Montaigne’den Seçmeler
Montaigne’den Seçmeler / Özdeyişler
Montaigne (1533 – 1592)
1- dünya, durmayan bir salıncaktır: orada her şey, toprak, kafkasın kayalıkları, Mısır’ın ehramları, hem etrafiyle birlikte, hemde kendi kendine sallanır. durmanın kendisi bile daha agır bir salıntıdan başka bir şey degildir.
2- ben duruşu degil geçişi anlatıyorum: fakat yaştan yaşa, yahut halkın dedigi gibi “yedi yıldan yedi yıla” geçişi degil, günden güne, dakikadan dakikaya geçişi.
3- hikayemi saati saatine yazmam gerekiyor. az sonra degişebilirim. yanlız halim degil, amacımda degişebilir.
4- benim yaptıgım, degişen ve birbirine benzemeyen olayları, kararsız ve bazen çelişmeli fikirleri yazıya dökmektir.
5- kendimi kırk yaşını aşıp ihtiyarlıgın yolunu tuttugum şu andaki halimle anlatıyorum. bundan sonraki halim ancak yarım bir varlık olacak; ben artık o ben olmayacagım. gün geçtikçe kendimden ayrılıyor ve uzaklaşıyorum.
6- anlattıgım hayat basit ve gösterişssizdir; zararı yok. bütün ahlak felsefesi alelade ve kendi halinde bir hayata da girebilir, daha zengin gösterişli bir hayatada:her insanda, insanlıgın bütün halleri vardır.
7- benim yaptıgım, bildiklerimi söylemek degil; kendimi ögrenmektir.
8- insanın kendini anlatmasından daha zor ve daha faydalı hiçbir şey yoktur.
9- ben durmadan kendimi düzenliyorum, çünkü durmadan anlatıyorum.
10- kendinden söz etmeyi kötü görmek, yasak etmek adet olmuştur; çünkü kendinden bahsetmek her zaman kendini övmek gibi görünür; kendini övmekse herkesin zıddına gider. ama kendinden söz etmeyi yasak etmek, çocugun burnunu silecek yerde, burnunu koparmak olur.
11- bir devleti hiçbir şey yenilik kadar rahatsız etmez. degişiklik hep kötülüge ve zorbalıga yol açar. bir tek parça bozulunca düzeltilebilir. her şeyin özündeki bozulma ve çürüme egiliminin bizi ilkelerimizden uzaklaştırmasınada karşı koyabiliriz; ama koca toplumu yeniden kalıba dökmeye, bu kadar büyük bir yapının temellerini degiştirmeye kalkmak, düzeltecek yerde silip süpürmek, ufak tefek kusurları toptan bir kargaçalıkla düzeltmek, hastalıkları ölümle iyi etmek. “devlet degiştirmekten çok yıkmak isteyen”(cicero) kimselerin işidir. dünyanın birden düzelecegi yoktur; ama insan kendini sıkan şey karşısında o kadar sabırsızdır ki, her ne pahasına olursa olsun ondan kurtulmak ister. binlerce örnekte gösteriyor ki dünya böyle çabuk iyileşme olmadıkça, bir anda dertten kurtulması iyileşmesi demek degildir.
12- bana sorarsanız, birçokları içip sarhoş oluyor diye, şarabı yasak etmek yanlıştır; fazla kaçırılan şeyler hep iyi şeylerdir.
13- benim meslegim, sanatım yaşamaktır.
14- bana diyebilirler ki:kendini kuru sözle degil, iş ve eserle anlat. ben her şeyden önce düşüncelerimi anlatıyorum, bunlarsa ün ve eser haline gelemeyecek kadar belirsiz şeyler:onları söz haline bile getirmekte güçlük çekiyorum.
15- yaptıgımız işler kendimizden çok tesadüflerin eseridir: bu işler kendi özlerini belli ederler; beni ise ancak şöyle böyle, belli belirsiz, parça parça gösterebilirler.
16- ben kendimi oldugum gibi gösteriyorum:öyle bir beden yapısı koyuyorum ki ortaya bir bakışta damarları, kasları, her şeyi yerli yerinde görürsünüz. ben yaptıklarımı degil, kendimi, öz benligimi anlatıyorum.
17- bence insan ne oldugunu bilmekte dikkatli olmalı; iyi tarafınıda kötü tarafınıda aynı titizlikle ortaya çıkarmalıdır.
18- kendini oldugundan az göstermek, tevazu degil, budalalıktır; kendine degerinden az paha biçmek korkaklıktır, pısırıklıktır. kendini oldugundan fazla göstermek de , çok defa gurudan degil budalalıktandır.
19- bence bu kendini begenme illetinin esası, kendindan pek fazla hoşlanmak, kendi kendine hayasızca aşık olmaktır. bunun en iyi devası kendinden söz etmeyi yasaklayan ve böylece bizi kendimiz üzerinde düşünmekten büsbütün alıkoyanların dediklerinin tam tersini yapmaktır.
20- gurur insanın düşüncesindedir; söze dökülen onun pek küçük bir parçasıdır.
21- bu adamlar öyle sanıyorlar ki insanın kendi üzerinde durması, kendinden hoşlanması, hep kendisiyle ugraşması kendine fazla düşkün olması demektir. oysaki aşırı benciller, kendilerini pek üstün körü bilenler, kendilerinden önce işlerine bakanlardır. onlara göre kendi kendisiyle baş başa kalmak, sırt üstü yatıp vakit öldürmektir. ruhunu zenginleştirmeye, kendini adam etmeye çalışmak boş hayaller kurmaktır. sanki kendimiz bizden ayrı, bize yabancı birisiymişiz gibi.
22- kendinden aşagıya bakıpta kendi kafasına hayran olan adam, kendinden yukarıya, geçmiş yüzyıllara gözlerini kaldırsın; o zaman yüzlerce devin ayakları altında kalacak ve burnu kırılacaktır.
23- insan kendindeki eksik ve cılız degerleri, üstelik insan hayatının hiçligini hesaba katarak düşünecek olursa, hiçbir degeriyle övünmeye kalkışmaz.
24- bir tek sokrates tanrısının dedigine uyup kendisini gerçekten tanımasını ve kendisini küçük görmesini bildigi için bilge adını almaya hak kazanmıştır.
25- yazarken kitapları bir yana bırakır, aklımdan çıkarırım; neden mi? kendi gidişimi aksatırlar diye.
26- Ben yazarken rastgele gittiğim için bol bol hatalara düşerim. Bunları pekala düzeltebilirdim. Ama o zaman, benim adetim, malım olmuş kusurları düzeltmekle kendi kendimi yanlış tanıtmış olurdum.
27- Herkes kitabımda beni, bende kitabımı görsün.
28- Çok gariptir; çağımızda işler o hale geldi ki felsefe, anlayışlı insanlar arasında bile, ne teorik ne pratik hiçbir yararı ve değeri olmayan boş ve kuru bir laf olup kaldı. Bence bunun nedeni, felsefenin ana yollarını sarmış olan safsatalardır. Felsefeyi, çocuklar için ulaşılmaz, asık suratlı, çatık kaşlı ve belalı göstermek büyük bir hatadır. Onun yüzüne bu sahte, bu kaskatı bu çirkin maskeyi kim takmış? O ki hep bayram ve hoş zaman içinde yaşamayı emreder bize. Gamlı ve buz gibi soğuk bir yüz içimizde felsefenin barınamadığını gösterir. Felsefeyi barındıran ruh, kendi sağlığıyla bedeni de sağlam etmeli. Huzur ve rahatın ışığı ta dışardan görünmelidir. Dış varlığı kendi kalıbına uydurmalı ve böylece ona sevimli bir gurur, hareketli ve neşeli bir tavır, memnun ve güleryüzlü bir hal vermelidir. Bilgeliğin en açık görüntüsü, sürekli bir sevinçtir.
29- Felsefenin amacı erdemdir; bu erdem de, medresenin söylediği gibi, sarp, yalçın ve çıkılmaz bir dağın başına dikilmiş değildir.
30- Eğer eğitilecek genç, acayip yaratılışlı olur da güzel bir yolculuk hikayesi, yahut anlayabileceği bir felsefe konusu yerine masal dinlemeyi yeğ tutarsa, arkadaşlarının genç dinç yüreklerini coşturan davullar çalındığı zaman o, kendisini hokkabaz oyunlarına çağıran arkadaşının yanına giderse, bir savaştan toz toprağa ve zafere bürünüp dönmeyi, top oyunundan yahut balodan bir armağanla dönmekten daha hoş ve daha çekici bulmazsa, bu genç için bir tek çare görüyorum: Eğitmeni onu daha çocukken, kimseye duyurmadan boğar; yahut da bu gence, bir düka’nın oğlu bile olsa herhangi bir şehirde pastacılık yaptırılır. Platon der ki, çocuklara babalarının yeteneklerine göre değil, kendi yeteneklerine göre meslek bulmak gerekir.
31- Mademki asıl felsefe bize yaşamayı öğreten felsefedir ve mademki çocuğun da öbür yaştakiler gibi, ondan alacak olduğu dersler vardır, niçin çocuğa felsefe öğretilemezmiş.
32- Bize yaşamayı ömür geçtikten sonra öğretiyorlar. Cicero dermiş ki, iki insan hayatı yaşayacak olsam bile, lirik şairleri incelemeye zaman harcamam.
33- Yasalar doğru oldukları için değil yasa oldukları için yürürlükte kalırlar.
34- Yasalardan daha çok, daha ağır, daha geniş haksızlıklara yol açan ne vardır?
35- Şu kesin ki çocuğa kendiliğinden bir şey yapmak özgürlüğünü vermemekle onu korkak bir köle durumuna sokuyoruz.
36- Tümüyle kitaptan bir bilgi ne sıkıcı bilgidir! Böyle bir bilgi bir süs olarak kullanılsın: Ama temel olarak değil.
37- Felsefenin insanlara, yaşamaya başlarken de, ölüme doğru giderken de söyleyecekleri vardır.
38- Doğa bir ana gibi davranmış bize: İstemiş ki ihtiyaçlarımızı gidermek zevkli bir iş de olsun üstelik: Aklımızın istediği şey, iştahımızın da aradığı şey olsun: Onun kurallarını bozmaya hakkımız yok.
39- Bizim işimiz kitap doldurmak değil, ahlakımızı yapmaktır; savaşmak ülke kazanmak değil, yaşayışımıza dirlik düzenlik getirmektir; En büyük en onurlu eserimiz doğru dürüst yaşamaktır. Geri kalan her şey, başa geçmek, para yapmak, binalar kurmak, nihayet ufak tefek eklentiler, yollardır.
40- Güzellik, insanlar arasında, çok tutulan bir şeydir. Aramızda ilk anlaşma onunla başlar.
41- İnsan yaratıkların en zavallısı, en cılızıdır öyleyken en mağruru da odur.
42- Biz insanlar öteki yaratıkların ne üstünde ne altındayız. Bilge der ki, göklerin altındaki her şey, aynı yasanın ve aynı yazgının buyruğundadır.
43- Bunca bekçili, silahlı evler yok oldu gitti de benimki niçin duruyor? Anlaşılan, diyorum, o evler bekçili, silahlı oldukları için yok olup gittiler.
44- Korunmak saldırana hem istek veriyor, hem de hak kazandırıyor:
45- Her korunma savaşçı bir kılığa girer ister istemez.
46- Bilinecek, bilinince de daha fazla hatırı sayılacak diye iyi adam olan, insanların kulağına gitmesi koşuluyla iyilik eden kişi, kendisinden fazla yarar sağlanabilecek bir insan değildir.
47- Kitapları bir yana bırakır da dobra dobra konuşursak, aşk dediğimiz şey, arzulanan bir varlıkta bulacağımız tada susamaktan başka bir şey değildir, gibi geliyor bana.
48- Sokrates’e göre aşk, güzelliğin aracılığıyla çoğalma arzusudur. Ama nedir, bu hazzın insana verdiği o acayip gıdıklama, Zenon’u, Kratippos’u düşürdüğü o delice, budalaca, saçma sapan haller, bizi sürüklediği o uygunsuz azgınlık, aşkın en tatlı anında o alev saçan, kudurmuş, zalim surat, sonra nedir o birden kabarıp böbürlenme, bu kadar çılgınca bir işin içinde o ciddileşip kendinden geçme? Hem ne diye hazlarımızla pisliklerimizi sarmaş dolaş edip hep bir yere koymuşlar? Ne diye insan hazzın son kertesinde acı çeker gibi, ölecek gibi inlemekli oluyor? Bunlara bakınca, Platon’un dediği gibi, tanrıların insanı kendilerine oyuncak diye yarattıklarına inanasım geliyor.
49- Tavus kuşuna haddini bildiren ayaklarıdır.
50- Oyun arasında ciddi düşüncelere yer vermeyenler, bir aziz heykelinin karşısında, önü açık diye, dua etmekten çekinenler gibidir.
51- İnsanın doğuşunu görmekten herkes kaçar, ama ölümünü görmeye hep koşa koşa gideriz.
52- İnsanı öldürmek için gün ışığında, gelmiş meydanlar ararız, ama onu yaratmak için karanlık köşelere gizleniriz.
53- İnsanı yaparken gizlenip utanmak bir ödev, onu öldürmesini bilmekse birçok erdemleri içine alan bir şereftir. Biri günah, öteki sevaptır. Aristoteles ülkesinin bir deyimine göre birini iyileştirmenin öldürmek anlamına geldiğini söyler.
54- Şu insan ne korkunç bir hayvan ki, kendi kendinden bu kadar iğreniyor, kendi zevklerini başının belası sayıyor.
55- Biz insanlar kendimizi kötülemeye gösterdiğimiz zekayı hiçbir yerde gösteremeyiz. Kafamızın, o her şeyi bozabilen tehlikeli aletin peşine düştüğü, öldürmeye kastettiği av kendi kendimizdir.
56- Bre zavallı insan, az mı derdin var ki kendine yeni dertler uyduruyorsun. Az mı kötü haldesin ki, bir de kendi kendini kötülemeye özeniyorsun. Ne diye yeni çirkinlikler yaratmaya çalışıyorsun? İçinde ve dışında zaten o kadar çirkinlikler var ki! O kadar rahat mısın ki rahatının yarısı sana batıyor? Doğanın seni zorladığı bütün yararlı işleri gördün bitirdin, işsiz güçsüz kaldın da mı başka işler çıkarıyorsun kendine? Sen tut, doğanın şaşmaz, hiçbir yerde değişmez yasalarını hor görür, sonra o senin yaptığın, bir taraflı acayip, uygunsuz yasalara uymaya çabala. Üstelik bu yasalar ne kadar özel, dar, dayanıksız, gerçeğe aykırı olursa çabaların da o ölçüde arıtıyor senin. Mahalle papazının sana emrettiği gündelik işlere sıkı sıkıya bağlanırsın; tanrının, doğanın emirleri umurunda değildir. Bak, bir düşün bunlar üzerinde: Bütün yaşamın böyle geçiyor.
57- Dost ve dostluk dediğimiz, çokluk ruhlarımızın beraber olmasını sağlayan bir raslantı ya da zorunlulukla edindiğimiz ilintiler, yakınlıklardır.
58- Mademki zamansız bir ölüm seni, ruhumun yarısı olan seni alıp götürdü, yeryüzünde varlığımın yarısından, en aziz parçasından yoksun yaşamakta ne anlam var? O gün ikimiz birden öldük.
59- Karı koca arasındaki sevginin, arada bir ayrılmakla gevşeyeceğini sanırlar. Bence hiç de gevşemez. Tersine, fazla sürekli bir beraberlik bu sevgiyi soğutur, bozar.
60- Uzaktan her kadın insana hoş gelir.
61- Ayrılıklar benim yakınlarıma sevgimi tazeler, ev hayatımın tadını artırır.
62- Gerçek dostluğun ne olduğunu bilirim; bildiğim için de dostumu kendime çekmekten çok, kendimi ona veririm.
63- Bana en büyük iyiliği kendine iyilik ettiği zaman etmiş olur.
64- Mızmız, dırdırcı insanları hiç sevmem; bu adamlar yaşamanın sevinçlerine yan çizer, dertlere can atar, dertlerle kaynaşırlar: Sinekler gibi, cilalı pırıl pırıl yerlerde tutunamaz, pürtüklü, pürüzlü yerlere abanır, oralarda rahat ederler; ya da sülükler gibi kara kan içer, kanla beslenirler.
65- Eğitimin insanı bozmaması yetmez, daha iyiden yana değiştirmesi gerekir.
66- Yalnız yaşamanın bir tek amacı vardır sanıyorum; o da daha başıboş, daha rahat yaşamak.
67- Çok kez insan dünya işlerini bıraktığını sanır; oysaki bu işlerin yolunu değiştirmekten başka bir şey yapmamıştır.
68- ev işlerinin az önemli olmaları, daha az yorucu olmalarını gerektirmez.
69- Dertlerimizi avutan akıl ve hikmettir, O engin denizlerin ötesindeki yerler değil.
70- Ülke değiştirmekle kıskançlık, cimrilik, kararsızlık, korku, tutku bizi bırakmaz.
71- Sokrates’e birisi için, seyahat onu hiç değiştirmedi, demişler. O da: Çok doğal, çünkü kendisini de beraber götürmüştür, demiş.
72- İçi arınmamışsa, neler bekler insanı,
Kendi kendisiyle ne savaşlar eder boşuna!
Tutkuları içinde ne kemirici kaygılar.
Ne korkular içinde kıvranır insan!
Ne çöküntüler yapar bizde gurur, şehvet,
Öfke, gevşeklik ve tembellik!
73- Issız yerlerde kendin için bir evren ol.
74- Yapmaya alıştırıldığımız işlerden binde biri bile kendimizle doğrudan doğruya ilgili değil.
75- Bir devleti hiçbir şey yenilik kadar rahatsız etmez. . .
76- Dünyanın birden düzeleceği yoktur; ama insan kendini sıkan şey karşısında o kadar sabırsızdır ki, her ne pahasına olursa olsun ondan kurtulmak ister. Binlerce örnek de gösteriyor ki dünya böyle çabuk iyileşme aramaktan hep zarar görür: Durumunda genel bir iyileşme
olmadıkça, bir an dertten kurtulması iyileşmesi demek değildir.
77- Kavuşabildiğimiz zevk ve nimetlerin hepsi mutlaka dertlerle, üzüntülerle karışıktır.
78- Derin bir sevinçte, eğlentiden çok ciddilik vardır.
79- Mutluluk bile haddini aşarsa azap olur.
80- Tanrıların bize verdiği bütün nimetlerin hiçbiri katıksız ve kusursuz değildir, onları bir dert pahasına satın alırız.
81- Sokrates der ki: «Tanrılardan biri hazla elemi birleştirip karıştırmak istemiş, bunu başaramayınca, bari şunları kuyruklarından birbirine bağlayalım, demiştir. »
82- Ağlamak da bir zevktir.
83- Yitirdiğimiz dostların anısı, çok eski bir şarabın acılığı gibi, mayhoş elmalar gibi hoşumuza gider.
84- Adaletin yasalarında bile mutlaka adaletsiz bir taraf vardır.
85- Örnek olsun diye verilen her cezada kamunun yararına ve bireyin zararına bir adaletsizlik vardır.