Menemenlizade Mehmet Tahir Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri
Menemenlizâde Mehmet Tahir Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri
Hayatı
1862’de Adana’nın Karaisalı kazasında doğdu. İlköğrenimini Adana Sıbyan Mektebi’nde bitirdi. İstanbul Soğukçeşme Askerî Rüşdiyesi’ne girdi. Ardından Mülkiye Mektebi’ni bitirdi. Şûrâ-yı Devlet’te ilk memuriyetine başladı. Ziraat Nezareti Tercüme Odası’nda çalıştı. Mülkiye’den hocası Recaizâde Ekrem’in teşvikleriyle edebiyat âlemine adım attı. 1889’da Adana Maârif Müdürlüğü’ne atandı. Bu görevi sırasıyla İzmir (1900) ve Selânik (1891) takib etti. Mülkiye Mektebi’nde Usul-ı Tedris ve Terbiye dersleri okuttu. Genç yaşta kalp krizinden öldü. (27 Ocak 1903).
Eserleri
1. Elhân (1886)
2. Yâd-ı Mâzi (1887)
3. Âsâr-ı Perişan (1893)
4. Osmanlı Coğrafyası (1894)
5. Terane-i Zafer (1897)
6. Osmanlı Edebiyatı (1897)
7. Mükemmel Coğrafya-i Osmanî (1898)
8. İlm-i Servet (tarihsiz).
Eserlerinden Örnekler
Tabiatım
Balolarda bulunmuyor lezzet
Karı ardında gezmeden nefret
Karnavallar da bâis-i siklet
Hele yollarda koşmadır cinnet
Bunları bence câ-be-câ bulurum
Seyr-i sahrâdır en güzel seyrân
Âlem-i vahdet ile bir cânân
Bana kâfi, Ziyadesi noksân
Ben o âlemde pek safâ bulurum.
Meselâ vakt olursa subh-ı bahâr
Başlar elhâne bülbül-i gülzâr
Açılır ziynet-i cihân-ezhâr
Deşt ü sahrâ olur da hande-nisâr
Neşveler dilde mevc urur her bâr
Böyle yerlerde incilâ bulurum
Ne cihân-ı vâsi’dir vahdet
Onda mevcûd âlem-i hikmet
Alemin zihnine verip kudret
Keşf ü icâd yine eder himmet
Şairin fikrine verip cevdet
Eder eş’âra bahş-ı ulviyyet
Ben bu dünyâda itilâ bulurum
Ya cihân-ı muhabbet ü sevdâ
İşte bir menba’-ı bahâr-ı safâ
Mihre şayân olursa gıbta-resâ
Mesken-i Hak denilse de ahrâ
Bu cihân ol kadar safâ-bahşâ
Kimi görsem cihanda nağme-serâ
Mutlaka aşka mübtelâ bulurum
Şiirin Çözümlemesi
“Şiir zevki ve estetiği bakımından Ara Nesil dediğimiz kuşağı en iyi yansıtan şairlerden biri olan Menemenlizâde Mehmet Tahir, yukarıdaki manzumesinde bir devrin çok kullanılan temasını işler. Bu, balo, kadın, karnaval vb. eğlencelerden hoşlanmayan ya da artık bu tip eğlence anlayışına doymuş bir öznenin, ruhunu ve bedenini dinlendirecek yer olarak tabiatı seçmesidir. Servet-i Fünûncuların ‘tabiata kaçış’ ya da ‘tabiata sığınma’ teminden ayrı olarak içinde bir istibdat ya da çevre baskısının hissedilmediği bireysel bir kaçıştır bu.
Şiirin öznesi içinde balo, karnaval, kadın veya yollarda koşmanın bulunduğu bir eğlence anlayışım yersiz bulduğunu en güzel eğlencenin kırlarda gezinmek, sevgilisi ile yalnız bir dünyada başbaşa bulunmanın kendisi için en keyifli eğlence olduğunu söyler. Kalabalıklardan, tantana ve şamatalardan, başkalarının bakışlarından uzak bir dünyadır bu. ‘Karı’ sözüyle öznenin gündelik münasebetleri kastettiği sonradan anlaşılır.
Şiirin öznesi huzur tablosunu tamamlayacak ayrıntıları sıralamaya devam eder. Sözgelimi, bahar sabahı gülbahçesinde bülbüllerin şakımaya başlamasını, çiçeklerin bütün tabiatı kaplayıp süslemesini ruhunun açılıp huzur bulmasına yettiğini söyler. Bir empresyonizmin egemen olduğu bu manzumede tabiat, şairin sahip olduğu duyguları harekete geçirmek için kışkırtıcı rolü üstlenir.
Üçüncü bendde şair şiirinin felsefesini yapar. Buna göre; Yalnızlık çok geniş bir dünyadır. Hikmet dünyası da orada mevcuttur. Keşif, icad ve her an fark edilen yeni şeyler şairin fikrine, ilhamına yardım eder. Şiire bir yücelik katar ve şair de oraya yükselir. Artık salonların ve ikili ilişkilerin gizemli ve sorunlu dünyasından tabiatın dingin ve huzur veren kucağındadır şair. Romantiklerin keşfettiği tabiat budur. Hep veren ve tebessüm eden bir dünyadır. Fakat bunun böyle olmadığı ileriki yıllarda -özellikle Tevfik Fikret’in kimi şiirlerinde ortaya konduğu gibi- açıkça anlaşılacaktır. Romantik tabiat kendisine susayan bir ruhu bekler. Sosyal bir varlık olan insan zamanla ister istemez kendi hemcinslerinin arasına dönmek zorundadır. Bu bakımdan bu tür ‘kaçış’lar samimi olmakla birlikte sürekli değildir.
Son bendde şair insan dinginliğinin esasım aşk duygusuna bağlamaktadır. İster dünyaya tutulsun ister sevdaya düşsün mutluluk baharının kaynağı aşk duygusudur. Bu duygu o kadar güçlüdür ki bazen güneşe imrenme bazen de Tanrı katına ulaşmaya kadar insanı götürür.
Romantik bir tavırla içinde bulunduğu çevreyi ve onu süsleyen eşyayı, büyük tabiatı ruhunun halleriyle anlamaya çalışan şair, ‘ben’in içinde kaybolduğu bir dünyamn güzelliğini terennüm eder. Büyük davalardan, toplumu sarsacak fikirlerden ve insanın temel problemlerinden uzak, daha çok gündelik hassasiyetler ve kırılmaların şiirini yazmaya çalışır. Kendi ‘tabiatı’(yaratılış) ile harici âlemdeki büyük ‘tabiat’ı birbirine bağlı kılan bir anlayışın şiiridir bu.” (Ali İhsan Kolcu, Tanzimat Edebiyatı-1 Şiir)
Öteki Şiirlerinden Örnekler
Gazel
Bir neşvedir ki verir böyle tâb hüsnünüze
Güneşler etmededir incizâb hüsnünüze
Hazân içinde cihân, biz bahâr seyrettik
Verince reng-i latif-i hicâb hüsnünüze
Tebessüm etmede sandım cemâlinizde sürüş
Gelince böyle latif inkılâb hüsnünüze
Neden o çîn-i cebinler nedir o rûy-ı gazûb
Yakışmıyor güzelim piç ü tâb hüsnünüze
Biraz da arz-ı cemâl eyleyin ki uşşâka
Revâ değil bu kadar ihticâb hüsnünüze
Çemende yatmış uyurken bu şeb sizi gördüm
Nedir o hâl ki vermişti hâb hüsnünüze
Bugün muhabbeti gül suretinde seyrettik
Gelince reng-i latîf hicâb-ı hüsnünüze
Sizi görür de nasıl Tâhir olmaz üftâde
Güneşler etmededir incizâb hüsnünüze
Yâd-ı Mâzî
1. Dedim bir gün ki ey meh
Niçindir bu teenni
2. Beni tezvice tâlib
Olup etsen temenni
3. Senin olam cihânda
Nihayet bulsa bu hâl
4. Saâdetlerde etsen
Hayâta bahş-ı ikbâl
5. Takarrür etti ol dem
Bu teklifimle matlab
6. Bana manzûr olurdu
O yerler hep müzehheb
7. Beni tebrik ederdi
Nücûm u mâh gûyâ
8. Olurdum goncalarla
Hafi gülşende gûyâ
9. Bütün dil-dâra dâir
İdi ammâ mebâhis
10. Ki hep bahsi olurdu
Hezerân şevki bâis
11. Peder verdi nihayet
Cevâb-ı redd o mâha
12. Bizi gark etti âhir
Yemm-i leyl-i siyâha
13. Gurûb etti semâda
Ümidim ahterâm
14. Zalâm-ı ye’s içinde
Görür oldum cihanı
15. Kılıp tertip bir şeb
Nihânî bezm-i ülfet