Milli Edebiyat Dönemi Genel Özellikleri

Milli Edebiyat Dönemi Türk Edebiyatının Genel Özellikleri (1911-1923)

Milli Edebiyat Dönemi Türk Edebiyatının Genel Özellikleri

Meşrutiyet (1908)’ten sonra memlekette başlayan ve o devirde “Türkçülük” adı verilen milliyet hareketi, “edebiyatta millî kaynaklara dönme” düşüncesinin doğmasına yol açmıştır. “Millî kaynaklara dönme” sözüyle; dilde sadeleşme, aruz vezni yerine hece veznini kullanma, yerli hayatı yansıtma kastedilmiştir. Bunları gerçekleştirmeyi ülkü edinen edebiyat akımına “Millî Edebiyat” adı verilmiştir.

Başlıca özellikleri:

1. Dilde sadeleşme hareketi 1911 Nisanında Selanik’te Ömer Seyfettin, Ali Canip ve Ziya Gökalp tarafından çıkarılan Genç Kalemler dergisinde “Yeni Lisan” adıyla ileriye sürülmüştür. Bunlar, konuşma dilini yazı dili haline getirme davasını benimsemişler, “Millî edebiyat’ın millî lisandan doğacağını (Ömer Seyfettin) söylemişlerdir. Bu hareket kısa zamanda tutulmuş ve XX. yüzyıl edebiyatının ayırıcı niteliği olmuştur.

2. Aruz vezni yerine hece veznini kullanma davası ilkin Mehmet Emin‘in 1897 Yunan savaşı dolayısıyla yayınladığı Türkçe Şiirier adlı kitabı vesilesjyle ortaya sürülmüş, Rıza Tevfik’in halk şiirleri yolundaki koşma ve nefesleriyle desteklenmiş ise de, uzun zaman gerçekleşememiş; ancak Birinci Dünya Savaşı içinde, özellikle 1917’de Serveti Fünun dergisi tarafından “Şairler Derneği” adıyla toplanan gençler (Orhan Seyfi, Yusuf Ziya, Faruk Nafiz, v.b.) tarafından benimsenmiştir. Bu dönemde aruz vezni de bir yandan sürüp gitmiş ve Mehmet Akif, Ahmet Haşim, Yahya Kemal gibi üç kuvvetli sanatçının elinde varabileceği gelişmenin en yüksek noktasına erişmiştir.

3. Yerli hayatı yansıtma davası ise, yalnız birkaç şair (Mehmet Emin, Mehmet Akif, kimi şiirleriyle Yahya Kemal, Cumhuriyet devrindeki bazı şiirleriyle Faruk Nafiz, v.b.) ve daha çok hlkâye ve roman yazarları tarafından benimsenmiştir.

4. Şiir alanında, hece vezninin ilk ürünlerini veren şairlerin (Mehmet Emin’den başka) hemen hepsi bir yandan aruzla yazmışlar; bir yandan da, Türkçülük hareketinln ve Ziya Gökalp’ın etkisiyle, hece veznine yönelmişlerdir. Ne var ki, bunların hece vezniyle ortaya koydukları ürünler, yalnız biçim (dil, vezin, nazım biçimi) kaygısıyla yetinilen, derinliği olmayan, yalın manzumelerdir. Gerçek değer taşıyan şiirler, aruzun son üç ustasının “Mehmet Akif, Ahmet Haşim, Yahya Kemal” kaleminden çıkmıştır. Bunlardan Mehmet Akif, önce Tevfik Fikret’in uyguladığı “nazmı nesre yaklaştırma” hareketini sürdürüp geliştirmiş; Ahmet Haşim ile Yahya Kemal ise, bunun tam tersi bir tutumla, “Şiir nesre çevrilme olanağı bulunmayan nazımdır; (…) musiki ile söz arasında, sözden çok musikiye yakın, ortalama bir dildir” (A.Haşim), ve “Şiir, nesirden bambaşka bir hüviyettedir: musikiden başka türlü bir musikidir.” (Y. Kemal) görüşünü savunmuş ve uygulamışlardır.

Bu üç şair, bir yandan da, Türk şiirinde üç ayrı akımın temsilcisi olmuşlardır: Mehmet Akif, şiirde Tevfik Fikret‘ten devir aldığı “Realizm” akımını geliştirmiş, “hayal ile alışverişi olmadığını, her ne demişse görüp de söylediğini, en beğendiği mesleğin hakikat olduğunu” bildirmiş, Fecri Âtî topluluğundan gelen Ahmet Haşim, Batıdan gördüğü “Sembolizm” akımını benimsemiş, “dünyanın şekillerini hayal havuzunun sularında seyrettiğini; onun için, dünyanın taşlarını ve bitkilerini renkli bir akis gibi gördüğünü” belirtmiş; Yahya Kemal de, yine Batıda gördüğü “Romantizm” akımını benimsemiş ve bu anlayışla, Divan şiiri yolunda klasik şiir denemelerine girişmiş; sade dille ve yeni nazım biçimleriyle yazdığı şiirlerinde de yine biçim kusursuzluğuna, yapmacıksız ve sağlam anlatıma önem vermiştir.

5. Meşrutiyetten Mütareke sonuna kadar süren ve Trablusgarp Savaşı (1911), Balkan Savaşı (1912-1913), İkinci Dünya Savaşı (1914-1918), Mütareke yılları (1919-1922) gibi büyük olayları içine alan ve Osmanlı İmparatorluğunun parçalanıp yıkılmasıyla sonuçlanan bu dönemde, önemli sayılan yalnız iki şair (Mehmet Emin, Mehmet Akif) toplumsal konulara yönelmiş; ötekiler, ortalıkta sanki hiçbir şey yokmuşçasına, sadece aşk, özlem v.b. gibi, bireysel ve duygusal konular ve temalar üzerinde durmuşlardır.

6. Hikâye ve roman alanında, bir bölümü “Fecri Âtî” topluluğundan gelen (Yakup Kadri, Refik Halit), bir bölümü bu topluluk dışında kalan (Ebubekir Hâzım, Ömer Seyfettin, Halide Edip, v.b.) sanatçılar, aralarındaki sanat anlayışı ve dünya görüşü ayrılıklarına rağmen, yerli, hayatı yansıtma konusunda birleşmiş görünüyorlar. Tanzimat ve Edebiyatı Cedide hikâye ve romanlarında vakaların İstanbul sınırları içinde kapalı durmasına karşılık, bu devirde, hikâye ve roman yurdun her köşesine açık tutulmuş, her tabakadan halkın yaşayışı konu olarak ele alınmıştır. Özellikle köy ve taşra hayatını anlatan başarılı ilk örnekler (Ebubekir Hâzım: Küçük Paşa; Refik Halit: Memleket Hikâyeleri; Reşat Nuri: Çalıkuşu, v.b.) bu devirde verilmiştir. Kimi kitapların adları dahi (Refik Halit: Memleket Hikâyeleri: Ömer Seyfettin: Yalnız Efe Anadolu romanı; Yakup Kadri: Yaban Anadolu romanı) sonradan “memleket edebiyatı” diye adlandırılan bu çığırı açıkça belirtir.

İlkin edebiyat dışı bir amaçla, “taşraların ne halde olduklarını, köylülerin ne yaptığını, ne istediğini, memleketin neye muhtaç olduğunu yerinde görüp incelemek” için Tanin gazetesinin Anadolu’ya gönderdiği bir yazarının Anadolu’daki şehir, kasaba ve köyleri dokuz ay (1909-1910) adım adım dolaşarak hazırladığı röportaj niteliğindeki gezi notları (Ahmet Şerif: Anadolu’da Tanin) ve aynı yıl içinde “Anadolu fatihaları”nı dile getirmek amacıyla yazılan, fakat yayınlandığı zaman hiç de ilgi uyandırmadığı halde, Cumhuriyet devrinde dikkati çeken bir roman (Ebubekir Hâzım: Küçük Paşa) ile açılan bu çığır; Refik Halit’in Anadolu sürgününden getirdiği hikâyeler “Memleket Hikâyeleri” ile geniş bir ilgi görmüş; Kurtuluş Savaşı yıllarında ise Anadolu insanının çetin alınyazısı üzerine eğilme hareketi (Halide Edip: Dağa Çıkan Kurt, Ateşten Gömlek / Yaban, Millî Savaş Hikâyeleri) artık zorunlu ve yaygın bir hal almıştır.

7. Gözleme dayanan bu yerli hayatı yansıtma isteğinin sonucu olarak, çoğu yazalar Realizm (Ömer Seyfettin, Yakup Kadri, Refik Halit, Reşat Nuri, Memduh Şevket, v.b), hatta kimileri Natüralizm (Bekir Fahri, Selâhattin Enis, kimi hikâyeleriyle F. Celâlettin, kimi romanlarıyla Osman Cemal, v.b.) ilkelerini benimsemişlerdir

8. Çoğu Fransız (Yakup Kadri, Refik Halit Reşat Nuri, Peyami Sata, Abdülhak Şinasi), kimisi İngiliz (Halide Edip), kimisi Rus (Memduh Şevket) edebiyatlarının etkisi altında kalan bu devir sanatçılarının bir bölümü de Hüseyin Rahmi ve Ahmet Rasim yolunu sürdürmüşlerdir (Ercüment Ekrem, Sermet Muhtar, Osman Cemal, kimi hikâyeleriyle Fahri Celâlettin).

9. Parti kavgalarının kızıştığı Meşrutiyet ve Mütareke devirlerinde okuyucunun mizaha ve toplumsal yergiye düşkünlük göstermesi, birçok yazarın (Ömer Seyfettin, Refik Halit, Ercüment Ekrem, Sermet Muhtar, Osman Cemal, Reşat Nuri, F. Celalettin v.b) mizaha eğilim göstermesine yol açmıştır.

10. Tiyatro alanındaki verim, hikâye ve roman kadar başarılı sayılamaz. Gerçi, Meşrutiyetin ilânıyla birlikte birçok tiyatro topluluğu ortaya çıkmış; hatta bir de tiyatro okulu açılıp ilk resmî tiyatro (Dârülbedayii Osmanî) kurulmuş; bunlar eser yetiştirmek için pek çok yazar o alanda birtakım denemelere girişmiş ise de, bunların çoğu başarı çizgisinin çok altındadır.

Edebiyatı Cedide (Halit Ziya, Mehmet Rauf, Cenap Şahabettin, Hüseyin Suat, v.b.) ve Fecri Âtî (Şahabettin Süleyman, Tahsin Nahit, Refik Halit, Yakup Kadri, v.b) yazarların kendilerini bu alanda da deneme çabaları çoğu başarısız çabalar bir yana bırakılırsa; yeni kuşaktan o devirde kendini kabul ettirenlerin sayısı pek azdır.

Onların eserleri de kimisi aruz vezni ile ve sade dille ilk deneme (Halit Fahri: Baykuş), kimisi hece vezniyle ilk örnek (Yusuf Ziya: Binnaz) olduğu için ilgi görmüştür. Yüzlerce tarihi eser arasında yalnız bir yazarın (Musahipzâde Celâl) oyunları; konuları çağdaş hayattan alınmış sayısı çok kabarık eser arasında yalnız bir sanatçının (Reşat Nuri) verimleri; pek çok çeviri ve uyarlama arasında bir tek çevirmenin (İbnürrefik Ahmet Nuri) uyarlamaları belli bir değer çizgisinin üstüne çıkmıştır.

Milli Edebiyat Dönemi (1911-1923)

Benzer İçerikler:

İlginizi Çekebilir:
Kapalı
Başa dön tuşu