Rubai Nazım (Şiir) Şekli ve Özellikleri

Rubai Nazım (Şiir) Şekli ve Özellikleri

Rubai Nazım (Şiir) Şekli

Rubai’nin Özellikleri:

  1. Kafiye düzeni aaxa ya da aaaa biçimindedir.
  2. Rubailerde aşk, şarap, dünyanın türlü nimetlerinden yararlanma, hayatın anlamı ve hayat felsefesi, tasavvuf ve ölüm gibi konular işlenir.
  3. Rubai diğer nazım şekillerinden farklı olarak özel bir ölçüyle yazılır. 24 kalıbı vardır.
  4. Rubaide ilk iki dize fikrin hazırlayıcısıdır. Asıl söylenmek istenen düşünce 3. veya 4. dizede ortaya çıkar.
  5. Genelde mahlasız şiirlerdir.
  6. Rubai Edebiyatımıza İran Edebiyatından geçmiştir.
  7. Rubai’nin en büyük şairi İranlı Ömer Hayyâm (XII. yy)’dır. Türk edebiyatının en usta şairleri Kara Fazlî, Azmizâde Haletî, Nâbî ve son dönemde de Yahya Kemâl‘dir.

Rubai bir edebiyat terimi olarak özel vezinlerle yazılmış dört mısralı bir nazım biçiminin adıdır. Bu nazım biçimi İran edebiyatında doğmuş; Türk edebiyatına da bu edebiyattan geçmiştir.

Rubainin kafiye düzeni iki beyitlik nazımlarda olduğu gibi genellikle “a a x a”dır. Bunun yanında kıt’a gibi “x a x a” şeklinde kafiyelenmiş ve dört mısraı da birbiriyle kafiyeli “a a a a” şeklinde Rubailer de vardır. Dört mısraı birbiriyle kafiyeli Rubailere rubâ’-i musarra veya terâne adı verilmiştir.

Rubai, bu nazım biçimine özgü ahreb ve ahrem adları verilmiş iki grup vezinle yazılır. Aslında Rubaiyi nazım ve kıt’adan ayıran da budur. Rubai vezinlerinin sayısı 24’e kadar ulaşır. Bunlardan mefûlü ile başlayan 12 vezin kalıbına ahreb, mefûlün ile başlayan 12 vezin kalıbına da ahrem adı verilmiştir.

Türk şairlerinin Fars şiirinde diğer nazım biçimleri için kullanılmış olan bütün vezinleri kullanmadıkları ve bunlar arasında bir seçme yaptıkları bilinmektedir. Bu şairler Rubai vezinlerinde de aynı yola başvurmuşlar ve Fars şiirinde kullanılmış Rubai vezinleri arasında da bir seçme yapmışlardır.

Ahrem kalıplarında açık hece sayısı daha az olduğu; dolayısıyla bu gruptaki vezinler Türkçenin ses sistemine uygun olmadığı için Türk şairler Rubaide daha âhenkli olan ahreb kalıplarını kullanmayı tercih etmişlerdir.

Rubainin kendine özgü vezinlerle yazılmak dışında bir başka özelliği de bu nazım biçiminde her mısrada farklı bir veznin kullanılabilmesidir. Ancak bir Rubaide kullanılan farklı vezinler aynı gruptan olmak zorundadır. Bu zorunluluktan dolayı bir Rubaide ahrem grubundan bir vezin kullanılmışsa, dört mısrada da ahrem, ahreb grubundan bir vezin kullanılmışsa dört mısrada da ahreb grubundan vezinler kullanılmıştır.

Türk edebiyatında en çok kullanılmış Rubai vezinleri (kalıpları) şunlardır:

Ahreb
1. mefûlü mefâ’îlü mefâ’îlün fâ’
2. mefûlü mefâ’îlü mefâ’îlü fe’ûl
3. mefûlü mefâ’ilün mefâ’îlün fâ’
4. mefûlü mefâ’ilün mefâ’îlü fe’ûl
5. mefûlü mefâ’îlün mefûlün fâ’
6. mefûlü mefâ’îlün mefûlü feûl

Ahrem
1. mefûlün fâ’îlün mefâ’îlün fâ’
2. mefûlün fâ’îlün mefâ’îlü fe’ûl

Rubai dört kısa mısradan ibaret bir nazım biçimi olduğu için şair, söyleyeceği sözü bu dört kısa mısra içinde söyleyip bitirmek zorundadır. Bu nedenle de Rubai nazım biçimiyle daha çok felsefî düşünceler ifade edilmiştir. Rubailerde farklı konular da işlenmiş olmakla birlikte gazelde olduğu gibi, sanat ve üslup kaygısı bu nazım biçiminde ifade edilmek istenen düşüncenin önüne geçemez. Bu dörtlüklerde genellikle ilk üç mısrada okuyucu söylenmek istenen düşünceye hazırlanmış; son mısrada da bu düşünce etkileyici bir şekilde ifade edilmiştir.

Divan edebiyatının yetiştirdiği en ünlü Rubai şairi Azmîzâde Hâletî (öl. 1631)’dir. Türk edebiyatı Batı edebiyatının etkisi altına girdikten sonra Türk şairleri ünlü İranlı Rubai şairi Ömer Hayyam (öl. 1123)’ın Rubailerini manzum olarak Türkçeye aktarmak dışında bu tarza fazla ilgi göstermemişlerdir. Bu dönem Türk şairleri içinde Rubai tarzının en önemli şairi Yahya Kemal (öl. 1958)’dir.

Rubailerde genellikle mahlas kullanılmamıştır. Bir şairin yazmış olduğu Rubai sayısı fazla ise, bunlar divanların sonunda kafiyelerinin son harflerine göre sıralanmıştır.

Rubai Örnekleri

Örnek:

Aşağıdaki dört mısraı da birbiriyle kafiyeli Rubai, rubâ’î-i musarra’ ya da terâne olarak adlandırılmış olan Rubailerdendir. Ayrıca bu Rubainin her mısra’ı ahreb grubundan farklı bir vezinle yazılmıştır. Mısraların vezinleri sırasıyla mefûlü mefâ ‘ilün mefâ’îlün fâ’ / mefûlü mefâ’îlü mefâ’îlünfâ’ / mefûlü mefâ’ilü mefâ’îlün fâ’ / mefûlü mefâ ‘ilün mefâ ‘îlün fâ dır.

Gördüm seni elden ihtiyârum gitdi
Bakdum kadüne sabr u karârum gitdi
Hâk oldum ü her yana gubârum gitdi
El-kıssa kapunda i’tibârum gitdi

(Fuzulî)

Rubâ’înin düz yazıyla dil içi çevirisi: Seni görünce elimden iradem; boyuna bakınca da sabrım kararım gitti. Sonunda toprak oldum ve zerrelerim her yana dağıldı; kısacası kapında itibarım gitti.

Örnek:

Aşağıdaki Rubai Azmîzâde Hâletî’ye aittir. Bu Rubainin kafiye düzeni bir önceki Rubaiden farklıdır. Rubaide üçüncü mısra dışındaki mısralar kendi aralarında kafiyeli, üçüncü mısra’ ise serbesttir. Birinci, ikinci ve dördüncü mısralar mef’ûlü mefâ’ilün mefâ’îlüfe’ûl, üçüncü mısraı ise mefûlü mefâ’ilün mefâ’îlünfâ’vezinlerindedir.

Esrârını dil zamân zamân söyler imiş
Hengâme-i gamda dâstân söyler imiş
Aşk ehli olup da mihnet-i hicrâna
Ben sabr iderin diyen yalan söyler imiş

(Azmîzâde Hâletî)

Rubâ’înin düz yazıyla dil içi çevirisi: Gönül sakladığı sırları zaman zaman söylenmiş; üzgün zamanlarında ise destan gibi söylenmiş; âşık olup da ayrılık çilesine “sabrederim” diyen yalan söyler imiş.

Diğer Örnekler:

Rubai

Ahvâl-i cihânı her zaman söyleşelim
Amma gam-ı aşkımız nihân söyleşelim
Ey vâkıf-ı râz-ı aşk olan ârif-i cân
Ney gibi seninle bî-zebân söyleşelim (Azmizâde Haleti)

Rubai

Ya Rab dilimi sehv ü hatâdan sakla
Endişemi tezvîr ü riyâdan sakla
Basdım reh-i vâdî-i rubâîye kadem
Ta’n-ı har-ı nâdân-ı dü-pâdan sakla

(Nef’i)

Rubai

Ol göz ki yüzün görmeye göz dime ana
Şol yüz ki tozun silmeye yüz dime ana
Şol söz ki içinde sanemâ vasfun yoh
Sen bâd-ı hevâ dut anı söz dime ana

(Kadı Burhanettin)

Ömer Hayyam’dan Rubailer

1.
Ey özünün sırlarına akıl ermeyen;
Suçumuza, duamıza önem vermeyen;
Günahtan sarhoştum, ama dilekten ayık;
Umudumu rahmetine bağlamışım ben.

2.
Büyükse de isyanım, kötülüklerim,
Yüce Tanrı’dan umut kesmiş değilim;
Bugün sarhoş ve harap ölsem de yarın
Rahmete kavuşur elbet kemiklerim.

3.
Tanrım bir geçim kapısı açıver bana;
Kimseye minnetsiz yaşamak yeter bana;
Şarap içir, öyle kendimden geçir ki beni
Haberim olmasın gelen dertten başıma.

4.
Rahmetin var, günah işlemekten korkmam;
Azığım senden, yolda çaresiz kalmam;
Mahşerde lutfunla ak pak olursa yüzüm
Defterim kara yazılmış olsun, aldırmam.

5.
Derde gama yatkın yüreğime acı;
Bu tutsak cana, garip gönlüme acı;
Bağışla meyhaneye giden ayağımı,
Kızıl kadehi tutan elime acı.

6.
Akıl bu kadehi övdükçe över;
Alnından sevgiyle öptükçe öper;
Zaman Usta’ysa bu canım nesneyi
Hem yapar hem kırıp bin parça eder.

7.
Ey zaman, bilmez misin ettiğin kötülükleri?
Sana düşer azapların, tövbelerin beteri.
Alçakları besler, yoksulları ezer durursun:
Ya bunak bir ihtiyarsın, ya da eşeğin biri.

8.
Her sabah yeni bir gün doğarken,
Bir gün de eksilir ömürden;
Her şafak bir hırsız gibidir
Elinde bir fenerle gelen.

9.
Dünya dediğin bir bakışımızdır bizim;
Ceyhun nehri kanlı göz yaşımızdır bizim;
Cehennem, boşuna dert çektiğimiz günler,
Cennetse gün ettiğimiz günlerdir bizim.

10.
Yaşamanın sırlarını bileydin
Ölümün sırlarını da çözerdin;
Bugün aklın var, bir şey bildiğin yok:
Yarın, akılsız, neyi bileceksin?

11.
İçin temiz olmadıksan sonra
Hacı hoca olmuşsun, kaç para!
Hırka, tespih, post, seccade güzel;
Ama Tanrı kanar mı bunlara?

12.
Var mı dünyada günah işlemeyen söyle:
Yaşanır mı hiç günah işlemeden söyle;
Bana kötü deyip kötülük edeceksen,
Yüce Tanrı, ne farkın kalır benden, söyle.

13.
Felek ne cömert ne aşağılık insanlara!
Han hamam, dolap değirmen, hep onlara.
Kendini satmıyan adama ekmek yok:
Sen gel de yuh çekme böylesi dünyaya!

14.
Bilgenin yüreğinde her dilek,
Anka kuşu gibi gizli gerek.
Damla nasıl inci olur denizde:
Sedefler içinde gizlenerek.

15.
Ovada her kızıl lalenin teni
Bir padişahın kanıyla beslendi.
Yerden biten şu mor menekşe yok mu?
Bir güzelin yanağındaki bendi.

16.
Maziyi (geçmiş günü) beyhûde (boş) yere yâd etme
Bir gelmemiş ân için de feryâd etme
Geçmiş, gelecek, masal bütün bunlar
Şen ol, ömrünü berbâd etme

17.
Bir kalb ki onun sevmesi, aldanması yok.
Tutkunluğu yok, bir güzele yanması yok.
Bin kez yazık olsun sevisiz bir yüreğe,
Aşksız geçecek günlerin faydası yok.

18.
Çekmeyiz aşağılık dünyanın gamını
Özleriz gül rengi şarabın canını
Şarap dünyannın kanı dünya ise kanlımız
Niçin içmeyelim kanlımızın kanını

19.
Geldimse bu dünyaya ne bulmuş dünya
Gitsem de eğer kıymeti eksilmez ya!
Bir kimse çıkıp da anlatıp söylemedi
Gelmekte ve gitmekteki hikmet ne ola?

20.
Ey kör! bu yer, bu gök, bu yıldızlar, boştur boş!
Bırak onu bunu da gönlünü hoş tut hoş!
Şu durmadan kurulup dağılan evrende
Bir nefestir alacağın, o da boştur boş!

21.
Adil davranmadıktan sonra
Hacı, hoca olmuşsun kaç para?
Hırka, tesbih, post, seccade güzel ama;
Tanrı kanar mı bunlara?

22.
Kim demiş haram nedir bilmez Hayyam
Ben helali haramı karıştırmam
Seninle içilen şarap helaldir
Sensiz içtiğimiz su bile haram

23.
Kul olup bir güzele gönülden
Geçtik her bağdan, her tövbeden
Herkes koyu müslüman döner
Biz putperest döndük kabeden

24.
Leyla isteyen, Mecnun olmalı
Kendinden de dünyasından da geçmeli
Âşıklar sofrasına dâvet edildiginde
Ben körüm, ben tokum diyebilmeli.

25.
Madem bizler çamurdan halk edildik,
Sebep ne ki; Hak tanısın eksik, gedik?
Kusursuzsak neden bizi kırıp döker?
Kusurluysak acep kimde bu eksiklik?!

26.
Hep bir çember dolanıp durduğumuz,
Ne önümüz belli, ne sonumuz.
Kim varsa bilen, çıksın söylesin,
Nerden geldik, nereye gidiyoruz?

27.
Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz:
İki başımız var, bir tek bedenimiz.
Ne kadar dönersem döneyim çevrende:
Er geç baş başa verecek değil miyiz?

28.
Ben olmayınca bu güller bu selviler yok,
Kızıl dudaklar mis kokulu şaraplar yok,
Sabahlar, akşamlar, sevinçler, tasalar yok,
Ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok

29.
Felek ne cömert aşağılık insanlara
Han, hamam, dolap, değirmen, hep onlara
Kendini satmayan adama ekmek yok
Sen gel de yuf çekme böylesi dünyaya!

30.
Kim senin yasalarını çiğnemedi ki söyle
Günahsız bir ömrün tadı ne ki söyle
Yaptığım kötülüğü, kötülükle ödersen sen
Sen ile ben aramda ne fark kalır ki söyle

Ayrıca bakınız ⇒

Divan Edebiyatı Nazım Şekilleri

Beyitlerle Kurulanlar:

Dörtlüklerle Kurulanlar:

Bentlerle Kurulanlar:

Divan Edebiyatı

Benzer İçerikler:

Başa dön tuşu