Paragrafta Ana Düşünce Testleri

Paragrafta Ana Düşünce (Ana Fikir) Testleri ve Cevapları

Paragrafta Ana Düşünce Test-1

1. Yazarın anlatımındaki yalınlığın en güzel örneklerini öykülerinde buluruz. Yansıttığı kişi, toplum ve doğa gerçeklerini bu yalınlıkla etkileyici kılar. Kuşkusuz bunda kullandığı dilin önemli bir payı olduğu gerçeği göz ardı edilemez. Yarattığı çağrışımlar, anlatımındaki yalınlık ve etkileyicilik onu özgün kılar.
Bu parçada sözü edilen yazarla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Eserlerinde anlattığı kişileri, toplumu ve doğayı, anlatımındaki yalınlık, etkileyici hale getirir.
B) Anlatımındaki yalınlığın en güzel örneği öykülerinde görülür.
C) Eserlerinde yansıttığı her şeyin etkileyici olmasında kullandığı dilin önemli bir etkisi vardır.
D) Yazar eserlerinde kendinden hareketle toplumu ve doğayı ele almaktadır.
E) Eserlerinde oluşturduğu çağrışımlar ve anlatımının etkileyiciliği yazarı farklı kılar.

2. Onun öyküsünü özgün kılan yanlardan biri hatta en önemlisi öykü kurgusundaki uygulamalarıdır. Dili kullanımındaki yetkinliği; yalın, samimi, şiirsel bir anlatımla bunu pekiştirmesi özgünlüğünün bir başka yanı olarak nitelendirilmelidir. Kısa ve yalın cümleler kurar. Uzun uzun, ayrıntılarıyla anlatmaz anlatacağını. Sezdirir, çağrıştırır, bir kesit sunar. Bağlantıyı okura kurdurur.
Yukarıdaki parçada anlatılan yazarla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Öykü kurgusundaki uygulamalarının onun öyküsünü özgün kıldığına
B) Öykülerinde olayları ayrıntısına inmeden kısa ve yalın cümleler kurarak anlattığına
C) Öyküdeki olayların ayrıntılarını okuyucunun sezmesini istediğine
D) Dili kullanmadaki ustalığını içten ve şiirsel bir anlatımla pekiştirdiğine
E) Öykülerinde kullandığı dilin herkesin anlayabileceği nitelikte olmadığına

3. Tanzimat öncesi edebiyatımızda biyografilere rastlamıyoruz. Destansal ve tarihsel nitelikteki yapıtlar, dönemin önemli kişileri üzerine biyografik bilgileri içermekle birlikte, bu türün kapsamına uygun düzeyde değildir. Dönemin şairleri üzerine yazılmış olan, kısa biyografik bilgileri içeren tezkireler ise sistematik nitelik taşımazlar.
Yukarıdaki paragrafta aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Tanzimat öncesinde biyografik eserlere rastlanmadığına.
B) Tanzimat öncesinde yazılan destansal ve tarihsel nitelikteki eserlerde biyografik bilgilere yer verildiğine
C) Tanzimat öncesi yazılan eserlerdeki biyografik bilgilerin bu türü kapsayacak düzeyde olmadığına
D) Tanzimat’tan sonra yazılan biyografik eserlerin çok başarılı olduğuna
E) Dönemin şairlerini tanıtan tezkirelerin sistematik olmadığına

4. Günümüzde biyografinin kapsamı, türsel olarak oldukça genişlemiştir. Yaşamın hemen hemen her alanını kucaklayan bu tür, bugün Batı’da roman, öykü vb. anlatı türleriyle eş düzeyde ilgi görerek önem kazanmaktadır. Bununla bir tür olarak özgünlüğünü etkin kıldığı gibi, bilimsel ve duygusal değerler taşıyan yapıtlar düzeyine çıkmayı da başarabilmiştir.
Yukarıdaki parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Biyografi yaşamın hemen her alanını kapsayan bir türdür.
B) Biyografi Batı’da roman ve öykü gibi türler kadar ilgi görmektedir.
C) Biyografi, Türk edebiyatında diğer anlatı türleri kadar tutulan, beğenilen bir tür değildir.
D) Biyografinin kapsamı genişlemiş ve bilimsel, duygusal değerler taşıyan yapıtlar düzeyine erişmiştir.
E) Biyografi bir tür olarak özgünlüğü yakalamış ve gelişmiştir.

5. Romanımız roman eleştirisinden en az yüz adım öndedir. Bu bir abartı değildir. Romancılığımızın son on yıllık dökümünü yapıp bir o kadar da onlar üzerine yazılanlara bakıldığında bunu apaçık görmemiz mümkündür. Roman eleştirisine yönelik çalışmalar yok denecek kadar az. Dünya ölçüsünde romanlarımız olmasına karşın roman eleştirimizin o düzeyin oluşumunun izleyicisi, yönlendiricisi olduğunu söylemek güç.
Bu parçada asıl anlatılmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?
A) Romancılığımız son on yılda çok fazla gelişme göstermemiştir.
B) Roman eleştirimiz, romanımızın yönlendiricisi olacak düzeyde gelişmemiştir.
C) Roman eleştirisine yönelik çalışmalar olması gerekenden azdır.
D) Romanlarımız dünya romanları ölçüsünde gelişmiştir.
E) Son on yılda romancılığımızda gözle görülür gelişmeler olmuştur.

6. İnsanı başka varlıklardan ayıran özelliklerin başında onun yaratıcılık yeteneği gelir. Bu yaratıcı yeteneği her alanda, yaşamının her aşamasında kullanan insan, hayvanları evcilleştirmiş, toprağı ekip biçmiş, evler kurup yerleşik yaşama geçmiş. Daha rahat yaşamak için çeşitli yöntemler ve araçlar geliştirmiş. Örneğin avladığı hayvanların derilerinden ya da bazı sebzelerin dış kabuklarından besinleri içine koyabileceği kaplar yapmış. Bütün bunlar insanı diğer canlılardan ayıran özelliklerdir.
Yukarıdaki paragrafta vurgulanmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?
A) İnsanların yaratıcılık yeteneğinin onu diğer varlıklardan ayırdığı
B) İnsanın yeteneklerini yaşamının her alanında kullanması gerektiği
C) İnsanın, yaşamını kolaylaştırmak için yerleşik hayata geçtiği
D) İnsanın, daha rahat yaşamak için çeşitli araçlar geliştirdiği
E) İnsanların her dönemde farklı faaliyetlerde bulunduğu

7. Öykü toplumsal yapıyla iç içe gelişen, etkilenen/etkileyen konumdaki yaratıcısıyla birlikte işlevini günbegün geliştiren bir tür. Bugünkü aşamada çağdaş Türk öykücülüğü denildiğinde onun geçmişteki birikimine bakmak, bugün ulaştığı yeri daha iyi değerlendirebilmemize bir ölçüt olabilir. Bu süreçte iki yüzü aşkın yazarın yedi yüzün üzerinde yapıt oluşturduğunu görecek olursak bu türün edebiyatımızda niceliksel olduğu kadar nitelik bakımından da özgün bir yeri olduğunu söyleyebiliriz.
Yukarıdaki paragraftan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Öykücünün ve öykünün toplumsal yapıyı etkileyen ve ondan etkilenen konumda olduğu
B) Öykücülüğümüzün bugünkü konumunu değerlendirebilmemiz için onun geçmişteki birikimini göz önünde bulundurmamız gerektiği
C) Öykücülüğümüzün nicelik ve nitelik bakımından özgünlüğe ulaştığı
D) Öykücülüğümüzün her geçen gün işlevini geliştiren bir tür olduğu
E) Öykücülerimizin çok ürün vermesine rağmen bu ürünlerin nitelikli olmadığı

8. Günümüzde dünyanın birçok yerinde pek çok kazı yapılıyor. Bunlar özellikle kentleşmenin hızla ilerlediği ve yoğun yerleşim bölgeleri olan alanlarda yapılan kurtarma kazıları. Bu tür kazılar zorunluluk nedeniyle yapılır. Çeşitli yapıların inşaatı sırasında arkeolojik kalıntılara rastlanır. Bu kalıntılar tümüyle yok olmadan, geçmişe ait eserleri kurtarmak için acil kazılar yapılır.
Yukarıdaki parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Günümüzde daha çok yoğun yerleşim bölgelerinde kurtarma kazıları yapıldığına
B) Arkeolojik kalıntıların büyük çoğunluğunun dikkatsizlik yüzünden yok olduğuna
C) Arkeolojik kalıntılara çeşitli yapıların inşaatı sırasında da rastlandığına
D) Geçmişe ait eserleri kurtarmak için inşaat alanlarında acil kazılar yapıldığına
E) Günümüzde dünyanın birçok yerinde arkeolojik kazıların yapıldığına

9. Ay bir gök cismi olmasından öte, Ay’ın yaşantımızda önemli bir yeri var. Gezegenimizin tek doğal uydusu olan Ay, bize en yakın gök cismidir. En yakın gezegen Venüs’ten bile yüz kez daha yakındır bize. Bu yüzden onun yüzey şekillerini çıplak gözle görebiliriz. Ay dışındaki gök cisimlerinin yüzey şekillerini Ay’ı çıplak gözle gördüğümüz kadar net göremeyiz.
Aşağıdakilerden hangisi Ay’ın özelliklerinden biri değildir?
A) Yaşantımızda önemli bir yere sahip olması
B) Dünya’nın tek doğal uydusu olması
C) Ay’ın yüzey şekillerinin çıplak gözle görülebilmesi
D) Gök cisimlerinin en küçüğü olması
E) Bize Venüs’ten daha yakın bir gök cismi olması

10. (I) Arkeolojik kazılar büyük deneyim, beceri, özen ve dikkat ister. (II) Uzun süren bir eğitimden geçmeden bir kazıyı denetleyip örgütlemek imkansızdır. (III) Bu nedenle zaman zaman eğitim kazıları düzenlenir. (IV) Eğitim kazılarında öğrenciler defter tutmayı, buluntuları toparlayıp etiketlemeyi, kazı buluntularının çizimlerini yapmayı, bulunanların sınıflandırılmasını öğrenirler. (V) Bunların dışında işlerine yarayacak pek çok şeyi uygulamalı olarak öğrenirler.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerden hangisi ana düşünce cümlesi olabilecek niteliktedir?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

11. Arkeolojik kazılarda ele geçen çömlekler geçmiş yaşama ilişkin ipuçları verir. Çömleğin yapılış yöntemi onun yapım yılını ve yerini anlamamızı sağlar. Çömleğin kimliği, hangi kültüre ait olduğunu da gösterir. Çömlekler sayesinde yapıldıkları dönemde yaşamın nasıl olduğunu, teknolojik gelişmelerin düzeyini anlayabiliriz.
Yukarıdaki parçaya göre aşağıdakilerden hangisi çömleğin özelliklerinden biri değildir?
A) Geçmişteki yaşamla ilgili bilgiler vermesi
B) Yapıldığı dönemin teknolojik düzeyiyle ilgili bilgi vermesi
C) Yapılış yönteminin yapıldığı zamanı anlamamızı sağlaması
D) Çömleğin yapısının, hangi kültüre ait olduğunu göstermesi
E) Kazılarda bulunan çömleklerin çok ilkel olması

12. Arkeologların ilgilendiği geçmiş uygarlıklara alt önemli belgelerden biri de duvar resimlendir. Eski insanların neden duvar resimleri yaptıklarını tam olarak bilemiyoruz. Ama en azından kendilerini ifade etmek için yapaklarını söyleyebiliriz. Büyük bir avdan sonra mağara duvarına büyük bir hayvan çizerek heyecanlarını yansıtıyorlar, kurak geçen bir mevsimden sonra ihtiyaç duydukları besinleri duvara çiziyorlardı. Duvar resimleriyle inançlarını dile getiriyorlardı, belki de resimlerle kötülüklerden korunduklarına inanıyorlardı.
Aşağıdakilerden hangisi bu parçada sözü edilen eski insanların duvar resimleriyle anlatmak istedikleri şeylerden biri değildir?
A) Bir olaydan duydukları heyecanı ifade etmek
B) İhtiyaç duydukları yiyecekleri yansıtmak
C) Duygularını dile getirmek
D) Güzel resim çizebildiklerini göstermek
E) İnançlarını ifade etmek

13. Ağaçların büyümesi ilkbahar ve yaz aylarında gerçekleşir. İlkbaharda yağış çoksa hücreler hızla çoğalır. Bu yeni hücreler ilk oluştuklarında büyük olurlar, fakat yaz geldiğinde yağışların azalması nedeniyle biraz küçülürler. Kış geldiğindeyse büyüme durur ve hücreler ölür. Sonraki ilkbahara kadar hücreler çoğalamaz, yani büyüme olmaz. Küçük ve yaşlı hücreler ve bir sonraki yılın büyük yeni hücreleri bir halka oluştururlar.
Yukarıdaki parçayla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Ağaçların hücreleri her mevsim kendini yeniler ve büyümeye devam eder.
B) Ağaçların hücreleri ilkbaharda yağış çoksa hızla çoğalır.
C) Ağaçların hücreleri ilkbaharda büyük, yazın küçük olur, kışın ölür.
D) Ağaçların küçük hücreleriyle bir sonraki yıl oluşan büyük hücreler bir halka oluşturur.
E) Ağaçlar ilkbahar ve yaz aylarında büyür.

14. Şimdi elimde o ana dek yazdıklarımdan çok değişik, tuhaf bir kitap vardı. Bana bir tür iyimserlik de aşılıyordu bu kitap. İçimden bir ses eninde sonunda bir yayıncı bulacağımı söylüyordu. Bundan önceki iki kitabım kesin olarak reddedilmişti. Ama bunu anlayabilirdim. Çünkü onlar donuk, ciddi, merhametsiz metinlerdi.
Yukarıdaki parçada yazar ve eseri için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Elindeki son kitabını yayımlayacağını düşünen bir yazardır.
B) Daha önceki kitapları yayıncılar tarafından beğinilmemiştir.
C) Yazar daha önceki kitaplarının da yayımlanması gerektiğini düşünmektedir.
D) Son kitabı daha öncekilerden farklı, tuhaf bir kitaptır.
E) Yazarın önceki iki kitabı ciddi ve donuk olduğu için beğenilmemiştir.

15. Derinden gelen kuş ötüşüyle uyandı. Burnuna bir nergis kokusu geldi. İskeleye vardı, denize baktı. Denizin dibinde ışık kaynarken bir tuhaf oldu. Herkes uyuyordu. Uyuyanlara sevgiyle baktı, c Zeytinliğe doğru yürüdü. Denizden dumanlar yükseliyordu. incecik dalga dalga esen yel, çiçek, deniz ve ot kokuları getiriyordu.
Yukarıdaki parçada aşağıdaki duyulardan hangisine yer verilmemiştir?
A) Koklama B) İşitme C) Tatma D) Görme E) Dokunma

16. Benim yazarlığımın gerçek bir yetenek değil yalnızca heves olduğunu düşünmeye başladım. Belki de geçirdiğim önemsiz bir buhran beni yazmaya yöneltmişti. Bu fikir on yıl sürmüştü ama artık sona ermişti. Sorumluluklardan kaçmak için bulduğum kestirme yoldan başka bir şey değildi bu.
Yukarıda kendisini anlatan kişiyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Yazarlığının geçici bir heves olduğunu düşünen biridir.
B) Geçirdiği bir buhrandan dolayı yazmaya başlamış olabileceğini düşünen biridir.
C) Yazmanın sorumluluklardan kaçmak için bulduğu bir yol olduğuna inanan biridir.
D) Belli bir dönem yazarlık yeteneğinin olmadığını düşünmüş biridir.
E) Yazmadığı zamanlarda yaşamdan zevk almayan biridir.

17. Birkaç küçük işi yoluna koyduktan sonra çekip gitmeye karar verdim. Sahip olduğum tek diploma ilkokul öğretmenliği diplomasiydi. Dünyanın kaybolmuş herhangi bir noktasında bulunan çocuklara okumayı ve hesap yapmayı öğretebilirdim. Yalın, önemli, onurlu bu iş, içinde bulunmadığım ve asla bir yer bulamayacağım çıldırmış dünyanın gürültülerinden uzakta yapılabilirdi ve ben bunu gerçekleştireceğim.
Bu parçada kendisini anlatan kişi aşağıdakilerden en çok hangisiyle nitelendirilebilir?
A) Kararlı B) Ümitsiz C) Hüzünlü D) Kıskanç E) Sevinçli

18. On yıl boyunca edebiyata müthiş bir tutkuyla sarıldım. Otobüste, parklarda, kütüphanelerde, pos-tanede sıra beklerken, süpermarkete giderken hep okuyordum. Semtin kütüphanesine gidiyor, kitapları adlarına ya da kapaklarına bakarak seçiyor, en çok ilgimi çekeni yakalamaya uğraşıyordum.
Yukarıdaki parçada kendisini anlatan kişiyle İlgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) On yıldır edebiyata tutku derecesinde bağlı olduğu
B) Hayatının hemen hemen her anında kitap okuduğu
C) Kitap okuma alışkanlığının çocukluktan geldiği
D) Kitap almak için semtin kütüphanesine gittiği
E) Kütüphaneden aldığı kitapları adlarına, kapaklarına bakarak seçtiği

19. Kırmızı benekli kayalığı çıkarken bir çiçek gördü. Moru, mavisi ışıl ışıl yanıyordu. Çanakkale’de büyük bir çatışmada yeşil, çimenli bir çukurun içinde yatarken böyle bir çiçek görmüş, hayran bakarken bir top güllesi gelmiş az ilerisine düşmüş, toprak, yeryüzü, gökyüzü sallanmış, çığlıklar, iniltiler dünyayı doldurmuş, kollar, bacaklar, başlar her bir yana saçılmıştı.
Yukarıdaki paragrafta aşağıdaki anlatım biçimlerinden hangileri ağır basmaktadır?
A) Öyküleme – Açıklama
B) Betimleme – Örnekleme
C) Öyküleme – Betimleme
D) Tartışma – Karşılaştırma
E) Örnekleme – Öyküleme

CEVAP ANAHTARI
1-D 2-E 3-D 4-C 5-B 6-A 7-E 8-B 9-D 10-A 11-E 12-D 13-A 14-C 15-C 16-E 17-A 18-C 19-C

Paragrafta Ana Düşünce Test-2

1. Türk edebiyatında roman türü 19. yüzyılın ortalarında görülür. Tarih, efsane, masal, halk hikayeleri gibi geleneksel anlatı türlerimizden ayrı, yeni bir tür olarak ortaya çıkmıştır. Bu türün asıl vatanı Avrupa’dır. Edebiyatımızda köklü bir geleneği yoktur. Türk romancılığı çeviri ve taklitle işe başlamış ve uzun süre Avrupa’yı örnek almıştır.
Yukarıdaki paragraftan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Türk edebiyatında romanın geleneksel anlatı türlerimizden farklı yeni bir tür olduğu.
B) Romanın edebiyatımızda efsane, masal gibi geleneksel anlatı türlerimizin devamı olarak geliştiği.
C) Türk edebiyatında 19. yüzyıldan önce roman türünün bulunmadığı.
D) Asıl vatanı Avrupa olan roman türünün edebiyatımızda köklü bir geçmişe sahip olmadığı.
E) Türk romancılığının çeviri ve taklitle işe başladığı ve Avrupa’yı örnek aldığı.

2. Dil konusunda toplumun dikkatli ve bilinçli olması şarttır. Eğitimin, anadilini en iyi verecek biçimde belirlenmesi toplumun bilinçlenmesine katkıda bulunur. Bir toplumun kendine güvenmesinin ilk kuralı da diline sahip çıkmasıdır. Düşünce ile dil, düşünce ile üretim ve yaratıcılık arasındaki bağı kuramadan, üretici olmadan yol alınamaz.
Yukarıdaki parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Toplumun dil konusunda bilinçlenmesinin eğitimle sağlanacağına
B) Diline sahip çıkan toplumun özgüvene sahip olacağına
C) Dil ve düşünce arasında bağ kuramayan toplumun gelişemeyeceğine
D) İnsanın dil bilincinin önce ailede sonra okulda kazanıldığına
E) Toplumun dil konusunda bilinçli ve dikkatli olmasının şart olduğuna

3. Aşağıdakilerden hangisi bir paragrafın giriş cümlesi olabilecek niteliktedir?
A) İnsanların nasıl bir hayat yaşadıklarını anlatmak romanların vazgeçilmez konularından biridir.
B) Çünkü kahraman sözcüğü olumsuz yönleri ağır basan kişilere pek fazla yakışmaz.
C) Ayrıca, her bir karakterin, yazarın bire bir kendisi olmadığının da farkında olmak zorundayız.
D) İlk romanlarından çoğunun dünya edebiyatının en seçkin örneklerinden olması tesadüf değildir.
E) Böyle olunca yazar, gerçek hayatta karşılaşılması mümkün olmayan karakterler yaratmaya başlamıştır.

4. Karikatür toplumsal bir olgudur. Karikatür sanatçısı, kahramanlarının özelliklerini çevresinden almaktadır ve bu ilhamla sanatına işlemektedir. Bunun sonucunda insanların psikolojik durumlarına inerek bir bütüne, bir kitleye seslenmeyi amaçlamaktadır. Bu açıdan karikatür, bir kitle iletişim aracıdır.
Yukarıdaki parçanın temel konusu aşağıdakilerden hangisidir?
A) Karikatürün toplumsal işlevi
B) Karikatür sanatçısının kaynakları
C) Karikatürün evrenselliği
D) Karikatür sanatçısının topluma bakışı
E) Toplumun karikatürü değerlendirişi

5. Küçük bir olay, anılar veya bir şeylerden duygulanmış bir insan hikâyemi oluşturuverir. Öyküye başladığım ilk yıllarda “bizim insanımızı yazıyorum” gibilerden kocaman lâflar ettiğim olmuştur. Ama aslında ben, bende olan bir şeyi yazıyorum ya da bende olan bir şeyi yazmak istiyorum; buna çatışmalar, bendeki kavgalar, bendeki mutluluklar, bendeki yalnızlıklar, bendeki arayışlar diyebilirim.
Yukarıdaki paragrafta yazarın asıl anlatmak istediği aşağıdakilerden hangisidir?
A) Hikâyesini küçük denilebilecek şeylerin üzerine kurduğu
B) Gençliğindeki bazı düşüncelerinin hata olduğunu anladığı
C) Hikâyelerinde kendisini kendisinde olanlarla anlatmak istediği
D) Hikâyenin temelde insanı ye toplumu anlatma işi olduğu
E) Hikâyenin, yalnızca yazarın kendi içindeki çelişkileri anlatmak olduğu

6. Öykülerimin konularını genellikle gerçek hayattan seçerim. Beni etkileyen her şey, bir olay, bir çift göz, bir tavır, bir değişim öykünün konusu olabilir. Ama hemen yazmam. Konuyu haftalarca, aylarca kafamda taşır, eklemeler, çıkarmalar yapar, nereden başlayacağıma, neleri hangi sırayla nasıl anlatacağıma karar verir, öyküyü, kafamda tamamladıktan sonra oturur yazarım. Yazıya dökme işi çok uzun sürmez.
Kendisini yukarıdaki gibi anlatan bir yazar için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Hayatta görülen her şeyden öykü konusu çıkarabilen biridir.
B) Öyküyü önce kafasında olgunlaştırıp sonra yazan biridir.
C) Öykülerinin konularını çoğunlukla günlük yaşamdan seçen biridir.
D) Öykülerinin hazırlama süresi yazma süresinden daha uzun olan biridir.
E) Öykülerinde ne anlattığına önem veren, ama nasıl anlattığına önem vermeyen biridir.

7. Ani çarpılmalar, beklenmedik bir şekilde karşınıza çıkan görüntüler, geçiciliğe mahkum edilmesini, tarihin çöp sepetine atılmasını kabul edemeyeceğiniz “sıradan” ve “küçük” hadiseler romana değil, önce öyküye sürükler bizi. O anı, o görüntüyü kaydettiğiniz için rahatlayacağınızı sanırsınız, ama rahatlayamazsınız. Çünkü hep eksik bir metin için yazarız, bu yüzden de imkânsızı anlatmak için yazarız. Kısalığı itibariyle öyküde bu eksiklik duygusunu daha az yaşayabileceğimizi umduğumuz için yazıyoruz.
Yukarıdaki parçada aşağıdaki sorulardan hangisinin yanıtı yoktur?
A) Sizi öykü yazmaya iten şeyler nelerdir?
B) Siz, öykülerinizi nasıl ve ne zaman yazarsınız?
C) Niçin öykü yazıyorsunuz?
D) Sizi romana değil de öyküye sürükleyen şeyler nelerdir?
E) Öykünün sizi çeken yönleri nelerdir?

8. İndirin perdeleri, indirin perdeleri
Sonbahar ağaçlarda ağlarken yaprak yaprak
Hışırdayan, bu altın yağmuruna dalarak
Dinleyin içerimde artan kederi
Yukarıdaki dörtlükte şair, aşağıdaki duygulardan en çok hangisini taşımaktadır?
A) Karamsar B) Ümitsiz C) Mutlu D) Hüzünlü E) Pişman

9. Tüm yaşamım boyunca her zaman öykü düşündüğümü söyleyebilirim. Öykü, kaba saba bir biçimde gelir önce aklıma. Onu, düşünerek biçimlendirmeye ve olgunlaştırmaya çalışırım. Bu bir süre alır, sonra bir gün oluşmuş olduğunu duyarım içimden ve oturup yazarım öykümü. Kısacası öykü yazışımda bir doğallık egemendir. Öykünün kurgusu kendiliğinden yürür ve bir noktaya ulaşır.
Aşağıdakilerden hangisi, kendisini yukarıdaki gibi anlatan bir öykücünün özelliklerinden biri değildir?
A) Öykülerini düşünerek ve olgunlaştırarak yazan biridir.
B) Öykülerinin oluşumunu belirli bir zamana yayan biridir.
C) Öykülerini, kahramanlarını yönlendirerek yazan biridir.
D) Yaşamının her döneminde öyküyle iç içe olan ve öykü düşünen biridir.
E) Öykülerini zorlamadan, doğal seyri içinde yazıp bitiren biridir.

10. Çevreciler mesajlarını sade teorik bir şekilde ortaya atmakla kalmıyorlar. Önerdikleri yaşam üslûbunu uygulamak için somut eylemler gerçekleştiriyorlar. Kırsal bölgelere göçüyorlar. Büyük kentlerin, tüketime kışkırtılmış kentlilerin çılgın gidişinden sıyrılıp köylerde, kıyılarda, dağlarda yerleşiyorlar. Her biri kendi küçük bahçesini ekiyor. Kendi üretimini gerçekleştiriyor.
Aşağıdakilerden hangisi yukarıda anlatılan çevrecilerin vurgulanmak istenen en önemli yönleridir?
A) Şehir dışındaki alanlara gidip yerleşmeleri
B) Şehir insanından uzakta bir yaşamı seçmeleri
C) Topluma verdikleri mesajı, kendi yaşamlarında uygulamaları
D) Kendi topraklarında kendi üretimlerini gerçekleştirmeleri
E) Şehir insanının ürettiği olumsuz yaşamdan uzaklaşmaları

11. Hareketsizlik bana göre en berbat durumdur. Bir yerde oturmaya en çok bir – bir buçuk saat katlanabilirim. Bu süreden sonra bacaklarım atmaya başlar. Yağmurlu bir günde eve kapanmış biri gibi içimi çekerim. Dikkatimi hiçbir şeye toplayamam.
Yukarıdaki parçada kendisini anlatan kişi için aşağıdakilerden en çok hangisi söylenebilir?
A) Dikkati çok dağınık olan biridir.
B) Hareketsiz kalmaktan hoşlanmayan biridir.
C) Evde oturmayı sevmeyen biridir.
D) Yağmurlu havada dışarı çıkmayı sevmeyen biridir.
E) Bacaklarında rahatsızlık olan biridir.

12. Yazarken sık sık kendi kendine gülüyordu. Birini yazıyordu, ardından beşi daha geliyordu. Roman kahramanının tersliklerle dolu serüvenleri onu eğlendiriyor, kağıtları masanın üstündeki dosyada biriktiriyordu. Bu arada haftalar geçiyor ve hareketsiz kalmayı aklına takmıyordu. Yeniden yürümeye başladığında, geçen zamanı fark etmemişti bile.
Yukarıdaki paragrafta aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A)Roman kahramanının serüveninin yazarı eğlendirdiğine
B) Yazarın, yazdıklarını bir dosyada biriktirdiğine
C) Yazarın roman yazdığı sırada yürüyemediğine
D) Yazarın ayağa kalkamadığı için roman yazmaya başladığına
E) Haftalar geçmesine rağmen hareketsiz kalmayı aklına takmadığına

13. Son romanım bütün romanlarımın arasında en sıradışı olanıydı. Melez bir kitaptı. Ne çocuklar ne de büyükler içindi. Pek çok saçmalıklar anlatıyordu. Abartılı, komik, alaycı, acımasız, üzerlerinde oynanmış cümlelerden oluşmuştu. Gerçeküstü insanların doluştuğu hayallerle doluydu.
Yukarıdaki paragraftan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Yazarın son romanının diğer romanlarından farklı olduğu
B) Romanın ne çocuklar ne de büyükler için yazıldığı
C) Romandaki cümlelerin abartılı ve alaycı olduğu
D) Romanda hayallerden ve olağanüstü insanlardan bahsedildiği
E) Yazarın son romanının diğerlerinden daha başarılı olduğu

14. “Aklı Bir Karış Havada”yı yazmaya yirmi sekiz yaşımdayken başladım. Pek çok kişi bunun benim ilk kitabım olduğunu sanıyor ama aslında öyle değil. İlk kitabımı yirmi üç yaşımda yazdım ve onu üç başka kitap izledi. Bu üçünün ikisini yazdıktan bir süre sonra yeni baştan okudum ve çöp kutusuna attım.
Yukarıdaki parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Yazarın ilk kitabını yirmi üç yaşında yazdığına
B) “Aklı Bir Karış Havada” dışında da kitaplarının olduğuna
C) Yazarın, kitaplarının bazılarını beğenmediği için çöpe attığına
D) Yazarın, yazmaya olan tutkusunun çocuklukta başladığına
E) İnsanların “Aklı Bir Karış Havada”yı yazarın ilk kitabı sandığına

15. Aşağıdakilerden hangisi bir paragrafın giriş cümlesi olabilecek niteliktedir?
A) Yazıda bir armağan ve gizem bunun yanı sıra bu armağanı ve gizemi paylaşma duygusu vardır.
B) Bu nedenle asla kongrelere gidemem, filmlerin büyük bir bölümünü izleyemem.
C) Öyle görünüyordu ki huzur benim yaşamımın önemli özelliklerinden biri olamayacaktı.
D) Gerçekten de Marsilio Yayınevi yazmaya yeni başlayanlar için bir dizi oluşturuyordu.
E) Aslında kullanılmaktan yıpranmış olan sözcüklerin gerektiğinde ustura kadar keskin olduğunu fark etmiştim.

16. Başka yerlerde yüz yıl yaşayacağına bu adada elli yıl yaşa, yeter de artar bile. Sürünerek, korkarak, her şeyi düşman görerek yüz elli yıl yaşayacağına, bu kokuyu koklayarak, şu yamaca vurmuş ışığı görerek, şu denizi dinleyerek, şu rüzgarı, serinliği hissederek, her gün baştan aşağı içini, dışını ışıkla yıkayarak, çiçekler açan denizi bir ömür görerek yaşa.
Yukarıdaki parçada aşağıdaki duyulardan hangisine yer verilmemiştir?
A) Tatma B) Koklama C) İşitme D) Görme E) Dokunma

CEVAP ANAHTARI
1-B 2-D 3-A 4-A 5-C 6-E 7-B 8-D 9-C 10-C 11-B 12-D 13-E 14-D 15-A 16-A
———
Paragrafta Ana Düşünce Test-3

1. Refik Halit yazmaya mizah dergilerinde yergi ve taşlamalarla başladı. Ömrü boyunca sürdürdüğü yazı hayatında eleştiriden, alaydan kaçınmadı. Günlük gazetelere yazdığı, o günün politik konumunu ya da gündelik hayatını anlatan yazılarını bugün okuduğumuzda zamanın bu metinlerden aldığımız dilsel hazzı azaltmadığını görürüz. Türkçenin en keyif verici metinleri arasında sayabiliriz bu yazıları.
Bu parçaya göre Refik Halit’le ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Yazı hayatına mizah dergilerine eleştiri yazarak başlamıştır.
B) Gazetelere yazdığı yazıların dili bugün bile okuyanı etkiler.
C) Yazı hayatı boyunca eserlerinde eleştiriden vazgeçmemiştir.
D) O günün politik ve güncel olaylarını anlatan gazete yazıları yazmıştır.
E) Refik Halit belli bir dönemden sonra eleştiri yazıları yazmamıştır.

2. Yazmak yazarın kendi dünyasının boyutları çerçevesinde, bir başına başarmaya çalıştığı bir eylem gibi görünse de gerçekte toplumla birlikte var olan bir eylemdir. Toplumun öteki bireyleri için bir şeylere açıklık getirdiği zaman yazı var olmakta ve bir değer kazanmaktadır. Yazıyı biçimlendiren, içerik ve öze kavuşturan yalnızca yazarın yeteneği değildir çünkü. Yazının toplumu etkiler bir yoğunluk kazanmasında yazarın bireysel birikimlerinin yanında, yaşadığı toplumun birikimlerinin günümüzde ulaştığı boyutların da büyük etkisi vardır.
Bu parçada anlatılmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?
A) Yazı, yazarın birikimleriyle toplumun birikimleri bir araya geldiğinde toplumu etkiler.
B) Yazmak, yazarın kendi dünyasında yarattığı bir eylemdir.
C) Yazının toplumu etkilemesi için toplumsal yaşantının günümüzdeki durumunu anlatması gerekir.
D) Yazıyı mükemmelleştiren, yazarın yeteneği, tecrübeleri ve anlatım tarzıdır.
E) Gerçek hayat anlatılmadığı sürece yazma eyleminin ve yazıların hiçbir anlamı yoktur.

3. Sanatın insanı ferahlatmak, eğlendirmek gayesini güttüğünü unutmuştuk bizler. Sanatımızda edebiyatımızda bir resmiyet vardı, insanüstü bir hürriyet taşıyan sanatkârın ve eserinin önünde anlamamak korkusu ile rahatsızlık duyardık. Gergin bir çekingenlik içinde kendimizi duygularımıza koyuvermezdik. Orhan Veli ve arkadaşları bizi şiirle haşır neşir ederek, çekinmekten kurtardılar. Şiir de böylece öz fonksiyonunu buluverdi.
Bu parçada anlatılanlarla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Orhan Veli ve arkadaşlarından önce sanatımızla aramızda belirli mesafeler olduğu
B) İnsanların sanatın gayesinin ne olduğunu unuttuğu
C) İnsanların sanat eserlerini anlayamama korkusunun olduğu
D) Orhan Veli ve arkadaşlarının insanlarla sanat arasındaki mesafeyi ortadan kaldırdığı
E) Sanat eserlerini anlayabilmek için çok okumak gerektiği

4. Öykülerine malzeme toplamaya çalışan öykücünün insan yaşamına bakış açısını değerlendirirken camdan bir balık akvaryumunu düşünmeden edemiyorum. Akvaryumda bugünkü yaşantısıyla günümüz insanı vardır. Günümüz insanının yaşamı çağdaş öykü sanatı için bu denli saydam ve net bir görüntüdür. Öykü sanatının ustası bir öykücü ise nitelikli ürün verebilme yolunun, önünde duran akvaryumun içindeki görüntüyü değerlendirmekten geçtiğini iyi bilir.
Bu parçada vurgulanmak istenen düşünceyi aşağıdakilerden hangisi tümüyle içerir?
A) Kaliteli öyküler yazan öykücü insan hayatını, kendi duygularını da katarak anlatan öykücüdür.
B) Günümüz insanının yaşamını net bir şekilde değerlendiren öykücü çağdaş ve kaliteli ürünler meydana getirir.
C) Akvaryumda yaşayan balıklarla insanlar arasında çeşitli yönlerden benzerlik vardır.
D) Öykülerin kendilerine özgü yazılma yöntemlerini öykücülerin bilmesi gerekir.
E) Öykülerine malzeme toplamaya çalışan öykücü çeşitli gözlemler yapmak zorundadır.

5. Yazma sanatı, düşleyerek, düşünerek ve kurarak anlatmaktır. Beyinsel bir üretim olayıdır. Bu olguyla yaşamını birleştiren, giderek özdeşleştiren yazar için yazmak, amacı olan bir anlatımdır. Yazarın yaratmak, üretmek ve toplum, doğa, insan ilişkilerine eleştiri yöneltebilmek, bu ilişkilere olumlu bir katkıda bulunabilmek gibi istekleri yanında daha birçok duygusuna karşılık verir.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Yazma sanatının düşlerin ve düşüncelerin kurmaca bir dünya içinde anlatılması olduğuna
B) Yazarın kendi düşleri ve düşüncelerinden okuyucuların beynine bir şeyler iletmesi gerektiğine
C) Yaşamını yazmakla birleştiren yazar için, yazma sanatının bir amacı olduğuna
D) Yazarın, yazılarıyla doğa ve insan ilişkilerine yönelik eleştirilerini dile getirdiğine
E) Yazarın insanların çevresiyle ilişkilerine olumlu katkıda bulunmak istediğine

6. Sahte ciddiliğe öyle candan düşmandı ki ona inat en ciddi işlerini şakadanmış gibi yapardı. Yüzünden ve şiirinden gülümsemeyi eksik etmezdi. Dünyayı, insanları, türküleri ölesiye sevdiği anlarda bile sever görünmezdi. Sevdiğini sevmeye kimseyi zorlamaz, hele kendi derdini kimseye dert etmezdi. Alır başını giderdi sıkılınca.
Bu parçada anlatılan kişiyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Kendi dertlerini kendi başına halletmeye çalıştığına
B) Birçok şeyi çok sevdiği halde sevgisini belli etmediğine
C) Şiirlerinde dünyaya, insanlara ve türkülere sevgisini dile getirdiğine
D) Şiirlerinde ve yüzünde gülümsemenin hiç eksik olmadığına
E) Sahte ciddiyete düşman olduğu için ciddi işlerini şakaymış gibi yaptığına

7. Öykü sanatının etkisindeki öykücü, sanatçı duyarlılığını belki de ateşten bir gömlek gibi yaşamının her anında taşır. Bir yandan bu duyarlılığın içinde kıvranırken diğer yandan da kendi yaşama savaşını sürdürmek ve bir birey olarak toplum içinde yer almak zorundadır. Bütün sanat dalları içinde yapıtından para kazanmayı en son düşünen sanatçıdır öykücü.
Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Öykücü, hayatının her anında sanatçı duyarlılığı taşır.
B) Öykücünün, eserlerinden para kazanma beklentisi yoktur.
C) Öykücü, sanatçı kişiliğinin yanında toplumdaki herhangi bir bireydir.
D) Sanatçı duyarlılığı taşıyan öykücü, yaşam savaşını da sürdürmek zorundadır.
E) Öykücü, sanatını ortaya koyarken para kazanmayı da göz önüne alır.

8. İnsan yaşamını geçmiş ve gelecek etkisindeki bugün içinde gerçek ve net bir şekilde yansıtabilen öykü, doğal olarak toplumsal ve insani bir işlevin içinde bulunur. Günümüz öykücülüğünün bu işlevi gerektiği ölçüde yerine getirdiğini söylemek pek mümkün değildir. Unutulmaz güzellikte öyküler yazmış ustalarımızın (yaşayan ve ölmüş) varlığına ve genç öykücülerin umut veren nitelikli ürünlerine rağmen bu bir gerçektir. Bu olumsuz yanın ortaya çıkmasında kusur, öykü sanatının beceriksizliğinde değil öykü okuma alışkanlığının (genelde kitap okuma alışkanlığı) toplumumuzda yeterince yerleşmemesindedir.
Bu parçanın yazarına göre öykünün toplumsal ve insani işlevini yerine getirmemesinin asıl sebebi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Toplumumuzda öykü okuma alışkanlığının yeterli seviyede olmaması
B) Öykünün yapısının bu işlevi yerine getirmeye müsait olmaması
C) Öykü yazarlarının bu konuda duyarsız davranmaları
D) Öykü yazarlarının genç ve tecrübesiz olması
E) Öykülerin insan yaşamının gerçeklerini yansıtmaması

9. Refik Halit, Sinop sürgünü olduğu yıllarda Anadolu’yu tanıdı ve Memleket Hikayeleri’ni yazdı. Suriye sürgününde de Gurbet Hikayeleri’ni kaleme aldı. Bu iki kitabı da edebiyatçıların o güne dek hor gördükleri, estetik bir değer vermedikleri kesimleri ele alması açısından önemliydi. İstanbul’da yazılmamış olmanın verdiği canlılık hikayelerin diline de yansımıştı.
Yukarıdaki parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Refik Halit’in “Memleket Hikayeleri” ve “Gurbet Hikayeleri” adlı eserlerini sürgündeyken yazdığına
B) Sinop ve Suriye sürgünlerinde yazdığı eserlerde edebiyatçılarca hor görülen kesimleri ele aldığına
C) Refik Halit’in sürgün yıllarında yazdığı eserlerin kendisini tam olarak yansıtmadığına
D) Sürgünde yazdığı eserlerin, o güne kadar anlatılmamış insanları ele alması bakımından önemli olduğuna
E) Sürgünde yazılan eserlerin dilinin de içeriği kadar canlılık kazandığına

10. Sanatçılar ve sanat çevreleri topluma yön verme açısından çok önemli bir yere sahiptirler. Sanatta gerçek sanat ile hobinin ayrılması gerekiyor. Sanat dergiciliğine soyunmuş olanların da hobileriyle uğraşanların peşinden gitmemesi, gerçek sanatçıları izlemesi gerekir. Resim gibi hassas bir konuda dergi çıkaranlar, ince eleyip sık dokumalıdırlar. Aksi taktirde özelliklerini kaybederler.
Bu parçada öne sürülen düşünce aşağıdakilerden hangisiyle bağdaşmaz?
A) Gerçekten sanatla uğraşan insanla, zevk için sanatla uğraşan insanın ayırt edilmesi gerekir.
B) Sanat dergiciliğiyle uğraşan kişilerin asıl görevi, sanatı iş edinmiş insanlarla ilgilenmektir.
C) Resimle ilgili dergi çıkaranlar işlerini yaparken titiz davranmazsa özelliklerini kaybederler.
D) Zevk için sanatla uğraşanların da sanat çevrelerine tanıtılması gerekir.
E) Bir toplumda yaşayan sanatçılar o topluma ışık tutan kimselerdir.

11. Hayatın en önemli gerçeği samimiliktir. Bu itibarla hayat ile bağı olan edebiyat, mutlaka samimi bir edebiyattır. Hayatı en gizli, en karışık yönleriyle anlatmayan, duygularımızı tıpkı hayatta olduğu gibi saf ve derin bir şekilde duyurmayan, elemlerimizi, felaketlerimizi açık açık yansıtmayan bir edebiyat hayat ile ilgisiz ve sahte bir edebiyattır.
Bu parçada asıl anlatılmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?
A) Edebiyat insanın acılarını, felaketlerini açıkça anlatmak zorundadır.
B) İnsanlar hayat ile ilgili olmayan edebiyatı daha çok severler.
C) Edebiyatın samimi ve içten olması hayatla bağlarının güçlü olmasına bağlıdır.
D) Edebiyat samimi bir havayla oluşturulursa an-lam kazanır.
E) Samimi olmak edebiyatta her şeyden daha önemlidir.

12. Türkiye’de 1960’lı yılların sonuna kadar iyi kötü sürdürülen sanatlar arası diyalogun, son 20 yıl içinde gözle gürülür bir kopukluk yaşanmasıyla birlikte, önemi iyiden iyiye belirginleşti. Her bir sanat dalında edebiyatın bütün türlerinde çekilen ifade sıkıntısı açığa çıktı. Sinemacının arayışı, ressamın teknik ötesindeki düğümleri, yazarın imge kısırlığı, bestecinin kaynak sıkıntısı diyalog koyulaşmadıkça aşılacak gibi değildir.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Sanatçıların diğer sanat dallarından faydalanmadıkça sorunları aşamayacaklarına
B) 1960’lı yıllardan önce sanatlar arası diyalogun az da olsa sürdürüldüğüne
C) Sanatlar arasında etkileşimin olabilmesi için sanatçıların ortak bir noktada buluşmaları gerektiğine
D) Sanat dallarında ifade sıkıntısı çekilmesinin sanatlar arası diyalogun eksikliğinden kaynaklandığına
E) Türkiye’de son 20 yıl içinde sanatlar arasında kopukluk yaşandığına

13. Voltaire’in trajedileri klasisizmden iz taşımazlar. Onun yenilik getirdiği alan tiyatrodur. Klasik eserlerin kahredici, monoton yapısı karşısında o, hareketten yana durmuştur: düellolar, zehirlenmeler, kavgalar… Cesar adlı eserinde kanlar içinde bir kahraman sahneye çıktığı zaman sansür heyeti şok olur, fakat seyirciler alkışlarlar. Voltaire’in gerçekte yapmak istediği şey klasik trajedide reformdur. Hareket, artık bilinmez bir arka planda değil gerçeğin tam içindedir.
Bu paragrafta aşağıdakilerden özellikle hangisi üzerinde durulmuştur?
A) Klasisizm’in etkisindeki tiyatro eserlerinin monoton ve sıkıcı bir yapısı vardır.
B) Voltaire’in Cesar adlı tiyatro eserini seyirciler çok beğenmişlerdir.
C) Klasik trajedilerde kavgalar, düellolar sahnede gösterilmez, çünkü sansür uygulanır.
D) Voltaire, klasik trajediye hareketi getirerek trajedide reform gerçekleştirmeye çalışmıştır.
E) Voltaire’in eserlerinde hareket arka planda değil olayların içindedir.

14. Öykücünün öykünün malzeme kaynağına yakın olması ve malzemenin çokluğu, istenilen öykünün üretilebilmesi için tek başına yeterli değildir. Malzemenin çoğalması, günlük yaşamdaki sorunların da çoğalması demektir. Öykücü, bu sorunların ağırlığıyla yorulmuş beyni ve derinliğini yitirmiş düş gücüyle öyküsünü üretecek ortamı kolay kolay bulamaz. Uykularından, dinlenme zamanlarından çalınmış zamanlarla bir şeyler ortaya koymaya çabalar duruma düşer. Yaşamı sürekli taramak, iç dünyaları didiklemek ona çok fazla malzeme sağlar ama çağdaş öykünün her şeye karşın yoğun düş gücü ve kıvrak zeka isteyen bir yaratma olayı olduğu unutulmamalıdır.
Bu parçada asıl anlatılmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?
A) Çağdaş öykünün üretilebilmesi için malzemenin çok olması tek başına yeterli olmaz.
B) Çağdaş öykücü günlük hayattan ve sorunlardan etkilenmeyen bir yapıya sahiptir.
C) Öykücü malzeme bulmak için yaşamla iç içe olmak ve insan psikolojisini incelemek zorundadır.
D) Çağdaş öykü eldeki malzemenin yoğun düş gücü ve kıvrak zekayla yorumlanması sonucu ortaya çıkar.
E) İnsan hayatındaki sorunların çokluğu öykücülerin de sorunlarının ve malzemelerinin çoğalmasına sebep olur.

15. Yazar bir yandan yazmaya coşkulu bir istekle tutkundur, bir yandan da yapısı gereği duygularının karşılık bulabilmesi için bu eylemin içinde olmak zorundadır. Hava, su, ekmek gibi yaşamın temel gereksinimlerinden birisi belki de başlıcası olmuştur yazmak yazar için. Bu zorunluluk onu yazmaya öylesine bağlar ki yaşamı bu yoldaki etkilenmelere ve değişimlere her yönden açıktır. Yazar bu etkilenmeyle değişip biçimlenir ve gerçek kimliğini bulur.
Bu parçanın yazarından aşağıdakilerden hangisini söylemesi beklenemez?
A) Yazar duygularına karşılık bulmak için yazmaya mecburdur.
B) Yazmak yazar için hayatının vazgeçilmezlerinden biridir.
C) Yazar sanatındaki değişimlerden etkilenerek gerçek kimliğine kavuşur.
D) Duygu ve düşüncelerini yazıya dökmeyen insan duygularına karşılık bulamaz.
E) Yazar gerçek kimliğini bulduktan sonra sanatındaki değişimler onu etkilemez.

16. Öykücü yetenekli bir yazar olarak ürün vermeye başlamadan önce yaşam üzerine gözlemler yapmış, çevresinde olup bitenleri hızla gözlemiş, çözümlemelere girmiş ve artık kendi deneyimlerine dayanan bir anlayış yetisini elde etmiş olacaktır. Sanatçı duyarlığı dediğimiz bu özgünlük gerçek bir yazarda mutlaka olmalıdır. İnsan yaşamı üzerine yargılara varırken başkalarının deneyimlerinden yola çıkan öykücü, yapıtına yanlış bilgilerin girmesini önleyemez.
Yukarıdaki parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Öykücü sadece kendi deneyimlerini yansıtan eserler verirse başarılı olur.
B) Öykücü yazarlığa başlamadan önce hayatı gözlemlemelidir.
C) Kendi gözlemlerine dayanan deneyimler kazanmış sanatçı, eserinde başka yazarların tecrübelerinden de yola çıkabilir.
D) Özgün yazarlar kendi deneyimlerine dayanan bir anlayış içinde olanlardır.
E) Öykülerinde başkalarının deneyimlerini yansıtan öykücüler yapıtlarında yanlış bilgi aktarabilirler.

17. İnsanlığın binlerce yıllık gelişim sürecinde doğal bir yeri olan anlatı sanatı, aradığı kimliği, efsanelerden, masallardan, destanlardan bu yana gelerek günümüz insanının yaşam gerçeğiyle öyküde bulmaktadır. Anlatı sanatı günümüze kadar gelmiş, öykünün yapısında insan yaşamını tüm ayrıntılarıyla inceleyen yazınsal bir yorum şekli olmuştur. Yazarın beyni ve düş gücü ile okurun beyni ve düş gücü arasında yoğun bir iletişim kurulmasına neden olan bu yorum yapma özelliği, diğer anlatı türlerinde ön planda değildir. Öykü bu özelliğe insanın iç dünyasıyla dış dünyası arasındaki hassas dengeleri usanmadan inceleyerek ulaşmıştır.
Bu parçada aşağıdakilerin hangisi üzerinde durulmamaktadır?
A) Anlatı sanatının istediği kimliği, insanın yaşamını anlattığı için öyküde bulması
B) Öykünün insan yaşamını ayrıntılı bir şekilde inceleyen ve yorumlayan bir yazı türü olması
C) İnsanın iç dünyasıyla dış dünya arasındaki dengeleri incelemesinin öyküye yorum yapma özelliğini kazandırması
D) İnsanlığın gelişim sürecinde doğal olarak yer alan anlatı sanatının günümüze kadar gelmesi
E) Efsanelerin, masalların, destanların yanında öykülerin de insanlığın oluşumundan bu yana önemli anlatı sanatları arasında olması

18. Sevgi, insanın kendini düşünmesinden başka bir şey değildir. İnsanoğlundaki her duygu kendini düşünmekten kaynaklanır. Anamızla babamızı, kardeşlerimizle çocuklarımızı düşünürken de, severken de kendimizi düşünmüş, kendimizi sevmiş olmuyor muyuz? Hepimiz iki büyük korkunun, ölüm korkusu ile yalnızlık korkusunun zincirlerine vurulmuş değil miyiz? Bu korkuları bir başımıza taşıyamadığımız için, onları unutabilmek için türlü duyguları yaratmışız. Sevgi de kendimizi avutmak için ortaya çıkan bir duygudur.
Bu parçada asıl anlatılmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?
A) Sevgi insanların kendini düşünmesinden kaynaklanan bir duygudur.
B) Her insan birilerini sevmek ve birileri tarafından sevilmek ister.
C) Sevgi insandaki ölüm ve yalnızlık korkusunu hafifletir.
D) Annemiz, babamız, kardeşlerimiz ve çocuklarımız en sevdiğimiz kişilerdir.
E) İnsanın gerçek anlamda sevebilmesi için korkularından kurtulması gerekir.

19. Bizler, seveceğiz, sevmeye inanacağız ki sevilelim. Yani bizi düşünen, ölmemizi istemeyen, bizim ölmemizden belki bizim kadar korkan kimseler bulunsun. Böylece korkularımızı birleştirirsek önüne geçilmez diye titrediğimiz sona yani ölüme, belki karşı koyar, onu hiç olmazsa geciktiririz. Hiçbiri elimizden gelmese de bizi ananlar, yaşamımız bittikten sonra da bizi düşüncelerinde yaşatacak, varlığımızı kendi varlıklarında sürdürecek kimseler olur.
Yukarıdaki parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) İnsanların sevilmeleri için sevmeleri ve sevmeye inanmaları gerektiğine
B) Sevildiğini bilen insanın hayatta her şeyi başarabileceğine
C) Sevmeyi bilirsek, öldükten sonra bizi düşünen insanların olabileceğine
D) İnsanın kendisini seven, düşünen, ölmesinden korkan yakınlarının olması gerektiğine
E) Korkularımızı sevdiklerimizle paylaştığımızda ölümü geciktireceğimize

20. Birçok kişi gözleri kapalı olarak yaşam yolunda ilerler. Onlara acıyorum. Her insan kendisine verilen hayal gücünden yararlanmalıdır. Yaşamda en iyi dostum hayal gücüm olmuştur. Güçlük çektiğim zamanlar bana yardım etmiş, mutluluğumu artırmıştır. Yaşadığım sürece de mutlu olmama yardım edecektir.
Bu sözleri söyleyen kişiyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Hayal gücü olmayan insanlara acıdığı
B) Her insanın hayal gücünü kullanması gerektiğini düşündüğü
C) Hayal gücünün onun en iyi dostu olduğu
D) Hayal gücünün sıkıntılı zamanlarında onu mutlu ettiği
E) Bazı zamanlarda hayal gücünün bile onu huzura kavuşturamadığı

CEVAP ANAHTARI
1-E 2-A 3-E 4-B 5-B 6-C 7-B 8-A 9-C 10-D 11-C 12-C 13-D 14-D 15-E 16-C 17-E 18- A 19-B 20-E
———
Paragrafta Ana Düşünce Test-4

1. Yazarlar sizin bilmediğiniz bir karanlığın çocuklarıdır. Sizin bilmediğiniz bir acıyı çektiklerinden öfkeli ve isyankârdır. Hayatın çeperlerine sığmayan kanatlarıyla ne bu hayatı bırakıp gidebiliyorlar ne de bu hayatın içinde yaşayabiliyorlar. Gerçek yüzleriyle sevilmeyeceklerini bildiklerinden, çalışma odalarında, atölyelerinde, stüdyolarında sürekli yeni yüzler yaratıp duruyorlar size göstermek için. Ama insafsızsınız. Yarattıkları bütün yüzleri bir yana itip en arkadakini, gösterilmeyeni görmek istiyorsunuz.
Yukarıdaki parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Yazarlar herkes tarafından bilinmeyen acılar yaşadığı için isyankar olurlar.
B) Yazarlar gerçek yüzleriyle sevilmeyeceklerini bildikleri için kişiliklerini insanlardan saklarlar.
C) Yazarlar, eserlerinin dışındaki hayatta diğer insanlar gibi yaşarlar.
D) Okurlar eserlerde gösterilmeyen şeyleri görmek isterler.
E) Yazarlar, eserlerinde herkesin kabulleneceği tipler yaratırlar.

2. Napolili yoksul bir ailenin on sekizinci çocuğu olan Caruso’yu çekici kılan, onun kaba köylü yüzü, gizli bir kibirle omuzlarını ileriye doğru atarak yürüyüşü ya da yanından ayırmadığı çocukluk arkadaşlarıyla şakalaşması değil, o olağanüstü, yumuşak ve güçlü sesiydi.
Bu parçanın bütününde yazarla ilgili olarak asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Yoksul bir aileden geldiği
B) En çarpıcı özelliğinin sesinin güzelliği olduğu
C) Olağanüstü bir insan olduğu
D) Güçlü ve yumuşak sesiyle herkesi büyülediği
E) Köylü bir aileden geldiği

3. Geçen yüzyılın sonuyla bu yüzyılın başına damgasını vuran, plağa kaydedilen ilk sesin sahibi olan Caruso, her yeteneğin, her başarının, her farklılığın bir bedeli olduğunu biliyordu. Yetenekli bir insanın, hayatını yeteneğiyle paylaşması gerektiğini, hatta hayatını yeteneğinin emrine verip kendi isteklerini bastırması ve hayattan geri çekilmesi gerektiğini de öğrendi zamanla.
Yukarıdaki parçada Caruso’yla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Yeteneğinin onu emri altına aldığına ve onun hayatla bağlantısını kestiğine
B) Caruso’nun plağa kaydedilen ilk sesin sahibi olduğuna
C) Caruso’nun her yeteneğin bir bedeli olduğunu bildiğine
D) Caruso’nun kendi istekleri yerine, yeteneğinin gerektirdiği şeyleri gerçekleştirdiğine.
E) Yeteneğinin Caruso’ya hayatı daha kolay yaşanılır hale getirdiğine

4. O, insanları ihtirasla anlattı romanlarında. Yazdıkları kalabalıklaştıkça kendisi eksilerek yarattı kahramanlarını, onları sevdi. Her romanını yazarken gerçek dünyadan bütünüyle kopup kendi romanlarında yaşadı. Romanlarının hayattan daha gerçek olduğuna inandı. Öyle ki roman kahramanlarının ölümüne ağlardı.
Bu parçanın bütününde yazarla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi anlatılmaktadır?
A) Romanlarını yazarken yaşadığı duygular
B) Roman kahramanlarını nasıl seçtiği
C) Roman konularını yaşamdan aldığı
D) Romanlarındaki olaylardan etkilendiği
E) Romanlarının hayattan daha gerçek olduğunu düşündüğü

5. Zamanla zenginleşmiş bir köylünün oğlu olduğu için hep utanmış, bu utancı neredeyse ruhsal bir hastalığa dönüşmüş, kendisini de kendi roman kahramanlarından biri gibi yeniden şekillendirebileceğine inanarak, kendine yalan bir geçmiş yaratmış, köylülüğünü saklayabilmek için dünyanın en pahalı, en rüküş elbiselerini giyip altın düğmeler taktırmış ve soylu görünmek için harcadığı her çabayla soyluların alay konusu olmuştu.
Yukarıdaki parçada, sözü edilen kişiyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Köylü çocuğu olmaktan utandığı.
B) Olduğundan farklı görünmeye çalıştığı.
C) Soylu ve zengin görünmeye çalışırken gülünç duruma düştüğü.
D) Zenginlik ve soyluluk özelliklerinin kişiliğine işlediği.
E) Sonradan görme denilebilecek bir insan olduğu

6. Kendinizle ilgili gerçek bir anlayışa erişmedikçe, kimliğinizi tanımaya başlamadıkça insanlara kendinizi gerçek anlamda açmanız ve onlarla benliğinizi paylaşmanız mümkün olmaz, insanları, sizi gerçekten tanımaları için benliğinize davet etmeniz anlamına da gelir bu. Bunu yapmaktan kaçınırsanız yansıtmaya çalıştığınız yapmacık imajın sis perdesinde kaybolursunuz. Kendinizi koşulsuzca kabul ettiğinizde ve insanların sizi tanımasına imkân verdiğinizde insanlar da sizi tanıyacaktır.
Bu paragrafta asıl anlatılmak İstenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) İnsan kendini başkalarına kabul ettirmekte güçlük çeker.
B) İnsan kendini tanır ve benliğini her şeyiyle kabullenirse başkaları da onu kabullenir.
C) Kişi toplum içinde yaşarken gerçek kimliğini ve kişiliğini kazanır ve kabullenir.
D) İnsanın kendini tanıması ve kendine saygı duyması oldukça zordur.
E) İnsanlar bizi tanımadan ve bize saygı göstermeden biz kendimize saygı duyamayız.

7. Otuzlu yaşlarına doğru artık ciddi bir yazar olmaya karar veren bu adamın yazı yazma alışkanlıkları hiç kimseye benzemiyordu. Onun yazma alışkanlığı gösterişçi, rüküş, hatta çirkin yaşama ve giyinme biçiminin tam tersiydi. Bütün evi çok pahalı ve süslü eşyalarla doluyken yazı odası neredeyse bomboştu. Nereye giderse gitsin yanında küçük bir çalışma masasını, kağıtlarını ve kalemlerini de götürürdü.
Yukarıdaki paragrafta yazarla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Yazarın otuz yaşlarında ciddi bir yazar olmaya karar verdiğine
B) Yazma alışkanlığıyla yaşama biçiminin farklı olduğuna
C) Evinin ve giyiminin çok gösterişli olmasına rağmen yazı odasının sade olduğuna
D) Yazılarında yaşam tarzını ve toplum sorunlarını anlattığına
E) Gittiği her yere yazı malzemelerini de götürdüğüne

8. Gençliğinde içinden taşan yaratma gücünü, takma isimlerle ucuz romanlar yazarak boşa harcadı. Daha sonra yazdığı romanlara ise önem verdi ve para kazanmak için uğraştı. Ticaret onun için yazarlıktan daha çekici görünüyordu. Kazanacağı parayla kendine yeni bir kimlik alacak, utandığı geçmişinden kurtulacaktı.
Bu parçada sözü edilen yazarla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Gençliğinde yazma yeteneğini değerlendiremediği
B) Yazarlık yeteneği sayesinde zengin olduğu
C) Para kazanmak amacıyla yazdığı
D) Geçmişinden utandığı ve kurtulmak istediği
E) Romanlardan kazandığı parayla eski kimliğinden kurtulmak istediği

9. Bazıları sanatçıların, taklit edemeyeceklerine inandıkları yaratıcı yeteneklerinden çok, onların toplumun kurallarıyla sık sık çatışan bağımsız kişilikleriyle ve davranışlarıyla ilgilenirler. Onların vahşiliğe yaklaşan özgürlüklerini kısıtlamaya, her türlü sınırlamaya başkaldıran öfkelerini evcilleştirmeye uğraşırlar. Onların eserleri kadar davranışlarının da tehlikeli olduğunu düşünürler. Bütün kuralları reddederek başarılı olan biri, kendi varlığını kurallara gösterdiği itaate bağlamış insanları kuşkuya düşürür.
Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Bazı insanlar sanatçıların kişiliğine ve eserlerine kuşkuyla yaklaşırlar.
B) Sanatçıların eserleri de kendileri de toplum için tehlikelidir.
C) İnsanların bazıları sanatçıları eserleriyle değil tavırlarıyla değerlendirirler.
D) Sanatçılar var olan kurallara itaat etmekten hoşlanmazlar.
E) Sanatçıların özgürlükleri kısıtlanmalı ve öfkeleri yatıştırılmalıdır.

10. Çocukken bize öğretilen şeyler yanlış olabilir. Daha sonra aile yuvasından kopup dış dünyaya açıldığımızda olumsuz beklentilerin baskın çıktığı ve fiilen gerçekleştiği bir dünyada bulabiliriz kendimizi. Yetiştirilmemiz sırasında edindiğimiz olumsuz düşünce ve davranış kalıplarını sürdürürsek olumsuz beklentilerimiz gerçekliğe dönüşür. Yaşamımıza karanlığın çöktüğünü hissedebiliriz. Öte yandan olumlu sonuçlar beklersek davranışlarımızı da olumlu sonuçlar getirecek şekilde ayarlayabiliriz.
Yukarıdaki paragrafta aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) İnsanın çocukluğunda öğrendiği şeylerin yanlış olabileceğine
B) Çocuklukta edinilen olumsuz düşünceler sürdürülünce yaşamın olumsuz gelişeceğine
C) İnsanın olumlu ya da olumsuz beklentilerinin yaşamını etkilediğine
D) Olumlu düşünce ve davranışların olumlu sonuçlar getirdiğine
E) Aile dışındaki dünyanın insanı her zaman olumsuz yönde etkilediğine

11. Yoruldum çok yaşlandım artık. Geçen ay 83 yaşıma bastım. Gövdem beni daha ne kadar taşır kestiremiyorum. Zihnim yıllardır direniyor olup bitenlerin yıpratıcı yanına. O da dinlenmek istiyor galiba. 40 yaşlarındayken uzun yaşamak, yapmak istediklerime, yazmak istediklerime olabildiğince geniş ufuklar, olanaklar kazanmak arzusu egemendi içimde. Zoraki göçmen olacağım, kendi ülkeme dönme şansım olmaksızın bir şehirden ötekine göç ederek yaşamak zorunda kalacağım hiç aklımdan geçmezdi.
Bu sözleri söyleyen kişi aşağıdakilerden hangisiyle nitelendirilebilir?
A) Kendini yaşlı, yorgun hisseden, ummadığı şeylerle karşılaşan.
B) Yazılarını ülkesi dışında yazmaktan hoşlanan.
C) Yaşlılığın onu olgunlaştırdığına ve ona tecrübe kazandırdığına inanan.
D) Her zaman, içinde yaşama ve yazma isteği olan.
E) Göçmen olarak yaşamaktan zevk alan ve bunu eserlerine yansıtan

12. Küçük nesneleri olağanüstü bir nesnellikle görebilen ve böylece düşüncelerinin ne kadar bağımsız olduğunu açıkça ortaya koyan ressamların resimlerine bakan bir kimse duygulanmadan edemez. Bu önemsiz nesneleri, bunca dikkatle canlandırabilmesi için sanatçının ruhça ne kadar dingin ve yatışmış bir halde bulunması gerektiğini düşünmekten alamaz kendini. Üstelik kendisine dönünce günlük hayatının endişeleriyle istekleri yüzünden karmakarışık ve anlaşılmaz hale gelen duyguları ile bu dinginliğe erişmiş ressamların ruh hali arasında ne büyük bir fark olduğunu daha iyi görür.
Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Ressamlar bize önemsiz gelen şeyleri bile büyük bir özenle canlandırırlar.
B) İnsanlar yaşamla ilgili endişeleri ve emelleri yüzünden ressamların ulaştığı sakinliğe sahip değildir.
C) Ressamlar ile diğer insanlar arasında ruh hali açısından büyük bir fark vardır.
D) Ressamların resim çizebilmesi için yaşamın sıkıntılarından kurtulmuş olması gerekir.
E) İnsanlar ressamlar kadar rahat ve sakin bir ruh haline sahip olamadıkları için onları kıskanırlar.

13. Benliğinizin ve ne yöne gittiğinizin bilincinde olur, kendinize saygı duyarsanız, başkalarının – kendiniz, yaptıklarınız ve söyledikleriniz hakkında – düşündükleri ya da konuştukları şeyler sizi hiçbir şekilde kaygıya düşürmez.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisine yer verilmemiştir?
A) Sağlam bir özsaygısı olan insan her yaptığı şeyi bilinçle yapar ve pişman olmaz.
B) İnsan yaptığı her şeyi, başkalarının da göreceğini düşünerek kaygılanmalıdır.
C) Kendini iyi tanıyan ve benliğinin bilincine varan insan başkaları karşısında endişelenmez.
D) Değer ve inançlarınızla yaşıyorsanız reddedilmekten korkmamalısınız.
E) Kendini benimseyen insan hayatta sağlam adımlarla ilerleyebilir.

14. Okumak insan tabiatını tamamlar, tecrübe de insan tabiatı için önemlidir, insanın yaratılıştan gelen kabiliyetleri bitkilere benzer. Bu yüzden okumak insanın budanmasıdır. Okumak tecrübeyle sınırlanmaz da başına buyruk bırakılırsa dağınık yönlere yayılmış bir bilgi verir. Tecrübe ile yetişen kimseler, okumayı hor görürler. Basit kimseler ona hayrandırlar. Bilginler ondan faydalanırlar, çünkü okuma, sağladığı faydanın ne olduğunu öğretmez. Bu, insanın görerek, tahsile ihtiyaç duymadan onun ötesine varan bir kuvvetle elde ettiği bir bilgeliktir.
Bu parçada asıl anlatılmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?
A) Okumak, insanın yeteneklerini tamamladığı ve deneyimle birleştiği zaman insana fayda sağlar.
B) İnsanın yaşarken kazandığı tecrübeler olmadan tahsili hiçbir önem taşımaz.
C) Okumak insanı basitlikten kurtarır ve insanın bilgeliğe ulaşmasını sağlar.
D) İnsan yetenekli olarak doğmamışsa tecrübenin ve okumanın ona faydası dokunmaz.
E) Yeteneği olan ve okumaya önem veren herkes hayatta tecrübe kazanır.

15. Hatayı ve başarısızlığı kabul etmek zor olabilir ama ilerlemek istiyorsanız bu son derece gereklidir. Her durumda başarısız olsanız bile yılmayın. Başarısızlık doğal bir olaydır, bir şeyler öğrenme fırsatıdır. Bir sonraki zorlu fırsat için daha güçlü olmanıza yardım eder. En iyisi onunla yüzleşmek, ona göğüs germek ve ilerlemeye devam etmektir.
Burada söylenmek isteneni en iyi özetleyen cümle aşağıdakilerden hangisidir?
A) İlerlemek ve başarılı olmak için başarısızlıklar karşısında yılmamak gerekir.
B) Oturup hiçbir şey yapmıyorsanız hiçbir gelişme kaydedemezsiniz.
C) Karşınıza çıkan fırsatları yakalamak için hazırlıklı olun.
D) İstediğiniz sonuçlar için emek verirseniz başarılı olursunuz.
E) Başarı yolunda ilerlerken başarısızlığa uğramanız doğaldır.

16. Bazı kitaplardan insan yalnız zevk alır. Bazılarını olduğu gibi yutar. Bazılarını geveler ve hazmeder. Bazı kitaplardan yalnız birtakım parçalar okunur. Bazıları baştan başa ama inceden inceye anlaşılmadan, bazıları ise dikkat ve itina ile okunur. Bazı kitaplar da vardır, insan başkalarının onlardan çıkardıkları parçaları okur. Bu, ancak kitabın değeri ve konunun önemi az olduğunda yapılır. Başkasının süzgecinden geçmiş kitaplar yavan olur.
Bu parçada aşağıdaki düşüncelerden hangisine yer verilmemiştir?
A) Bazı kitaplar sonuna kadar ve büyük bir dikkatle okunur.
B) Kitaplar zevkli ise bütün ayrıntılarına dikkat edilerek okunur.
C) Bazı kitaplar yalnız zevk almak için okunur.
D) Kitaplar bazen tümüyle ama anlaşılmadan okunur.
E) Kitap değersizse sadece başkalarının çıkardığı bölümler okunur.

17. Deneme öğütlerin, anıların dile gelişi değildir. Öğreticiliği bilimsel yazıların özelliğinden uzaktır. Söyleşip dertleşme ya da bir yolculuğa çıkma havası içinde anlatılır ele alınan konu. Anlatım biçimi yazarın içtenliğini sergiler. Yazarın kaygıları, yaşamdan, izlenimlerinden örneklemeleri bir zenginlik katar denemeye. Okurun istediği yerde katılımını ve itirazını sağlar.
Bu parçada denemeyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Öğüt vermek için kullanılan bir yazı türü olmadığına
B) Denemenin, yazarın samimi tavrını ortaya koyduğuna
C) Okura söz hakkı tanıyan bir yazı olduğuna
D) İçinde öğretici unsurların bulunması gerektiğine
E) Bilimsel yazılardan farklı olduğuna

18. Tanpınar’ın bir romancı olarak zayıflıkları birazcık tartışılmalı. Onun bir insan olarak hep kenarda kalmış, alçak gönüllü, kendini hep yenilgiye layık görmüş yanı bile, ona olan sevgimizi daha da artırıyor. Ama öte yandan biz ondan sonra daha yeni bir şey yapmak istiyorsak, yazısındaki ve düşüncesindeki zayıflıkları, ona yönelik bir saygısızlık olarak görmeden artık eleştirmeliyiz. Çünkü tam eleştirilecek yerde, edebiyatımızın tam kalbindedir.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisi vurgulanmaktadır?
A) Edebiyatımızda yeni bir şeyler yapılması için, Tanpınar’ın eserlerine eleştirel bir gözle bakılmalıdır.
B) Tanpınar da belli zayıflıkları olan, eleştirilebilecek bir romancıdır.
C) Tanpınar’ın eserlerini ve kendisini eleştirmek edebiyatımıza saygısızlık etmektir.
D) Tanpınar, kendini yenilgiye layık görmüş, alçak gönüllü bir insan olduğu için çok seviliyor.
E) Tanpınar’ın eserleri günümüzde de etkisini devam ettirdiği için yenidir.

19. Bugünkü yazarlarımızın çoğunun gerçekçiliğe özenmelerine seviniyorum. Bize hayatı anlatıyor, her gün gördüğümüz insanları tanıtıyorlar. Okurlara, çevrelerinde de kendileri gibi düşünen, duyan, dertler çeken insanlar olduğunu sezdiriyorlar. İnsan (çoğu bencildir) yalnız kendiyle ilgilenir, kendi kendisiyle uğraşır da başkalarının gerçekliğini kavrayamaz. Benliğinin içine kapanır, kalır. Bu kabuğu ancak gerçekçi edebiyat kırabilir.
Yukarıdaki parçanın yazarı için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) İnsanların sadece kendilerini düşünüp başkalarının yaşantılarını kavrayamadığını düşünür.
B) Bugünkü yazarlarımızın çoğunu, onlar bize hayatın gerçekliklerini anlattığı için seven biridir.
C) Okurların gerçekçi yazılarda kendilerine benzeyen insanlarla karşılaştıklarını düşünen biridir.
D) Gerçekçi edebiyatın insanları bencillikten kurtardığına inanan biridir.
E) Bugünkü yazarların gerçekçi edebiyata önem vermediğini düşünen biridir.

20. İçimizde bulunan güzelliklerden biri de iyimserliktir. Yüreğimizin ibaresi hep iyimserlikten yana olmalı. Asırlardır kötümserler, köşelerinden dünyanın kötüye gitmesinin doksan dokuz nedenini sayarlarken iyimserler epey yol almış, pek çok işi başarmışlardır. En azından denemişlerdir. Zaten yapılan araştırmalar, başarılı olanların üstün zekalılardan çok, sıradan ama olumlu ve iyimser kişiler olduğunu ortaya koyuyor.
Yukarıdaki parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Güzel bir huy olan iyimserlik insanı başarıya götürür.
B) İnsanların yüreği hep iyimser olmalı ki pek çok işte başarılı olsunlar.
C) Karamsar insanlar kötü durumların iyileşmesini sağlayamazlar.
D) Başarılı insanların çoğu üstün zekalı olan değil, olaylara olumlu yönden bakanlardır.
E) Kötümser insanlar dünyanın kötü bir halde olmasına sevinirler.

CEVAP ANAHTARI
1-C 2-B 3-E 4-A 5-D 6-B 7-D 8-B 9-C 10-E 11-A 12-E 13-B 14-A 15-A 16-B 17-D 18-A 19-E 20-E
———-
Paragrafta Ana Düşünce Test-5

1. Şimdiye kadar yaşadıklarım, kimi zaman sıradan kimi zaman da sıradışı görünüyor gözüme. Büyük tutkular, bozgunlar, alt üst oluşlar, başarı ya da başarısızlıklar oldu hayatımda. Arzulayıp da ulaşamadıklarımın yanında, gençlik yıllarımda sahip olmayı düşlediklerimin çoğuna sahibim bugün. Rahatlamış, daha hafif, daha huzurlu olmam gerekir. Ama değilim. Hücrelerim eskiyip ölüyor, belleğim yavaşça bulanıyor, kemiklerim eriyor.
Yukarıdaki parçada yazar aşağıdakilerden hangisine değinmemiştir?
A) Geçmişte istediği birçok şeyi elde ettiğine
B) Bedeninde yaşlanma belirtilerinin başladığına
C) Yaşadıklarının bazen basit bazen de sıradışı olduğunu düşündüğüne
D) Yaşlılığında daha rahat, daha huzurlu yaşadığına
E) Yaşamında, düşlediği her şeyi elde edemediğine

2. Artık kitap seçerken ince eleyip sık dokuyorum. Belki doğru bir şey değil bu yaptığım. Ama ne çare, gönlüm böyle istiyor. İnce söz avlama merakım yüzünden çoğu kitabın mumu sönüveriyor elimde. Altını çizecek, cazibesine şapka çıkartacak cümleler bulamayınca kanım bir türlü kaynamıyor o kitaba. Konuşmalar da öyle. Ne televizyon kanallarındaki açıkoturumlar, söyleşiler, ne radyo programları ne de başka sohbetler… Sarmıyor hiçbirisi konuşmanın ortasına hoş düşecek bir ince söze tesadüf etmedikçe.
Yukarıdaki parçaya göre yazarın kitap seçerken titiz davranmasının sebebi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Kitapların eskisi kadar güzel yazılmadığını düşünmesi
B) Okumaya değer kitapların günümüzde çok az olması
C) Her kitapta altı çizilebilecek, etkili bir söz bulmaya çalışması
D) Televizyon ve radyo programlarındaki sohbetlerin kitaplardan daha faydalı olması
E) Kitapların bir bölümünü okuduktan sonra kitaptan sıkılması.

3. Bir insanı sevmeye değer bulabilmemiz için onun ulaşılması güç olanı simgelemesi gerekir. Sevgi bir olanaksızlık, umutsuzluk ilişkisi olduğu sürece anlam taşır. Bunun dışında nesnel olarak, kendi başına ve uzun süreli bir derinliği yoktur. O, elde etme çabasını inatla sürdürdüğümüzde var olabilir ancak. Yakınımızda duran, kolayca ulaşabileceğimiz bir kimse ateşleyemez ruhumuzu.
Bu parçada vurgulanmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?
A) İnsanlar hep yakınlarında olan kişileri severler
B) Sevgi, ulaşılması zor olan insanlar sevildiğinde anlam kazanır.
C) İnsanlar kendilerinden uzakta olanları daha çok severler.
D) Sevginin ortaya çıkması her zaman çok zor olur.
E) Ulaşılması kolay olan insanlar hiçbir zaman ilgi çekmezler.

4. Türkülerin mayasıyla, onları doğuran tek tek seslerle benim yaşamımı biçimlendiren örgüler arasında ince benzerlikler, sıcak karşılıklar olmalıdır. Bir türkü başladığında, içimde bir rüzgâr toplanmaya başlıyorsa onun geçtiği topraklarda benim de anılarım geziniyor demektir. Ve bütün bir coğrafyayı, oraları güzelleştiren dağları, ırmakları, ormanları; o dağlarda kopan fırtınaları, o coğrafyada yaşayan insanların yüzlerini, insan yüzlerindeki kıvrımları dolaşıyorsam bir türküyle, ben o türkülerdeyim demektir.
Yukarıdaki parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Türkülerle insanların yaşamı arasında benzerlikler bulunmalıdır.
B) Türküler insanların yaşadığı coğrafyanın izlerini taşıyorsa insan kendini türkülerde bulabilir.
C) Türküler, meydana geldiği toplumun insanını ve coğrafyasını anlatmalıdır.
D) Türküler insan yaşamıyla paralel bir şekilde oluşmaktadır.
E) Türküler her zaman yaşamı ve bizi anlatmak zorunda değildir.

5. (I) Her iklim kendi sesini, kendi türküsünü kendisi yaratır. (II) Ege’nin sakin, ılımlı ve dingin karakterini ancak türküleri resmedebilir. (III) Her türküde derinden derine bir yitiklik ve özgürlük tutkusunun kıvılcımları sezilir. (IV) Yatışmış bir öfkenin, durulmuş bir isyanın hatırası dillenir. (V) Onun içindir ki Ege türküleri hep bir yüce dağın yamacından söyleniyormuş hissi verir insana.
Bu parçada asıl anlatılmak istenen düşünce hangi cümlede verilmiştir?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

6. Ben yatılı okul çağına gelene kadar halamın evinde kaldım. Kız kardeşim ise uzak bir kentteki bir başka hala evinde büyüdü. Onu uzun yıllar görmedim. Sonra havasız yatakhaneler, soğuk etüt odaları, karavanalar ve hoşgörüsüz kadın öğretmenlerin kuşatması altında çocukluktan genç kızlığa geçtim.
Bu sözleri söyleyen kişi aşağıdakilerden hangisiyle nitelendirilebilir?
A) Çocukluk yıllarını özleyen ve tekrar yaşamak isteyen.
B) Çocukluğunda hiç arkadaş edinmeyen
C) Akrabalarını çok seven ve onları unutmayan
D) Çocukluğunu ailesinden uzak ortamlarda geçiren
E) Çocukluğunda yaşadığı yerlerin tecrübe kazandırdığına inanan

7. Önümde yaşanacak uzun bir zaman olduğunu düşünüyor, tasarılar yapıyor, yeni kararlar alıyorum. Yüzüm eskisinden daha anlamlı görünüyor gözüme aynalarda. Eskisi kadar gözü kara olmasa da daha sağlam bir bakışım var hayata. Düşüncelerim daha derin ve esnek. Alçakgönüllü bir iyimserlikle zamanını boşa geçirmemiş biri olduğumu söylüyorum kendime.
Bu sözleri söyleyen kişi için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Geleceğe yönelik kararlar alan.
B) Hayata her zaman şüpheyle bakan.
C) Geçmiş günlerini iyi değerlendirdiğine inanan.
D) Düşüncelerinin derinleştiğini düşünen
E) Uzun zaman yaşayacağına inanan.

8. Dört yıldır para kazanmak için yazdığım senaryolar dışında bir şey yazmadım. Yazmayı özlemedim, istemedim. Sorun tüm varlığımı yazmaya adamadan yazamayışımdı. Bu yüzden bir dönem, yazmak yaşama alanımı gereğinden fazla daralttı ve sınırladı. Sonra artık yazmadığım süre içinde her şey yeniden düzene girdi, olması gerekenler gerektiği gibi oldu, insanlarla ilişkilerim tatlılaştı.
Yukarıdaki parçada kendisini anlatan kişiyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Tüm dikkatini yazmak için kullanmazsa yazamayan biridir.
B) Yazmak, hayatının düzenini ve insanlarla ilişkilerini bozmuştur.
C) Yazı yazmayı sevmeyen ve yalnızca para kazanmak için yazan biridir.
D) Yazmayı bırakınca hayatı yeniden düzene girmiştir.
E) Son yıllarda para kazanmak için yazdığı yazılar dışında bir şey yazmamıştır.

9. Kitabın anayurdu İstanbul olduğu için sahaflık mesleği de sultanlığını burada ilan etmiştir. Uzun yıllar Beyazıt’taki o meşhur mekânlarında kitap kurtlarına hizmet veren sahaflar son yıllarda Beyoğlu’na, Kadıköy’e çengel atmışlardır. Kitabın bu yeni merkezleri kısa zamanda müşteri bulmuş, uğrak yeri olmuştur. Ama Beyazıt’taki köklü geleneği ve nostalji rüzgarını aşmak kolay değildir. Sahaflar denince herkesin aklına bir hatıralar denizi olarak hep orası gelir.
Yukarıdaki paragrafta aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) İstanbul dışında sahaflık mesleğinin olmadığına
B) İstanbul kitabın anayurdu olduğu için sahafların burada yaygın olduğuna.
C) Beyazıt’taki sahafların Kadıköy’e ve Beyoğlu’na geldiklerine
D) Sahaflar denince akla Beyazıt’taki sahafların geldiğine.
E) Kadıköy ve Beyoğlu sahaflarının Beyazıt’taki sahaflar kadar köklü olmadığına

10. İyi şeylerin yalnız hatıralarda kaldığına inanmak istemeyiz. Genç yaşta hatıralara dönüp durmak, onlara sığınmak korkutur bizi. Hatıralar gözümüzün önüne gelmeye alıştı mı alamayız önünü. Yaşadığımız günlerin ucunu büsbütün kaçırırız. Ama hatıraların tadından da vazgeçemeyiz. Damağımızda bu tat, etrafımıza bakarız, iyi insanlar, iyi şeyler bulmak için. Ümidimizi yitirmeyiz hiçbir zaman.
Yukarıdaki parçayla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) İnsan hatıralarla yaşamaya başlarsa yaşadığı anı değerlendiremez.
B) İnsan geçmişteki güzelliklerin günümüzde de yaşandığını ümit eder.
C) Geçmişte yaşananların güzelliği hiçbir zaman unutulamaz.
D) İnsanlar genç yaşta geçmişte yaşananlara sığınmak ve güzelliklerin anılarda kaldığına inanmak istemez
E) İnsanlar iyi şeylerin geçmişte kaldığını düşünerek ümitsizliğe kapılırlar.

11. İçimden geçenleri, en güzel, bir türkü dile getirebiliyor. Beni en çok bir türkü anlatıyor. Sevgimi, acımı, hasretimi, incinmişliğimi, cesaretimi, umursamazlığımı, isyanımı… Hepsini bir arada, dengelenmiş, durulmuş ve incelmiş olarak yalnız bir türküde buluyorum. Bir türküye tutunup memleketi baştanbaşa dolaşmak ve o türkülerin dokunduğu insanlarla kol kola yürümek istiyorum. Sazlar vurdukça sınırsız ve bitimsiz sevebileceğime inancım artıyor.
Bu sözleri söyleyen bir kişi aşağıdakilerden hangisiyle nitelendirilemez?
A) Duygularını en güzel, türkülerin ifade ettiğini düşünen.
B) Türkülerde bütün duygularını bir arada ve en güzel ifadelerle bulan.
C) Duygu ve düşüncelerini türküler söyleyerek anlatan.
D) Türkülerle sevgisinin artacağına inanan.
E) Türkülerden etkilenen insanlarla birlikte olmak isteyen.

12. Bir zamanlar, olduğumdan daha yaşlı olmayı isterdim. Daha dingin, deneyimli, bütün olumsuzluklardan kurtulmuş, dünyaya yukardan, bilgece bakabilen biri. Belli yaşa gelmiş, tutkulardan arınmış, durulmuş kadınlara hayranlık duyar, imrenirdim. Onların gözyaşlarını arkalarında bıraktıklarını, sevilmeye fazla gereksinme duymadıkları için artık acı çekmediklerini düşünürdüm. Şimdi gençliğimde özlediğim yaşlardayım ama hâlâ olmayı umduğum kadın değilim.
Yukarıdaki parçada yazar aşağıdakilerden hangisine değinmemiştir?
A) Bütün olumsuzluklardan kurtulmuş, tecrübeli bir kadın olmak istediğine.
B) Gençliğinde özlediği yaşlara ulaşmasına rağmen istediği olgunluğa erişemediğine
C) Gençken, daha yaşlı ve dünyaya bilgece bakan bir kadın olmak istediğine.
D) Belli bir yaşa gelmiş kadınların sevilmeye ihtiyaç duymadıkları için acı çekmediklerine inandığına
E) Bütün kadınların olgun bir yaşa ulaşmayı ve acılardan kurtulmayı istediklerine

13. Tiyatroyla edebiyat ve plastik sanatların yapısı eleştirel yönden farklı. Çünkü plastik sanatlar ve edebiyat, noktası konmuş yapıtlar üzerinde eleştiri mekanizmasının işlediği alanlar. Oysa tiyatro gibi icra sanatı olarak nitelediğimiz sanatlar prodüksiyon bazında değerlendirilir.
Bu parça aşağıdaki sorulardan hangisinin yanıtı olabilir?
A) Tiyatro ile edebiyat ve plastik sanatların eleştirel yönden farklı olmasının sebebi nedir?
B) Tiyatro ile edebiyat ve plastik sanatlar arasındaki farklar nelerdir?
C) Türkiye’de tiyatrolar eleştirmenlere nasıl bakıyor?
D) İcra sanatlarının, edebiyattan ve plastik sanatlardan zor olmasının sebebi nedir?
E) Neden edebiyat ve plastik sanatlarla ilgili eleştiriler yapıyorsunuz?

14. Rilke, bir mektubunda şöyle yazar: “Yazar olmak isteyene kimse öğüt veremez, hiç kimse de yardımda bulunamaz. Yalnız bir tek yol vardır: içinize dönün. Size “yaz” diyen nedeni araştırın. Kökleri yüreğinizin en derinlerine dal budak salıyor mu, buna bakın. Yazmanız yasak edilince artık yaşayamayacak mısınız? Bunu söyleyin. En çok da gecenizin en sessiz anında “yazmalı mıyım” diye kendinize sorun.”
Bu parçada Rilke’in vurgulamak istediği düşünce aşağıdakilerden hangisidir?
A) Başarılı yazarlar, yazmanın hayatlarındaki önemini kavrayabilmiş olan yazarlardır.
B) Yazar olmak isteyen kimsenin başkalarının yardımına ihtiyaç duymadan kendi sesini dinlemesi gerekir.
C) Yazarlar başkalarının nasihatinden hoşlanmayan başına buyruk insanlardır.
D) Yazmak yazarın yeteneğinin olup olmasına bağlı bir eylemdir.
E) Gerçek yazar gece yarısında yazma isteğiyle dolu olan yazardır.

15. Sanatçının sorumlulukları vardır. Ve bu, dünyadaki en berbat sorumluluktur. Eğer onu üstlenmek istiyorsan üstlen ve sanatçı ol. Eğer neşelenmek ve diğer insanların işlerine dönmek istemiyorsan o seni bırakana kadar sanatınla uğraş.
Bu sözleri söyleyen kişiden aşağıdakilerden hangisini söylemesi beklenemez?
A) Sanatçının yerine getirmesi gereken görevleri vardır.
B) Bu dünyadaki en berbat sorumluluk sanatçıların sorumluluğudur.
C) Sanatçı neşelenmek istemiyorsa sanatla uğraşmalıdır.
D) İnsanların çoğu neşelenmek için sanatla uğraşırlar.
E) İnsan eğer gerçekten istiyorsa sanatçı olmalıdır.

16. Şair sayısının çokluğundan şikayet edenler var. Elbette nitelik önemli ama her şair nihayet kendi şiirinden sorumlu. Ben herkese şans tanınması gerektiği kanaatindeyim. Hiç kimse emeklemeden yürümüyor. Emekleye emekleye yürümeyi öğrenecek şairler de olabilir. Bakarsınız çok farklı şeyler dile getirirler. Birbirimizden öğreneceğimiz çok şey var. Öyleyse kavgaya yer olmamalı.
Bu sözleri söyleyen kişinin aşağıdakilerden hangisini söylemesi beklenemez?
A) Şairler acemilik çekmeden usta olamazlar.
B) Beğenmediğimiz şairler bir gün çok farklı bir söyleyiş yakalayabilir.
C) Şairler arasında kavga değil iş birliği olmalıdır.
D) Nitelikli şiir yazmayan şair bu işle uğraşmamalıdır.
E) Her şair kendi şiirini değerlendirmeli, başka şairleri eleştirmemelidir.

17. Öykünün hedeflediği, insanın iç dünyasıdır. Aslında öykünün en belirgin becerisi insanın dış dünyasından iç dünyasına bir kuş sevecenliği ile uçuvermesidir. İnsanın o gizli dünyası öylesine derin uçurumlar, sarp kayalıklarla doludur ki orada kolay yol alınmaz. Oysa öykü inatta buralarda dolaşmak ister. Onu hedefine götürmeye soyunan öykücünün çabası bu yüzden oldukça zor bir iştir.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Öykünün insanın iç dünyasını anlatmayı hedeflediğine.
B) Öykücünün, insanın iç dünyasını anlayabilmesi için uygun zamanı beklemesi gerektiğine.
C) İnsanın duygularının anlaşılması zor olduğundan öykücünün işinin de zor olduğuna
D) Öykünün en önemli özelliğinin insanın iç dünyasını dış dünyasıyla birlikte anlatması olduğuna
E) İnsanın iç dünyasının anlaşılmasının zor olduğuna

18. Voltaire tiyatro yazarı, şair ve tarihçidir. Bunların yanı sıra kendine özgü masallar yazmaktan da geri durmamıştır. Baş kahramanları da kendilerini keşif yolundadırlar çoğu kez ve bu keşif gerçek seyahat anlatılarıyla somutlaştırılmaya çalışılmıştır. Gittikleri yerlere yabancı olan kahramanlar bu yerlerin geleneklerine, anlayışlarına objektif bir açıdan bakarak yargılarını ortaya koyarlar. Zararsız masal görünüşü altında Voltaire aslında dönemini ve çevresini eleştirir.
Bu parçaya göre Voltaire ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Birçok eserin yanı sıra masal da yazdığı.
B) Masallarındaki baş kahramanların kendilerini keşfetmeye çalıştığı.
C) Dönemine ve çevresine yaptığı eleştirileri masal kahramanları yoluyla dile getirdiği.
D) Masallarındaki kahramanların gittikleri yerlerin geleneklerini değerlendirdiği.
E) Voltaire’in masallarındaki eleştirilerinden dolayı, masallarının başarılı olduğu.

19. Bugün Tanpınar’ı kendisinin de yaşarken ve yazarken önemsemediği romanları ve makaleleriyle el üstünde tutuyoruz. Romanlarının zamanında ilgi görmemesinin sebeplerinden biri Yakup Kadri ve köy romancılarının yarattığı memleket gerçekçiliği havasının yanında gölgelenmesiydi. O zamanlar Türkiye bugünkünden çok daha yoksul bir ülkeydi ve memleketin yoksulluğunu ve geleceğini keşfetmek kültürümüzdeki kopukluk ile meşgul olmaktan daha acil bir sorun gibi görünüyordu. Tanpınar ise geçmişimizden ve gelenekten kopuşun insan ruhunda yarattığı acılar üzerinde duruyordu.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Günümüzde Tanpınar’ın eserlerinin çok beğenildiğine.
B) Tanpınar’ın, romanlarında gelenekten uzaklaşmanın insan üzerindeki etkilerini anlattığına.
C) Ülkenin yoksulluk içinde olmasının Tanpınar’ı hiç etkilemediğine.
D) Tanpınar’ın kendi romanlarını ve makalelerini önemsemediğine.
E) Tanpınar’ın romanlarının, yazıldığı dönemde ilgi görmediğine.

20. Öykücünün hayal dünyasına, yeni tarz arayışına, uygulamasına, kurgusal yönelimine sınır çizilemez. O bağımsız olarak sürdürür yazma eylemini. Eleştirmenin işini zorlaştıran da bu doğal sınırsızlık ve bağımsızlıktır. Çünkü o mutlaka tanımlamak, ele gelmeyeni tutmak, adı olmayana bir ad bulmak zorunda. Hayal ile gerçek, üst üste çekilmiş farklı pozlar gibi tek metinde buluşunca tanımlar da bulanıveriyor.
Bu parçaya göre öykü eleştirmeninin işinin zor olmasının sebebi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Geçmişte öykülerle ilgili nitelikli eleştirilerin yapılmamış olması.
B) Eleştirmenlerin öykü eleştirisinde izleyeceği bir metodun bulunmaması.
C) Öykünün kurgusunda sınırsız serbestliğin ve bağımsızlığın olması.
D) Öykücülerin, öykülerinin eleştirilmesini engellemeye çalışması.
E) Eleştirmenlerin öyküyü uğraşmaya değer bir yazı türü olarak görmemesi.

21. Dokuz yaşındayken keman çalmaya başladı. Her gün okuldan sonra ormana gider ve kuşlara keman çalardı. Ayrıca derelerin akışını, rüzgârın ağaçlar arasındaki hışırtısını dinler, eve dönünce bu sesleri notalarla ifade ederdi. Yirmi yaşına yaklaştığı sırada müzik aşkı ile hukuk eğitimi alarak babasının isteğine uyma arasında mücadele etmeye başlamıştı. Sonunda müzik aşkı kazandı.
Aşağıdakilerden hangisi, yukarıdaki parçada anlatılan kişinin özelliklerinden biri değildir?
A) Küçük yaşlardan beri müziğe ilgisi olması
B) Doğadaki sesleri notalara dökmesi
C) Yirmili yaşlarında hukuk eğitimi alması
D) Küçükken okuldan çıkınca ormanda keman çalması
E) Müzik aşkının, babasının isteğini reddedecek kadar güçlü olması

CEVAP ANAHTARI
1-D 2-C 3-B 4-E 5-A 6-D 7-B 8-C 9-A 10-E 11-C 12-E 13-A 14-B 15-D 16-D 17-B 18-E 19-C 20-C 21-C
———-
Paragrafta Ana Düşünce Test-6

1. Ortaokuldaki oğlum, gördüğü, okuduğu, dinlediği her şeyi şiirle saptamak hevesinde bugünlerde. Yazdığı şiirlerle ilgili ara sıra onunla konuşur, bazen çaktırmadan onu eleştiririm. Geçen gün yazdığı bir şiir üzerinde konuşurken şiirde konu sorununa değindik. Yazdığı şiirlerde hep bir olay anlattığını, oysa şiirin hikâyeden ayrı bir şey olduğunu, şiirde belli bir konu işlemek zorunda olmadığını anlatıp durdum. O ise bana hep Orhan Veli’yi örnek gösterdi. O an bir gerçeği hatırladım, biz ne dersek diyelim şiire yeni adım atan biri, çağının şiir ustalarının yolundan gider.
Bu parçadan çıkarılabilecek en kapsamlı yargı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Karşılaşılan her olayı şiire konu almak, şiirin sanat değerini düşürür.
B) Bir babanın çocuğunu kendi istekleri doğrultusunda yönlendirmesi doğru değildir.
C) Şiire yeni başlayanların şiir çizgisini, dönemin büyük şairleri belirler.
D) Şiirde ustalaşamayanlar, eksiklerini şiiri belli bir konuya dayandırarak kapatır.
E) Şiiri hikâye gibi yazanlar, bilinçli şiir okuyucularının tepkisiyle karşılaşır.

2. Genç yazarlarımız, öz Türkçe kelimelerin yeniliğine kapılıp, onları kullanınca yazıya yeni bir öz getirdiklerini sanıyorlar. Onların yazılarında pırıl pırıl elbiselerin altında, kalıplaşmış düşünceler buluyoruz. Boyayı biraz kazıtınca altında eski astar sırıtıyor. Yeniliğin böylesine ucuz elde edilmesi, birtakım kişilerin işini kolaylaştırdı. Söyleyecek tek sözü olmayanlar bile kaleme sarılıp, yaygın dille söylemekten utanacakları bayatlıkları, yeni kelimelerle öne sürmekten çekinmiyorlar.
Bu parçada yazarın asıl eleştirdiği aşağıdakilerden hangisidir?
A) Edebiyattan anlamayanların yazarlık yapması,
B) Yazarların öz Türkçe kelimeleri kullanarak eksiklerini örtmeye çalışması
C) Genç yazarların yaygın dili terk etmesi,
D) Herkesin öz Türkçeyle yazmaya zorlanması,
E) Öz Türkçenin yazı dili haline gelmemesi,

3. Onunla ilk tanıştığımız günleri hatırlıyorum. Ben, müzisyenlerin, çalışma koşullarının ağırlığından dolayı dışa biraz kapalı olduğunu biliyordum. O, öyle değildi. Arkadaş canlısı, hareketliliği seven bir müzisyendi. Sizi kendisine yakın bulur bulmaz, sizinle dost olur. Duygularını, düşüncelerini anlatıverirdi. Çok konuşur, ama yapmadığı bir şeyi yaptığını asla söylemezdi. Sizin yanlışlarınızı görmezlikten gelir. Özür dilediğinizde, insanın her zaman hata yapabileceğini söylerdi. Oysa kendi-sine karşı acımasızdı. Çok küçük bir hatasını gözünde büyütür. Kendisini kınardı.
Aşağıdakilerden hangisi bu parçada söz edilen kişinin bir özelliği değildir?
A) Başkalarına karşı hoşgörülü olmak,
B) Çevresindeki insanlarla çabuk kaynaşmak,
C) Kendisini başkalarından üstün görmek,
D) Özeleştiride aşırı gitmek,
E) Doğru sözlü olmak,

4. Bazı Antepliler, öykülerimi okuyunca beni eleştirdiler. Kurmaca olduğunu düşünmeden, anlattığım kişilerin yaşayıp yaşamadığını sordular. Oysa Hacı Hüseyin de, Çete de, Şekerci Asım da öykü kahramanlarıdır. Elbette Hacı Hüseyin’de, çocukluğumun sinemacısı Nakip Ali’den izler vardır. Tıpkı öykülerin atmosferini oluşturan kentin Antep oluşu gibi… Ama ben Antep’le ilgili belgesel öyküler yazmadım.
Okuyucunun bu parçanın yazarının öykülerini eleştirmesinin nedeni aşağıdakilerden hangisidir?
A) Anlatılanların gerçeğe uygun olmaması,
B) Şehirlerinin sorunlarını iyi aktarmaması,
C) Şehirlerinin imajını zedeleyecek nitelikte olması,
D) Kahramanların toplumun tümünü temsil etmemesi,
E) Kahramanların ilginç nitelikler taşımaması,

5. Eleştirmenler, benim için, edebi” derinliği olan yapıtlar yazmadı, dediler. Benim ömrüm boyunca gazete romanı yazdığımı unuttular. Gazete romanı ile, onun dışındaki romanı ayırmak gerekir. Gazete romanı yazan bir romancı her gün ilgi çekici bir olay bulmaya mecburdur. Romancı okuru alacak, sonuna kadar götürecektir. Edebi derinliğe iner inmez okurun ilgisini kaybeder. Yazdıkları okunmaz olur.
Bu parçanın yazarının aşağıdakilerden hangisini söylemesi beklenemez?
A) Her roman türünün kendine özgü nitelikleri vardır.
B) Romanın konusunun ilginç olması okuyucusunu artırır.
C) Yazar, okurun isteklerini dikkate alarak roman yazamaz.
D) Gazetede yayımlanmak için oluşturulan roman okurun düzeyine uygun olmalıdır.
E) Gazete romanı yazan bir yazardan, edebi derinliği olan romanlar yazması istenemez.

6. Tiyatrolarda bayağı oyunlar oynanıyor. Sebebini sorduğumuzda, yetkililer halkın sözcüsü olduklarını, halkın ihtiyaç duyduğu oyunlar oynadıklarını iddia ediyorlar. Oysa tiyatronun görevi halkı avutmak değil, sanat eserlerini halka tanıtmaktır. Özellikle, devletin desteklediği şehir tiyatrolarının görevi budur. Devlet tiyatrolarının seyirciyi çoğaltarak para kazanma amacı olamaz. Avrupa’da kâra geçen kültür tiyatroları şüpheyle karşılanmaktadır.
Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Avrupa’da tiyatroculuğun çıkar amacıyla yapılmadığı
B) Tiyatroların seyircinin isteğine uyarak kötü oyunlar sahnelemelerinin doğru olmadığı
C) Tiyatroların tek amacının seyirci sayısını artırmak olduğu,
D) Tiyatrolarda, sanat değeri olan oyunların sahnelenemediği,
E) Halkın sanat değeri yüksek oyunları izlemekten hoşlanmadığı,

7. Ben, edebiyat dünyasına hikâyeyle adım attım. Dergimiz, eleştiri yazısı bulmakta güçlük çekince, arkadaşlarım beni eleştiri yazmaya yöneltti. Şiir, öykü, roman, oyun yazdım. Kendimi belli bir türün yazarı olarak görmedim. Ancak diğer türlerin hiçbirinde çıkamadığım bir konumu yakalayınca daha çok eleştiri üzerinde yoğunlaştım. Eleştiri yazmaya başladıktan sonra, diğer türlerde yazdığım yazıların seviyesinin yükseldiğini gördüm. Eleştirmenliğin yararına inandım, eleştirmenliği sürdürdüm.
Bu parçada aşağıdaki sorulardan hangisinin karşılığı yoktur?
A) Neden eleştiri yazısı yazmaya başladınız?
B) İlk ürünlerinizi hangi edebi türde verdiniz?
C) Kendinizi en çok hangi türde başarılı buluyorsunuz?
D) Eleştiri yazarlığı yapmanın size yararı oldu mu?
E) Eleştiri yazarlığını güçleştiren etkenler nelerdir?

8. (I) Geçmişi anlatan bir şiirin dili ağırdır. (II) O şiiri anlamak için sözlüklere bakmak, gerektiğinde geçmişi bilenlerin yardımına başvurmak zorundasınız. (II) Oysa günümüzü anlatan şiirlerde genellikle anlatım açıktır. (IV) Şair, bir dönemi ele alırken, ister istemez, o dönemin dilinin etkisinde kalıyor. (V) Bu etki, bazen yadırgatıcı bir sınıra da ulaşıyor.
Bu parçanın ana düşüncesi numaralanmış cümlelerin hangisinde verilmiştir?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

9. 1940 kuşağı, 1940 koşulları içinde yaşadığı için, kendisinden öncekilerden ayrılan bir yolda yürümüş. 1940’ta savaş var. Bu kuşak savaş istemiyor. Savaşın insanlara büyük bir ıstırap çektirdiğine, yoksullaşmaya neden olduğuna inanıyor. Bu düşüncelerin şiir, hikâye ve romanda şekillenmesiyle farklı bir sanat çizgisi ortaya çıkıyor. Bu çizgi daha sonra o günü aşıyor, o döneme ait olmayan sanatçıların zihinlerinde ve yapıtlarında yer buluyor.
Bu parçadan yola çıkılarak 1940 kuşağıyla İlgili olarak aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?
A) Günün koşullarının onu farklı bir çizgiye yönelttiğine,
B) Düşüncelerini, oluşturduğu yapıtlara yansıttığına,
C) Sanatçıların ekonomik sıkıntılar içinde ürün verdiğine,
D) Kendisinden sonra gelen sanatçıları etkilediğine,
E) Savaş karşıtı görüşlere sahip olduğuna,

10. Devlet Ana’da tarih kitaplarına bakılarak doğruluğunun ispatlanması imkânsız detaylar var. Yazar, gerçekçi bir roman yazdığını iddia ediyor; oysa kullandığı olayların kaynağını belirtmiyor. Ayrıca yazar, bir romanda olması yadırganacak, kendi dünya görüşünü yansıtan bölümlere yer veriyor. Romanı bir makale kitabı gibi kullanıyor. Bu eksikler yetmiyormuş gibi bir de değişik yörelerden gelen insanları hep tek ağızla, Orta Anadolu Türkçesiyle, konuşturuyor. Çelişkisini her okurun anlayabileceği bir açıklığa indirgiyor.
Bu parçada sözü edilen romanla ilgili aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Kişilerin konuşmalarında yöre farkının dikkate alınmadığına,
B) Bir romanda yer almaması gereken bölümleri bulunduğuna
C) Belli görüşleri savunan okurlar için yazıldığına,
D) Tarih kitaplarında bulunmayan ayrıntılar içerdiğine,
E) Yazarının aktardığı ayrıntıların kaynağını açıklamadığına,

11. Kemal Tahir, bugün sarı defterlerde duran romanları dışında söyleyeceklerini bize duyurmuş bir romancıdır. Bir sanatçının eksiksiz değerlendirilebileceği bir konumdadır bugün. Bir romancı olarak kişisel gelişimindeki aşamaların araştırılmasının, romanlarının teker teker veya topluca değerlendirilmesinin, düşünsel gelişimindeki ipuçlarının romanlarındaki olay örgüsü ve tiplere yansıyış biçiminin ayrıntılı bir çalışmayla ortaya konması gerekir.
Bu parçanın bütününde Kemal Tahir’le ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi üzerinde durulmaktadır?
A) Kendisiyle ilgili araştırma ve değerlendirme yapma zamanının geldiği,
B) Bütün romanlarının okurun eline ulaştığı,
C) Romanlarıyla beraber kişiliğinin de incelenmeye değer olduğu,
D) Roman dalında eksiksiz yapıtlar ortaya koymayı başardığı,
E) Romanları arasındaki ilginin tespiti için her romanın incelenmesi gerektiği

12. Şiir, güncelle yoğrulan bir türdür. Şiir beklemez, bekleyemez. Zamanın nabzı gibidir. İster bireyden yola çıksın, ister toplumsaldan içinde oluştuğu dünyanın, yaşam koşullarının yürek atımını verecektir. Romanın tersine, geçmişin derinliklerine de dalsa, her şeyi güncelleştirecektir, eskinin soluğunu canlandırarak günümüze bağlayacaktır.
Bu parçada şiirle ilgili asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) İçeriğinin, günün koşullarına göre şekillendiği,
B) Geçmişi anlatmaya uygun olmadığı,
C) Diğer edebi türlerden üstün olduğu,
D) Değerini içeriğinin öneminden aldığı,
E) Bireysel ve toplumsal konuları bir arada verebildiği,

13. Yaşam serüveni içinde köye yeterince girememiş, köyün soluğunu içine gerektiği gibi çekmemişti. Ama gördüklerini her ayrıntısıyla aktarabilen, titiz araştırmalar yapabilen bir yazardı. On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında geçmiş, tanık olmadığı bir olayı bu araştırmacı yanıyla işlemiş, gözlemci yanıyla da yörenin dilini, kişilerin davranış biçimlerini yakalamıştı. Kim bilir belki de köyden gelmemesi iyi olmuştu. Köyün içinden gelseydi, kaynağından fışkıran birtakım renklere kıyamayıp onları öne çıkarır, yapıtını zedelerdi.
Bu parçada sözü edilen yazarla ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?
A) Ait olmadığı bir çağ ve yöreyi başarıyla anlattığı,
B) Köy insanının yaşam biçimini beğendiği,
C) Öykülerinin konusunu anılarından aldığı,
D) On dokuzuncu yüzyılın insanına özendiği,
E) Tanıklık ettiği olayları öyküleştirdiği,

14. Dergilerde yayımlanan eleştiri yazıları, ne eleştiriye ne denemeye ne öyküye ne söyleşiye benziyor. Üstelik onlara tanıtma yazısı demek de güç. Konu aldığı kitabın üstünlüklerini, eksiklerini yeterince ortaya koymuyor. Okurla kitap arasında sağlam bir köprü kurmuyor. Bir başka deyişle yazılış amacına hizmet etmiyor. Daldan dala, konudan konuya atlayarak uzayıp gidiyor. O kadar ki konu aldığı kitapla ilgili parçalar, ilgisiz olanların yanında devede kulak kalıyor.
Bu parçada sözü edilen yazılarla ilgili aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Okuyucunun kitap okuma isteğini azalttığına,
B) Kitapları tanıtmakta yetersiz kaldığına,
C) Belli bir türün özelliklerini taşımadığına,
D) Ele aldığı konu üzerinde yoğunlaşmadığına,
E) İçeriğinin yazılış amacına uygun olmadığına,

15. Elli yaşını aştınız, sahip olduğunuz şeyleri kaybetmekten korkmaya başladınız, diyorsunuz. Kaybetme korkusu içinde olduğum konusunda haklısınız. Fakat bu yeni bir durum değil. Ben yüreğimde çocukluk, cebimde bilyeler taşıdığım günlerde de sahip olduklarımı kaybetmekten korkardım, ilk yazdığım şiirleri okursanız onlarda bu duyguyu bugünkülerde olduğu kadar göreceksiniz.
Yukarıdaki parçada yazarın asıl anlatmak istediği aşağıdakilerden hangisidir?
A) Şiirinin, yaşamının her yönünden izler taşıdığı,
B) Kaybetme korkusunun yaşından kaynaklanan bir duygu olmadığı,
C) Çocukluğun güzelliklerini yeniden yaşamak istediği
D) Şiirini geliştirme çabasında olmadığı,
E) Duygularını şiire yansıtmaktan çekinmediği,

16. Bilim dilimiz, Türkçenin soluğuyla biçimlenmiş bir nitelik taşımıyor. Onun yapı ve anlatım yönünden yabancı bir havası vardır. Aşılmaz, kalın duvarlarla çevrili bir şato gibidir ortak dil içinde. Belirli kişilerce konuşulan, yazılan yapay bir dildir o. Bu yüzden yıllar yılı, geniş halk yığınları çağdaş bilimlerin her türlü bulgularına uzak kalmıştır,
Yukarıdaki parçanın ana düşüncesi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Bilim dilimiz yabancı sözcüklerle yüklüdür.
B) Ülkemizde önemli bilimsel araştırmalar yapılmıyor.
C) Halk, bilimsel araştırmaların ortaya koyduğu sonuçları inandırıcı bulmuyor.
D) Bilim dilinin anlaşılır olmaması, halkın bilimsel araştırmaların sonuçlarını kavramasını engelliyor.
E) Bilim adamları araştırmalarını geniş kitlelere duyurma çabasında bulunmuyor.

17. Günlükler, içinde bulunduğunuz günün koşullarıyla şekillenmiş, günlük ihtiyaçları, izlenimleri, kaygıları, eğilimleri yansıtan yazılardır. Rastlantılar belirler bu yazıların yönünü. O gün düşündüklerinizi saptırmadan yazarsınız günlüklerde. Hele onları bir gün kitap haline getirme düşünceniz yoksa kimseyle paylaşamayacağınız sırlarınızı onlarda dile getirirsiniz. Yazarla ilgili bilgi toplayan kişilerin günlüklere yönelmesi de bundandır.
Bu parçada günlüklerle ilgili olarak aşağıdakilerin hangisine değinilmemiştir?
A) Anlatıma özen gösterilmeden yazıldığına,
B) Yazarlara yönelik araştırmalara kaynaklık ettiğine,
C) Yazıldığı günün durumunu yansıttığına,
D) Başkalarına anlatılmayan bilgiler içerdiğine,
E) Yazarın içinden geçenleri olduğu gibi aktardığına,

18. Cevat Şakir, yirmi beş yıl ayrılamayacağı Bodrum’da kişiliğinin o sağlam kumaşını dokumaya başlar. Sahte, değersiz davranışlardan tiksinir, kendi küçük yararları için başkalarının önünde eğilmez, işlerini yapmak için kimseye bel bağlamaz. Yurdunun, tarihine, coğrafyasına, insanına hayrandır. Özünü kendi insanından almış. Dayanıklılığı, yürüyüşü, çalışmasıyla bir Anadolu köylüsüdür; korkuyla tanışmamışlığı, ve baş eğmezliğiyle bir Dadaloğlu, bir Köroğlu’dur.
Bu parçada sözü edilen kişiyle ilgili aşağıdakilerden hangisine varılamaz?
A) Çıkarları uğruna başkalarına boyun eğmediğine,
B) Çalışmalarını kimseden destek almadan yürüttüğüne,
C) Ait olduğu toplumun insanını sevdiğine,
D) Anadolu insanının özelliklerini kişiliğinde topladığına,
E) Kendini tarihin büyük kişilerinden biri gibi gördüğüne,

19. Büyük kentlerin kalbi limanlarda, caddelerde, çarşılarda atar. Şehrin, etrafını saran gecekondulardan çok oralarda soluk aldığı duyulur. Gecekondu semtlerinde köyden henüz kopmamış, yaşamın hızı karşısında tedirgin insanların arasında sanki zaman yavaşlar. Bir yanınızda büyük kentin uğultusu içinde yaşamaya alışmış, o gürültü içinde ekmeğini çıkarabilen insanlar var. Öbür yanınızda kopup geldikleri köylerin ağır ilerleyen, karmaşasız yaşamını parça parça renkler halinde sürdüren insanlar yaşar. Buralar, toplumun genel yapısını belirleyen birer örnektir.
Bu parçada, gecekondu semtlerinde yaşayanlarla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Köy yaşamını bazı yönleriyle sürdürdüklerine,
B) Endişeli bir ruh hali içinde olduklarına,
C) Köyde durgun bir yaşama alıştıklarına
D) Köydeki ağır koşulların onları şehre yönlendirdiğine,
E) Kimisinin geçimini sağlayacak ortamı bulduğuna,

20. Belirli bir çağa, ülkeye, yapıta uyan ölçüt, diğer bir çağa, ülkeye, yapıta uymayabilir. Bundan dolayı katı ölçütlülük edebiyata olduğu gibi eleştiriye de zarar verir. Eleştirmenin derin ve geniş görüşlü olması gerekir. Bir yazar zamana, yere, kişilere göre nasıl farklı bir biçim geliştiriyorsa eleştirmen de yapıtı yazarına ve yazıldığı zamana göre değerlendirmelidir. Yoksa ele aldığı yapıtın değerini belirlemiş olamaz.
Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Edebiyat için geçerli her kuralın eleştiri için de geçerli olduğu,
B) Eleştirmenin, ölçütünü ele aldığı yapıta göre belirlemesi gerektiği,
C) Eleştirmenlerin her konuda edebiyatçıları örnek alabileceği,
D) Her ülkenin kendisine uygun bir eleştiri yöntemi geliştirdiği,
E) Eleştirinin belli yapıtlara yönelik olmasının doğru olmadığı,

21. 20. yüzyılın başlarında ortaya çıkan belirsizlik, güvensizlik ve karmaşa ortamında, toplumun ve yazarın paylaştığı doğru anlayışı değişti. Eski değerler kayboldu, gerçekçilik parçalandı. Bunun üzerine modernist yazarlar gerçekçi klasik romanın yazılamayacağını düşündüler. Ve bu yeni dünyada kaybolan ahengi, anlamı ve tutarlılığı yarattıkları sanat eserlerinde gerçekleştirme yolunu seçtiler.
Yukarıdaki paragraftan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) 20. yy. başlarında yaşananların toplumla yazarın paylaştığı doğru anlayışını değiştirdiği
B) Modernist yazarların 20. yüzyılda gerçekçi roman yazılamayacağını düşündüğü
C) 20. yüzyıl başlarında eski değerlerin kaybolduğu ve güvensiz bir ortamın oluştuğu
D) Modernist yazarların da bu dönemde klasik ve gerçekçi romanlar yazmaya başladığı
E) Modernist yazarların kaybedilen değerleri, anlamı, ahengi, oluşturacakları yeni eserlerde ortaya koymak istediği

CEVAP ANAHTARI
1-C 2-B 3-C 4-A 5-C 6-B 7-E 8-D 9-C 10-C 11-A 12-A 13-A 14-A 15-B 16-D 17-A 18-E 19-D 20-B 21-D
————
Paragrafta Ana Düşünce Test-7

1. Genç bir edebiyat heveslisi geçen gün bana gelip, çiziktirdiği birkaç yazıyı gösterdi. Bana “Sanatımla, hayatımı kazanabilir miyim?” dedi. Üzüldüm doğrusu, çünkü söylediklerim acıydı: Türkiye’de sanat, sahibine kazanç sağlamıyor; onu yüceltmiyor. Aksine elinizde birkaç kuruşunuz varsa sanata bağlandıktan sonra, onu kaybediyor; ortalıkta kalıyorsunuz. Sanat adamları ikinci bir iş yapmazlarsa nefesleri açlıktan kokacak nerdeyse.
Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Sanatın ülkemizde bir geçim kaynağı olmadığı,
B) Sanatı çıkar için kullananların sanatçı sayılmayacağı,
C) Gençleri sanat çalışmalarına yönlendirmemek gerektiği,
D) Gençlerin üstün eserler ortaya koyamadıkları,
E) Sanatçıların sanatı gerektiği kadar önemsemedikleri,

2. Bir dönem şiir üzerinde yoğunlaşıyorum, arkasından bir roman geliyor. Şimdi de öykü, deneme yazıyorum. Biliyorum, arkasından bir şiir dönemi gelecek, içimde yeni bir şiirin biriktiğini hissediyorum. Daha önce de söyledim. Ben, kendimi her şeyden çok şair görsem de “şair romancı” değilim. Romanım şiirimden bağımsız yol alıyor. Öykülerime gelince sanırım onlarda şairliğimin izleri var, öykülerim şairliğimle kanatlanıyor gibi.
Bu parçanın yazarı için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Bütün edebi türleri aynı değerde gördüğü,
B) Birden çok edebi türde eser verdiği,
C) Romanlarının şiirleriyle ilgisinin bulunmadığı,
D) Öykülerinde şairliğinin etkisinin olduğu,
E) Şairlik yönünü daha çok benimsediği,

3. Bizde birkaç yıl şiir, roman, öykü yazmaya katlanırsanız değerli, ünlü bir edebiyatçı olursunuz. “Neden?” derseniz, doğrusu bu sorunun yanıtı açık değil. Eskiden birkaç aksakallı edebiyatçının sözü kanıt oluyordu. Şimdi ise medyanın ilgisi kanıt oluyor. Ortada kural yok, ilke yok. Hiçbir değeri olmayan kişiler göklere çıkarılıyor. Bunu gören genç kuşakların edebi ahlâkı daha yirmili yaşlarda bozulmaya başlıyor. Genç edebiyatçılar için edebi değerlere dayanmayan ün, yapıttan daha önemli oluyor.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Geçmişte yaşlı edebiyatçıların görüşlerinin değer ölçüsü kabul edildiğine,
B) Günümüzde değer ölçüsünün medyanın ilgisi olduğuna,
C) Gençlerin yapıt oluşturma yerine, ün peşinde koştuğuna,
D) Yazar ve şairlerin değerini belirlemede kuralların dikkate alınmadığına,
E) Edebi değeri olan yapıtlara sahip yazarlara önem verilmediğine,

4. Eskiden ağaç dikimini ömrü fidanların, ağaçların içinde geçmiş yaşlı başlı kişiler yapardı. Diktikleri ağacın tutması onlar için bir onur meselesiydi. Bunun için dikim sırasında bütün yeteneklerini, bilgi birikimini kullanır; dikimden sonra da fidanın gerektirdiği bakımı yapardı. Şimdi ağaç dikmek, çiklet çiğnemek gibi oldu. Herkes, elinde fidan, dikimle uğraşıyor. Yurt içinden veya dışından milyonlar ödenerek alınan fidanlar çamur çukurlarına gömülüyor, yok ediliyor.
Bu parçada yazarın asıl yakındığı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Ağaçlandırma için uygun alanların belirlenmemesi
B) Ağaç dikim işinin belli kişilere bırakılması
C) Yaşlıların günümüzde ağaç dikimiyle uğraşmaması
D) Fidanların korunması için gerekli önlemlerin alınmaması
E) Ağaçlandırma çalışmalarının günümüzde bilinçli yapılmaması

5. Daha ilkokula başlamamış torunlarıma bakıyorum. Onlar kimi yönlerden benden üstünler. Yemekten önce ve sonra elini yıkama, zamanında dişlerini fırçalama ve diğer alışkanlıklarına baktığımda onlardan geride olduğumu görüyorum. Akıl düzeyim onlarınkinden düşük değil. En azından deneyimim, bilgilerim var. Ama yetiştiğimiz aile ortamı farklı. Onlar bir şehir ailesinin çocuğudurlar ve insan, davranış biçimini aile ortamında öğrenir. Okul, çevre ailenin yanında çok az bir etkiye sahiptir.
Yazarın bu parçada vurgulamak istediği aşağıdakilerden hangisidir?
A) Kişinin alışkanlıklarını belirlemede ailenin en büyük etkiye sahip olduğu,
B) Kuşaklar arasındaki farkın günlük davranışlarda kendini açıkça belli ettiği,
C) Düzenli bir yaşam sürdürmek için bilgi ve deneyimin yetmediği,
D) Okulun çocuklara olumlu davranışlar kazandırmayı başaramadığı,
E) Yaşlanan insanların düzenli bir yaşamın gerekliliklerine uymakta güçlük çektiği,

6. Ben, yazı yazıyorum. Bence dünyanın en temiz işini yapıyorum. Yalnızlığımı onunla gideriyorum; karnımı onunla doyuruyorum. 40 yaşımı geçtim. Elim yalnızca kalem tutuyor. Artık yeni bir iş öğrenemem. Dünyada bu işi yapan bir tek ben kalsam da bunu sürdüreceğim, isteyen okur, istemeyen okumaz, içimden gelen her şeyi etrafıma bakmadan söyleyeceğim. İnsanların yanlışlarını yüzlerine vurmaya devam edeceğim. Bu yüzden karşılaşacağım sıkıntıları gülerek karşılamayı, çoktan öğrendim.
Bu parçanın yazarı için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Geçimini yazı yazarak sağladığı,
B) Yazarlıktan başka bir uğraşının bulunmadığı,
C) Okuyucuların tepkilerini dikkate almadığı,
D) Doğru bulmadığı tutumları eleştirmekten çekinmediği,
E) Kendisini büyük bir yazar olarak gördüğü,

7. Külebi, hazır kalıplarla iş gördüğü için, şiir üzerinde düşünmeye lüzum görmüyor. Öz ile biçimin bağdaşması onun için önemli değil, işlevsiz sözcükler hatta mısralar var şiirlerinde. Sözcükleri belli bir anlamı karşılamak için değil, laf olsun diye şöyle ve böyle sıralıyor. Her şeyi gelişigüzel yapmış. Sayısız yabancı sözcük kullanmış. Bu yetmiyor gibi bir de Batılı şairlerin kötü taklidine düşmüş. Türk Dil Kurumu’nun onun yapıtını niçin ödüllendirdiğini anlamadım doğrusu.
Bu parçada Külebi’yle ilgili olarak aşağıdakilerin hangisine değinilmemiştir?
A) İçerikle biçimi kaynaştırma çabasında bulunmadığına,
B) Türkçe asıllı olmayan sözcükler kullandığına,
C) Anlama katkısı olmayan sözcüklere yer verdiğine,
D) Yapıtının özgünlükten yoksun olduğuna,
E) Dille ilgili yeterli bilgiye sahip olmadığına,

8. İstanbul, öncelikle tarihsel bir kenttir. Değişik kültürlere mekân olmuş bir alandır. O kültürler burada uzun yıllar, kendi yeteneklerini en ileri düzeyde gösterme fırsatı bulmuştur. Her biri ayrı bir medeniyetten gelen insan topluluklarının ürünleri üst üste, yan yana düşmüş. Kimse kendisinden öncekilere kaba davranmamış, onların yaptığını yıkmamış. Her şey burada bütünlüğe ulaşmıştır. Buna coğrafi konumun getirdiği üstünlükler de eklenince ortaya bir dünya harikası çıkmış.
Bu parçada İstanbul’un en çok hangi yönü üzerinde durulmuştur?
A) Farklı kültürlere ait ürünleri bir arada bulundurması,
B) Coğrafik konumunun, tarihteki konumunu etkilemesi,
C) Her yönüyle, diğer kentlerden üstün olması
D) İçinde yaşayan her bireye aynı yaşam koşullarını sunması
E) Kültür çatışmalarının yaşandığı bir konumda yer alması,

9. Sağlık hizmeti, öncelikli olduğu kadar pahalı bir hizmettir. Bina, teknik araç ve yetişmiş eleman ister. Gelişmekte olan bir ülkenin bu hizmeti istendiği gibi yapması beklenemez. Bu hizmet, başkalarını düşünmeyen belirli bir varlıklı kesime de bırakılamaz. Bu, toplumsal dayanışma duygusunu zorunlu kılan bir hizmettir. Hasta olduğumuzda bizi iyileştirebilecek bir sağlık hizmeti istiyorsak, sağlık hizmetlerine toplum olarak şimdiden katkıda bulunmak zorundayız.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisi vurgulanmaktadır?
A) Devletin sağlık hizmetini yurttaşlarına götüremediği,
B) Varlıklı kimselerin başkalarının sağlığını önemsemediği,
C) Sağlık hizmetinin ekonomik durumla yakından ilgili olduğu,
D) Toplumun sağlık hizmetleri konusunda dayanışması gerektiği,
E) Hiçbir şeyin sağlık hizmeti kadar önemli olmadığı

10. Dilin değişmesini, sadeleşmesini zorlayan toplumsal koşullar, şiiri biçimsel değişikliklere uğrattı. Cumhuriyet dönemine geçişte değişen toplumsal ilişkiler ve toplum düzeni, Anadolu’ya dönük, anlaşılır bir dil kullanmayı zorunlu kılarken, en büyük darbeyi aruz veznine indirmiştir, denebilir. Yüzlerce yıl olgunlaşmış bir şiir kalıbı, sadeleşmekte olan bir dilin yapısına uymadığı için kayboldu. Yahya Kemal gibi onu en iyi biçimde kullanan bir şairin çabası da aruzu yaşatmaya yetmedi.
Bu parçada aşağıdakilerin hangisine değinilmemiştir?
A) Aruzun dilin sadeleşmesinden olumsuz etkilendiğine,
B) Yahya Kemal’in aruzun büyük bir ustası olduğuna,
C) Toplumsal koşullardaki değişimin şiire yansıdığına,
D) Anadolu’ya yönelmenin dilin sadeleşmesini gerektirdiğine,
E) Şiirin toplumsal durumun düzeltilmesi için kullanıldığına,

11. Yakın dostlarım hakkında yazı yazmam gerektiğinde ödüm kopar. Çünkü sanatsal değerlendirmelerde öznel ilişkilere, eş dost hatırına, yakınlığın getirdiği iki yüzlülüklere yer olmamalıdır bence. Oysa insanımızın eleştirilmeye tahammülü yoktur. Kendilerini hep övmenizi, eksiklerini görmezlikten gelmenizi isterler. Eleştiriniz ne kadar olgun olursa olsun, onların tepkisiyle karşılaşır. Darılırlar, kızarlar, hatta olanakları varsa yayın yoluyla size söverler.
Bu parçanın yazarı aşağıdakilerden hangisinden yakınmaktadır?
A) Değerlendirmelerinde ölçüyü kaçırmaktan,
B) Eleştirinin anlayışla karşılanmamasından,
C) Eleştirmenlerin, yakınlarını kayırmalarından,
D) Yayınlarda eleştiri yazarlarının eleştirilmesinden,
E) Dostlarının eleştiri yazılarını okumamasından

12. Fotoğrafın büyüsüne ilk kez Fatih’te bir portre fotoğrafçısının dükkânında kapıldım. O zamanlar kolejde ortaokul öğrencisiydim. Fotoğrafçıdan izin alarak karanlık odaya girdim. Büyücek bir fotoğrafın banyosu yapılıyordu. Kâğıttaki görüntünün yavaş yavaş belirişini, bir kıtanın sisler arasındaki belirişi gibi yaşadım. Sanki ben Kristof Kolomb’dum. Gözlerimin önünde yepyeni bir kıta beliriyordu. İşte o gün fotoğrafçı olmaya karar verdim.
Bu parçada yazar, aşağıdakilerden hangisi üzerinde durmaktadır?
A) Fotoğrafçılıkta sağladığı başarı,
B) Fotoğrafçıların olaylara bakışı,
C) Fotoğrafçılığa nasıl başladığı,
D) Fotoğrafçılığı öğrenmenin zorluğu,
E) Fotoğrafın oluşturulma aşamaları,

13. Bir öykücü için en gerekli bilgi, insanı ve toplumu tanımaktır. Bu bilgiyi elde etmek için gereken koşulların hiçbirini bulamamış Ömer Seyfettin. Yaşamı boyunca birkaç kez yer değiştirmiş, savaşa girmiş, tutsak olmuştur. Bu koşullar, okumak ve geniş halk topluluklarıyla ilişki kurmak için hiç de elverişli değil. Ege Bölgesi’nin küçük bir kesimi dışında Anadolu’yu görmemiş. Anadolu ve köy gerçeklerine uzanamamıştır. Öykülerinin büyük çoğunluğunda konuyu varlıklı ve aydın çevrelerin yaşantısından almasının nedeni budur.
Yukarıdaki parçada Ömer Seyfettin’le ilgili aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Toplumu tanıma olanağı bulmadığına,
B) Varlıklı bir çevrenin içinden geldiğine,
C) Genellikle toplumun üst kesimini anlattığına,
D) Yaşamının zorluklar içinde geçtiğine,
E) Anadolu’yla ilgili yeterli bilgiye sahip olmadığına,

14. O, önce bir şairdir. Ancak bugün baktığımızda “şair” sözcüğü onun için yetersiz kalıyor. Özellikle 1980’den sonra kaleme aldığı eleştirel denemelerinde edebiyat dünyamızdaki pek çok sorunu ele alıp irdelerken toplumsal gelişmelere de duyarlı davrandı. Toplumun yanlış yönlendirilmesine itiraz etti. Edebiyat dünyamızdaki yanlışlara dikkat çekti. Edebiyat ve kültür dünyamızın yanlış bir eksene oturtulduğunu, öncelikle bunun düzeltilmesi gerektiğini ortaya koydu.
Bu parçada sözü edilen kişiyle ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Denemelerinde sosyal sorunları da işlediği,
B) Şiir yazma işini zamanla bıraktığı,
C) Şiirlerinin yanında denemelerinin de önemli olduğu,
D) Edebiyatımızın doğru çizgide olmadığına inandığı,
E) Denemelerinde yerginin öne çıktığı,

15. Şiir, gerçekliği bozar, değiştirir. Hatta ona ters düşer. Bu doğal bir şeydir. Çünkü şiir bir anlamda gerçeklikle boy ölçüşen bir sanat dalıdır. Şairin evreni dildir. Şair dünyaya sözcüklerle bakar ve yeni bir dünya oluşturur. Bu yeni dünyada her şey asıl dünyadakinin farklı bir biçimidir.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisi vurgulanmaktadır?
A) Şairin, yaşanılanı kendince şekillendirerek şiire yansıttığı
B) Şiirin gerçekleri abartarak aktardığı,
C) Şiirin, okuru yeniliklere alıştırmak için kullanılabileceği,
D) Okurun şiirde anlatılanı benimsemesinin beklenemeyeceği,
E) Şiirin, okurun bilgi düzeyini aştığı,

16. Antolojileri sevmem. Antolojideki şiirler, onları yazanların en iyi, en sağlam şiirleri değildir. Antolojiler, ozanların yaptıkları üzerine kapanıp, onların en seçkin şiirlerini gün ışığına çıkaracaklarına, ellerinin altında miskin duran karalamalara uzanmaya bakarlar. Hani bu şiirleri kendileri arayıp bulsa üzülmem. Bunların çoğu kendilerinden önce düzenlenmiş antolojilerden derlenmiştir.
Yukarıdaki parçanın yazarının antolojileri beğenmemesinin nedeni aşağıdakilerden hangisidir?
A) Antolojilerin araştırmacılar için kaynak niteliğinde olmaması,
B) Antolojilerin derin araştırmalar sonucu bulunan seçkin eserlerden oluşmaması,
C) Antolojilerde sadece, adı duyulmuş şairlerin şiirlerine yer verilmesi,
D) Antolojilerin henüz bitirilmemiş şiirler içermesi,
E) Antolojilere alınan şairlerin büyük şair niteliğine sahip olmaması

17. Düşünce işleriyle uğraşan bir kişinin önce dile önem vermemesini anlayamıyorum. Dilini işlemeyen kişi, düşüncesini de işlemiyor demektir. Çalgısını düzenlemeden çalmaya kalkan çalgıcı neyse, dilini düzenlemeden yazmaya kalkan düşünür de odur. Söyledikleri karmakarışık bir gürültü olmaktan ileri gidemez. Çünkü gelişigüzel yazan, gelişigüzel düşünür.
Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Düşünce adamlarının dilin gelişmesine katkıda bulunduğu
B) Plânlı çalışmayanların yeni düşünceler ortaya koyamayacağı,
C) Düşünürlerin öncelikle dillerini düzeltmeleri gerektiği,
D) Düşünürlerin dil üzerinde yeterince yoğunlaşmadığı,
E) Her düşünürün aynı zamanda bir dil bilgini olduğu,

18. Bugün şiir okuru, artan nüfusa karşın yok denecek kadar azdır. Her lise öğrencisinin şiir okuyup yazdığı bir geçmişten bugüne gelinmesi oldukça düşündürücüdür. Aslında yaşamı bütün enginliğiyle kavramaya ve kavratmaya yönelik söz sanatlarının en damıtılmışı olan şiirle yaşamı küçültülmüş okur arasında bir ilginin olmaması doğaldır, insanlar ekonomik sorunlarla boğuşurken, yarın iş bulabilir miyim endişesi içindeyken onların şiir okumasını bekleyemezsiniz.
Bu parçadan aşağıdakilerden hangisine ulaşılamaz?
A) Geçmişte toplumun şiirle daha çok ilgilendiğine,
B) Şiirin toplumun sorunlarını yansıtmakta yetersiz kaldığına,
C) Şiirin yaşamı her yönüyle özümseyen bir sanat olduğuna,
D) Şiirin ilgi bulmamasının yaşam koşullarının kötü olmasından kaynaklandığına
E) Okurun içinde bulunduğu koşuların şiir okumasını engellediğine,

19. Bir yazın ürününün, her şeyden önce yazıldığı dilin en güzel örneği olması gerekir. Ne yazık ki, son on beş yılda, üstelik ödüllendirilmiş öyküleri bile anlamak için birkaç kez okumak zorunda kalıyorum. Bölgesel, bozuk bir Türkçeyle yazılmış öykünün konusu ilginç ve önemli olsa bile, onun yazınımıza katkıda bulunduğu tartışmalıdır. Çünkü toplumu aydınlatmak bir eserin değer kazanması için yeterli değildir.
Yukarıdaki parçada yazarın asıl yakındığı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Önemli yapıtları olmayan yazarların da ödüllendirilmesi
B) Öykülerin toplumu eğitme amacıyla kullanılması
C) Öykülerin düzgün ve anlaşılır bir dille yazılmaması
D) Öykülerin belirli yörelerin sorunlarını içermesi
E) Konu güzelliğinin ödüllendirmede ölçü alınması

20. Dilin ne pahasına olursa olsun durulmasını, yabancı dillerden gelen kelimelerin dilden atılmasını isterdi. En büyük erdemi birçok tehlikeye, karşı çıkmalara karşın tuttuğu yoldan dönmemesiydi. İnancına içten bağlı olduğu için bütün gücünü dilin arınmasına vermiş, konuşma diliyle yazı dili arasındaki bölmeyi yıkmış, Türkçenin kendi yağıyla kavrulmasının yollarını aramıştı. Bu arayış sonucunda dile damgasını vurmuş, bir kuşağı dil konusunda yönlendirmeyi başarmıştı.
Yukarıdaki parçada sözü edilen kişiyle ilgili olarak aşağıdakilerin hangisine değinilmemiştir?
A) Engellemelere rağmen çizgisini terk etmediğine,
B) Konuşma diliyle yazı dilini birbirine yaklaştırdığına,
C) Dili önemli ölçüde etkilediğine,
D) Düşüncelerini anlaşılır bir dille anlattığına
E) Türkçenin kendi kendine yetmesi için uğraştığına,

CEVAP ANAHTARI
1-A 2-A 3-E 4-E 5-A 6-E 7-E 8-A 9-D 10-E 11-B 12-C 13-B 14-B 15-A 16-B 17-C 18-B 19-C 20-D
—————
Paragrafta Ana Düşünce Test-8

1. (I) Okuyucunun niteliği, yazarın çizgisini doğru belirlemesinde önemli bir etkendir. (II) Bilinçsiz okuyucuya seslenen bir yazar, her yazdığının alkışlanacağını bilir. (III) Bilinen ölçüler içinde, bayağı bir yapıt oluşturmaktan çekinmez. (IV) Okuyucusu bilinçlenmiş yazar ise, yazdıklarının bayağı olmasının veya geçmiştekilere benzer ol-masının tepkiyle karşılanacağını düşünür. (V) Özgün, üstün bir yapıt oluşturmak için bütün bilgi ve yeteneğini ortaya koyar.
Bu parçanın ana düşüncesi yukarıdaki numaralanmış cümlelerin hangisinde verilmiştir?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

2. Bir antikacı dükkânında, testi almak isteyen birine çok yüksek bir fiyatın söylendiğine tanık oldum. Şaşkınlık içinde, testinin neden bu kadar pahalı olduğunu dükkân sahibine sorduğumda “Rodos testisidir de ondan” dedi. Onun Rodos testisi olduğunu nerden biliyorsunuz, elinizde belge var mı diye sordum. “Bilmem, öyle diyorlar.” dedi. Şaşkınlıktan kurtulup, biraz düşündüm. Aslında bizim bütün hayatımız, Rodos testisi hikâyesi gibidir. Hiçbirimizin neyi, niçin yaptığı belli değil. Bizde öğrenme merakı yok. Bu yüzden sadece ticarette değil, her alanda kandırılıyoruz, hırpalanıyoruz.
Bu parçanın ana düşüncesi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Araştırma bilincinden yoksun olmamız, bizi her türlü girişimimizde olumsuz etkilemektedir.
B) Kişiler, değersiz eşyalara büyük miktarda para harcamaktan çekinmemektedir.
C) Tüketicilerin yasalarla korunmaması, satıcılara her şeyi istedikleri fiyata satma olanağı sunmaktadır.
D) Rodos testileri antika meraklılarına değerinin çok üstünde satılmaktadır.
E) Alış veriş alanlarında fiyatların serbest bırakılması tüketiciyi zor durumda bırakmaktadır.

3. Dil, değişir; bugünün İstanbulluları elbette geçen yüzyılın başındaki insanlar gibi Türkçe konuşacak değil. Ama Ankara ve hatta İzmir’de duyulan Türkçeyi de İstanbul’da duyamaz olduk. Hemen, İstanbul’un dört tarafını dolduran taşralılardan şikâyet etmeliyim. Onların İstanbul’un Türkçesini etkileyecek güçte olmadığı belli. Türkçeyi bozan garip radyo istasyonları, incelikli konuşmayı bilmeyen televizyon spikerleri ve yabancı dizilerin yanlış çevirileridir. Bence yayın konusunda ceza verilecekse, dil için verilmeli. Türkçenin yanlış kullanılması engellenmelidir.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisi üzerinde durulmamıştır?
A) İstanbul Türkçesinin bozulma nedeni
B) İstanbul Türkçesinin toplum için önemi
C) Dışarıdan gelenlerin üzerindeki etkisi
D) Türkçenin korunması için alınacak önlem
E) İletişim araçlarında kullanılan dilin niteliği

4. Sanatla ilgisi okuduğu üç beş kitabın sınırını aşmayanların ya da sanatı hâlâ bir zevk aracı olarak kabul edenlerin beğenisi tutarlı bir ölçü olamaz bizim için. Bir emek ve ustalık ürünü olan bir şiir, onun çilesini çekmemiş sorumsuz okuyucunun beğenisine kurban edilemez. Okuyucuların görüşü ölçü olsaydı Batı’da “çok satan” kitapların en büyük sanat ürünleri olarak kabul edilmesi gerekirdi. Oysa “çok satanlar” bir sanat eseri olarak bile kabul edilmiyor.
Bu parçada vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Sanat ürünlerinin zevk almak için okunamayacağı,
B) Yapıtın değerinin belirlenmesinde okurun beğenisinin ölçü alınamayacağı,
C) Her sanat yapıtının büyük bir çabanın sonunda oluştuğu,
D) Batıda okuyucuların beğendikleri yapıtların sanat yapıtı kabul edilmediği,
E) Okuyucuların sanat değeri olmayan yapıtlara daha çok ilgi gösterdiği

5. Delikanlı çevikliğiyle bakışı, duruşu, yürüyüşü, onun yetmiş yaşında olduğunu gizliyor gibiydi. Devletin en yüksek kademelerinde görev yapmasına rağmen bir kasabalı gibi davranırdı. Bakkal dükkânlarında oturur, kahvelerde yaşlılarla sohbet ederdi. Geçmişe şiddetle saldırır; geleceğin hep güzel olacağını, bütün kötü şeylerin düzeleceğini iddia ederdi. Kendisini hep şair olarak tanıtırdı. Özdeyiş değerindeki her sözünü ağır ağır söyler; sizin ona katılmanız için sözünü kanıtlarla desteklerdi. Ona karşı çıktığınızda size kızar, bir sonraki gün bulunduğunuz masaya gelmezdi.
Bu parçada sözü edilen kişi için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Resmiyetteki konumunu öne çıkarmadığı
B) Eleştiriye açık olduğu,
C) Görünüşünün yaşını göstermediği,
D) Düşüncelerini başkalarına kabul ettirmeye çalıştığı
E) Geleceğe umutla baktığı,

6. Kitap fuarları kitapçı raflarında hareketsiz duran, tozlanan kitapları hareketli bir alanda meraklı gözlere sunuyor. Yüzleri asık kitapçıların dükkânlarına girmekten çekinen gençleri kitaba yaklaştırıyor. Ders kitapları dışında hiçbir kitaba el sürmemişlere kitabı tanıtıyor. Fuarlarda merak için de olsa insanlar kitapların kapaklarına bakıyor, içini. inceliyor. Bu da kitap satışını ve okuma oranını artırıyor.
Bu parça, aşağıdaki sorulardan hangisinin yanıtı olabilir?
A) Kitapçıların eğitilmesi kitap okuma oranını yükseltir mi?
B) Gençlerin kitap okumamasını neye bağlıyorsunuz?
C) Kitapları fuarlarda sergilemenin yararı nedir?
D) Okuyucular kitapçılara yönelik eleştirilerinde haklı mıdır?
E) Kitap fuarlarında daha çok kitabın satılması için ne yapılmalıdır?

7. Eyüboğlu’nun sanatçı yaradılışı, hoşgörülü yanıyla birleşiyor. Bilgiçlikten uzak, açık seçik bir anlatım oluşturuyor. Bu anlatım deyimlerle, devrik tümcelerle tatlılık, çekicilik kazanıyor. Ne yazık ki bu tatlılık, bir tutarsızlık yüzünden zedeleniyor. Eyüboğlu tam bir özleşme taraftarı olduğu halde, denemelerinde özleşmeye gereken önemi vermiyor. Dilimizde karşılığı bulunan yabancı sözcükleri kullanıyor. Bazı sözcüklerin kimi yerde Osmanlıcasını kimi yerde Türkçesini kullanmaktan çekinmiyor.
Bu parçada Eyüboğlu’yla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Anlatımının akıcı olduğuna,
B) Türkçe olmayan sözcükler kullandığına,
C) Düşüncelerinin uygulamalarıyla uyuşmadığına,
D) Denemelerinde eksik yönlerin bulunduğuna,
E) İçinden geçenleri olduğu gibi anlattığına,

8. Önce, sesi güzel olan herkes şarkıcı oldu. Sonra şarkı söyleyen herkes şarkı yazarlığına başladı. Şarkı sözleri tekerlemelerle doldu. Şarkıların büyük çoğunluğunda ilkokul şarkısı basitliği var. Bu yüzden şarkılar, okumuş, kulağı büyük yapıtlara alışmış dinleyicisini yitirdi. Onlar, Batı müziğine yönelirken şarkı, sanattan anlamayan kitlelere kaldı. Üstelik bu kitlelerin de isteklerini tam karşılamıyor, onların ruh hallerine tercüman olamıyor.
Bu parçada şarkıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Eski niteliklerini kaybettiğine,
B) Geçmişte, sanattan anlayanlara seslendiğine,
C) Eski dinleyicisinin yabancı müziğe yöneldiğine,
D) Dinleyicisinin gün geçtikçe azaldığına,
E) Dinleyicilerinin durumunu yansıtmakta yetersiz kaldığına,

9. Birçoğumuzun seyyar imza halinde oradan oraya gezmesi, ömrümüzün büyük kısmının sıkıntı içinde geçmesi aydın olmanın değil, insan olmanın sonucudur. Aydın sorumluluğu adı altında bana imzalatılmaya çalışılan toplumsal sözleşmeyi reddediyorum. Böyle bir çağda kapı komşum benden niye daha az sorumlu olsun ki? Bu memlekette bilgimiz değil; vicdanımız, ruhumuz yara alıyor. Vicdanımızın sızlaması içinse aydın olmaya gerek yok. Karşılaştığımız sorunları çözmeye çalışma konusunda sokaktaki adama ne düşüyorsa aydına düşen de odur.
Bu parçada vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Aydınlara, her bireye düşenden daha büyük bir sorumluluk yüklenemeyeceği,
B) Aydınların yaşamları boyunca sıkıntı içinde oldukları,
C) Toplumsal sorunların çözümünün öncelikle aydınlardan beklendiği,
D) Sokaktaki insanların aydınlara gereken desteği vermediği,
E) Aydınların kendilerini toplumun öncüleri olarak görmedikleri,

10. Geçen yüzyılın başında olduğu gibi, bu yüzyılın başında da “Şiir öldü.” sözü dolaşıyor ortalıkta. Oysa insanın kendini anlama, tanıma, tanıtma gereksinimi vardır. Gelecekte de var olacaktır. Hiçbir sanat, şiir kadar bu gereksinimi iyi karşılayamaz. O halde şiir, bütün teknolojik gelişmelere ve insanlar arasındaki günlük ilişkilerin günden güne azalmasına rağmen var olacaktır.
Bu parçadan aşağıdakilerden hangisine varılamaz?
A) Şiir sanatının bittiği iddiasının geçmişte de ortaya atıldığına,
B) Şiirin insanın kendisini anlatmasına yarayan en güçlü sanat olduğuna,
C) Şiirin her türlü olumsuzluğa karşın varlığını devam ettireceğine
D) Şiirin günümüzde geçmiştekinden daha çok ilgi gördüğüne,
E) İnsani ilişkilerin gün geçtikçe zayıfladığına,

11. Yıllar önce sinemada bir film izledim; beni çok etkiledi, heyecanlandırdı. Onu birkaç kere daha izlemeye gittim. Film, bir tiyatro oyunundan aktarma değildi. Ama büyük ölçüde kapalı bir mekânda geçiyordu. Ortalıkta yalnızca birkaç kişi vardı. Başkalarının ölçüsüne bakarsanız o, bir piyesti. Ama bence piyes değil, mükemmel bir sinema filmiydi. Çünkü tiyatro diliyle değil, sinema diliyle gerçekleştirilmişti. Tiyatroyla sinema arasındaki en kalın çizgi ise kullanılan dildir.
Bu parçada yazarın asıl anlatmak istediği aşağıdakilerden hangisidir?
A) Sinemanın seyirciyi tiyatrodan daha çok etkilediği,
B) Sinemanın tiyatronun birikiminden yararlandığı,
C) Tiyatroyla sinema arasındaki farkın kendini en çok dilde gösterdiği,
D) Sinemayı tiyatrodan bütünüyle ayırmanın mümkün olmadığı,
E) Tiyatronun olanaklarından yararlanmanın sinemaya güç kazandırdığı,

12. Sanat tartışmalarının çoğu nedense yenilik kavramının çevresinde düğümlenip kalıyor. Sanatın değerinin tek göstergesi olarak sunuluyor yenilik. Bunu fark eden gençler daha sanatın özünü kavramadan, sıradan bir yapıtı ortaya koyacak noktaya gelmeden yenilik peşinde koşuyorlar. Hiçbir şeye benzemeyen yapıtlar oluşturuyorlar. Yeni, eski demeden, sanata yeni başlayanın hata yapabileceğini düşünmeden yargıda bulunan eleştirmenlere malzeme sunuyorlar. Yaptıkları, yerden yere vuruluyor. Bu yüzden sanatla uğraşmayı bir daha göze alamıyorlar. Oysa yanlışlarından ders alarak yeni bir yapıt oluştursalar başarılı olacaklardır.
Aşağıdakilerden hangisi yazarın bu parçada yakındığı durumlardan biri değildir?
A) Eleştirmenlerin gençleri ölçüsüzce eleştirmesi,
B) Sanata yeni başlayanların sıradan yapıtlar oluşturması,
C) Sanat değerinin belirlenmesinde yalnız yeniliğin dikkate alınması,
D) Gençlerin eleştiriden korkarak sanatı bırakması,
E) Sanatı tam kavramamış olanların yenilik yapmaya çalışması,

13. Yahya Kemal’in yaşam serüvenini bilmenin onun şiirine aydınlık getireceğine inanıyorum. O, kaybedilmiş toprakların çocuğu olarak kendini hep sürgün hissetti. Osmanlı sevgisi, yeniye karşı iğneli tutumu buradan kaynaklanır. Çocukluğunu anlattığı satırlar çok ilgi çekicidir. O satırlarda hep yurdunu ve Osmanlıyı aradığını görürüz. Onun için anne sevgisi ne ise Osmanlı sevgisi de odur. Çünkü annesi ona ne vermişse Osmanlı onun doğduğu Balkanlara onu vermiştir.
Bu parçada Yahya Kemal’le ilgili asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Osmanlı sevgisinin, onu yeniliğe karşı olma düşüncesine ittiği,
B) Şiirindeki duyguların, yaşadıklarının bir yansıması olduğu,
C) Çocukluğunun ayrıntılarının iyi bilinmediği,
D) Balkanlarda geçen çocukluğunun zorluklar içinde geçtiği,
E) Kendisiyle barışık olamamanın sıkıntısını yaşadığı,

14. Kalıntıların onarımı yapılırken, yapıların mimari çizgilerine bire bir uyulmuş. Duvarlardaki lekeler, yıllarla rüzgârın, karın, yağmurun oluşturduğu küçük kırıklar bile gösterilmiş. Hiçbir ayrıntı gözden kaçırılmamış. Bu eşsiz yapıların ilk sanatçılarının gösterdikleri neredeyse akıl dışı titizlik, onarımı yapanlarca tekrarlanmış. Hayali tamamlamalar yapılırken dahi hiçbir şey uydurulmamış. Her şey o günün mimari ölçülerini inceleme sonuçlarına göre yapılmış. Tarih canlandırılmaya çalışılmıştır.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Yapıların, ayakta kalan benzerlerine bakılarak onarıldığına,
B) Onarımın olağanüstü bir özenle yapıldığına,
C) Onarımda yapıların oluşturulduğu çağın mimarisine uyulduğuna,
D) Doğal olayların neden olduğu aşınmaların korunduğuna,
E) Bütün çalışmaların araştırmalara dayandırıldığına,

15. Aslında tek çizgili bir şiir yazmak isterdim. Yahya Kemal gibi, Nazım Hikmet gibi. Ama ben şiire bir çocuk gibi bakmaya alıştım. Ustalık beni sıkıyor. Yaptığımı bozmaktan korkmam, iki üç yılda bir, yaptıklarıma yabancılaştığımı hissederim. Yazdıklarım birdenbire beni ilgilendirmez olur. O zaman şiire yeni başlıyormuş gibi olurum. Eskisinden bambaşka bir yolda yürümeye koyulurum.
Aşağıdakilerden hangisi bu parçada kendisinden söz eden şairin bir özelliğidir?
A) Şiir çizgisinde sürekli değişiklikler yapmak,
B) Çağının büyük şairlerini beğenmemek,
C) Birbirine benzer şiirler yazmak,
D) Şiiri, düşüncelerini yaymak için kullanmak,
E) Beğenisinde kalıcı olmak,

16. En uyuşuk kafalara bile hareketli bir “Acaba?” akıtmakta ustaydı. Kişiyi dil üzerine düşünmeye yöneltti mi daha üstelemez, kendi bulduğu kelimeleri ona benimsetmek için direnmezdi. Önemli olan çeşitli kavramlara Türkçe karşılıklar bulmaktı. Kendininkinden daha uygun bir karşılığa rastladı mı, benimseyiverir, bunu bir onur sorunu yapmazdı. Ürettiği bazı sözcüklerin günlük dilde yer almayacağını bilirdi. Yine de bu tür kelimeler üretmekten çekinmezdi. Çünkü Türkçenin ancak uzun tartışmalar sonucu gelişeceğine inanırdı.
Bu parçada sözü edilen kişiyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Amacının kişileri dil konusunda düşündürmek olduğuna,
B) Sözcüklerini başkalarına kabul ettirmede ısrarcı olmadığına,
C) Konuşma diline giremeyecek sözcükler ürettiğine,
D) Başkalarının bulduğu sözcükleri bazen kendi sözcüklerine tercih ettiğine
E) Dille ilgili görüşlerinin uzun süre yankı bulduğuna

17. Dış dünya ile sanat eseri arasında yakınlık arayanların, yazarın yaşamıyla sanat eserini açıklamaya çalışanların en büyük hatası sanatı, dışı aksettiren bir ayna olarak görmeleridir. Sanat eseri yeni bir dünya oluşturmak için vardır. Bu nedenle dış dünyadan hareket ederek sanat üzerinde yargı yürütmek, yazarın yaşamından yola çıkarak sanat eserini değerlendirmek eleştirmeni yanlış sonuçlara götürür.
Yukarıdaki parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Yazarın yaşamından yola çıkarak eserini değerlendirmenin yanlış olduğu,
B) Yazarların, yaşamlarını esere yansıtmaktan çekindiği,
C) Okurların eleştirmenlerin görüşlerini dikkate almaması gerektiği,
D) Yazarın yaşadıklarıyla yazdıkları arasında bağ kurulabileceği,
E) Eleştirmenlerin, sanat eserini yazarın dünya görüşüne göre değerlendirdikleri,

18. “Sen kimsin?”, “Sen de kim oluyorsun?” soruları yazarların eleştirmenlere sıkça yönelttikleri sorulardandır. Oysa önemli olan yazarın eleştirmeni değil, eleştirmenin yazarı, onun yapıtlarını iyi tanımasıdır. Yazarın eseri kötüyse, biçimini iyi bulmamışsa, eleştirmen okuyucuyu ondan koruyacak. Eser iyiyse okuyucuyu ona yönlendirecek, ondan faydalanmanın yollarını öğretecektir.
Yukarıdaki parçanın yazarına göre eleştirinin işlevi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Okurun yapıtlarla ilgili doğru bilgi edinmesini sağlamak,
B) Yazarın yararlı yapıtlar oluşturmasına katkıda bulunmak,
C) Okuru tanımak, onun görüşlerini yazarlara aktarmak,
D) Yazarlara yol göstermek, onların hata yapmalarını engellemek,
E) Okurun beğenerek okuyacağı yapıtlar oluşturmak,

19. İçindekileri anlatmak bir ihtiyaçtır. İnsanoğlu iç dökme eylemini yaşamı boyunca sürdürür. Çoğunluk bu işi konuşarak yapar. Kimisi de yeteneklerinin el verdiği ölçüde, içindekileri kağıda döker. Böylece öykü çıkar ortaya. Öykünün öğeleri üst üste çekilmiş resimler gibi belirginliğini yitirmemeli. Okuyucu öze varmak için uğraşmak zorunda bırakılmamalıdır. Bunun için yazar halkı dinlemeli, onların olayları birbirlerine aktarış biçimlerini saptamalı, söylemek istediklerini o biçimde söylemelidir.
Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Öykünün dilinin anlaşılır olması gerektiği
B) İnsanın duygu ve düşüncelerini başkalarına aktarmak istediği,
C) Yazarların halk dilini araştırmaları gerektiği,
D) Öykünün halka yol göstermek için yazıldığı,
E) Öykünün insanın içindekilerini anlatma ihtiyacından doğduğu,

20. Ben öykülerimde olayı, kişileri düşüncelerimi aktarmada yardımcı olarak kullanırım, izlenimlerim öykücülüğüme yardımcı olmuştur; ancak hiçbir şeyi baştan sona izlememişimdir. Olayı bir ucundan yakalarım. Sonrasını kendi kendime geliştiririm. Bir adam görürüm, bence ilginç olan. Kurarım onun öyküsünü. Kendisinden yaşamını sormam. Bir söz duyarım, anahtar olur öyküme, söyleyenin yüzünü merak etmem. Kesin bir sonuca da bağlamam öykümü. Okuruma düşünme payı bırakmak isterim.
Bu parçada kendinden söz eden yazar için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Öykülerini oluşturmada gözlemlerinden yararlandığı,
B) Öyküyü düşündüklerini dile getirmek için kullandığı,
C) Ayrıntıları seçen güçlü bir gözlem gücüne sahip olduğu,
D) Öyküyü sonuçlandırmayı okurun hayal gücüne bıraktığı,
E) Gerçekleri olduğu gibi aktarma amacını gütmediği,

CEVAP ANAHTARI
1-A 2-A 3-B 4-B 5-B 6-C 7-E 8-D 9-A 10-D 11-C 12-B 13-B 14-A 15-A 16-E 17-A 18-A 19-D 20-C
————-
Paragrafta Ana Düşünce Test-9

1. Zaman şairler için büyük bir eleştirmen. Geçmişte olduğu gibi bugün de şiir yazanların sayısı fazla. Hatta okurdan çok yazar var. Türk şiirinde değişik dönemlerde farklı şairler ortaya çıkmış. Ancak her dönemden günümüze ancak sınırlı sayıda şair kalabilmiş.
Bu parçada asıl anlatılmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?
A) Zaman gerçek şairleri günümüze taşıyan bir eleştirmen konumundadır.
B) Geçmişte ve günümüzde şairlerin sayısı okurdan fazladır.
C) Türk edebiyatının her döneminde büyük şairler yetişmiştir.
D) Bazı şairler tarihin derinliklerinde kalır, geleceğe uzanamazlar.
E) Geçmişteki şairler günümüz şairlerinden daha kaliteli şiirler yazmışlardır.

2. Dün olduğu gibi bugün de tarihe sarkacak şairler var. Bana göre bugün de nitelikli şiirler yazılıyor. Ama onları dikkatle ve önyargısız olarak okumak gerekiyor. Geçmişten devraldığımız şiir zevkimizi yenilemeliyiz hem okur olarak, hem yazar olarak. Diğer dillerde yazılan şiirleri az da olsa bilen biri olarak diyebilirim ki bugün Türkiye’de yazılan şiir diğer birçok ülkede yazılandan daha iyi, daha nitelikli.
Yukarıdaki parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Günümüz şairlerinden bazılarının gelecekte unutulmayacağına,
B) Önyargılı davranmadan okunursa bugün de kaliteli şiirlerin yazıldığının görüleceğine,
C) Şairlerin geçmişten gelen şiir geleneğiyle günümüz şiirini kaynaştırması gerektiğine
D) Şairlerin ve okurların geleneksel şiir zevklerini yenilemelerinin gerekli olduğuna
E) Türkiye’de yazılan şiirlerin birçok ülkede yazılan şiirden daha nitelikli olduğuna

3. Hayatta şiire giden direk bir yol yok. Ama her şair gibi ben de şiirimde kendi yaşantımı görebiliyorum. Çünkü şiiri yürütmek için altına ismimi yazdım. Bir bedel ödedim. Hayatımdan kopardığım bazı sesleri kelimelere döktüm. Kelimeleri bir araya getirdim, bir ayna oluşturdum. Kuşkusuz o aynada sır olarak ben varım, ama önemli olan benim değil, bir insani durumun, bir duruşun ve bir tavrın olmasıdır.
Bu sözleri söyleyen kişiye göre şiirde olması gereken özellik aşağıdakilerden hangisidir?
A) Şiir şairin kendisini yansıtmalıdır.
B) Şiir şairin yaşadığı toplumu yansıtmalıdır.
C) Şiir insanla ilgili durumları ve davranışları yansıtmalıdır.
D) Şiirde mana ve biçim güzelliği bir araya gelmelidir.
E) Şiir daha öncekileri taklit etmemeli yani özgün olmalıdır.

4. Eğer bir şairin yaşantısı zenginse, yani inişli çıkışlıysa şair insani durumlara daha çok tanık oluyor. Bu yüzden şiir için büyük çalkantıları olan bir yaşantı önemliymiş gibi gözüküyor. Ama her zengin yaşantıdan şiir çıkmadığı gibi bazen de yaşamın renkliliği şiiri engelleyen bir faktör oluyor. Çünkü şiir, uğraşların en kıskancı; çocuklarınızı, eşinizi, işinizi, hatta ideallerinizi bile kıskanıyor. Daima hayatınızda birincil meşguliyet, önemde ilk sırayı alan bir uğraş olmak istiyor.
Yukarıdaki parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Şairin yaşamının çalkantılı olmasının bazen şiir yazmasını engellediğine
B) Tekdüze olmayan bir yaşamda şairlerin insanlarla ilgili olaylarla daha çok karşılaştığına
C) İnişli çıkışlı bir yaşamın, şairlerin şiirlerine daha çok malzeme verdiğine
D) Renkli bir yaşamı olan şairlerin bu yaşantılarından her zaman şiir çıkardıklarına.
E) Şiirin, şaire başka şeylerle uğraşma imkânı vermeyen kıskanç bir uğraş olduğuna

5. Sen yalnız şeklin güzel olmasına bak. Güzel bir bina hiç müşterisiz kalır mı? Eserin şekil bakımından mükemmelse ona manayı, heyecanı okuyanlar getirir.
Bu sözleri söyleyen kişiden aşağıdakilerden hangisini söylemesi beklenemez?
A) Eserlerde önemli olan biçim güzelliğidir.
B) Biçim ve mana güzelliği eserde bir arada olmalı.
C) Biçim güzelliği olmayan eserler beğenilmez.
D) Biçim güzelliği olan yapıtlara manayı okuyucu katar.
E) Bir eserin şekli mükemmelse okuyucu ona mana ve heyecan katabilir.

6. Yetenek olmadan şiir yazılmaz. Ama yetenek, iyi şair olmak için tek başına yeterli değildir. Sevgi gibi şiir de emek ister. Şiirde işçiliği çok önemsiyorum. Şairin dediği gibi, “Ben bir şiir işçisiyim.”
Parçada vurgulanmak istenen düşünceyi aşağıdakilerden hangisi bütünüyle içerir?
A) Şiir yazabilmek için öncelikle yetenekli olmak gerekir.
B) Yeteneğini ve emeğini birleştirebilen şair iyi şairdir.
C) Şair yazdığı şiire emek vermek zorunda olan kişidir.
D) Şiir yetenekle emeğin birleşmesi sonucu oluşur.
E) Şairler şiirlerine emek vermezlerse iyi şair olamazlar.

7. Ben edebiyatı kendine dert edinmiş bir adamım. Gece gündüz edebiyat düşünürüm. Sevdiğim bir şiiri tanıdıklarıma okumadığım yahut bir edebiyat sorunu üzerine tartışmaya girişmediğim günler yaşadım saymam kendimi.
Bu sözleri söyleyen kişi aşağıdakilerden hangisiyle nitelendirilemez?
A) Yaşamında edebiyatın çok önemli yeri olan.
B) Edebiyatsız geçen günlerini yaşanmamış sayan.
C) Yaşamında edebiyatı amaç edinen.
D) Her anını edebiyatı düşünerek geçiren.
E) Geçimini edebiyattan sağlayan.

8. Bazı şairlerin birtakım kaidelere itaat etmedikleri için serbest nazımla yazdıklarını biliyorum. Ama serbest nazımla yazan hakiki şair, kendi kurduğu fakat belki söylemeye lüzum görmediği birtakım kaidelere itaat eder. Zaten bugün serbest nazımla iyi şiir söyleyenlerin hepsi ya aruzun yahut hecenin disiplininden geçmiş olanlardır. Mesela Orhan Veli vezinsiz şiirlerine başlamadan önce hece veznini en iyi kullanan şairlerimizdendi.
Yukarıdaki parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Serbest nazımla yazan iyi şairlerin şiirlerinde kendilerine göre birtakım kuralları vardır.
B) Serbest nazımla yazan gerçek şairler daha önce aruz ve hece vezni ile de yazmışlardır.
C) Orhan Veli serbest nazımla yazmasına rağmen hece veznini iyi bilen bir şairdir.
D) Hece ve aruz vezniyle şiir yazamayanlar şiirlerinde serbest vezni kullanırlar.
E) Şairlerin bazıları şiirle ilgili bazı kurallara uymadıkları için serbest nazımla yazarlar.

9. Bu şiirlerde karşımıza taptaze bir insan, acısını da sevincini de aynı samimiyetle açığa vuran bir çocuk insan çıkıyor. Bu insan alelade dili ile bize o kadar yakın geliyor ki onun insanca sözünü dinlerken içimiz ferahlıyor, günlük krizimizden kurtuluyoruz. Biz de insanlaşıyoruz.
Bu parçada anlatılan şiirle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Şiirlerin bir çocuk samimiyetiyle yazıldığı
B) Şiirlerin dilinin anlaşılır olduğu için bize yakın geldiği
C) Şiirlerin, okuyan kişiyi sıkıntılarından kurtardığı, rahatlattığı
D) Şiirlerde ana temanın toplumun sorunları olduğu
E) Şairin üzüntüsünü ve sevincini samimiyetle ortaya koyan bir insan olduğu

10. İyi bir şair dünyayı kavrayıp özümseyecek bir kültür birikimine sahip olmalıdır. Edebiyatı iyi bilmek iyi şair olmaya yetmez. Sadece edebiyat bilgisiyle şiir yazılacak olsa en güzel şiirleri edebiyat öğretmenlerinin yazması gerekirdi. Tevfik Fikret, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Kutsi Tecer, Behçet Necatigil gibi az sayıdaki örnekleri saymazsak genellikle kötü şiirlere imza atmıştır edebiyat öğretmenleri.
Bu parçada vurgulanmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?
A) En güzel şiirleri yazan şairler dünyayı anlayarak özümseyen şairlerdir.
B) Edebiyat öğretmenleri sadece edebiyat bilgisine sahip oldukları için kötü şiir azarlar.
C) Edebiyat bilgisinin yanında dünyayı kavrayacak kültür birikimine sahip olan şairler iyi şair olabilir.
D) Tevfik Fikret, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi şairler edebiyat öğretmeni oldukları halde iyi şairlerdir.
E) İyi şiir yazabilen şairler yeteneğiyle bilgisini bir araya getirebilen şairlerdir.

11. Şairler kalabalıklar arasında yalnız insanlardır. Okyanusun ortasındaki küçük adacıklara benzerler. Çok acı çekerler. Dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen bir haksızlık, bir kıyım onları derinden yaralar.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisi vurgulanmaktadır?
A) Şairler olaylar karşısında duyarlık gösteren yalnız insanlardır.
B) Şairler kalabalıklar arasında yalnız yaşamak isteyen insanlardır.
C) Şairler şiirlerinde dünyada meydana gelen kötü olaylar karşısında duydukları üzüntüyü dile getirirler.
D) Şairler insanların arasında kendilerini yalnız hissettikleri için acı çekerler.
E) Dünyada meydana gelen üzücü olaylar en çok şairleri etkiler.

12. Şairlik sıradışı bir uğraştır. Yani rutin adamın yapacağı bir iş değildir. Çünkü şair aykırı insandır. Toplumda hep muhalif kimliğiyle öne çıkar. Sürekli eksik gedik arayan, uyumsuz bir kişiliktir. Şiir tarihimizde iz bırakmış özgün şairler genellikle uçarı, aylak hatta serseri ruhlu insanlar arasından çıkmıştır. Rutin adamın özgün şiire ulaşması güçtür. Tekdüze yaşam şairin yaratım kaynaklarını kurutur, can damarını keser.
Bu parçada öne sürülen düşünce aşağıdakilerden hangisiyle bağdaşmaz?
A) Şairler topluma aykırı, aylak ve serseri ruhlu insanlardır.
B) Monoton bir yaşamı olan şairler özgün şiire ulaşamazlar.
C) Şairlik tekdüze yaşam süren insanların yapamayacağı, alışılmışın dışında bir uğraştır.
D) Tekdüze yaşam şairin ilham kaynaklarına ulaşmasına engel olur.
E) Serseri ruhlu, aykırı şairlerin şiir tarihimizde iz bırakmaları mümkün değildir.

13. Melodinin yaratılması, insan duyarlılığının ve iradesinin en derin sırlarının keşfedilmesidir. Dehanın çalışması burada her yerdekinden daha bağımsız, daha kendiliğinden, daha bilinçsizdir. Burada gerçek bir esin söz konusudur. Fikir, sanatın her alanında olduğu gibi müzikte de yetersizdir. Çünkü müzisyenin dile getirdiği şey dünyanın özü ve en derin bilgeliktir. Müzisyen bunları kendisinin de kavrayamadığı bir dille anlatır.
Bu parçadan aşağıdaki yargılardan hangisine yer verilmemiştir?
A) Müziğin oluşumunda sadece fikir yeterli değildir.
B) Müzisyen melodiyi kendiliğinden, bilinçsiz olarak ve ilhamla oluşturur.
C) Müzik hayatın canlı bir şekilde dile getirilmesinden başka bir şey değildir.
D) Melodi insan duyarlılığının en derin sırlarının keşfedilmesi sonucunda meydana gelir.
E) Melodinin oluşması için fikir ve ilham gereklidir.

14. Türkiye, dünya resim arenasına girebilmek için önce gerçek Türk resmini yapmak zorundadır. Yoksa bizi kimse umursamaz. Avrupalı kendisinin taklit edildiğini gördüğünde bıyık altından gülüyor. Bu yüzden Türkiye’deki sanat fuarından yurt dışındaki saygın dergilerde söz edilmiyor. Oysa dünyanın birçok ülkesindeki sanat faaliyetleri uluslar arası sanat medyasında yer bulabiliyor.
Bu parçaya göre Türkiye’nin dünya resim arenasına girmesi neye bağlıdır?
A) Sanat medyasında yer bulabilecek faaliyetler gerçekleştirmesine
B) Avrupa’yı ve Türkiye’yi birlikte yansıtan resim sergileri açmasına.
C) Sanat fuarlarını açtığında saygın dergilere haber vermesine.
D) Kendini yansıtan, özgünlüğü yakalamış resimler yapılmasına.
E) Dünyanın diğer ülkelerindeki resim sergilerini takip etmesine.

15. Çok korkak bir hayvan olan sincabın Frankfurt Hastanesi bahçesinde hemen hemen insan bacakları arasında böyle emniyetle dolaşması beni şaşırttı. Fakat Frankfurt’ta bu dostluk yalnız sincaplara has değildir. Parklarda serçeler gelir parmaklara konar, kumrular omuzlara yerleşir, göllerde ve havuzlarda altın gözlü balıklar kendilerine uzanan ele dostça yaklaşırlardı. Hayvanla insanın bu güzel arkadaşlığına, gördüğüm bütün Avrupa şehirlerinde rastladım.
Yukarıdaki parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Frankfurt’ta hayvanların insanlara olan yakınlığının yazarı şaşırttığına
B) Sincabın çok korkak bir hayvan olmasına rağmen insanlar arasında dolaştığına
C) İnsanlar ve hayvanlar arasındaki dostluğun her yerde bu şekilde olması gerektiğine
D) Avrupa şehirlerinde insanlarla hayvanlar arasında güzel bir iletişim olduğuna
E) Frankfurt parklarındaki hayvanların insanlarla dostluk kurduğuna

16. Japonlar sağlıklarına çok düşkünler. Dengeli beslenmeye özen gösteriyorlar. Yediden yetmişe herkes jimnastik yapıyor. Öğle tatillerinde birçok iş adamı sokaklarda koşuya çıkıyor. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar, herkes benimsemiş sporu. Herkes günde en az bir saatini jimnastiğe ayırıyor. Sokaklarda yüzü beyaz maskeli insanlara rastlanıyor. Bunlar ya kendi hastalıklarının başka insanlara geçmemesi için ya da başkalarından hastalık kapmamak için takıyorlar bu maskeleri.
Yukarıdaki parçaya göre Japonlarla ilgili olarak aşağıdaki yargılardan hangisine varılamaz?
A) Japonya’da genç yaşlı, kadın erkek herkes spor yapmayı benimsemiştir.
B) Japonlar sağlığını korumak için spor yaparlar ve beslenmelerine dikkat ederler.
C) Japon halkı süslenmeyi ve farklı görünmeyi seven bir halktır.
D) Japonlar boş zamanlarını bile spor yaparak değerlendirirler.
E) Bazı Japonlar, hastalıklarının başkasına bulaşmasını önlemek ve hastalık kapmamak için özel maskeler kullanırlar.

17. Aklının ve ruhunun bir yanı Batı medeniyetinin geleneklerine ve modernliğe, bir yanıysa yok olmakta olan geleneğin sona erişinin yarattığı meselelere takılı olduğu için Tanpınar yaşarken mesajını büyük bir güçle duyuramadı. Duyuramadığının kendi de farkında olduğu için eserlerini küçümsedi. iki dünya arasındaki (doğu – batı) kararsız halini bir zayıflık olarak gördü. Ama onun yaşarken zayıflık olarak gördüğü şeyi bugün edebiyatçılar öyle görmüyor.
Bu parçaya göre Tanpınar’la ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Mesajını etkili bir şekilde duyuramadığının farkında olduğu
B) Doğu ile batı arasında kalmayı zayıflık olarak gördüğü
C) Modernleşme ile gelenek arasında kaldığı için eserlerini küçümsediği
D) Tanpınar’ın, geleneklerimizin yerini Batı medeniyetinin ve modernliğin almasını istediği
E) Bugünkü edebiyatçıların onun kararsızlığını zayıflık olarak algılamadığı

18. Okumak haz duymaya, zihnimizi süslemeye ve yetkimizi artırmaya yarar. Haz duyurmak hususundaki faydası, insan bir köşeye çekilip tek başına kaldığı zaman kendini gösterir. Zihnimizi süslemesinin, konuşurken yetkimizi artırmasının da bir iş hakkında hüküm verirken, o işi başarırken faydası dokunur. Tecrübeli kişiler bazı işler yapar, onlar hakkında hüküm verebilirse de, meseleyi her bakımdan göz önünde tutan öğütler vermek, planlar yapmak bilhassa bilgi sahibi kişilerin elinden gelir.
Yukarıdaki parçada aşağıdaki düşüncelerden hangisine yer verilmemiştir?
A) Okumanın tadı, tek başına kitap okunduğunda anlaşılır.
B) Okuma uygun ortamlarda ve zamanlarda gerçekleştirilirse insana fayda sağlar.
C) Okumak insanın zihnini süsler ve olaylar hakkında hüküm verebilmesini sağlar.
D) Bir işte başarılı olmanın okumayla bağlantısı vardır.
E) Bir konu hakkında öğüt vermek ve plan yapmak için sadece tecrübe yeterli değildir.

19. Bir sanatçının, yazarın, düşünce adamının ciddi açmazlarından birini oluşturuyor kapalı bir şekilde yaşayıp üretmek. Müzik dinlemeyen ressamın, felsefeye kayıtsız yazarın, sergi gezmeyen sinemacının, film seyretmeyen heykeltıraşın, kısacası farklı yaratıcı alanlarla beslenme ilişkileri kurmayanların kuruma, güdük kalma, serpilmeme olasılığı çok yüksektir.
Bu parçada asıl anlatılmak İstenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?
A) Kendi sanatını oluştururken diğer sanatlardan beslenmeyen sanatçının sanatını geliştirememe ihtimali büyüktür.
B) Sanatçıların yalnız yaşamaları, toplum içine çıkmamaları onları verimsiz hale getirir.
C) Ressamın müzik dinlemesi, sinemacının sergi gezmesi, heykeltıraşın film seyretmesi gereklidir.
D) Bütün sanatlar birbiriyle ilişki içindedir ve birbirlerinden etkilenir.
E) Sanatçılar, yazarlar ve düşünce adamları yaşamdan kendilerini soyutlamış insanlardır.

20. Bir gün radyonun kulağını kimse burkmadı. Örtüsü açılmadı. Kuşluk vakti türküler çınlatmadı evleri. Köşeye, masanın üstüne daha büyük, “cam göz” bil’ nesne getirip koymuşlardı. Düğmeye basılıyor ve herkes ona bakıyordu. Adam bir yumrukla üç kişi deviriyordu. Bu nesne hayale yer vermiyordu. Radyonun sevecenliğini taşımıyordu. Yerinden de kımıldatılmıyordu. Görüntüsü de soğuktu. Çıkardığı sesler bütün evi, mahalleyi şenlendiremiyordu.
Duygu ve düşüncelerini bu parçayla ifade eden kişi için aşağıdakilerden hangileri söylenebilir?
A) Tutucu – zor beğenen
B) Yenilikçi – mantıklı
C) Karamsar – umutsuz
D) Huzursuz – umutlu
E) Sevecen – içtenlikli

21. Merhem tutmuyor yarada;
Kırıldı kolum kanadım.
Gençliğim gitti orada
Ah, neden sonra anladım!
Bilirim ne yapsam hata
Yanlış, attığım her adım.
Duygu ve düşüncelerini bu dizelerle dile getiren şair aşağıdakilerden hangisiyle nitelendirilemez?
A) Karamsar B) Çaresiz C) Pişman D) Duygulu E) Umursamaz

22. Duru gölgelerin uzamaya başladığı bir öğleüstü. Damların arasından geniş bir açı çizerek adalara uzanan deniz, açık mavi üçgen biçiminde durgun bir göl gibi görünüyor penceremden. Birkaç martı, karşıdaki damdan sevinçle havalanıyor gökyüzüne doğru. Aşağıda asfaltın kıyısında taşmış, sokağa dökülmüş büyük çöp bidonları ve yukarıdan küçücük görünen arabalar duruyor.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisine başvurulmamıştır?
A) Kişileştirmeden yararlanmaya
B) Benzetme yapmaya
C) Duyguları yansıtmaya
D) Eksiltili cümle kullanmaya
E) İşitsel öğelere yer vermeye

CEVAP ANAHTARI
1-A 2-C 3-C 4-D 5-B 6-B 7-E 8-D 9-D 10-C 11-A 12-E 13-C 14-D 15-C 16-C 17-D 18-B 19-A 20-A 21-E 22-E

Benzer İçerikler:

Başa dön tuşu