Sanatın Gücü
Sanatın Gücü
Sanatın iyisi ne kadar mutlu, sevinçli bir aydınlıksa, kötüsü de o ölçüde uğursuz, ezici bir karanlık, bir baş belasıdır; diyen Sabahattin Eyüboğlu; sanat üstüne düşüncelerine devam ediyor:
Sanatın insanlara neler kazandırdığı çok söylenmiştir, ama neler kaybettirdiği üstünde pek durulmaz nedense. Bir sanatçı, ama bir gerçek sanatçı, günün birinde bir ülkeye bereket, sayısız yüreklere güven, umut, ışık getirir, dağılmış insan güçlerini iyiliklerden yana çevirip toparlar, görmez olduğumuz mavilikleri bize yeniden gösterip bizi otsu yaşantılardan kurtarır. Ama bir başka sanatçı -hattâ ne yazık ki bazan aynı sanatçı- bütün bir çevrenin sağ duyusunu, zevkini körletir, yüreğini kısırlaştınr, aydınlığını karartır, yaratıcı gücünü kurutur, gözlerini geriden ve kötüden yana çevirir. Barut gücü, atom gücü gibi bir şeydir sanat: insanoğlu onu yapmak için de kullanabilir, yıkmak için de.
Bir sanatçı, içinde bulunduğu koşullardan yakınmaya başladığı anda, gerçek anlamıyla sanata yan çizmeğe başlamış demektir. Gerçek sanat zaten kötü koşullara inat, insanların kaderini değiştirme, daha aydın kafalar ve yürekler yaratma, dünyamızı saran karanlığı yenme çabasıdır. Yılgınlık, bezginlik, küskünlük her insan gibi sanatçının da başına gelir elbet: o zaman, kendi halinde olanların sözcülüğünü eder sanatıyla. Buna gücü yetmiyorsa, yaptığı kadarını ter temiz bırakıp gider Arthur Rimhaud gibi kervancılık edip para kazanır. Gerçek sanatçı adam etmek istediği insanlara beni rahat ettirin, ben de size sanat yapayım demez: böyle diyecek duruma düşmez. Kuru edebiyat değil bu; gerçek sanatçının başka türlüsü görülmemiş bugüne değin.
Ne sanat bilimden, ne de bilim sanattan çıkar: ama birinin olmadığı yerde öteki de yoktur. Biri nerde ileri gitmişse öteki de orda ileri gitmiş; birinin hor görüldüğü yerde öteki hor görülmüş, biri ötekinden uzaklaştıkça kendinden uzaklaşmış. Öyleyse ikisi neden aynı insanda buluşmuyor diyeceksiniz. Çok kez buluştuğu da olur ya, buluşmayan sanatın ve bilimin özleri, amaçları değil yollarıdır bence. Dünyamızı saran karanlığa bilim adamı daha çok akıl, sanat adamı daha çok sezgiyle ışık salıyor : biri mantıkla biri coşkuyla kazanıyor, biri öğreterek, biri sarsarak uyarıyor bizi.
Gerçek bilgin sanatçılığa, gerçek sanatçı da bilginliğe özenmez. O kadar ki ikisinin de gerçekliğini buna bakarak anlayabilirsiniz. Özenmez, çünkü kendini saymanın ötekini saymak olduğunu, kendi yolundan gitmekle ötekinin gittiği yere daha kestirmeden gideceğini bilir. İşte bunun için de en güzel dostluklar olgun sanatçılarla bilginler arasında görülür. Ayrı dillerle aynı şeyi söylemenin, ayrı yollardan) aynı tepeye çıkmanın sevinci vardır o dostluklarda. Meslek arkadaşlığından, inanç yoldaşlığından bir başka tadı olsa gerektir bunun.
Oscar Wilde, “Her sanat sapına kadar yararsızdır.” der. Bundan daha doğru ve bundan daha yanlış söz zor bulunur. Doğrudur, çünkü gündelik anlamıyla yarar, çıkar kaygusunda olan sanat her şeyden önce sanat değildir. Gerçek sanat yarar, çıkar düşünmez, düşündüğü anda sanat olmaktan çıkar, üstelik insanları kandırır ve sömürür de. Sanat sevgisi insanın ne sağlığını artırır, ne kazancını, ne rahatını. Gerçeği hem sanatçıyı, hem çevresini tedirgin eder, sahtesiyle tedirgin etmez, ama kafasını, yüreğini körletir : daha kötü. Wilde’nin sözü yine de yanlıştır, çünkü bütün yararların en yararlısı insanı insan eden şeydir, o şeyse en çok sanatta vardır. Ölümlü dünyamızda bize yaşamanın tadını duyurmuş, insanı daha insanca yaşatmış, insanı insana her şeyden çok yaklaştırmış olan sanatın yararı, düşünebileceğimiz bütün yararların en büyüğüdür.
Sanatın bilimi, bilimin tekniği dürtüklemesinden doğan yararlar bunun yanında hiç kalır. En tatlı ve en acı şey nedir diye bir bilmece vardır, dil bilmecesi: sanat için de en yararlı ve en yararsız, en kârlı ve en zararlı şey diye bir bilmece yapılabilir.
Sanat hayatın ekmeği değil, şarabıdır. Jean Paul RİCHTER
Sanatta daha güzeli sebep göstererek çürütülemeyecek hiçbir kural yoktur… Yıkmak o kadar önemli bir şey değildir, asıl önemli olan yapmaktır, hem de insanlığı tam anlamıyla hoşnut edecek bir şey yapmak… insanın en iyi yanı ürperebilmesidir… Geçmişi anlamıyanlar, mutsuz bir geleceğe hazırlanmalıdırlar… Sanat tarihinde baştan başa bir sıralanış vardır. Ne zaman büyük bir üstatla karşılaşırsanız kendinden önce gedmiş olanların iyi taraflarından faydalandığım görürsünüz, o sanatçının büyüklüğünü yapan da işte budur… Yeni şairler mürekkeplerine çok su karıştırıyorlar… Nesir yazabilmek için insanın söyleyecek bir şeyi olmalıdır… Herşey kavgadır, mücadeledir, aşka ve hayata lâyık olan kişi, hergün onları yeniden fethetmek zorunda kalandır… Faydasız bir hayat, erken bir ölümdür… Tabiat, daima yeni şeyler yaratır. Şimdi ne varsa, biraz önce yoktu; olan bir daha olmaz. Her şey yenidir; ama daima eskidir. GOETHE.
Sanat eserinde yansıtılan gerçeklik, insanlar için önemli olandır ve gerçek hayattan alınmıştır. Bundan başka yazar sosyal gerçekliği yansıtmakla kalmaz, aynı zamanda bunu açıklar ve yargılar da… Gravür tabloya göre ne ise, sanat da hayata göre odur. ÇERNİŞEVSKİ
Sanatı baskı altına alacak yerde kendimizi onun sezgisine, onun yarattığı dünyaya kaptıralım. Gottfried BENN.”
Sanat eserlerindeki önermelerin işlevi bir gerçeği yansıtmak, bu gerçeği bildirmek değil, duygular uyandırmak, kilerimizi bir uyuşum haline getirmektir. Bundan ötürü okurken inançlarımızı bir yana bırakırsak doğru bir tutumla, gerektiği gibi okuyoruz demektir. Yok eğer inançlarımız işe karışıyorsa o zaman bir edebiyat eseri okuru olmaktan çıkmış ve tamamiyle başka çeşit bir eylemle uğraşan bir politikacı, bir sosyolog, bir tarihçi veya ahlâkçı hüviyetine girmiş oluruz. RİCHARDS.
Sanatlar; özgürlükle emzirince büyürler. SCHÎLLER