı örneklerindendir. Şuayib, bu etütleri meydana getirmek için belli başlı Batılı yazarların eserlerine ve edebiyat tarihlerine başvurmuş ve neticede başarılı yazılar meydana getirmiştir. Hayat ve Kitaplar’da çağdaş Batı ekollerinin, o devir için, iyi anlaşılmış ve iyi anlatılmış olduğunu kabul etmek zarurîdir. Bu kitaptaki makalelerin Tevfik Fikret’in teşviki ve ısrarıyla, Servetifünunda neşrolunması gerek Fikret, gerek Ahmed Şuayb için kıymetli birer nottur.

Serveti Fünûn yıllarında ya mühim değer taşımayan yahut herhangi bir edebî hareket yapamayan, daha birtakım edebiyat türleriyle de yazılar yazılmıştır. Bunlar arasında hemen bütün Serveti Fünuncuların yazdıkları çeşitli makaleler, önde anılabilir. Bu makaleler, umumiyetle, Batı edebiyatını tanıtma maksadıyla yazılmış, sütunlar dolusu yazılardır. Ancak bunların çoğu, bu edebiyatın birinci sınıf yazıları derecesine yükselmiş sayılamazlar. Buna mukabil, Cenap Şahâbettin‘in Türk Seyahat Edebiyâtı’nı bir defa da Servetifünun nesriyle canlandıran yazıları, bu nevin güzel örneklerindendir. Bu yazıların umûmî adı Hac Yolunda’dır Hac Yolunda, yazarının, memuriyetle gönderildiği Hicaz bölgesindeki intibalarını hikâye eden mektuplardır. Bunlar, önce Servetifünûn’da tefrika edilmiş (1896) sonra kitap haline de getirilmiştir (1909). Kuvvetli ve keskin görüşlerle ve zekâ çizgileriyle değerli bu yazılar, edebiyatımızda, daha çok, Servetifünun yıllarından sonra gelişecek olan Seyahat Edebiyatı için güzel bir başlangıç olmuştur. Burada, Tanzimat’tan beri Cenap’a kadar ve Cenap devrinde yazılan Seyahat Edebiyatı örneklerinin, onun yazıları ölçüsünde bir edebî değer taşımadıklarını söylemek yerinde olur.

Servetifünûn yazarlarının mektup, musahabe, monografi ve mektup, hâtırat nevîlerindeki birçok güzel yazıları ve eserleri ise, onların, daha çok, müstakil birer, edip olarak çalıştıkları XX Asır’da neşredilmiştir.

Kaynak: Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, Nihad Sami BANARLI

1-Servet-i Fünûn Döneminde Tenkit (Eleştiri):

Edebiyat ve sanat tartışmaları daha çok “Dekadanlık, batı taklitçiliği, bu dönem eserlerinin dilinin anlaşılmayacak kadar ağır ve sembollerle dolu olması, bu dönemde halktan kopuk bir edebiyatın teşekkül etmesi” noktalarında yoğunlaşmıştır. Serveti Fünun öneminde edebi tenkit daha çok kendilerine yapılan eleştirilere cevap verme ve Serveti Fünun edebiyatının tanıtılması önlerinde yoğunlaşmıştır. Serveti Fünun dergisi o dönem aydınlarının bir araya geldiği, tartıştığı yer olmuştur. Tenkit türünde; Hüseyin Cahit, Cenap Şahabettin ve Ahmet Şuayip özellikle dikkat çeken isimlerdir. Hüseyin Cahit Yalçın Servet-i Fünûn’a yapılan çeşitli saldırılara aynı şiddette cevaplar vermekle ün salmıştır. Sonraları bu türde yazdıklarını bir kitap haline getirmiş ve “Kavgalarım” adını vermeyi uygun bulmuştur. Edebi çalışmalarını tenkit alanında toplayan tek şahsiyet Ahmet Şuayp’tır.

2-Servet-i Fünûn Döneminde Hatırat (Anı):

Servet-i Fünûn döneminde anı türünde başarılı eserler verilmiştir. Halit Ziya Uşaklıgil anı türünde yazdığı Kırk Yıl, Saray ve Ötesi (3 cilt), Bir Acı Hikâye adlı eserleri yazarın hayatını ve çevresini aydınlatması bakımından çok önemlidir. Hüseyin Cahit Yalçın; edebiyat hayatıyla ilgili anılarını Edebî Hâtıralar adıyla çıkarmıştır. Gazete ve dergilerde tefrika edilen siyasi anılan ölümünden bir süre sonra (19) adıyla yayınlanmıştır.

3-Servet-i Fünûn Döneminde Hiciv ve Mizah:

Servet-i Fünûn döneminde Hüseyin Suat Yalçın hiciv ve mizaha yöneldi ” Gâve-i Zâlim” takma adıyla siyasi ve sosyal hicivler yazdı.

4-Servet-i Fünûn döneminde Gezi Yazısı:

Servet-i Fünûn döneminde gezi türünde başarılı örnekler verilmiştir. Cenap Şahabettin memuriyete gönderildiği Hicaz bölgesinde intibalarını anlattığı eserine “Hac Yolunda” adını vermiştir.Bu eser Servet-i Fünûndan sonra daha da gelişecek Gezi edebiyatı için bir lokomotif olmuştur. Tanzimat‘tan beri Cenap Şehabettin’e kadar yazılan gezi yazılarının bir edebi değer taşımamaktaydı. Cenap’ın ayrıca Suriye’ye yaptığı geziye ait Suriye Mektupları (1917), Avrupa’ya yaptığı gezi ile ilgili Avrupa Mektupları (1919) adlı eserleri de vardır. Gezi türünde yazılmış bir başka eser de Ahmet İhsan Tokgöz‘ün “Avrupa’da Ne Gördüm” (1892) adlı eseridir.

5-Servet-i Fünûn Döneminde Fıkra:

Servet-i Fünûn döneminde azda olsa fıkra örnekleri verilmiştir. Hüseyin Cahit Yalçın fıkralarını “Hayât-ı Hakikiyye Sahneleri” adlı kitapta toplamıştır.

Hazırlık Çalışmaları

1- Öğretici metinlerde dilin, edebi metinlerdeki işleviyle kullanılmasının olumlu olumsuz yönlerinin neler olabileceğini tartışınız.

Öğretici metinlerde dil, göndergesel işleviyle kullanılır.Göndergesel işlevde ileti, dilin göndergeyi olduğu gibi ifade etmesi amacıyla düzenlenir.Yani amaç olayı ya da Durumu olduğu gibi anlatmak, açıklamak, bunlar hakkında bilgi vermektir. Ancak bir Metinde birden fazla dilin işlevi kullanılabilir.Bu daha çok öğretici metnin içeriği ile ilgilidir.Bir gezi yazısında dil duygu ve heyecanı dile getirme amacıyla oluşturulmuşsa ‘dilin heyecana bağlı işlevi’ , alıcıyı harekete geçirme amacıyla oluşturulmuşsa “alıcıyı harekete geçirme”, mesajın iletisi kendisinde ise “şiirsel işlev” ile kullanılabilir. Bu durumda dilin öğretici metinlerde şiirsel işleviyle kullanılması metnin içeriği uygunsa olabilir.Yine de öğretici metinlerde asıl amaç, açıklamak, bilgi vermek olduğu için dil genellikle göndergesel işlevde kullanılır.

2- a) Günlük yaşantınızda eleştiri yapıyor musunuz? Neleri niçin eleştirirsiniz?

Eleştiri, bir kişiyi, bir düşünceyi, bir eseri titiz, dikkatli bir incelemeye tabi tutma anlamlarına gelir. Daha özel anlamda ise eleştiri, açıklama amaçlı inceleme, derinlemesine tetkik anlamında kullanılır. Günlük hayatta insan her alanda eleştirilerde bulunabilir. Bu bizin hayata bakışımızı ortaya koyar. Bir şeyin doğruluğunu ya da yanlışlığını yargılamak hayatın her an içinde olan bir olgudur.

b) Sizce eleştirinin amacı ne olmalıdır?

– Eleştirinin bir amacı olmalıdır.Hiçbir amaç gütmeden yapılan eleştiri ruhi bir hastalık belirtisi olabilir. Eleştiri yapıcı ya da yıkıcı yönde olabilir.Eğer mantıklı gerekçelerle ve çözüm yolları ifade ederek ifade edilerek bir eleştiri yapılmıyorsa bu eleştiri yıkıcı bir eleştiridir.Aslında eleştiride amaç eleştirilen şeyin düzeltilmesini sağlamaktır. Bunun için eleştirilerimizde yapıcı olamaya çalışmalıyız.

3-Hatıra ve gezi yazılarının, kaleme alındıkları tarihten sonraki dönemler için önemi nedir?

– Bir yazarın kendisinin yaşadığı ya da tanık olduğu olayları sanat değeri taşıyan bir üslupla anlattığı yazılara anı denir. Gezi yazısı ise bir yazarın gezip gördüğü yerlerin ilgi çekici özelliklerini anlattığı yazı türüdür.

Anı ve gezi yazılarının tanımları dikkate alındığında hem anı hem gezi yazısı ile insanların hayatlarında önemli yer tutan, iz bırakan olalar kolay kolay unutulmaz ve bunlar yazıyla nesilden nesile aktarılır.Dolayısıyla anı ve gezi yazıları;milleti yüzyıllar boyu bir devam zinciri içinde , milli birlik halinde tutan, toplumu geçmişe bağlayan bir kültür unsurudur.Tarih önemli ölçüde anı ve gezi yazılarından faydalanır. Atatürk’ün Nutuk, Evliya Çelebi’nin Seyahatname adlı eserleri düşünüldüğünde gezi ve anı yazılarının ne kadar önemli olduğu ortaya çıkar. Osmanlının Batıya gönderdiği sefirler ve aydınlar Batılılaşma sürecine yazdıkları anılar ve gezi yazılarıyla hız kazandırmışlardır. Osmanlı toplumu Batıyı bu aydınlar ve sefirlerin anlattığı kadarıyla tanımışlardır.

4-Tarih derslerinde edindiğiniz bilgilerden hareketle Serveti Fünun döneminin sosyal ve siyasi şartlarıyla ilgili neler söyleyebiliriz?

– Bu dönem özellikle imparatorluk üzerinde kötü emeller besleyen, Avrupalı devletlerin bu emellerini gerçekleştirmek için, içte ve dışta çeşitli oyunlar sergilemeye çalıştıkları bir devredir.İmparatorluk ise, kendisine ‘hasta adam’ gözüyle bakılan devleti bir müddet daha ayakta tutabilmek için birtakım sıkı tedbirler almak zorunda kalır. Bu dönemin sert görünüş hürriyet anlayışını adeta bir fikri sabit hale getiren bu devir gençlerinde ruhi bir bunalım yaratmıştır. Özellikle devletin içten ve dıştan maruz kaldığı bu tehlikeleri önleyebilmek için alınan tedbirler, Tanzimatçıların sahip oldukları hürriyet havasına imkan vermiyordu.Bu imkansızlık gençleri ruhi bunalımlara sevk ediyordu.1877 Osmanlı-Rus harbinin kötü sonuçlanması üzerine,1876’da açılan Meclis-i Mebusan tekrar kapatılır.Devlet Rumeli’de istiklalini kazanmaya çalışan azınlıklar karşısında bile zayıf duruma düşer.Dünyayı kaplayan hürriyet, milliyet ve istiklal cereyanlarının, özellikle batılı büyük devletlerin gayretleriyle hızla gelişmesi, devlet yönetimini de bunaltır.Bu yüzden alınan tedbirlerin dozu biraz daha artar.Kendi tebası olan yabancı toplulukların dıştan desteli isyan teşebbüslerini önleme imkanı daralır.Büyük devletlerin her zengin coğrafyaya sahip olma istekleri gittikçe bir ihtiras halini alır.Kendi aydınları tarafından bile desteklenme talihini kaybeden imparatorluk yönetiminin alınan bu sıkı tedbirlerin sebebini açıklayamaması, yönetimi gençlerin gözünde tek suçlu durumuna düşürüyordu.

İdealist fikirlerle ortaya çıkan Jön Türklerin dış tehlikeler karşısında tam bir milli bütünlük içerisinde bulunulmak yerine, işi Ermenilerle iş birliği yapacak kadar ileri götürmeleri, yönetimin aldığı tedbirleri daha da arttırmasına yol açar. Bu arada saray yönetimi içinde, hoşnutsuzluğu gittikçe nefrete dönüşen bu gençleri dış tehlikeler karşısında uyanık olmaya çağıracak tecrübeli ve bilgili kişiler bulunmamaktaydı. Devletin maruz kaldığı bu tehlikeler karşısında bir kısım münevverler hadiselere kayıtsız kalırken, bir kısmı ise kendisini koyu bir Avrupa perestliğin kucağına atıyordu. Babıali’nin nüfusunu Abdülhamit, tamamıyla ortadan kaldırıp, Yıldız’ı hakim vaziyete getirmiş,iktidar mevkilerine kendine uygun adamları geçirmek suretiyle, mutlak bir disiplin mekanizması kurmuştu. Bu hakimiyetini kontrol altında tutabilmek için bir hafiye teşkilatı kurmuştu.Bu öyle yaygınlaştı ki herkes padişaha yaranmak için birer hafiye kesilmişti. Çizdiğimiz bu siyasi tablonun karşısına medeniyetçiler şu görüşlerini ileri sürdüler: Batıdaki düşünceleri, yaşayışları, tekniği aynen almalıyız. Bir Avrupalı gibi olursak, onlara benzediğimiz için Avrupalılar bize saldırmazlar. Medeniyetçiler, daha önce açıkladıkları gibi ‘İslam medeniyeti devrini tamamlamıştır’ derlerken, Avrupalıların (Hıristiyan) medeniyet ve tekniğinin hızla geliştiğini ileri sürmekteydiler.

Batı; düşüncede, sosyolojide ve teknikte bir gelişme göstermiştir. Ama Servet-i Fünûn gençliğine göre biz bunların hepsini aynen almalıyız. Ama şunu akıl edemediler ki; her milletin düşünce, yaşayış ve sosyal yapısı farklıdır. Bu bunalımlı ve buhranlarla dolu zor dönem 1908’de son bulur. Devlet yönetimi İttihat ve Terakki cemiyetinin eline geçer. Fakat felaketler zinciri yine de son bulmaz. Devlet İttihat ve Terakkinin tecrübesiz hareketi sonucu Balkan harbinin getirdiği başarısızlıklarla sürüklenir. Bu edebiyat o dönemin siyasi durumu, anlatırken de belirtildiği gibi, hürriyetsizlik anlayışının o dönem gençlerince bir bunalım olarak görüldüğü devrede kuruldu.Bu dönem, batının sadece edebiyat kaynağı olarak görüldüğü gibi, hürriyet kaynağı olarak ta görüldüğü devredir.

Bu dönemde batıya olan hayranlık had safhaya ulaşmıştır. Bu siyasi dönemde yetişip edebiyat yapmaya çalıştırlar. Böyle bir durum bütün millette doğurduğu hastalık, melankoli, hayattan bezginlik ve kaygısızlık şüphesiz onlarında ruhunda aynı tesiri uyandıracaktı. Bu cereyanın edebiyatçıları, şark kültüründen evvel ve şark edebiyatından önce batı edebiyatını tanımışlardır. Hatta aralarında bunu bir iftihar vesilesi sayanlar da vardır. Sosyal meselelerin serbestçe konuşulamayışı,bu hususta kendini göstermek isteyen iradelerin susturuluşu, herkeste bir neme lazımcılık hissi doğurmuştu.Herkes kendi derdine ve kendi keyfine düşmüş,sosyal sorumluluk duygusu tamamen yok olmuştu. Meseleleri söz söylemek olan edebiyatçılar başka mevzular aramaya başlamışlardı.

Şu fikirleri ileri sürdüler:

  • a) Avrupa imparatorluk ve derebeylik dönemini aşmıştır. (1789 Fransız ihtilali ile)
  • b)Avrupa da (bilhassa Fransa’da) burjuvazi adı verdiğimiz şehirlilerle işçiler gibi iki tabaka vardır. Bu iki tabakanın çekişmesiyle iki edebiyatta buna bağlıdır. Bizde de benzeri yapılar gerçekleşmediği takdirde, edebiyatımızın gelişmesi mümkün değildir.

Konu Tarama Soruları

1. Halit Ziya Uşaklıgil’in hangi eseri türü yönünden diğerlerinden farklıdır?
A) Aşk-ı Memnu       B) Mai ve Siyah
C) Kırık Hayatlar       D) Kırk yıl           E) Nedime                  Cevap:D

2. Servet-i Fünun’da düzyazı için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Halkı bilgilendirmek, aydınlatmak gibi bir amacı yoktur.
B) Diğer dönemlere oranla tiyatroya daha çok değer verilir.
C) Türkçe yetersiz bulunur, Osmanlıca’dan bol bol yararlanılır.
D) Arapça, Farsça eski – yeni sözcükler kullanılır.
E) Yeni kavramları karşılamak için yeni tamlamalar türetilir.
Cevap: B

3. Servet-i Fünun’da düzyazıyla ilgili aşağıdaki değerlendirmelerden hangisi yapılamaz?
A) Yepyeni ad ve sıfat tamlamaları oluşturulur.
B) Halkın anlayabileceği açık, yalın bir dil benimsenir.
C) Çokça sıfat, ortaç öbeği kullanılır.
D) Fransızca’dan alınan sözcükler Türkçeleştirilir.
E) Yan cümlecik, eylemsilerle zenginleştirilmiş uzun cümleler kullanılır.
Cevap: B

4. Aşağıdakilerden hangisi Servet-i Fünun sanatçılarından biri değildir?
A) Mehmet Rauf                B) Tevfik Fikret 
C) Halit Ziya Uşaklıgil      D) Ahmet Mithat Efendi    E) Cenap Şahabettin
Cevap: D

Serveti Fünun Edebiyatı

Benzer İçerikler:

İlginizi Çekebilir:
Kapalı
Başa dön tuşu