Paragrafta Ana Fikir (Ana Düşünce)

Paragrafta Ana Fikir (Paragrafta Ana Düşünce) Nedir? Nasıl Bulunur?

Paragrafta Ana Fikir (Ana Düşünce)

Bir parçada, metinde ya da paragrafta anlatılmak istenen asıl düşünceye, verilmek istenen asıl mesaja ana fikir (ana düşünce) denir.

Yazıda birçok fikir bulunabilir. Ama asıl anlatılmak istenen fikir tektir. Ana fikir, kısaca, parçanın bir cümlelik özetidir. Ana fikir bazen parçanın içinde bir cümle halinde verilmiş olabilir. Bu durumda o cümleye ana fikir cümlesi diyebiliriz. Ana fikir parçada cümle halinde verilmemişse parçanın bütününden ana fikri kendimiz çıkarmamız gerekir. Bazı parçalarda birden çok ana fikir var gibi görünebilir. İyi hazırlanmış bir parçada kesinlikle tek ana fikir vardır. İkinci ana fikir dediğiniz ikinci görüş, esas ana fikri desteklemek için vardır.

Ana Düşünce Nasıl Belirlenir?

Ana düşünceyi belirlemek, bir sözcüğün cümlede kazandığı anlamı, yaptığı görevi, cümlelerin ilettikleri yargıyı kavramaya bağlıdır.

Ana düşünceyi belirlemede yanılgıya düşmemek için parçayı bütünüyle kavramayı amaçlayarak okumak gerekir.

Parça okunduktan sonra, “Bu parçada yazarın asıl anlatılmak istediği nedir?” sorusuna doğru bir cevap alınırsa, ana düşünce belirlenmiş olur.

Ana Düşünce Cümlesinin Yeri

Ana düşünce cümlesi, yazarın amacını belirleyen cümledir. Paragrafta anlatılan her şeye bu cümle yön verir. Ana düşünce cümlesi yazarın tutumuna bağlı olarak paragrafın başında, ortasında ya da sonunda bulunabilir. Kimi paragraflarda ise ana düşünce somut olarak paragrafın herhangi bir yerinde görülmez; paragrafın tümüne sindirilmiş olur.

* Paragraf tümdengelim yöntemiyle oluşturulmuşsa ana düşünce cümlesi başta yer alır; ilk cümle hem konuyu hem ana düşünceyi yansıtır.

Örnek: Tiyatro, sınırları o kadar geniş bir bilgi ve çalışma alanı ki insanın bir ömrü değil, yüz ömrü bile olsa, onu bütünüyle öğrenmeye yetmez. Öyle ki insan, bütün bir yaşamını tiyatroya ayırmış olsa da ömrünün sonunda tıpkı başlangıçtaki gibi boş ve bilgisiz görür kendini. Çünkü yaşam, nasıl yeni günler getiriyorsa, yeni günler de tiyatroya yeni yeni üsluplar, yeni yeni düşünceler, yeni yeni deneyimler getiriyor.

Bu parçanın ana düşüncesi ilk cümlede belirtilmiştir. Yazara göre, “Tiyatro öyle geniş bir çalışma alanıdır ki onu bütün yönleriyle öğrenmeye bir insanın ömrü yetmez.”

* Paragraf tümevarım yöntemiyle kurulmuşsa ana düşünce cümlesi sonda olur. Bu durumda sonuç cümlesi, parçada anlatılanların tümünü özetler.

Örnek: Dil, bir toplumu başka bir toplumdan ayıran en önemli öğedir. Şair ise dildeki sözcüklere yeni anlamlar, çağdaş yorumlar katan kişidir. Bir toplum, yeni şairlerini anladığı ölçüde daha çağdaş bir toplum olma çizgisine ulaşır. Kısacası şair, toplumun dilini, dolaylı olarak da duyarlığını zenginleştirir ve canlı tutar.

Verilen parçanın son cümlesi “Kısacası……” biçiminde başlıyor. Buradan anlıyoruz ki yazar, parçada anlattığı her şeyi burada kısaca belirtecek. Parçanın son cümlesi, ana düşüncedir.

* Ana düşünce kimi zaman da paragrafın orta bölümünde yer alabilir.

Örnek: (I) Sanatın insanoğluyla yaşıt olduğu söylenebilir. (II) İnsanoğlu, geçirdiği evrimlere uygun olarak sanatı da değiştirmiş, geliştirmiştir. (III) İlk sanat örneklerini incelediğimizde sanatın ilkel bir nitelik taşıdığını görürüz. (IV) İnsanın, yerleşik yaşama geçmesiyle birlikte kültür düzeyi de yükselmiştir. (V) Bu da ister istemez sanata yeni nitelikler, yeni boyutlar kazandırmıştır.

Bu parçayı dikkatlice okursak (II) numaralı cümlenin ana düşünceyi yansıttığını görebiliriz.

Ana Düşünce Cümlesinin İşlevi ve Nitelikleri

Ana düşünce cümlesi, anlatacaklarımızı bulma işini kolaylaştırır. Yazıya birlik, bütünlük kazandırır. Çünkü yazının örgüsü, ana düşünce cümlesi üzerine kurulur. İyi bir ana düşünce cümlesinde şu nitelikler bulunur:

* Ana düşünce cümlesi konu değil, düşünce belirtmelidir.

Örnek: “Yaban romanı” ⇒ Konu ama ana düşünce cümlesi değil.

“Yaban, köy ve köylü sorununa parmak basan gerçekçi bir romanımızdır.” ⇒ Ana düşünce cümlesi.

* Ana düşünce cümlesi, açık ve özlü olmalıdır.

Örnek: “Yaban romanı Anadolu halkının yaşayışı üzerine yazarın türlü görüşlerini kapsar ki her biri okuyanı ve halkı acı acı düşündürür.” ⇒ Ne açık ne de özlü.

“Yaban’da Türk köylüsüyle Türk aydını arasındaki derin uçurum ortaya konmuştur.” ⇒ Ana düşünce cümlesi.

* Ana düşünce cümlesi açık ve anlaşılır olmalı, değişik yorumlara yol açmamalıdır.

Örnek: “Bu yaz, Anadolu’da yaptığım bir geziden türlü izlenimler edindim ki, her biri bölgesel bir değer ve renk taşımaktadır.” ⇒ Açık ve anlaşılır değil.

“Anadolu’daki gezimden Doğu Anadolu köylerindeki ev tipleriyle Batı Anadolu’dakiler arasında büyük farklılıklar olduğunu öğrendim.” ⇒ Ana düşünce cümlesi.

* Ana düşünce cümlesi açıklama yapmamıza, örnek vermemize, karşılaştırmalara, nedenleri belirtmemize, etki ve sonuçları göstermemize, kısacası geliştirilmeye uygun olmalıdır.

Örnek: “İstanbul Boğazı, Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlar.” ⇒ Geliştirilmeye uygun değil.

“İstanbul Boğazı’nın Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlamasının askeri yönden değeri büyüktür.” ⇒ Geliştirilmeye uygun, ana düşünce cümlesi olabilir.

Örnek: Tutunamayanlar, Türk romanının zamansız doğmuş çocuğudur. 1961’de ölen çok değerli Ahmet Hamdi Tanpınar’ı bile ölümünden nice zaman sonra tanımaya ve anlamaya başlayan Türkiye, Oğuz Atay’a ve hacimli romanı Tutunamayanlar’a zaman ayıramazdı. Yediden yetmişe kendilerini memleketi kurtarmakla görevli bilmiş insanların bireysel sorunlara ayıracak zamanları yoktu.

Parçanın konusu Tutunamayanlar ve ana fikri de “Tutunamayanlar romanının değerinin anlaşılamamış olması” olmalıdır.

Örnek: Bizi geçmişe götüren en önemli üç uyarıcının koku, ses ve müzik olduğu üzerine inancım her yeni olayda şiddetle güçlenerek pekişiyor. Özel bir duyguyu yaşarken dinlenen bir melodi kadar hangi dürtü insanı, unutulmuş sanılan geçmişe götürebilir? Ses tonları, özel bir ses, özlenen bir kahkaha, nasıl da aniden durdurur zamanı ve kuvvetle çekip götürür insanı o başka zamanlara.

Bu parçanın konusu; koku, ses ve müziktir. Ana fikri ise koku, ses ve müzik geçmişteki bir olayı veya kavramı kolayca çağrıştırırdır.

Örnek: Bir zamanlar her edebiyatçının elinin altında Yaşar Nabi’nin yıllıkları vardı. 80’lerin başında kısa süreli de olsa birkaç yıllık onların boşluğunu doldurmaya çalıştı. Haklarını yemiş olmamak için yalnızca şunu söylemekle yetineyim, bu dönem boyunca neredeyse bütün dergiler düzenli düzensiz yıllıklar yayımladılar. Sonra yavaşça, iş, dergilerdeki önce kapsamlı, sonra kapsamsız yıllık değerlendirmelere dönüştü ve son yıllarda da iyice sıradanlaştı ve yok oldu.

Bu parçanın konusu, yıllıklardır. Ana fikri de yıllıklar, zaman geçtikçe, kapsamlı olmaktan uzaklaşmış, sıradanlaşmıştırdır.

Örnek: Bir kitabı iki kez okumak hiçbir zaman iki ayrı kitap okumaktan farklı değildir. İlk okuyuştaki siz ve yaşamınız, ikinci okuyuştaki siz ve yaşamınızdan son derece farklıdır. Anlayışınız, yorumlarınız, yaşam deneyimleriniz ilerler, siz gerçek siz olmaya yakınlaşırsınız. Olayları daha derinden kavrar, yüzeysellikten uzaklaşırsınız. Kitabı ikinci okuyuşta daha bir mutlu olursunuz daha bir yararlanırsınız ondan kısacası. Mutluluğun sebebi de kitaptan yararlanabilmenin rahatlığıdır.

Konu: İkinci okumadır.
Ana fikir: Bir kitabın ikinci kez okunuşunun ilkinden farklı hatta daha yararlı olduğudur.

Örnek: Halk oyunlarımız hakkında neyi ne kadar biliyoruz. Bugüne kadar halk oyunlarımıza ilgi nerelere taşındı diye ipuçlarını gözden geçirdim. En çok sevindiğim şeylerin başında ülkemizde bir konservatuar bünyesinde Halk Dansları bölümünün bulunuyor olması geliyor. Henüz çok yeni olan bu bölüme konservatuarda büyük ilgi olduğu haberini verebilirim. Artık, yeni kuşaklara otantik kültürü aktaracak akademik yerlerimizin olması, kişisel, büyük çabaları boşa çıkarmayacak.

Konu: halk oyunlarımız.
Ana fikir: halk oyunlarımıza ilginin giderek arttığı ve halk oyunlarımızın geleceğinin parlak olduğudur.

Örnek: İkinci Meşrutiyet devrinin parti kavgaları üzerine kurulmuş bu romanda, yaşamış kişilerin adlarıyla karşılaşınca, romanın gerçek yaşamı anlattığını düşündüm. Yazara romandaki başkişinin kendisi olup olmadığını sordum. O da romandaki kişilere kendisinden ve tanıdığı kimselerden bir şeyler kattığını söyledi, romandaki filan tipin mutlaka hayattaki falan olmadığını da eklemişti. Romanlarındaki kişiler tanıdığı birkaç kişinin hayal meyal yansımasıydı. Yaşadığı olaylara dayanmakla birlikte onları oldukça değiştirmişti.

Konu: adı geçen romanın kişileridir.
Ana fikir: adı geçen romandaki kişilerin gerçek hayattaki kişilerden esinlenerek oluşturulmasına rağmen gerçek kişilerin aynısı olmadıklarıdır.

Örnek: Goethe, “Faust’ta ne demek istiyorsunuz?” diye soran bir okuruna, “Ben de bilmiyorum” demiş. Faust’ta ne demek istediğini bilmediğinden değil, hiçbir sanat yapıtının bütünüyleaçıklanamayacağını bildiğinden… Evet, evet gerçekten de hiç önemi yok, birçok kimsenin Hamlet’i öve öve bitirememesinin ya da Eliot’ın onu yerin dibine batırmasının. Hiç ama hiç önemi yok, Nihavent Saz Semaisi’ni dinler ya da Guernica’ya bakarken sizin ne duyup anladığınızla, Mesut Cemil ya da Picasso’nun ne anlatmak istediğinin. Çünkü “sanatçının söylemek istediği” ile “bizim anladığımız” başka başka şeyler çoğu zaman.

Konu: sanat yapıtının anlattıkları.
Ana fikir: sanat yapıtının bütünüyle açıklanamayacağıdır.

* İyi olan bir paragrafta yalnızca bir ana fikir vardır. Diğerleri yardımcı fikirdir.

ANA DÜŞÜNCEYİ BULMANIN PÜF NOKTALARI

Düşünce Akışı Hangi Yönde?

Ana fikrin bulunmasında düşünce akışının hangi yönde olduğunu bulmak da çok önemli bir kuraldır.

Anlatım tekniklerinin başında değindiğimiz tümdengelim ve tümevarım yöntemlerine yeniden dönüyoruz. Düşünce akışının genelden özele gittiği paragraflarda yani tümdengelim tekniğiyle yazılmış yazılarda ana fikir baştadır. Yazar ilk cümlede fikrini söyler, sonrakilerde bu fikri destekler, ispatlar.

Örnek: Aşağıdaki örnek paragrafta düşünce genelden özele gitmektedir. İlk cümledeki ana fikri bulmaya çalışalım.

Elimdeki kitabın yani Çığlık’ın uzun zamandır okuduğum en iyi şiir kitaplarından biri olduğunu itiraf etmeliyim. Şair, kendisine zor bir yol seçmiş; kendisinden önce yazılan şiirin mirasçısı olarak görmüş kendisini. Gelenek denen şiir ailesinin bir ferdi olmaya çalışmış. O, Yunus’la Baki’yle Galip’le Haşim’le yarışta.

Parçanın ana fikri yazarın sözünü ettiği kitabın iyi bir şiir kitabı olduğudur. Yazar bu görüşü parçanın ilk cümlesinde yani giriş bölümünde belirtmiş. Sonraki cümlelerde bunu açıklamış. Demek ki bu parçada tümdengelim uygulanmış.

Düşünce akışının özelden genele gittiği parçalarda ise ana fikir parçanın sonundadır. Yazar düşüncesini anlattığı paragrafın sonunda fikrini derleyip toparlar ve bir ana fikir cümlesi halinde belirtir.

Örnek: Yazarlar, arasıra da olsa, hiç okumadıkları bir metinden yararlandıkları suçlamasıyla karşı karşıya kalabiliyorlar. Bazen de okudukları bildikleri bir metinden yararlandıklarında bu suçlamadan kurtaramıyorlar kendilerini. Buna örnek mi? Orhan Pamuk’un Beyaz Kale’si. Bunu 16. yüzyılda Osmanlı’ya esir düşen bir İspanyol’un anılarından yararlanarak yazdığı iddia ediliyor. Bana göre, Pamuk o kitabı okumuş, ondan yararlanmış olabilir ve bunda elbet bir sakınca yoktur. Her yazarın diğerlerinden etkilenme hakkı vardır.

Bu parçada yazarın ana fikri, yazarların eserlerini oluştururken başka eserlerden etkilenmelerinin oldukça doğal karşılanması gereken bir durum olduğudur. Bu düşünce parçanın son iki cümlesinde verilmiştir, yani parçanın sonuç bölümünde. Demek bu parçada düşünce özelden genele doğru gitmiş. Yani tümevarım uygulanmış.

Örnek: Aşağıdaki örnek parçada düşünce akışının özelden genele gittiği türden bir paragraftır. Yazarın ana fikrini parçanın sonunda nasıl derleyip topladığına dikkat ediniz. Amacım, kesinlikle, Azra Erhat’ı kırmak değil. Varlık’taki yazılarını severek, ilgiyle izliyorum. Yaptığı işin çok önemli bir iş olduğunu ve hepimizin adına, belki de bizim yapmaktan kaçındığımız bir işi onun yaptığını biliyorum. Şiirini ve şiir için yaptıklarını önemsiyor ve takdir ediyorum. Ama genç bir şairin ilk kitabı için söylediklerinin kırıcı olabileceğini hatırlatmak istiyorum kendisine.

Parçanın ana fikri Azra Erhat’ın eleştirisinin kırıcı olabileceğidir. Bu düşünceye ulaşmak için ilk cümleden başlanarak zemin hazırlanmış ve son cümlede fikir bir cümle halinde söylenmiştir.

Bazıları parçada ilk cümleden itibaren söylenenlere de ana fikir diyebilir. Ama doğrusu bu değildir. Çünkü yazar parçayı Erhat’ın yazılarını övmek için değil onun yazılarının aksak yönünü belirtmek için yazmıştır.

Parçayı Özetleyelim

Ana fikrin bir cümle halinde verilmediği paragraflar da vardır. Bunlar sadece gelişme bölümünden oluşan paragraflardır. Bu paragrafların içinde parçanın özeti şeklinde bir cümle bulunmadığı için bize düşen görev parçayı bir cümle halinde özetlemektir.

Aşağıdaki parçada ana fikre bütün paragraf özetlenerek ulaşılabilir. Çünkü ana fikir cümlesi parçada belirgin değildir. Dikkatli okuyarak ana fikre ulaşmaya çalışalım.

Halk deyince aklıma gelen ilk şey: Halk sözcüğünü hayatında ancak bir iki defa kullanan ve kendisi için yazılan binlerce yazıyı bir türlü vakit bulup okuyamayan kitledir. Bu kişiler ömürlerinde tiyatroya ayak basmamıştır; Shakspeare’i kavrayamadıklarından yakınılır. Kibrit kutuları ve iskambil kâğıtları üzerindeki resimlerden başka resim görmemişlerdir; Rafael’i Picasso’dan ayıramıyor diye üzülenlerimiz vardır.

Ana fikir: Sanat eğitimi almamış halktan sanat zevki beklemenin hatadır.

Ana Fikrin Habercisi Sözler

Parçadaki bazı ifadelere dikkat etmek, ana fikri bulmada yardımcı olacaktır. Yazar, kanımca, bana göre, bence, yani, böylece gibi özetleyici sözlerle düşüncesini bir merkeze odaklar. Biz bu ifadelerden sonra yazarın ana fikri açıklayacağını anlarız.

Aşağıdaki parçayı yukarıdaki özetleyici sözlere dikkat ederek okuyalım.

Nevzat Erkmen’in çevirisinde pek çok bölüm yerine oturuyor. Bunlara örnek olarak cenaze bölümünü, giriş bölümünü, yürüyüş bölümünü sayabilirim. Bu bölümlerde yetkin bir çevirmenle karşılaşıyoruz. Buna karşılık çevirmenin fiil yapılarını değiştirmesi rahatsız ediyor bizi. Bence yazarın bir süre daha çalışıp çevirisini gözden geçirmesi gerekiyor.

Ana Fikir: Yazar parçada bence ifadesinden sonra ana fikri açıklıyor: Erkmen çevirisinde eksik olan yönleri gözden geçirmeli ve eseri üzerinde biraz daha çalışmalıdır.

Okuduğumuz parçalarda yukarıdaki açıklamada gördüğümüz özetleyici sözlere dikkat edersek ana fikre daha çabuk ve yanlışsız ulaşırız.

Bakış Açısı

Parçanın ana fikrinin bulunmasında bakış açısının belirlenmesi büyük önem taşımaktadır. Bakış açısı, yazarın konuya karşı takındığı tavırdır, bu tavır nötr, eleştirel, destekçi, alaycı, kötülemeci olabilir. Okuyucu yazarın takındığı tavrı belirleyebilirse ana fikre daha çabuk ve güvenli ulaşabilir.

Bakış açısı ÖSYM sorularında doğrudan sorulmamaktadır. Fakat bakış açısının bazı sorularda ana fikre ulaşmada göz ardı edilemeyecek bir rolü vardır. Onun için okuduğumuz parçalarda yazarın konuya karşı takındığı tavrı belirleyebilirsek parçayı anlamamız daha kolaylaşır.

Örnek: Aşağıdaki parçanın yazarı, söz konusu insanlara karşı kötülemeci bir tavır takınmıştır. Parçayı bu tavra dikkat ederek okuyalım.

Mızmızcı dırdırcı insanları pek sevmem. Bu insanlar yaşamanın sevinçlerine yan çizerler. Dertlere can atar, dertlerle kaynaşırlar. Sinekler gibi, cilâlı, pırıl pırıl yerlerde tutunamaz; pürtüklü pürüzlü yerlere abanır, orada rahat ederler; ya da sülükler gibi kara kan içer, kanla beslenirler. Gülümseme ve iç huzuruna düşmandır bunlar.

Yukarıdaki parçada yazarın kötülemeci tavrını gördük.

Örnek: Aşağıdaki parçanın yazan ise söz konusu kişiye ve onun eserine karşı destekçi bir tavır takınmakta yani söz konusu kişinin yaptıklarını onaylamaktadır.

Mehmet Şahinberk bu yılki şiir antolojisinde yansıtmacı davranıyor. İyi de yapıyor. Giriş yazısını okuyunca bu kanım iyice pekişti. Eleştirmen kimliğini mümkün olduğunca geri çekmiş. Hemen hiç değerlendirme yapmıyor. Şairler için olumsuz görüş belirtmemeye özellikle dikkat ediyor. Açıklama içeren yazılarını özellikle kısa tutuyor. Eleştirilecek bir şey yokmuş gibi davranıyor. Sanıyorum bunun nedeni hakaretlere vardırılan eleştirilerden usanmış olması. Şahinberk gibi yazarlarımız çoğaldıkça yazınımızdaki düzeysizlikler, yerlerini güzelliklere bırakacaktır.

Okuduğunuz parçada yazarın özellikle … iyi de yapıyor… sözünde destekçi tavrını belirgin şekilde gördük.

Örnek: Aşağıdaki parçanın yazarı sözünü ettiği ürünlere eleştirel bir tavırla yaklaşıyor. Onlar üzerinde iyi, kötü gibi yargılara varıyor. Onları değerlendiriyor.

Şimdiye kadar yer aldığım seçici kurullara gönderilen ürünler genellikle gazete okurlarınca yazılmış izlenimi veriyordu. Bu kurula gönderilenlerse öykü okumuş, edebiyatsever bir kitlenin ürünleriydi. Ama öykü okumuş olmakla öykü yazmak aynı değil. Ne yazık ki iyi öyküler okuyup onları değerlendirmek, iyi öykü yazmaya yetmiyor. Bir şair arkadaşın deyişiyle genç sanatçılar kendilerini önemsemekten, yazdıklarını önemsemeye zaman ayıramıyorlar. Atalar ne güzel demiş: Bakmakla öğrenilseydi köpekler kasap olurdu.

Okuduğunuz parçada yazarın eleştirel bakışını gördünüz.

Örnek: Aşağıdaki parçanın yazarı konu üzerine kişisel görüş bildirmiyor. Bu tavrı nötr, objektif, nesnel bir tavır olarak adlandırabiliriz.

Ali Hikmet genç bir şair. Küf ise bir ilk kitap. Bir şiir kitabı elime geçtiğinde ilk yaptığım şeyi, Küf için de yaptım. Öncelikle ön kapağa, ardından imza atılan ilk sayfaya, arka kapağa, daha sonra kitabı oluşturan bölümlerin adlarına, şiir başlıklarına, alıntılara bakıp en sonra da sırasıyla şiirleri okumaya başladım. Yazar sözünü ettiği kitap için iyi veya kötü hiçbir değerlendirmede bulunmadı. Yani nötr davrandı.

Bakış açısını ana fikir sorularında kullanırsak daha kolay ve daha güvenli olarak ana fikre ulaşırız. Şimdi de ana fikri bulmada bakış açısından nasıl yararlanacağımıza bakalım.

*Ana fikir sorularında ilk önce konu bulunur. Daha sonra yazarın konuya bakış açısı, daha sonra da ana fikir bulunur. Bu yöntem ana fikri bulmanın en güvenli yoludur.

Örnek: Aşağıdaki parçada ilk önce konuyu sonra konuya bakış açısını daha sonra da ana fikri bulunuz.

Dünya yazınında bir başyapıt sayılan Ulysses’ın Türkçeye çevrilmesi önemli bir olay. Bu çeviri önemine uygun bir biçimde coşkuyla karşılandı yazın ve aydın çevrelerinde. Gösterilen ilgi üzerine çeviri kısa sürede tükendi ve ikinci baskısı hazırlandı. James Joyce’un bu ünlü yapıtı, yıllar boyunca harcanan çabalarla yayın dünyamızın seçkin ilkleri arasında yer aldı. Ulysses’ın çevirisi epeyce konuşuldu ve dillerden düşmedi uzun süre.

Konu: Ulysses’ın çevirisi.
Bakış açısı: Yazar, Ulysses’ın çevirisine olumlu, ılımlı, destekçi bakıyor.
Ana fikir: Bir başyapıt olan Ulysses’ın çevirisi haklı ve büyük bir ilgi görmüştür.

Örnek: Aşağıdaki parçada konuyu, yazarın konuya bakış açısını ve parçanın ana fikrini bulmaya çalışın.

Yazarlığın mizah yanına çok önem verilmeli kanımca. Çünkü bir yazarın yazdıklarını okuyabilmemizi sağlayan en önemli yönü yazdıklarının arasına sıkıştırdığı mizah öğeleridir. Kompozisyonu, kurgusu bir yazının olağan gereklerinden. Yazarların pek azında görülen alaycılık ise yazarın ince ve keskin bir yargılama gücünden kaynaklanır. Eleştiren değil irdeleyen bir mizah… Yazarın öykülerinde romanlarında olayların akışıyla kaynaşmış olan bu irdeleme yöntemi, okuyucunun damağında belli belirsiz bir tat bırakır. Okuyucuyu eserin okuma güçlüğüne karşı işte bu tat bileyler. Bileylenen okuyucu yeni bir istekle esere yönelir.

Konu: Yazarlığın Mizah Yönü.
Bakış Açısı: Yazar, yazarlığın mizah yönünü destekçi bir yöntemle ele alıyor. Yani parçada olumlu, ılımlı, destekçi bir bakış açısı var.
Ana fikir: Yazarlar yazılarında mizah unsurlarını eksik etmemelidirler.

Örnek: Sanatçı gerçekleri anlatmalı. Çünkü toplum ondan bunu bekler. Bu görevi üstlenen sanatçı da gerçekleri arayıp bulur ve topluma iletilir. Sanatçı, gerçek dışılıkları bir yana bırakmalı. Gerçekler, sanatçının materyalidir. Bunları en iyi biçimde işleyip toplumu aydınlatmalıdır.

Paragrafın konusu: Sanatçının görevi.
Paragrafın bakış açısı: Gerçeklerin anlatılması.
Ana düşünce: Sanatçı, gerçekleri en iyi işleyip toplumu aydınlatmalıdır.

Örnek: Doğa en büyük sanatçı. Baktım, deniz kıyıyı bir dantel gibi işlemiş. Binlerce yılın sabrıyla granitlerden çeşit çeşit kolye yapmış. Allamış pullamış balıklarını. Yakamozlarıyla âşıkları büyülemiş.

Paragrafın konusu: Doğanın niteliği.
Paragrafın bakış açısı: Sanatsal yaratıcılık.
Paragrafın ana düşüncesi: Doğa en büyük sanatçıdır.

Örnek: Divan edebiyatında özgünlük sadece söz sanatlarına aittir. Buna, “marifet göstermek” de denir. Şair aynı konuları, aynı kalıplarla ve aynı edebi türlerle aynı anlayışla ele alır. Söz sanatlarına gelince hiçbiri diğerine benzemez. Şair, ustalığını burada konuşturur. Yani özgür olduğu, özgün olduğu tek alan budur. Bu nedenle geriye, beş on şairin sayısı yüzü geçmeyen özgün şiiri kalmıştır.

Paragrafın konusu: Divan edebiyatında özgünlüğün neye bağlı olduğu.
Paragrafın bakış açısı: Söz sanatlarında özgün olmak.
Paragrafın ana düşüncesi: Divan şairi sadece söz sanatlarında özgün olduğundan bugüne yüze yakın şiir gelebilmiştir.

Örnek: İnsanın içini dökmeden edemediği dakikalar olur. Bir dost, bu dakikalarda erişilmez bir değer kazanır. Ama her şey bir dosta söylenemez ki! Onun için, hele bu insan bir yazarsa, içinin gizli kıvrımlarını görmesini biliyorsa, masasının başına geçip kalemi eline almadan edemez. İşte günlük dediğimiz yazarın kendi kendisi ile alçak sesle konuşmasından başka bir şey olmayan, o günü gününe tutulmuş hatıralar bu iç dökme ihtiyacından doğmuştur. Böyle bir yazar, kendisi için günlüğünü tutar. Bu bakımdan sessiz bir konuşma oları bu çeşit günlükleri bir edebiyat türü saymaya imkân yoktur.

Ana Düşünce: Edebi değer taşımayan günlükler yazarların içini döktüğü yazılardır.

Örnek: Övülmek her kişi için, hele tuttuğu işi kendine gerçekten dert edinmiş her kişi için, gerekli bir azıktır. Özenerek ortaya koyduğumuz şey beğenilsin, benzerlerimizi ilgilendirsin isteriz. Pazara götürdüğü malı alıcı bulamayan adamın içi ne oluverir, bir düşünürü Bu dünya pazarında hepimiz bir malın satıcısıyız; alıcı çıkmadı mı, şöyle kurularak: “Anlamazlar ki!” deriz ya, bakmayın, gene boynumuz bükülmüştür, gene özgüvenimize bir kurt düşmüştür. Neymiş eksiğimiz söyleseler bari… Çünkü, yerme de bir bakıma övmenin kardeşidir, bir ilgi gösterir.

Ana Düşünce: Her insan yaptıklarının ilgi görmesini ve övülmeyi ister.

Örnek: Romanın hiçbir genel kuralı, belli hiçbir tekniği yoktur. Türlü biçimlerinin amaçlarında da birlik yoktur; hem de denilebilir ki kaynağı ve doğası bunların olmasına engeldir. O, tarihin, destanın, felsefenin, şiirin, bilimin, masalın bir mirasyedisidir. İstekleri günden güne artan, sınırları günden güne genişleyen ve her yeni deha ile kendine bir kıta, bir dünya, bir bilim daha bulan romanı bütün kapsamıyla anlatan bir tanım bulmak güç değil, olanaksızdır. “Roman şudur, oysa bu değildir.” yollu tanımların hiçbiri onu anlatmaya yetmez. Çünkü daima böyle belirlenen sınırların dışında kalan birçok değerli eserler, bu sözlerin yeter bir kapsamı olmadığını gösterecektir. Roman, uzunluğu kısalığı bakımından da hiçbir kurala bağlı değildir.

Ana Düşünce: Romanın ne olduğunu belirleyen kesin kurallar ortaya koymak mümkün değildir.

ÖSYM Örnek Sorular

Örnek Soru: “Edebiyatımız karamsar mı, değil mi? Tartışılması gereken bir konu. Yalnız önce şunu belirtmeliyim: Karamsarlık konusunda sorun, en kötüyü, en dertliyi anlatmak sorunu değildir. Sorun, en kötüye, en dertliye bakış sorunudur. Yani yazarın gerçeğe bakışı, gerçeğe yaklaşma biçimidir. Çünkü acıyı dile getirmek başka şeydir, karamsar olmak başka şey.”

Aşağıdaki cümlelerden hangisi, bu paragrafta söylenmek istenenle aynı doğrultudadır?
A) Aynı konuyu işleyen iki yazardan birinin eseri karamsar, öbürününki iyimser olabilir.
B) Karamsarlık sorununu tartışırken yazının konusundan çok, yazanın durumuna bakılmalıdır.
C) Gerçeği ele alıyorsa, yazarın karamsar olup olmaması önemli değildir.
D) Sorunların özüne inebilen yazar, ya karamsar ya da iyimser olmak zorundadır.
E) Bir yapıtın iyimser ya da karamsar olması edebiyatımız açısından önem taşımaz.

(1983/ÖYS) Yanıt: A

Örnek Soru: İnsan yaşlandıkça, anılarıyla yaşamaya başlar, belleğinin girdilerinde çıktılarında birtakım güzellikler arar. Ne var ki anılar, eski bir sandık odasında, karanlık dolabın içinde bulunan bir lamba gibidir. Tozlarını alın, fitilini düzeltin, şişesini silip parlatın, gazyağını yenileyin, sonra bir kibrit çakıp yakın; solgun bir ışık verir. O güzelim lambanın gizemli ışığı, hiçbir zaman elektriğin yerini tutmaz.

Bu parçada anılarla ilgili olarak anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Zihinde kalan ayrıntıların zamanla yok olması
B) İçerdiği olayların, yaşandıkları günkü güzelliklerini koruyamaması
C) İnsanı, yaşadığı zaman diliminden uzaklaştırması
D) Zaman içinde fazla değişikliğe uğramaması
E) Değerinin ve etki gücünün, kişiden kişiye değişmesi (1990/ÖSS) Yanıt: B

Örnek Soru: “Gençliğimde okuduğum kitapları yeniden okuyacak yaşa geldim.” demiş bir yazar. Ne kadar doğru! On ya da yirmi yıl önce okuduğumuz bir kitabı yeniden elimize aldığımızda ya da eski bir filmi tekrar izlediğimizde ne kadar değişik izlenimler ediniyor, nasıl da farklı yorumlara varabiliyoruz! Aynı durum, kuşkusuz, tiyatro için de geçerli. On yıl önce izlediğimiz bir oyunu, aynı yönetmenin on yıl sonraki yorumuyla seyrederken, bu gerçeği daha iyi algılıyoruz.

Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Değişik sanat yapıtları temelde benzer nitelikler taşır.
B) Tiyatro yönetmenleri aynı oyunu zaman zaman farklı yorumlarla sunarlar.
C) Yazarlar yaşlandıkça yaratma güçleri artmaktadır.
D) İnsanların bakış açıları, değerlendirme ölçütleri yaşla birlikte değişmektedir.
E) Tiyatro yapıtları, değişik biçimlerde yansıtılmaya uygundur. (2001)/ Yanıt: D

Örnek Soru: Çocukları okumaktan soğutan bir neden de öğretici olmayı her şeyin başında tutmamızdır. Ders vermeyen, hem de bunu açık seçik yapmayan hiçbir yazınsal yaratı, anadili öğretiminde yer almaz; çünkü yazıların seçiminde, işlenişinde temel ölçüt ders vericiliktir. Bir yazı, bir şiir ne denli güzel, renkli bir yaşantı birikimiyle yüklü olursa olsun ders vermiyorsa hiç değeri yoktur. Oysa bu konuda Goethe şöyle der: “Yalnızca ders vermekle kalan, duygu dünyasının sınırlarını genişletmede hiçbir katkısı olmayan kitaplardan nefret ederim.”

Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Anadili öğretimi, çocukta okuma alışkanlığı geliştirme amacından yoksun olmamalıdır.
B) Okuma-yazma becerisini sürekli kullanmayan kişi, dış dünyaya kapalı kalacaktır.
C) Öğrencilere okutulacak yazılar, onların yetişme ortamları göz önünde bulundurularak hazırlanmalıdır.
D) Çocuklara okumayı sevdirmek için, öğretici nitelikli kitaplarda da onların iç dünyalarını zenginleştirici özellikler bulunmalıdır.
E) Değişik yazı türleriyle sık sık karşılaşmayan çocuklar, tembel, edilgen bir kafa yapısına sahip olurlar.  (2004)/ Yanıt: D

Dikkat: Bir yazının ya da paragrafın ana düşüncesini bulmakta bazı ipuçları işe yarayabilir.

Özlü sözler önemli bir ipucudur. Konuyu biraz açalım: İnsanlar kısa, veciz, özlü sözleri severler. Bizim toplumumuzda özlü söz söyleme çok önemlidir. Bakmayın son dönemlerde çok konuşan bir toplum olmamıza; aslında az ve öz konuşmadan yanayızdır. Bu gerçeği atasözlerimizde de öne çıkarmışızdır. Peki bunların ana fikirle ne ilgisi var? Yazar bir şeyler anlatır, anlatır; daha sonra sözü bağlamak ister. Bunun için de kısa ve öz bir cümle yazmak zorunda hisseder kendini. Unutmayın; toplumların genel özellikleri barındırdığı bireylere de yansır. Yazarlar da bu toplumun içinden gelen kişiler. Bir yazar, örneğin şu sözlerle başlayan cümlelerle anlatmak istediklerini toparlar: “Asıl önemli olan… Kısacası… Gerçek olan şu ki… Bunlar doğrudur, ancak… Anlatmak istediğim… …olduğunu düşünüyorum. Bence… İşin sırrı… Önemli olan…”

Benzeri bazı kalıp cümlelerle, yazar asıl anlatmak istediğini söyler. Yazar “Ben … olduğunu düşünüyorum.” diyorsa bize düşen onun görüşlerine katılmaktır; çünkü paragrafta geçerli olan yazarın bakış açısıdır. Bu durum tüm paragraf sorularında geçerli olacak şeklinde bir kural yoktur. Böyle bir kolaylık birkaç soruda dahi olsa, 10-15 satırlık paragrafın bir anda tek cümleye inmiş olması önemli bir avantajdır.

Örnek Soru: Önemli bir edebiyat yapıtını çevirirken o yapıtın yazarıyla çok farklı bir ilişki kurmanın mutluluğunu da tadar çevirmen. Bir yazarla çeviri aracılığıyla ilişki kurmak, onun söyledikleri ve söyleme biçimleri üzerinde kafa yormayı gerektirir. Çünkü çeviride yapılması gereken, yalnızca okumakla, okunanı anlamakla sınırlı değil; asıl önemli olan, yazarın söylediklerine, söyleme biçimlerine, hangi dile çeviriyorsak o dilde varlık kazandırmaktır.

Bu parçada vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Başarılı çevirmenler, yapıtları çevirirken tarihsel ve toplumsal koşulları da düşünürler.
B) Bir çevirinin başarısı, yapıtın, çevrildiği dilde düşünce ve anlatım yönünden yeniden oluşturulmasına bağlıdır.
C) Çevirmenle çevrilen yapıtın yazarı arasında duygusal yönden benzerlik olması, çeviriyi olumlu yönde etkiler.
D) Çevirmenler, çeviriyi bitirinceye değin çok değişik duygular yaşarlar.
E) Anlatım olanakları birbirine benzeyen dillerde yapılan çeviriler daha başarılı olur.

(2003)/Yanıt: B

Örnek Soru: Bir sanatçı için, romanı, şiir ya da öyküsü konusunda bilgiler vermek, o yapıtı nasıl yazdığını orada neler söylemek istediğini anlatmaya girişmek, hem boş bir çaba hem de okura karşı saygısızlıktır. Ayrıca böyle bir tutum yazarın kendine güveninin olmadığını da gösterir. Doğrusu şudur: Sanatçı yapıtını ortaya koyar, sonra bir yana çekilir. Artık yapıt kendi başına kalmıştır; kendi kendini savunmalı, yaratıcısının koruyuculuğuna sığınmamalıdır.

Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Başarılı yapıt vermenin temel koşulu, okura saygı duymaktır.
B) Sanatçı, yapıtıyla ilgili değerlendirme yapmaktan kaçınmalıdır.
C) Sanatçının yapıtını açıklaması, onun anlaşılmasını kolaylaştırır.
D) Sanatçının yapıtını savunması olumsuz eleştirilere yol açar.
E) Değişik türlerde yazmaya çalışma, sanatçının başarısını güçleştirir.

(1992/ÖSS)/ Yanıt: B

Örnek Soru: Anadili öğretimini Türkçenin söz değerlerine dayandırmak gerekir. Yıldız yerine “star”, gösteri yerine “şov” gibi yabancı sözcükleri kullanır; sürekli olarak, anlamını bilmediğimiz Arapça sözcükleri yinelersek çocukların söz dağarcığı karmaşık bir hal alır. Bundan da öte, sözcükler açık ve aydınlık bir anlam kazanamaz. Çocuklarımız arasından sanatçıların, bilim adamlarının çıkmasını daha başlangıçta engellemiş oluruz. Çünkü bilgin ya da sanatçı, bulgu ve yargılarını, gözlem ve deneyimlerini, anadilinin kavramları üzerine kurar. Kavramlar açısından duruluk kazanmamış bir zihin, açık seçik düşünemeyeceğinden, bir buluş ya da yapıt ortaya koyamaz.

Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Söz dağarcığının konuşma gücünü etkilediği
B) Dil eğitiminin toplumsal gelişme açısından önemli olduğu
C) Yaratıcılığın önkoşulunun yüksek düzeyde bir eğitim görmek olduğu
D) Kimi sözcüklerin anlamda bulanıklığa yol açtığı
E) Anadilini iyi bilmemenin yaratıcılığı engellediği (2000)/Yanıt: E

Örnek Soru: İnsanların çoğu, ömürlerini, yarın ile uğraşırken bugünden tat almayı unutarak geçirirler. Falan iş olacak mı? Filan sıkıntıdan nasıl kurtulacağım? Böyle sorunlarla kaygılanarak ve günlük mutluluk olasılıklarını görmezden gelerek yılları öğütürler. Ömrün sonu bir gün birdenbire çıkıverir karşılarına. O zaman dönüp geriye bakar, “Demek dünyadaki serüvenim buymuş.” diye şaşakalırlar. Onun için şu sözü çok gerçekçi bulurum: “Yaşam, biz başka planlar yaparken başımızdan geçenlerdir.” Bilinçli insanın bu tuzaktan kaçınması gerekir.

Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Gelecekle ilgili planlar, insanı hayal kırıklığına uğratır.
B) İnsanın, “Yaşadım.” diyebilmesi, yaşadığı günün hakkını vermesine bağlıdır.
C) Yaşam, fark edilmeyecek kadar kısa ve üzüntü vericidir.
D) İnsan günlük yaşamında, geleceği düşünmemelidir.
E) İnsanlar, genellikle yaşamdan beklediklerine ulaşamazlar. (1988/OYS)/Yanıt: B

Örnek Soru: Sanatta ustalık, sanıldığı gibi bir sanatçının tek başına oluşturduğu bir nitelik değildir. Gerçekte bu, yüzyıllar boyunca bu alanda gösterilen çabaların ve sürdürülen çalışmaların sonucudur. Bu yönden, bir sanatçının kendinden önce verilmiş ürünleri iyice özümsemesi gerekir. Bunu yaparsa ilk yapıtlarında bile belirli bir çizginin üstüne çıkar. Bu çizgi zamanla, kendinden sonrakilere örnek olabilecek biçimde gelişir ve özgün bir nitelik kazanır. Öyleyse hiçbir sanatçı kendisinden önce ortaya konmuş yapıtlara sırt çeviremez.

Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Sanat alanında belirli bir düzeye gelmek, geçmişteki birikimleri değerlendirmeyi gerektirir.
B) Bir sanat yapıtı birçok sanatçının ortak çalışmasıyla ortaya çıkar.
C) Yeteneksiz bir sanatçı, başarılı yapıtları taklitten öteye geçemez.
D) Sanatçılar, kendilerinden öncekilerin ele aldığı sorunlar üzerinde durmalıdırlar.
E) Başarılı sanatçılar birbirlerini eleştirmekten kaçınırlar. (1993)/ Yanıt: A

Örnek Soru: Onu bir arkadaşımın aracılığıyla tanıdım. Buna tanıdım değil de gördüm demek daha yerinde olur. Yanında en çok yarım saat kaldım. Yayımlanması için verdiğim şiir dosyasını eline aldı, bir iki sayfasına donuk bir yüzle şöyle bir göz atarak: “Tamam.” dedi. Sonra “Daha ne duruyorsun, hadi gitsene!” der gibi yüzüme alaylı alaylı bakınca, çayımı bile bitiremeden odasından çıkıp gittim. Doğrusu, en önemsiz görgü kurallarına bile ters düşen bu davranışı karşısında, gençliğin ve deneyimsizliğin de etkisiyle yıkıldım. Kısacası bu incecik dev adamı ilk görüşümde hiç sevmedim. Ama bir süre sonra yanıldığımı anladım. Hele şiir kitabım basılıp da elinden bir zarf içinde paramı alınca onu yanaklarından öpmemek için kendimi zor tuttum.

Bu parçadan aşağıdaki yargıların hangisi çıkarılabilir?
A) Bazı kişiler, duygularını açığa vurmaktan kaçınırlar.
B) İlişkilerin resmi olması, insanı daha dikkatli davranmaya zorlar.
C) Saygı duyulan kişilerin davranışları, insanda daha derin izler bırakabilir.
D) Bir kimsenin nasıl bir insan olduğu ilk görüşte anlaşılmayabilir.
E) İnsanın bir davranışı bile, onun iç dünyasını yansıtır. (1991/ÖSS)/Yanıt: D

Örnek Soru: “Bir zamanlar bir bahçıvanın yanında çalışıyordum. Bahçıvan, bir defne ağacını budamamı istedi. Ağacın küre biçiminde olması gerekliydi. Ben hemen fazla uzamış filizleri kesmeğe başladım. Ama bir defa bir yanını, bir defa öbür yanını fazla kesiyordum. Sonunda ortaya bir küre çıktı, ama çok küçüktü. Bahçıvan düş kırıklığıyla, ‘Çok güzel! Bu bir küre, ama defne ağacı nerede?’ dedi. Bu durum şiirde de böyledir.”

Bu hikâyeden çıkarılabilecek sanatla ilgili yargı, aşağıdakilerden hangisi olabilir?
A) Sanatta güzellik kadar boyut da gözetilmelidir.
B) Biçimle uğraşırken içerik de korunmalı.
C) Sanatçılar, piyasa kurallarını yakından izlemeli.
D) Sanat eserlerinde toplumsal yarar da aranmalı.
E) Yeni sanatçılar, ustaların eleştirisinden yararlanmalı. (1984/ÖSS)/Yanıt: B

Özet:

Ana fikir konuya bağlıdır, konudan yola çıkılarak bulunur. Ana fikir, bir başkasının ya da toplumun değil, yazarın yorumunu ve bakış açısını yansıtır. Ana düşünce cümleleri kesin yargı, sonuç bildirir. Bir sonuç bildirmeyen cümleler ana düşünce olamaz. “Okumanın söz dağarcığına katkısı” sözü ana fikir olamaz. Böyle bir konuda “Söz dağarcığının genişlemesinde okumanın önemi büyüktür.” cümlesi ana fikir olabilir.

Ana fikir yazarın bakış açısını yansıtmalıdır; bizim bakış açımızı ya da bir başkasının bakışını değil. Ana fikir kapsamlı olmak zorundadır; bir parçada ya da paragrafta anlatılanların bir bölümünü değil, bütün paragrafı kapsamalı, içermelidir. Paragrafta anlatılanların bir bölümünü içeren yargılar ana fikir olamaz.

Ana fikir yazıdaki bakış açısıyla uyumlu olmalıdır. Verilen parçada bir saptama, tespit varsa ana fikir de bu yönde olmalıdır. Verilen parçada bir öğüt, öneri söz konusu ise ana fikir cümlesinde bir saptama olamaz. Verilen parçada geçen örnekler ve ayrıntılar ana fikir olmaz. Ana fikir cümlesi öznel bakış açılarını yansıtamaz. Parçada olaylara ve kavramlara olumlu bir bakış varsa, ana fikir cümlesinde olumsuz bir bakış açısı dillendirilmez.

Benzer Konular

Benzer İçerikler:

Başa dön tuşu