Seçme Gazeller
ESKİ TÜRK EDEBİYATINDAN (DİVAN EDEBİYATINDAN) SEÇME GAZELLER
GAZEL
Sözlük anlamı “kadınlarla âşıkâne sohbet etmek” olan Arapça bir kelimedir. Gazel Türk edebiyatına bağımsız bir nazım biçimi olarak İran edebiyatı yoluyla girmiştir. Türk şairlerinin en çok kullandıkları nazım biçimidir.
Gazelin ilk beytine matla (doğuş yeri), ikinci beytine hüsn-i matla beyit, son beytine makta (kesme yeri), sondan bir öncekine hüsn-i makta adı verilir. Şairin mahlas (takma ad)ını kullandığı beyti mahlas beyti ya da mahlas-hâne denir.
Edebiyatımızda gazeller genellikle 5-15 beyit arasında yazılmıştır. En çok 5, 7, 9, 11 gibi tek sayılı beyitlerin kullanıldığı görülür. Gazelin en güzel beyti, beytü’l-gazel ya da şâh beyit diye anılır. Her beyti aynı güzellikte ise yek-âvâz, beyitler arasında anlam birliği bulunuyorsa yek-âhenk gazel adı verilir. Uyak düzeni aa-ba-ca-da-ea-fa-ga biçimindedir. Dize ortalarında iç uyaklı olan gazellere musammat gazel denir.
Ayrıca bakınız-> Gazel ve Özellikleri
ÖRNEK GAZEL1
me fâ ‘i lün / me fâ ‘i lün / me fâ ‘i lün / me fâ ‘i lün . — . — / . — . — / . — . — / . — . — | -a -a
-b -a -c -a -d -a -e -a -f -a -g -a |
||
Meni cândan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı Felekler yandı âhumdan murâdum şem’i yanmaz mı |
(matla beyit) | ||
Kamu bîmârına cânân devâ-yı derd ider ihsân Niçün kılmaz mana dermân meni bîmâr sanmaz mı |
(hüsn-i matla beyit) | ||
Gamum pinhân dutardum men didiler yâra kıl rûşen Disem ol bî-vefâ bilmen inanur mı inanmaz mı |
|||
Şeb-i hicrân yanar cânum töker kan çeşm-i giryânum Uyadur halkı efgânum kara bahtum uyanmaz mı |
|||
Gül-i ruhsârına karşu gözümden kanlu ahar su Habîbüm fasl-ı güldür bu ahar sular bulanmaz mı |
|||
Degüldüm men sana mâ’il sen itdün aklumı zâ’il Mana ta’n eyleyen gâfil seni görgeç utanmaz mı |
(hüsn-i makta beyit) | ||
Fuzûlî rind-i şeydâdur hemîşe halka rüsvâdur Sorun kim bu ne sevdâdur bu sevdâdan usanmaz mı |
(makta beyit) (mahlas beyti) |
GÜNÜMÜZ DİLİYLE2
Sevgili, cefası ile beni candan usandırdı, cefa etmekten kendisi usanmaz mı? Ahımın ateşinden gökler yandı, muradımın mumu hâlâ yanmaz mı? | |
Bütün aşk hastalarının derdine deva ihsan eden sevgili Bana niçin çare bulmuyor, yoksa beni hasta sanmaz mı? | |
Gamımı, sıkıntımı gizli tutardım, yâre açıkla dediler Bilmiyorum, söylesem , o vefasız inanır mı inanmaz mı? | |
Ayrılık gecesinde canım yanar, ağlayan gözüm kanlı göz yaşı döker. İniltilirim halkı uyandırır, kara talihim uyanmaz mı? | |
Gül yanağına karşı gözümden kanlı göz yaşı akar. Sevgilim! Gülmevsimidir, akar sular bulanmaz mı? | |
Ben sana gönül vermemiştim, aklımı çeldin. Beni ayıplayan şaşkın, seni görüp utanmaz mı? | |
Fuzûlî, halka daima rezil olmuş bir rinttir, tutkundur.Bunun nasıl bir sevda olduğunu kendisine sorun, bu sevdadan usanmaz mı? |
SULTAN VELED3 (XIII. YÜZYIL)
Sinün yüzün güneşdür yoksa aydur Canum aldı gözün dakı ne eydür |
Senin yüzün güneş midir, yoksa ay mıdır? Gözün canımı aldı, daha ne söyler? | |
Binüm iki gözüm bilgil canumsın Bini cansuz koyasın sen bu keydür |
Benim iki gözüm, bil ki (sen) canımsın; beni sen cansız bırakasın bu uygun mudur? | |
Gözümden çıkma kim bu yir sinündür Binüm gözüm sana yahşı sarâydur | Gözümden çıkma ki bu yer senindir; benim gözüm senin için güzel bir saraydır. | |
Ne okdur bu ne okdur değdi sinden Binüm boyum sünüydi şimdi yaydır |
Bu nasıl bir oktur, nasıl ok, (bana) senden ulaştı; benim boyum mızrak idi, şimdi yaydır. | |
Temâşâçün berü gel kim göresin Nite gözüm yaşı ırmak u çaydur |
Seyretmek için yakına gel ki gözümün yaşı nasıl bir ırmak ve çaydır, gör. | |
Sinün boyun budağdan ağdı geşti Cihân imdi yüzünden yaz u yaydur |
Senin boyun budaktan çıktı (ve) yükseldi; dünya şimdi (senin) yüzünden bahar ve yazdır. | |
Bugün ışkun odından ıssı alduh Bize kayu değül ger kar u kaydur |
Bugün aşkının ateşinden sıcaklık aldık (ısındık), eğer kar ve tipi (olsa) bize tasa değil. | |
Bana her gice sinden yüz bin assı Binüm her gün işüm sinden kolaydur |
Bana her gece senden yüz bin yarar (vardır), benim her gün işim senden (dolayı) kolaydır. | |
Veled yohsuldı sensüz bu cihânda Sini buldı bu kezden beğ ü baydur |
Veled, bu dünyada sensizken yoksuldu, seni buldu bundan böyle bey ve zengindir. |
ŞEYYAD HAMZA4 (XIII. YÜZYIL)
Aceb nitdüm yâra virmez selâmı Bu zâlim müddeî komaz ola mı |
Acaba sevgiliye ne yaptım (da) selâm vermez? (Yoksa) o zalim rakip mi bırakmıyor? | |
Menüm iki cihanda yârum oldur Menem anun âhir kemder gulâmı |
Benim iki cihanda (dünya ve ahirette) sevdiğim odur; sonuç olarak onun en değersiz kulu benim. | |
Şu cefâlar ki sen bana kılursan | Senin bana yaptığın bu cefaları, acaba |
Aceb kâfir müselmâna kıla mı | kâfir müslümana yapar mı? | |
Yûsuf’a kalmadı bu hüsn bâkî Kıyâs eyle [sana] yârum kala mı |
Bu güzellik Yusuf’a (bile) baki kalmadı, (ey) sevdiğim bir kıyas et, sana kalır mı? | |
Seni sevmez mi yohsa Şeyyad Hamza Denînün biridür bu kaltabâni | Şeyyad Hamza seni sevmiyor mu yoksa? O namussuz, alçağın biridir. |
ŞEYYAD HAMZA5 (XIII. YÜZYIL)
Ecel tutmuş elinde bir ulu câm Ki ol câmın içi dolu ser-encâm |
Ecelin elinde bir ulu kadeh var Ki içi dolu ders verici olaylar | |
Kime ayak sunar kime içürmiş Kimi esrük yatur toprakta mûdam |
Kimine ayak sunar kimine içirmiş Kimi toprakta esrik sürekli yatar | |
Ki bir bir içer ol sâkî elinden Bay u yohsul ulu kiçi has u âm |
Ki bir bir içer o sakinin elinden Zengin yoksul küçük büyük olanlar | |
Zehî şerbet ki bir kez andan içen Ne subh olduğunu bilür ne ahşam |
Ne güzel şerbet ki bir kez içenlerNe sabah ne akşam olduğunu anlarlar | |
Ne şerbettir bu hiç rengi bilünmez Kızıl mı ak mıdur yâ puhte yâ nâm |
Ne şerbettir ki bu hiç rengi bilinmez Kızıl mı ak ham ya olgun anlamazlar | |
Ne arslanları yaturmuş bu sâkî Ne ejderhâlar olmuştur ana râm |
Ne aslanları yatırmış bu saki Boyun eğmiştir ona ne ejderhalar | |
Selâtinleri yaturdu bu sâkî Ki bunlar bir köyü idi Rum u Şâm |
Nice sultanları yatırdı bu sakiKi Anadolu’yu Şam’ı köy sayardı onlar |
HOCA DEHHÂNİ6 (XIII. YÜZYIL)
Bir kadehle bizi sâki gamdan âzâd eyledi Şâd olsun gönlü anın gönlümü şâd eyledi |
Bir kadehle bizi saki gamdan kurtulmuş eylediSevinçli olsun gönlü onun gönlümü sevinçli eyledi | |
Bende idi bunca yıllar kaddine serv-i revân Doğrulukta kulluk ettiğiyçün âzâd eyledi | Kul idi bunca yıllar yârin boyuna salınan selviDoğrulukta kulluk ettiği için onu özgür eyledi | |
Husrev-i hûbân eden sen dilber-i şîrîn-leb | Güzeller padişahı eden sen tatlı dudaklı güzeli |
Bîsütûn-ı aşk içinde beni Ferhâd eyledi | Aştın Bisütûn’u içinde beni Ferhat eyledi | |
Od ile korkutma va’iz bizi kim lâ’lî nigâr Cânımız bizim oda yanmağa mu’tâd eyledi | Ateş ile korkutma vaiz bizi kisevgilinin dudağıCanımızı bizim ateşe yanmaya alışıkeyledi | |
İster isen milk-i hüsn âbâd ola dâd eyle kim Pâdişahlar dâd ile milkini âbâd eyledi | İster isen güzellik ülkesi kalkınsınadalet eyle kiPadişahlar adalet ile ülkeyi bayındıreyledi |
HOCA DEHHÂNİ7 (XIII. YÜZYIL)
Zihî devlet ki gölerüm yüzünden oldı nûrânî Visâlün lutf idüp savdı başumdan girü hicrânı |
Yüzünden gözlerim nurlandı, vuslatın lütfedip başımdan ayrılığı yine uzaklaştırdı, bu ne güzel bir mutluluktur. | |
Severem seni can bigi hatâ didüm maâza’llah Ne mikdârı ola cânun ki benzedem sana cânı |
Seni can gibi severim, yanlış dedim; Allah korusun, canın ne değeri olur ki canı sana benzeteyim. | |
Yüce boyun kılur bende çemende serv-i âzâdı Yüzün mihri ider tâban felekde mâh-ı tâbânı |
Yüce boyun çimenlikte uzun serviyi kendine kul eder; yüzünün güneşi de gökte parlak ayı aydınlatır. | |
Eğer emseyidi senün leb-i la’lünden İskender Niderdi isteyüp bunca cihânda âb-ı hayvânı | Senin kırmızı dudağını eğer İskender emseydi, dünyada abıhayatı bu kadar arayıp da ne yapardı. | |
Eğerçi cem’e şem’ isen beğüm her cem’ arasında Perîşan kılma saçunı esirge ben perîşânı | Beğim, her ne kadar (sohbet) toplantısına mum isen de, her topluluk arasında saçını dağıtma, benim gibi perişan koru. | |
Bugün çün hüsn devrânı senündür eyü ad ile Süre gör devr-i hüsnüni ki geçer hüsn devrânı |
Mademki bugün güzellik çağı senindir, güzelliğinin çağını iyi ad ile geçirmeye bak, çünkü güzellik çağı (çabuk) geçer. | |
Cemâlün iy büt-i Çînî cihânı dutdı ser-tâ-ser Nite kim Rûm ilin şi’riyle bugün dutdı Dehhânî |
Ey Çinli put (gibi güzel), güzelliğin dünyayı baştan başa kapladı, nitekim Dehhânî de bugün şiiriyle Anadolu’yu tutmuştur. |
NESİMÎ8 (XIV. YÜZYIL)
Nîgârım dilberim yârim nedîmim mûnisim cânım Refîkim hem-demim ömrüm revânım derde dermânım |
Sevgilim, dilberim, yârim, alışığım, canım; yoldaşım, ayrılmazım, ömrüm, ruhum, derde dermanım | |
Şehim mâhım dil-âramım hayâtım dirliğim rûhum Penâhım maksadım meylim medârım fikretim cânım |
Padişahım, ayım, gönül rahatım, hayatım, dirliğim, ruhum;sığınağım, amacım, sevgim, nedenim, düşüncem, canım | |
Kamer-çehrem perî-rûyum zarîfim şuhûm ü şengim Semen-bûyum gül-endâmım zehî serv-i gülistânım | Ay yüzlüm, peri suratlım, ince davranışlım, nazlım, neşelim; yasemin kokulum, ne de güzel güllük selvim, gül endamlım | |
Zarîfim nâzikim hûbum habîbim turfa mahbûbum Hicâz’ım Kâbe vü Tûr’um behiştim hûr u Rıdvân’ım |
İncem, güzel tavırlım, sevdalım, dostum, eşsiz sevilenim; Hicaz’ım, Kâbe’m, Tur’um, cennetim, hurim, Rıdvan’ım | |
Çerâğım şem’im ü nûrum ziyâım yıldızım şemsim Hezârım bülbülüm verdim Nesîmî-i hoş-elhânım |
Kandilim, mumum, nurum, ışığım, yıldızım, güneşim; bülbülüm, de bülbülüm gülüm, Nesîmî’m, hoş okuyanım |
ÂŞIK PAŞA9 (XIV. YÜZYIL)
Nâzenîn bu ömrümüz bir göz yumup açmış gibi Geldi geçdi tuymaduk bir kuş konup uçmış gibi |
Bu nazlı ömrümüz bir gözyumup açmış, bir kuş konup uçmuş gibi gelip geçti, duymadık. | |
Nice geçdi bilmedük bu rûzgâr önden sona Eyle tut şimdi bize bir yil esüp geçmiş gibi |
Bu zaman baştan sona nasıl geçti, anlamadık; şimdi bize bir yel esip geçmiş gibi farzet. | |
Niceler geldi bu mülke gitdi vü göçdi girü Şöyle kim bir kârban bir dem konup göçmüş gibi |
Bir kervan bir an konup göçmüş gibi, bu dünyaya birçok kişi gelip gitti ve tekrar göçtü. | |
İşbu dünyâya gelenler bir dem eğlenmediler Hânümânın dökdi gitdi yağıdan kaçmış gibi | Bu dünyaya gelenler bir an durup dinlenmediler, düşmandan kaçmış gibi evlerini terkedip gittiler. |
Sinlere var kim bilesin bu halâyık neydüğin Sanasın kim bir ekindür Azrâil biçmiş gibi |
Mezarlara gidersen bu yaratıklara ne olduğunu anlarsın, sanki Azrail’in biçtiği bir ekindir. | |
Bahtludur şol kişi kim dünyede adı kala Ölmedi diri durur âb-ı hayât içmiş gibi |
Dünyada adı kalan bahtlı kişidir, abıhayat içmiş gibi canlıdır, ölmemiştir. | |
Bu ömür ser-mâyesin olmaz yire harc eyledün Şöyle ki bir key delü nakdin suya saçmış gibi |
Bir zırdeli parasını suya saçmış gibi, bu ömür sermayesini boş yere harcadın. | |
İy Âşık sen ömrüni Hak ışkına sarf eylegil Tâ iresin hazrete bir göz yumup açmış gibi |
Ey Âşık, sen ömrünü Tanrı aşkına sarfeyle ki, bir göz yumup açmış gibi huzuruna ulaşasın. |
AHMEDÎ10 (XIV. YÜZYIL)
Âşık olanın ışk odından nişan gerek Bağrı kebâb gözlerinün yaşı kan gerek |
Âşık olana aşk ateşinden (bir) belirti gerekir, bağrı kebap (yanık), gözlerinin yaşı (da) kanlı olmalıdır. |
Yâri diyen gerek kim ola gayrden berî Cânânı isdeyen kişiye terk-i cân gerek |
Sevgili sözü edenin başka şeylerden kurtulmuş olması gerekir (çünkü), sevgiliyi isteyen kişiye canını terketmek düşer. |
Cevre kıla tahammül iden yârı ârzû Sabr ide hâra her kim ana gül-sitân gerek |
Sevgiliyi arzu eden eziyete katlanmalı, kendine gül bahçesi gerek olan dikene sabretmelidir. |
Şem’-i safâdur ol sanem ana irişmeğe Pervâne bigi yanmağa tâb u tüvan gerek |
O put (gibi güzel) safa mumudur, pervane gibi yanarak ona erişmek için güç, kuvvet gerekir. |
Sinün yüzün görene ne hâcet likâ-yı hûr Kapunda yir bulana ne bâğ-ı cinan gerek |
Senin yüzünü gören için hurilerin yüzüne hacet var mı, kapında yer bulana cennet bahçesi gerekir mi? |
Gonce lebünden isder idüm söz açam velî Ol râz-ı nâzüki bilürem kim nihan gerek |
Gonca dudağından söz açmak isterdim lâkin, o nazik sırrı bilirim gizli gerektir. |
Anunçün Ahmedî heves ider lebüne kim Dil-hastedür ana şeker-i nâr-dan gerek | Ahmedî gönül hastası olduğu için dudağına heves eder, çünkü ona nar şekeri (kırmızı dudak) gerekir. |
Egerçi yirüm uçmakdur bezenmiş kasr-i nûrânî Çü dîzâruñı görmezven tamudur n’eylerem anı |
İsterse yerim ışıldayan köşklerle bezenmiş cennet olsun, eğer senin yüzünü görmüyorsam [bana] cehennemdir, onu ne yapayam! | |
Eger şehr ola ger gülşen cemâlüñsüz safâ virmez Niçeme hûb ise ziştdür beden kim olmaya cânı | İster şehir isterse gül bahçesi olsun, yüzün yoksak [orası bana] mutluluk vermez. Beden ne kadar güzel olursa olsun canı olmayınca çirkindir. | |
Se’âdet güneşi sensin ki şu’len külli devletdür Kime kim irişe nûruñ irişür ferr-i Sübhânî |
Mutluluk güneşi sensin; ışığın bahtiyarlığın ta kendisidir. Kime nurun değerse ona ilâhî aydınlık erişir. | |
Tapuñla ö â renen kimse tahammül kılsa hicrüñden Degüldür demî v’Allah ko gitsün degme hayvânı | Yanında bulunmaya alışan kimse ayrılığına dayanabiliyorsa vallahi adam değildir; hayvanı koy gitsin, elleme. | |
İlâhî şâhumuñ ‘ömri hemîşe müstedâm olsun Ola bir gün ki ben kula kıla vaslından erzânî |
Allah’ım padişahımın ömrü hep sürekli olsun. Belki bir gün ben kuluna vuslatını uygun görür. | |
Senüñle bu fenâ dünyâ bugün Firdevs-i a’lîdür Veger sensüz ola yarın gerekmez hûr u Rızvânı |
Bugün bu fâni dünya seninle yüce Firdevs cenneti gibidir; eğer yarın sensiz olacaksa huri ve Rıdvanı gerekmez. | |
Visâl isterse Şeyhoglı firâka sabr idegörsün Karañulıkda bulmışdur bilüñ Hızr âb-i hayvânı |
Şeyhoğlu vuslat istiyorsa ayrılığa sabretmeye devam etsin. Hızır hayat suyunu karanlıkta bulmuştur. |
NECÂTÎ BEY12 (XV. YÜZYIL)
Bu cefâdan ki kadeh ağzun öper döne döne Nâr-ı gayretde kebâb oldı ciğer döne döne |
Kadehin döne döne senin ağzını öpmesinin ıstırâbiyle kıskançlık ateşinde ciğer döne döne kebâb oldu. | |
Ne revâdur bu ki ben kâmetümi halka kılam İnce belün koca karşuma kemer döne döne |
Revâ mıdır bu ki benim mihnetle bükülüp belim halka gibi oluduğu halde kemer döne döne karşımda senin ince belini kucaklasın? | |
Gözlerüm kıblenümâ gibi olupdur nola ger İşiğün cânibine kılsa nazar döne döne |
Gözlerim pusula gibi olmuştur, dönüp dönüp senin eşiğinden yana bakarsa ne olur? | |
Sensen ol şâh-ı felek-mertebe kim leyl ü nehâr Yüz sürer işiğüne şems ü kamer döne döne | Sen o felek rütbeli sultansın ki, ay ve güneş, gece ve gündüz döne döne eşiğine yüz sürer. | |
Girye vü zâri ile oldı Necâtî dolâb Gülsitân-ı ser-i kûyunı sular döne döne |
Necâtî ağlayıp inlemekte dolaba döndü; senin gül bahçesine benzeyen mahalleni döne döne suluyor. |
AVNÎ13 (FATİH SULTAN MEHMED) (XV. YÜZYIL)
Bir güneş yüzlü melek gördüm ki âlem mâhıdur Ol kara sünbülleri âşıklarınuñ âhıdur |
Bir güneş yüzlü melek gördüm ki cihan onun ayıdır. O kara sümbülleri (saç değil) âşıklarının ahıdır. |
Kareler geymiş meh-i tâbân gibi ol sevr-i nâz Mülk-i Efrengüñ meger kim hüsn içinde şâhıdur | O nazlı servi parıldayan bir ay gibi karalar giymiş, sanki güzellikte Frenk ülkesinin padişahıdır. |
‘Ukde-i zünnârına her kimse kim dil baglamaz Ehl-i îmân olmaz ol âşıklaruñ güm râhıdur | Zünnarının düğümüne gönül bağlamayan kimse iman ehli olamaz; o, âşıkların yoldan çıkmışıdır. |
Gamzesi öldürdügine lebleri cânlar virür Var ise ol rûh-bahşuñ dîn-i Îsâ râhıdur |
Gamzesinin öldürdüğüne dudaklarıcanlar verir. Galiba o canbahşedicinin yolu İsa’nın dinidir. |
‘Avniyâ kılma gümân kim saña râm ola nigâr Sen Sitanbul şâhısın ol Kalatanuñ şâhıdur |
Ey Avnî! Sevgilinin sana ram olacağını sanma. Sen İstanbul padişahısın, o Galata’nın şahıdır. |
BÂKÎ14 (XVI. YÜZYIL)
Mef’ û lü / Fâ’ i lâ tü / Me fâ’ î lü / Fa’ i lün — — . / — . — . / . — — . / . . — | Günümüz Diline Aktarısı | |
Fermân-ı ‘aşka cân ile var inkiyâdumuz Hükm-i kazâya zerre kadar yok ‘inâdumuz | Aşkın emrine candan teslim olur, boyun eğeriz. Kazânın hükmüne zerre kadar inadımız yoktur. | |
Baş egmezüz edâniye dünyâ-yı dûn içün Allah’adur tevekkülümüz i’timâdumuz | Bu aşağılık dünya için alçaklara baş eğmeyiz. Tevekkülümüz, itimadımız ancak Allah’adır. | |
Biz müttekâ-yı zer-keş-i câha tayanmazuz Hakk’un kemâl-i lutfınadur istinâdumuz | Biz, mevki ve makamın altın işlemeli yastığına dayanmayız. Allah’ın lutfunun büyüklüğüne, eksiksizliğine dayanır ve güveniriz. | |
Zühd ü salâha eylemezüz ilticâ hele Tutdı egerçi ‘âlem-i kevni fesâdumuz | Her ne kadar günahlarımız, fenalığımız bütün varlık âlemini kapladıysa da, bunların korkusu ile kendimizi ibadete vermeye, ham sofuluğua sığınmayız. | |
Meyden safâ-yı bâtın-ı humdur garaz hemân Erbâb-ı zâhir anlayamazlar murâdumuz | Şaraptan maksat, şarap küpünün içinin saflığı, temizliğidir; dış görünüşe bakıp da hüküm verenler, bizim istediğimiz şeyi anlayamazlar. | |
Minnet Hudâ’ya devlet-i dünyâ fenâ bulur Bâkî kalur sahîfe-i ‘âlemde adumuz | Dünyanın zenginliği ve mutluluğu yok olup gider. Allah’a şükürler olsun ki, bu âlem sayfasında adımız sonsuza kadar kalır. |
FUZULÎ15 (XVI. YÜZYIL)
Fâ’ i lâ tün / Fâ’ i lâ tün / Fâ’ i lâ tün / Fâ’ i lün — . — — / — . — — / — . — — / — . — / | Günümüz Diline Aktarısı | |
Mende Mecnûn’dan füzûn âşıklık isti’dâdı var Âşık-ı sâdık menem Mecnûn’un ancak adı var |
Bende Mecnun’dan daha çok âşıklık yeteneği vardır. Sevgide, sadakat gösteren âşık benim. Mecnun’un ancak adı var. | |
N’ola kan tökmekde mâhir olsa çeşmüm merdümi Nutfe-i Kâbildür ü gamzen kimi üstâdı var | Gözbebeğimin kan dökmekte usta olduğuna şaşılmaz. O kabiliyetli bir tohumdur ve gamzen gibi bir üstadı vardır. | |
Kıl tefâhur kim senün hem var men tek âşıkun Leyli’nün Mecnûn’ı Şîrîn’’ün eger Ferhâd’ı var | Eğer Leylâ’nın Mecnun’u Şirin’in Ferhad’ı varsa, senin de benim gibi âşığın olduğu için övünmelisin. | |
Ehl-i temkînem meni benzetme ey gül bülbüle Derde yoh sabrı anun her lahza min feryâdı var |
Ey gül! Ben temkinli, sabırlı bir insanım, beni bülbüle benzetme. Onun |
benim gibi derde sabrı yok, her lâhza bin feryadı vardır. | ||
Eyle bed-hâlem ki ahvâlüm görende şâd olur Her kimün kim devr cevrinden dil-i nâ-şâdı var |
Halim öyle kötü ki, devrin zulmünden dolayı kimin gönlü mahzun olsa, benim halimi görünce neşelenir (kendi haline şükrederek sevinir). | |
Gezme ey gönlüm kuşu gâfil fezâ-yı ışkda Kim bu sahrânun güzer-gehlerde çok sayyâdı var |
Ey gönlümün kuşu! Aşk gögünde gafil uçarak gezme. Çünkü bu sahranın (aşk sahrası) yollarında çok avcısı vardır. | |
Ey Fuzûlî ışk men’in kılma nâsihden kabûl Akl tedbîridür ol sanma ki bir bünyâdı var |
Ey Fuzulî! Nasihatçının aşkı engellemesini kabul etme. Onun nasihatı aklın tedbiridir, bir temeli var sanma. |
TAŞLICALI YAHYÂ16 (XVI. YÜZYIL)
Me fâ î lün / Me fâ î lün / Me fâ î lün / Me fâ î lün . — — — / . — — — / . — — — / . — — — | Günümüz Diline Aktarısı | |
Ganîdür ışk ile gönlüm ne mâlüm ne menâlüm var Ne vasl-ı yâra handânam ne hicrândan melâlüm var |
Gönlüm aşk ile zengindir, ne malım ne mülküm var; ne sevgilime kavuşmakla sevinirim, ne ayrı olmaktan üzüntüm var. | |
Ne sağ olmak murâdumdur ne ölmekden kaçar cânum Cihânda hasta-i ışk olalı bir hoşça hâlüm var | Ne sağ olmayı dilerim, ne de canım ölmekten kaçar; aşk hastası olalı beri dünyada bir hoşça hâl üzreyim. | |
Ne meyl-i külbe-i ahzân ne seyr-i sohbet-i yârân Ne ta’n-ı zâhid-i nâdân ne ceng ü ne cidâlüm var |
Ne yaslar evine varırım, ne de dost sohbetine uğrarım; ne cahil sofunun kınaması, ne kavgam ne tartışmam var. | |
Ben ol hayrân-ı ışkam ki yitürdüm akl u idrâki Ne âlemden haberdâram ne kendümden hayâlüm var |
Ben o aşk hayranıyım (aşk esrarı ile kendimden geçmişim) ki, aklı ve idraki yitirdim; ne âlemden haberim var, ne de kendi hâlimi göz önüne getirebiliyorum. | |
Cihân fânîdür ey Yahyâ Hüve’l-Hayy u Hüve’l-Bâkî Değişmem atlas-ı çarha benüm bir köhne şâlum var |
Dünya ölümlüdür ey Yahyâ, diri olan O’dur, ölümsüz olan O’dur; benim bir atlasım var ki feleğin atlasına değişmem. |
XIII.Yüzyıl
Mevlânâ, Sultan Veled, Hoca Dehhânî, Yunus Emre, Hacı Bektaş Velî
XIV.Yüzyıl
- Harezm sahası: Harezmî, İslâm, Kerderli Mahmûd, Kutb, Rabgûzî
- Memlûk sahası: Ebû Hayyân, Hüsam Kâtib, Seyf-i Serâyî
- Azerî sahası: Ahmed bin Veys, Hasanoğlu, Nesîmî
- Anadolu sahası: Ahmedî, Ahmed Fakih, Âşık Paşa, Eflâkî, Hoca Mes’ûd, Gülşehrî, Kadı Burhaneddin, Şeyhoğlu, Şeyyâd Hamza
XV.Yüzyıl
- Çağatay sahası: Ali Şîr Nevâî
- Anadolu sahası: Adlî (II.Bayezıd), Âhî, Ahmet Paşa, Âşıkpaşazade, Avnî (FatihSultan Mehmed), Eşrefoğlu Rumî, Hamdullah Hamdi, İ znikli Hümâmî, MercimekAhmed, Mesihî, Mihrî, Muradî (II.Murad ), Necati, Nizâmî, Sinan Paşa, Sultan Cem,Süleyman Çelebi, Ş eyh Elvân-ı Şirâzî, Şeyhi, Tacizâde Cafer Çelebi, YazıcıoğluAhmed, Yazıcıoğlu Muhammed, Zeyneb Hatun
XVI. Yüzyıl
Ahdî, Ahmet Sarban, Âşık Çelebi, Bâki, Edirneli Nazmî, Emrî, Fakîrî, Fazlî, Figânî, Fuzûlî, Gelibolulu Mustafa Âlî, Güvâhî, Hakanî, Hamdi-i Lârendî, Hatayî (Şah İsmail), Hayâlî, Hayretî, Hoca Saadeddîn, İshak Çelebi, Kemâlpaşazâde, Kınalızâde Âlî, Kınalızâde Hasan Çelebi, Lam’î, Lamî Çelebi, Latîfî, Lütfi Paşa, Muhibbî (Kanuni Sultan Süleyman), Murâdî, Mustafa Selanikî, Nevaî, Rahmî, Ruhî Bağdadî, Sehî, Seydi Reis, Taşlıcalı Yahyâ, Tatavlalı Mahremî, Ümmi Sinan, Yahyâ, Zâtî
Yararlanılan Kaynaklar:
- ÇAVUŞOĞLU, Mehmed (1983), Yahyâ Bey ve Divanından Örnekler, Kültür ve Turizm BakanlığıYayınları.
- ÇAVUŞOĞLU, Mehmed (tarihsiz), Necati Bey Divanı (Seçmeler), Tercüman 1001 Temel Eser Serisi,İstanbul.
- DENİZ, Sadık ((1983), Bugünün Diliyle Dîvân Şiiri, Serhat Yayınları, İstanbul.
- DİLÇİN, Cem (1986), “Divan Şiirinde Gazel”, Türk Dili Türk Şiiri Özel Sayısı II (Divan Şiiri), Sayı415-416-417 Temmuz-Ağustos-Eylül 1986, s.206-207.
- ERGUN, Sadettin Nüzhet (1936), Türk Şairleri, İstanbul.
- KÜÇÜK, Sabahattin (1988), Bâkî ve Dîvânından Seçmeler, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları,Ankara.
- MAZIOĞLU, Hasibe (1986), Fuzûlî ve Türkçe Divanı’ndan Seçmeler, Kültür ve Turizm BakanlığıYayınları, Ankara.
- ŞENTÜRK, Ahmet Atillâ (1999), Osmanlı Şiiri Antolojisi, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.
ESKİ TÜRK EDEBİYATINDAN SEÇME GAZELLER
Eski Türk Edebiyatı Ders Notları
Dr.Mustafa ALTUN