İlhan Geçer
İlhan Geçer Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri
Mustafa İlhan GEÇER (D: 1917, Bakırköy, İstanbul – Ö: 19 Ocak 2004, Üsküdar, İstanbul) Yazar, şair, araştırmacı, eleştirmen, güfteci.
Tam adı Mustafa İlhan Geçer‘dir. 1917 yılında İstanbul’da doğdu, 19 Ocak 2004 tarihinde 87 yaşında İstanbul’da öldü. İstanbul Kabataş Erkek Lisesi’ni bitirdi. İki yıl kadar İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde öğrenim gördü. 1945-1950 yılları arasında Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’nde ve Ankara Radyosu’nda çalıştı. 1950-1961 yılları arasında Sosyal Sigortalar Kurumu’nda İşçi Sigortaları ile İhtiyarlık Sigortası bölümlerinde görev yaptı.
Mustafa İlhan Geçer’in ilk şiiri “Kahverengi Gözlerin” 1934’te Vakit gazetesinde çıktı; şiir ve yazıları Anadolu, Çağrı, Çınaraltı, Dergâh, Hisar, İstanbul, Millet, Milli Kültür, Sanat ve Kültür, Size, Son Havadis, Tercüman, Türk Dili, Türk Edebiyatı, Vakit, Varlık, Yarımay, Yedigün, Yücel gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı.
Mustafa İlhan Geçer 1950 yılında Munis Faik Ozansoy, Mehmet Çınarlı, Gültekin Sâmanoğlu, Mustafa Necati Karaer ile birlikte “Hisarcılar” grubunu oluşturdu. Mart 1950’de yayınlanmaya başlayan Hisar dergisinin kurucularından olan Mustafa İlhan Geçer çeşitli aralıklarla (1950-1957; 1964-1980) 30 yıl süreyle derginin yazı işleri müdürlüğünü yaptı.
İlhan Geçer’in Eserleri
Şiir:
- Büyüyen Eller (1954)
- Belki (1960)
- Bir Bulut Geçti (1973)
- Yeşil Çağ (1976)
- Hüzzam Beste (1986)
Biyografi-İnceleme:
- Cahit Sıtkı Tarancı, Toker Yay., 1. baskı, İstanbul, 1977; 2. baskı, 1998).
- Ömer Bedrettin Uşaklı, Kültür Bakanlığı, Ankara 1986).
Antoloji:
- Cumhuriyet Döneminde Türk Şiiri, Kültür Bakanlığı, Ankara, 1. baskı, 1987; 2. baskı 1990.
ÖDÜLLERİ
- 1948 Ankara Halkevi Şiir Yarışması Üçüncülük Ödülü
- 1971 Son Havadis Şiir Yarışması Birincilik Ödülü
- 1986 Eskişehir Yunus Emre Derneği Yunus Emre Şiir Yarışması İkincilik Ödülü
İlhan Geçer Şiirlerinden Örnekler
BİR ŞEHRİN HİKAYESİ
Şimdi Altındağ’da akşam olmaktadır
Koyu gölgeler düşmüş sokaklardan.
İşçiler, odacılar ellerinde ekmek soğan
Gecekondularına yollanmaktadır.
Bu şehir dile gelir kaldırımlarda
Garip pinekler kahvelerde hanlarda
Uykusuz, düşünceli yolcular garda
Ya gurbet ya sıla hülyasındadır
Cebeci sırtlarında hastane
Kah ümide kah ecele dönük biçare.
Askeri, memuru, köylüsü, kızı
Çilesiz sabahların rüyasındadır.
İnsanları karanlık, insanları perişan
Gecelerine çil çil yıldızlar yağan
Asude mütevekkil Yenidoğan,
Yoksul şafaklara uyanmaktadır.
HATIRALAR ŞEHRİ
Yeşil rüyalarında hatıralar
Mevsimler boyunca çiçeklenirdi.
Sonsuzluğu hayal edilen bahar
Dişi gençliğini bu şehre verdi.
Huzur dal dal açar bahçelerinde
Sevda masalları dinler çiçekler.
Hulyalara dalan gecelerinde
Yeşil gözlerini öper melekler.
“Gümüşlü”, fecirle tutuşan kümbet
Fani zaman akar “Nilüfer”.
Türbelerde hâlâ mukaddes nöbet
Ova, fethin nal seslerini dinler.
Geçmiş zamanlardan kalan aydınlık
İpek gecelerine iner sel gibi.
Yıldızların koynunda erir aydınlık
Yeşil rengi bir darbımesel gibi.
Hülyalara boş kadehler uzatır
Garip akşamlardan taşan su sesi.
Anlatır sevdaları satır satır
Sır kutusu çınarların gövdesi.
Mavi çinilerden okunur Kur’an
Ses vermedikçe tarih, kubbelerinden.
Hep aynı şarkıyı söyler şadırvan,
“Çıkmaz muhabbetin derun-u dilden…”
Mahzun selvilerde uhrevi sada
Mesut yalnızlığında Emirsultan.
Hatıralar şehri zümrüt Bursa’da
Rüzgarların kanadındadır zaman…
BELKİ
Gurbet gurbet öten tren sesi
Ve son kampanayla başlayan özlemin
Unutacaksın bu şehrin garip gecelerini
Yıldızlara uzanmayacak ellerin
Yollar bana sevinç bana hüzün verecek
Boynu bükük döneceğim odama
Unut beni diyordun ayrılırken
Unutmak kolay değil ama
Düşün bu şehrin garip gecelerini
Düşün yalnızlıklar içinde beni
Hani bir resmim kalmıştı sende
Onu olsun yalnız bırakma emi
Bilinmez dünya hâli bu
Zamanla değişebilir insan
Belki dönersin bir akşam vakti
Bulutlara o uzak diyarlardan
YEŞİL ÇAĞ
Sizin yaşınızda olmak ne iyi çocuklar
Ne iyi
Asıp düşünceyi bulutlara
Özgür kelebekler gibi
Sizin eliniz ne ince çocuklar
Ne ince
Solmasın umutlarınız
Deli gibi bir rüzgâr değince
Sizin umutlarınız ne büyük çocuklar
Ne büyük
Değdikçe zamanın eli
Sizin de yaşantılarınız bölük
Sizin gözleriniz ışın ışın çocuklar
Işın ışın
Duymayın körpe yüreklerinizde
Endişesi kışın
Yalnız sizin sevginiz gerçek çocuklar
Yalnız sizin
Sizde mavisi sizde rüzgârı
Gök ve denizin
ÖZLEM RIHTIMI
Özlem rıhtımında gün akşam oldu
Sarıl küreklere gel usul usul
Güller menekşeler saçını yoldu
Dağıt hüzünleri gül usul usul
Odalar şenlensin ayak sesinle
Aynı saksılarda büyü benimle
Mutluluğa dönük şarkını söyle
Kopsun sevincinden tel usul usul
Yağmur ol göklerden yağ ellerime
Ayışığı gibi vur yollarıma
Nazlı kuşlar gibi kon dallarıma
Sevda sepetime dol usul usul
Katmer katmer açıl gönül bahçemde
Bir ipek çevre ol fakir bohçamda
Mecnun’um Leylâ’sın dertli bahçemde
Kapımı yeniden çal usul usul
KAHVERENGİ GÖZLERİN
Sanki billur bir pınar
Kahverengi gözlerin
Ruhuma neşe sunar
Kahverengi gözlerin
Rüzgârlar kadar serin
Ufuklar kadar derin
Senin en güzel yerin
Kahverengi gözlerin
Mehtapta benzer aya
Bakarım doya doya
Sanki tatlı bir rüya
Kahverengi gözlerin
HÜZZAM BESTE
Şarkılar anlatırdı maceramızı
Şarkılarla güler ağlardık şarkılarla
Çiçekler denizler gök kıskanırdı
Bahçeler ayak sesimizden tanırdı
Düşerdik yollara kuşlar gibi baharla
Şimdi o günlerden yüreğinde iz var mı
“Anlat bana ey sevgili aşkın bu kadar mı”
Bizim de sevdiğimiz şarkılar vardı
Yeşil gecelerde dinlediğimiz
Dalgalar söylerdi, rüzgâr söylerdi
Sonra o şarkılar tükeniverdi
Sen dönmedin gittiğin ötelerden
“Beklerim her gün bu sahillerde mahzun böyle ben”
Bizi ağlatan şarkılar vardı
Gecelerin esmer dudaklarında
Bir yavru ceylan gibi uyurdun kollarımda
Aşkımızda her mevsim bahardı
Ben hâlâ yarım kalan sevdamızdayım
“Gittin artık seni ben nerde bulup yalvarayım”
Sonra sevdiğimiz şarkılar sustu
Sustu saçaklarda âşık kumrular
Unutuşun rüzgârı dolaştı bahçemizde
Düştü gül yüzlü çiçekler derde
Kararan ufkumuzdan çekilip gitti bahar
“Aşkın bana bir gizli elem oldu güzel yâr”
SONBAHAR HÜZÜNLERİ
Kalmadı göklerin mavi gülümsemesi
Yağmur halinde indi toprağa teşrin…
Sarı avuçlarıyla alkış tutuyor
Hüznün zaferine mevsim.
Cümle düşünceler perişan
Mahzun hayaller darmadağın.
Ölümü andırıyor çipil geceler
Acı, güneye dönüşü kuşların.
Rüzgarda çürük yaprak kokusu
Benzi uçuk hastada içlenme, telaş…
Teselli ufkunda kara perdeler
Ve kaybolan renklerde bir damla yaş…
Gümüş dumanlar örttü güzellikleri
Yok ömrümüzde o eski lezzet.
Melül akşamlar ağlatır bizi
Ürkek bakışlarda korku ve hasret.
Bir endişe var sararan dalda
Düşen yapraklarda kaldı neşemiz.
Yeşilin kaderinde can verdi ümit
Yaklaştı toprağa gölgemiz.
BİR SEN GÜZELSİN
Sen gözlerimin ufkunda tüterken
Hüzün yağmurları yağmazdı günlerime
Ilıman ikliminle dolardı içim
Nasıl da sokulurdu ellerin ellerime
İnce bir yapraktı saçların
Yaşlanmış ağacımın dallarında
En gür şafaklar sökerdi
Aşkımızın yollarında
Sen sıcak gülüşlerde yaşardın
Avuçlarında hep bahar yağmuru
Yirmi yaşın elleriyle okşardım seni
Uzandığımız gök maviydi ve deniz duru
Kaçıp sana sığınırdım
Geceler üstüme üstüme gelince
Sonsuz mutluluklar ormanında
Bir nazlı geyik gibiydin ince
Bir sen güzeldin benim için
Bir de yüzünde açan karanfil
Öyle çok esiyordun ki içimde
Bahar rüzgarı gibi efil efil
ERDEK’TE ZAMAN
Mavi hatıralarla dolu Erdek’te zaman
Zeytin kokan rüzgârı aşkı fısıldar her an
En cömert yıldızlardır sularında yıkanan
Bir şarkıdır kalplerde Erdek her yaz okunan
Tuzlu sokaklarında yanık tenler dolaşır
Mehtap kanatlarında sıcak ümitler taşır
Altın sabahlarında gül açar bülbül şakır
Yaz akşamlarında Erdek büsbütün tatlılaşır.