Manzume – Şiir – Âhenk
Manzume – Şiir – Âhenk
SİTEM
Önde zeytin ağaçları arkasında yâr
Sene 1946
Mevsim
Sonbahar
Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim
Dalları neyleyim
Yâr yoluna dökülmedik dilleri neyleyim
Yâr yâr
Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar
Değirmen misali döner başım
Sevda değil bu bir hışım
Gel gör beni darmadağın,
Tel tel çözülüp kalmışım
Yâr yâr
Canımın çekirdeğinde diken
Gözümün bebeğinde sitem var
Şiirde, duygu ses akışıyla birlikte verilmiştir. “Yar” sözcüğünün sık tekrarı, -ar ve -ım uyaklarının değişik aralıklarla kullanılması ses akışını sağlamıştır. Sözcüklere yan anlamlar yüklenmiştir. Bireysel duyguların yansıtıldığı bir gerçeklik vardır. Bu gerçeklikte çağrışım ön plandadır. Bu sebeple metin yapı bakımından “şiir” özelliği taşımaktadır.
Dizeleri cümleler şeklinde yazıp şiiri düz yazıya çevirmeye çalışalım:
“Önde zeytin ağaçları, arkasında yâr var. Sene 1946, mevsim sonbahar. Önde zeytin ağaçları neyleyim, dalları neyleyim, yâr yoluna dökülmedik dilleri neyleyim.”
Görüldüğü gibi ses akışıyla ve çağrışımlarla sağlanan duygu yönü, şiir, düz yazıya çevrilince bozuluyor. Çağrışım yönü güçlü olan şiirlerin düz yazıyla ifade edilmesi zordur ve anlam kaybına sebep olur. Sitem adlı şiirin olay örgüsünü çıkaramayız. Çünkü şiirlerde olaylar değil, olayların karşısındaki bireysel seziş, duyuş ve hayal dile getirilir. Bu şiirde amaç, bireysel duygunun anlatılmasıdır.
Şiirde, duygu anlatıldığı için soyut yönü ağır basar, çağrışım yönü güçlüdür, anlam çok yönlüdür.
Manzume ve Manzum Hikâye
KÜFE (Manzum Hikâye Örneği)
Beş – on gün oldu ki, mu’tâda inkıyâd ile ben
Sabahleyin çıkıvermiştim, evden erkenden.
Bizim mahalle de İstanbul’un kenarı demek:
Sokaklarında gezilmez ki yüzme bilmeyerek!
Adım başında derin bir buhayre dalgalanır
Sular karardı mı, artık gelen gelir dayanır!
Bir elde olmalı kandil, bir elde iskandil,
Selâmetin yolu insan için bu, başka değil!
Elimde bir koca değnek, onunla yoklayarak,
Önüm adaysa basıp, yok, denizse atlayarak,
– Ayakta durmaya elbirliğiyle gayret eden,
Lisân-ı hâl ile amma rükûa niyyet eden-
O sâl-hûrde, harab evlerin saçaklarına,
Sığınmış öyle giderken, hemen ayaklarına
Delilimin koca bir şey takıldı… Baktım ki:
Genişçe bir küfe yatmakta, hem epey eski.
Bu bir hamal küfesiymiş… Aceb kimin?
Derken; On üç yaşında kadar bir çocuk gelip öteden,
Gerildi, tekmeyi indirdi öyle bir küfeye:
Tekermeker küfe bitâb düştü ta öteye.
– Benim babam senin altında öldü, sen hâlâ
Kurumla yat sokağın ortasında böyle daha!
O anda karşıki evden bir orta yaşlı kadınGöründü:
-Oh benim oğlum, gel etme kırma sakın!
Ne istedin küfeden, yavrum?
Ağzı yok dili yok,
Baban sekiz sene kullandı…Hem de derdi ki:
“Çok uğurlu bir küfedir, kalmadım hemen yüksüz…”
Baban gidince demek kaldı, adetâ öksüz!
Onunla besleyeceksin ananla kardeşini.
Bebek misin daha öğrenmedin mi sen işini?Dedim ki ben de:
– Ayol dinle annenin sözünü!
Fakat çocuk bana haykırdı, ekşitip yüzünü:
– Sakallı, yok mu işin.
Git cehennem ol şuradan?
Ne dırlanıp duruyorsun sabahleyin oradan?
Benim içim yanıyor: Dağ kadar babam gitti…
– Baban yerinde adamdan ne istedin şimdi?
Adamcağız sana, bak hâl dilince söylerken…
– Bırak hanım, o çocuktur, kusura bakmam ben…
Adın nedir senin oğlum?
– Hasan
– Hasan, dinle.
Zararlı sen çıkacaksın bütün bu hiddetle.
Benim de yandı içim anlayınca derdinizi…
Fakat, baban sana ısmarlayıp da gitti sizi.
O bunca yıl çalışıp alnının teriyle seni
Nasıl büyüttü? Bugün, sen de kardeşini,
Yetim bırakmayarak besleyip büyütmelisin.
– Küfeyle öyle mi?
– Hay hay! Neden bu söz lâkin?
Kuzum ayıp mı çalışmak, günah mı yük taşımak?
Ayıp: Dilencilik, işlerken el, yürürken ayak.
– Ne doğru söyledi! Öp oğlum amcanın elini…
– Unuttun öyle mi? Bayramda komşunun gelini:
“Hasan, dayım yatı mekteplerinde zabittir;
Senin de zihnin açık… Söylemiş olaydık bir…
Koyardı mektebe… Dur söyleyim” demişti hani?
Okutma sen de hamal yap bu yaşta şimdi beni!
Söz anladım ki uzun, hem de pek uzun sürecek;
Benimse vardı o gün pek çok işlerim görecek;
Bıraktım onları, saptım yokuşlu bir yoldan.
Ne oldu şimdi aceb, kim bilir, zavallı Hasan?
Kelimeler:
mu’tâd: Alışkanlık
buhayre: Göl
lîsan-ı hâl: Hal dili
inkıyad: Uymak
İskandil: Denizin derinliğini ölçmeye yarayan alet
rükû: Eğilme
salhurde: Eski, asırlık
delil: Kılavuz, baston
zabit: Subay
- Metinde duygu, ses akışıyla birlikte verilmiştir.
- Her iki dizede bir değişen redif ve uyaklarla ve a a b b c c … uyak düzeniyle ses akışı sağlanmıştır.
- Ritim, aruz ölçüsüyle sağlanmıştır.
- Sözcükler ağırlıklı olarak gerçek anlamıyla kullanılmıştır.
- Metinde anlatılanlar yaşanması mümkün olan olaylardır. Gerçek hayattan yapılan gözlemler bire bir anlatılmıştır.
Metni düz yazıya çevirelim:
“Ben on gün önce, alışmış olduğum gibi, sabahleyin evden erkenden çıkıvermiştim. Bizim mahalle, İstanbul’un kenarı demek, sokaklarında yüzme bilmeyerek gezilmez…”
Görüldüğü gibi metin düz yazı şeklinde anlatılmaya daha uygundur.
Metnin olay örgüsü:
1. Şairin mahallede yürümesi
2. Değneğe küfenin takılması
3. Hasan ve annesiyle konuşmaları
4. Hasanın okumak istemesi
5. Şairin oradan ayrılması
- Metinde yaşanmış veya yaşanabilecek olaylar anlatıldığı için olay örgüsünü çıkarabiliriz.
- Bu metinde amaç, doğal gerçekliği bulunan bir konuyu anlatmaktır. Bu yüzden metnin anlatım yönü güçlü, çağrışım yönü zayıftır.
- Metinde somut anlamlılık ön plandadır.
- Bu metin yapı bakımından “manzum hikâye” özelliği gösterir.
Manzume
- Ölçülü ve uyaklı manzum parçalardır.
- Öğretici konular ve akılda kolay kalması istenen düşünceler bu nazım şekliyle yazılır.
- Estetik kaygı taşımazlar.
- Çağrışım yönü ve imgeleme zayıftır.
- Manzum hikâyeler birer manzumedir.
Manzum Hikâye
- Toplumu ilgilendiren olaylar işlenir.
- Mensur hikâyelerdeki gibi olay, yer, zaman, kahramanlar vardır.
- Daha çok ders veren, eğitici, öğretici, etkileyici konular seçilir.
- Ölçü ve uyağa dikkat edilir.
- Anlam, alttaki dizelerde devam eder.
- Karşılıklı konuşmalara yer verilir.
- Dizelerin uzunlukları aynı olmayabilir.
- Bu nazım şekli edebiyatımıza Tanzimat Dönemi’nden sonra girmiştir.
Manzume ve Şiir Arasındaki Farklılıklar
(“Sitem” ve “Küfe”yi dikkate alınız.)
- Şiirde anlatılanları düz yazıyla ifade edemeyiz, manzumede anlatılanları düz yazıyla ifade edebiliriz.
- Şiirde olay örgüsü yoktur, manzumede olay örgüsü vardır.
- Şiirde bireysellik duygu ve çağrışım ön plandadır; manzumede toplumsal konular yaşanmış ya da yaşanabilecek olaylar işlenir.
- Şiirde çok anlamlılık ve imge ağır basarken manzumede sözcükler genellikle gerçek anlamında kullanılır.
- Manzumeler genellikle didaktik metinlerdir.
Şiirde Ahenk
Şiirde ahengi sağlayan öğeler şunlardır:
- Ölçü (Hece Ölçüsü, Aruz Ölçüsü)
- Uyak/ Redif/ İç uyak
- Aliterasyon
- Asonans
- Armoni (Ses akışı)
- Vurgu ve tonlama (Söyleyiş tarzı)
Şiirde âhenk unsurları nelerdir?
ŞİİRDE ÂHENK UNSURLARI
1. Şiirde şekil ve muhtevanın (içeriğin) ideal uyumudur.
2. Dizeleri oluşturan kelimelerdeki şiiri oluşturan dizelerdeki seslerin uyumu demektir.
3. Şiirle düz yazıyı birbirinden en önemli özellik ahenktir.
4. Ahenk unsurları armoni ve ritim olmak üzere iki başlık altında ele alınır.
Armoni:
1. Art arda gelen dizelerdeki seslerin uyumu demektir.
2. Bu uyum birbirine yakın ünlü ve ünsüz seslerin tekrar edilmesiyle sağlanır.
Aliterasyon: Ünsüz seslerin art arda tekrar edilmesiyle elde edilir.
Bir büyük boşlukta bozuldu büyü
Canımdan canına nice can aksın ey can
Asonans: Ünlü seslerin art arda tekrar edilmesiyle elde edilen armonidir.
Ayağın sakınarak basma aman sultanım
Dökülen mey kırılan şişe-i rindân olsun
Ritim: Şiirde uyak ve ölçünün ustalıklı kullanılmasıyla elde edilen ahenktir.
Târik-i gülzâr-ı âlem / mâlik-i mülk-i âdem
Münkirine mahz-ı mâtem / müminine sûrsun (Itrî)Ne sabahı göreyim ne sabah görüneyim
Gündüzler size kasın verin karanlıkları
Islak bir yorgan gibi sımsıkı bürüneyim
Örtün üstüme örtün serin karanlıkları
Yukarıdaki birinci şiirde ritim hem iç uyakla hem de aruz ölçüsüyle ikinci şiirde ise ritim hem uyakla hem de hece ölçüsüyle sağlanmıştır.
Ayrıca bak. ⇒ Manzum Hikâye
Ayrıca bak. ⇒ Şiirde Ahenk Öğeleri, Ahenk Unsurları