Kelimede (Sözcükte) Anlam
Kelimede (Sözcükte) Anlam
Kelime (Sözcük) Bilgisi
A. Anlam Bakımından Sözcükler
- Gerçek Anlam (Temel Anlam)
- Yan Anlam
- Mecaz Anlam
- Deyim Anlam
- Terim Anlam
- Argo Anlam
- Soyut Anlam
- Somut Anlam
- Genel ve Özel Anlam
B. Sözcükler Arasındaki Anlam İlişkileri
- Eş Anlamlı Sözcükler
- Yakın Anlamlı Sözcükler
- Zıt Anlamlı Sözcükler
- Eş Sesli Sözcükler
- İkilemeler
- Yansımalar
- Atasözleri
- Dolaylama
- Anlam Genişlemesi
- Anlam Daralması
- Anlam İyileşmesi
- Anlam Kötülemesi
- Güzel Adlandırma
SÖZCÜK (KELİME)
Cümlenin anlamlı en küçük birimlerine ya da tek başına anlamı olmadığı hâlde cümle içinde anlam kazanan anlatım birimlerine kelime (sözcük) denir. Kelime, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan dilin anlamlı en küçük parçasıdır. Kelimelerin belirli bir düzen içerisinde bir araya getirilmesiyle anlaşma sağlanır.
SÖZCÜKTE ANLAM
Kelimeler de dil gibi canlı varlıklardır. Sahip oldukları anlamların dışında zamanla yeni anlamlar kazanabildikleri gibi bir anlamda birkaç kelime de kullanılabilir. Bu özellikler hem kelimenin kendisine ait olabilir, hem de diğer kelimelerle olan anlam ilişkisini gösterebilir. Burada kelimelerin anlam özelliklerinin yanı sıra kelimeler arasındaki anlam ilişkileri de karşımıza çıkmaktadır.
Kelimeler tek başlarına anlamlı olabildikleri gibi cümlede veya söz içinde kullanılışlarına göre yeni anlamlar da kazanabilirler, aralarında anlamdaşlık sesteşlik gibi ilişkiler de barındırabilirler.
Anlam bakımından kelimeler ve kelimeler arasındaki anlam ilişkileri şunlardır:
A. ANLAM BAKIMINDAN SÖZCÜKLER
Kelimelerin taşıdıkları anlamları maddeler hâlinde sıralayalım.
1. GERÇEK ANLAM (TEMEL ANLAM)
Gerçek (temel) anlam, kelimelerin taşıdıkları ilk ve genel anlama gerçek anlam denir. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır. Kelimenin gerçek anlamı, herkesçe bilinen yaygın anlamıdır. Buna “temel anlam” da denir.
Meselâ, “ağız” dendiğinde akla ilk gelen, organ adıdır. “göz” kelimesi de öyle.
- Soğuktan su boruları patlamış.
- Ayağında eski bir spor ayakkabı var.
- Biraz sonra toprak bir yola girdik.
- Kanadı kırık bir martı gördüm.
- Soğuk sudan boğazı şişmişti.
- Yataktan kalkarken başımı duvara çarptım.
- Dün gece erken yattım.
- Sıcak çorbayı içince rahatladım.
- Dolaptan temiz elbiselerini çıkardı.
- Ahmet’in burnu iyi koku alır.
- Ağzında yaralar oluşmuştu.
- Elini hırsla masaya vurdu.
- İri hantal gövdesini zorlukla sürüklüyor gibiydi.
- Gölün kıyılarını yapraksız, bodur ağaçlar kuşatmıştı.
2. YAN ANLAM
Temel anlamıyla bağlantılı olarak zamanla ortaya çıkan değişik anlamlara yan anlam denir.
Sözcüğün gerçek anlamının dışında, ancak gerçek anlamıyla az çok yakınlık taşıyan yeni anlamlar kazanması yan anlamı oluşturur. Bir sözcüğün yan anlam kazanmasında genellikle yakıştırma ve benzerlik ilgisi etkili olmaktadır.
Meselâ “göz” dendiğinde akla ilk gelen, kelimenin temel anlamı olan organ adıdır. Ama “iğnenin gözü”, “çantanın gözü”, masanın gözü” tamlamalarındaki anlamlar benzetme yoluyla kazandırılmış yeni anlamlardır. Bunlara da yan anlam denir.
Meselâ, “düşmek” kelimesi “Meyveler tek tek yere düştü” cümlesinde temel anlamda; “Çocuğun pantolonu düşüyordu”, “Bu yılın ilk karı düştü” ve “Kavakların gölgesi yola düştü” cümlelerinde yan anlamdadır.
- Beşiktaş sırtlarına ağaç dikiyorlar. (arka taraf)
- Gülün tomurcukları sabahleyin patlamış.
- Uçağın kanadı havada parçalanmış.
- Başı kırık bir çiviyi sökmeye uğraşıyor.
- Bu dalda başarılı olabileceğimi sanıyorum.
- Köprünün ayağına bomba koymuşlar.
- Şişeyi boğazına kadar doldurdu.
- Kapının kolunu kırınca babamdan azar işittim.
- Benim yetiştirdiğim öğrenciler daha başarılı.
- Yokuşun başına kadar koştuk.
Somutlaşma ve Soyutlaşma: Dilimizde kelimeler sadece bir anlamda kullanılamaz. Yani bir kelime birden fazla yerde ve çok farklı anlamlarda kullanılabilir. Onun için somutlaşma ve soyutlaşma, dilimizdeki kelimeler için her zaman mümkündür.
Somut anlamıyla “geçilen yer” demek olan “yol” kelimesi “yöntem, metot” anlamına gelerek soyutlaşmıştır.
Yakıştırmaca: Kendi adı olmayan ya da adı olduğu hâlde bilinmeyen varlıklar çeşitli özellikleri nedeniyle uygun olan kelimelerle adlandırılır. Buna yakıştırmaca denir.
- Uçağın kanadı, masanın gözü, ayakkabının burnu vb.
3. MECAZ ANLAM
Ayrıca bakınız ⇒ Mecaz Anlam
4. DEYİM ANLAM
Deyim, en az iki kelimenin kalıplaşarak yeni bir anlam kazanmasıyla oluşan mecazlı sözlerdir. Kelimelerden biri veya her ikisi anlam kaybına uğrar.
- Bu sözlerle gönlümü almış mı oldun?
- Kendi düşüncelerinde ayak diriyordu.
- Korktuğu başına gelmiş, arabası bozulmuştu.
- Her gördüğüne dudak büküyordu.
- Senin yaptığın pire için yorgan yakmak.
- İki genç adam boğaz boğaza geldi.
- Olur olmaz konularla baş ağrıtmayı seversin.
- Bu şekilde anlatırsanız aklı yatar.
- Sonunda korktuğumuza uğradık, çocuk kayboldu.
- Matematiği aklım almıyor.
- Çocuk ağzı açık beni dinliyordu.
- Öğrenciler, beni can kulağı ile dinliyordu.
- Hiçbir işte dikiş tutturamamıştı.
- Bizimkinin iyice çenesi düştü.
- Göze girmek için her şeyi yapıyor.
- İşin ağırlığın gözümüzü korkutmuştu.
- Bu soruya kafa yormanı istemiştim.
- Çocuk eli uzun biri, cüzdanımı almış.
- Burası çok ayak altı, şurada duralım.
Deyimlerin özellikleri:
a) Deyimler kalıplaşmış sözlerdir. Sözcüklerin yerleri değiştirilemez, herhangi biri atılamaz, yerlerine başka kelimeler konulamaz.
- Meselâ “yüzün ak olsun” yerine “yüzün beyaz olsun” denilemez,
- “ocağına incir ağacı dikmek” yerine “ocağına çam ağacı dikmek” denilemez,
- “ayıkla pirincin taşını” yerine “ayıkla bulgurun taşını” denilemez,
- “dilinin altındaki baklayı çıkar” yerine “dilinin altındaki şekeri çıkar” denilemez,
- “tüyleri diken diken ol-” yerine “kılları diken diken ol-” denemez.
Ama istisnalar yok değildir: “baş başa vermek” ve “kafa kafaya vermek” gibi.
Araya başka kelimeler girebilir:
- “Başını derde sokmak” » Başını son günlerde hep derde soktu.
b) Deyimler kısa ve özlü anlatımlardır. Az sözle çok şey anlatırlar:
- “Çam sakızı çoban armağanı”,
- “dili çözül-“,
- “dilinde tüy bit-“,
- “dilini yut-“
c) Deyimler en az iki sözcükten oluşurlar. Bu özellik deyimi mecazdan ayırır.
Deyimler ya kelime öbeği ve mastar şeklinde olurlar ya da cümle şeklinde olurlar ki bunların bir kısmı gerçek olaylara veya öykücüklere dayanır.
c.1. Deyimler kelime öbeği ve mastar şeklinde olurlar:
- ağzı açık, kulağı delik,
- eli uzun, kaşla göz arasında,
- bulanık suda balık avla-, dikiş tutturama-,
- can kulağı ile dinle-, köprüleri at-,
- pire için yorgan yak-, pişmiş aşa su kat-,
- kafayı ye-, aklı alma-,
- akıntıya kürek çek-, ağzı kulaklarına var-,
- bel bağla-, çenesi düş-,
- göze gir-, dara düş-,
c.2. Deyimler cümle şeklinde olurlar ki bunların bir kısmı gerçek olaylara ya da öykücüklere dayanır.
- Yorgan gitti, kavga bitti.
- Dostlar alışverişte görsün,
- Çoğu gitti azı kaldı,
- Allah bana ben de sana,
- Atı alan Üsküdar’ı geçti,
- Tut kelin perçeminden,
- Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı,
- Kızım sana söylüyorum, gelinim sen alın.
- Ben diyorum hadımım, o soruyor kaç çocuğun var?,
- Ne şiş yansın ne kebap,
- Fol yok yumurta yok …
d) Deyimler özel anlamlı sözlerdir.
Atasözleri ile arasındaki farklar:
- Deyimler genel yargı bildirmezler.
- Deyimler bir kavramı belirtmek için bulunmuş sözlerdir.
- Öğütte bulunmazlar.
- Atasözleri ise genel anlamlı sözlerdir. Ders vermek, öğütte bulunmak için ortaya konulmuşlardır. Deyimle atasözünü ayıran en önemli nitelik budur.
Meselâ: “İşleyen demir ışıldar” atasözüdür. Çalışmanın önemini anlatmaktadır. Bu yargı dünyanın her yerindeki insan için geçerlidir.
e) Deyimlerin çoğunda kelimeler gerçek anlamından çıkarak mecaz anlam kazanmışlardır.
- Çantada keklik, ağzı açık, kulağı delik, abayı yakmak, devede kulak, hapı yutmak, fol yok yumurta yok, hem nalına hem mıhına, ne şiş yansın ne kebap, ben diyorum hadımım, o soruyor kaç çocuğun var?
Bazı deyimler ise anlamlarından çıkmamışlardır:
- Çoğu gitti azı kaldı, ismi var cismi yok, adet yerini bulsun, Allah bana ben de sana, yükte hafif pahada ağır, özrü kabahatinden büyük, dosta düşmana karşı, iyi gün dostu, canı sağ olsun …
f) Deyimler cümlenin öğesi olabilir, cümlede başka görevler de alabilir:
- Üzüntüsünden ağzını bıçak açmıyordu. (Yüklem)
- Damarıma basmadan konuşamaz mısın? (Zarf tümleci)
- Aslan payı ona düştü. (Özne, isim tamlaması)
- O, dik kafalı biridir. (sıfat tamlaması, sıfat)
g) Kafiyeli deyimler de vardır:
- Ele verir talkımı, kendi yutar salkımı
5. TERİM ANLAM
Bir bilim, sanat ya da meslek dalıyla ilgili bir kavramı karşılayan kelimelere terim denir. Terimlerin anlamları dar ve sınırlıdır.
Örnek: “Ekvator” kelimesi tek bir anlama gelir ve tek bir nesneyi karşılar.
Örnek: kök, mısra, muson.
“yüklem, özne, kök, zarf”, dil bilgisi terimleri; “üçgen, daire, çap”, kelimeleri de geometri terimleridir.
Terimler halkın söz varlığında yer almaz, ama halk ağzında kullanılıp da sonradan terim özelliği kazanmış kelimeler vardır.
Örnek: “Budala” kelimesi halkın söz varlığında aptal, anlayışsız, sersem anlamlarıyla kullanılır, fakat bu kelime psikolojide belli bir zeka seviyesine sahip anlamında kullanıldığında terimdir.
Terimler, genellikle gerçek anlamıyla kullanılan sözlerdir. Terimlerin, mecaz anlamı, yan anlamı, deyim anlamı yoktur.
- Boğaz’ı geçip Karadeniz’e ulaştık.
- Ayağı olmayan göllerde tuz oranı yüksek olur.
- Ağacın kökleri çok derinde.
- Üçgenin iç açıları toplamı 180’dir.
6. ARGO ANLAM
Sadece belli bir topluluk ya da meslek tarafından kullanılan özel sözcüklerden oluşan dile argo denir.
• Argo, dil içinde bir dil gibidir.
• Külhanbeylerinin anlaşma vasıtası da denebilir. Küfürle karıştırılmamalıdır.
• Argonun varlık sebebi kolay ve çekici anlatımı yakalama isteğidir.
• Şekil ev anlamda ölçüsüzlük ve mübalâğa esastır.
• Bağımsız ve sorumsuz yaşayışın dilidir de denebilir.
• Dışa dönüklük, boşalma, rahatlama argoda sınırsızdır. Her şeye küfür kelimeleri kullanmadan küfredilir. “Canına yandığımın dünyası” gibi.
Ayrıca bakınız ⇒ Argo Sözlüğü
- abdestini vermek: azarlamak
- aklına tükürmek: birinin düşüncesini beğenmemek
- röntgenci: kadınları gizlice gözetleme alışkanlığı olan erkek
- piliç gibi: güzel ve sevimli kız
- mektep çocuğu: acemi, toy
- zokayı yutmak: aldatılıp zarara sokulmak
- yutmak: iyice eksiksiz olarak öğrenmek
- arakçı: hırsız
- bal kabağı: aptal, beyinsiz
- torpil, moruk, çakmak (sınıfta kalmak), asılmak…
7. SOYUT ANLAM
Beş duyu organından biriyle algılanamayan, maddesi olmayan, varlıkları inançla ve his ile bilinen kavram ve varlıkları karşılayan kelimelere soyut kelimeler denir; bu kelimelerin gösterdiği anlam özelliklerine de soyut anlam denir.
- Hayal, rüya, düşünce, menfaat, sevgi, korku, güzellik…
8. SOMUT ANLAM
Beş duyu organında biriyle algılanabilen, maddesi olan kavram ve varlıkları karşılayan kelimelere somut kelimeler denir; bu kelimelerin gösterdiği anlam özelliklerine de somut anlam denir.
- Ağaç, taş, ev, mavi, soğuk, su, masa, yol, yürümek, koşmak…
Soyut anlamlı kelimeler mecazlı kullanılarak somuta aktarılabilir.
- “Yazınızda kuru bir anlatım görüyorum.”
- “Adam yıldızlara basa basa yürüyordu.”
9. GENEL VE ÖZEL ANLAM
Genel anlamlı kelimeler birden fazla kelimeyi bünyesinde bulunduran, birden çok türü kapsayan kelimelerdir. Özel anlamlı kelimeler ise daha dar bir anlamı, kesin ve net olarak anlatır. Anlam özelleştikçe kesinlik de artar.
- Varlık-canlı-insan-Ahmet
- Metin-paragraf-cümle-kelime-hece-harf
B. SÖZCÜKLER ARASINDAKİ ANLAM İLİŞKİLERİ
1. EŞ ANLAMLI (ANLAMDAŞ) SÖZCÜKLER
Eş anlamlı (anlamdaş) sözcükler, yazılış ve okunuş bakımından farklı fakat anlamca aynı olan sözcüklerdir. Bu tür sözcükler birbirlerinin yerini tutabilir. Anlamdaş sözcüklerin birisi genelde yabancı kökenlidir.
- kıymet-değer,
- cevap-yanıt,
- sene-yıl,
- medeniyet-uygarlık,
- imkân-olanak,
- acele-ivedi,
- zelzele-deprem,
- yoksul-fakir,
- misafir-konuk,
- sınav-imtihan,
- yöntem-metot,
- mesele-sorun,
- fiil-eylem,
- kelime-sözcük,
- vasıta-araç…
Fakat bazı durumlarda anlamdaş kelimeler birbirinin yerini tutamaz:
“kara bahtlı” kelime grubunda “kara” kelimesinin yerine “siyah” kelimesini kullanamazsınız. Çünkü iki kelimenin (kökeni ne olursa olsun) anlamdaş veya yakın anlamlı olabilmesi için aynı anlam özelliğini taşımaları gerekir.
Türkçe kelimeler arasında da eş anlamlılık olabilir:
- deprem-yer sarsıntısı-zelzele,
- kimi zaman-ara sıra-zaman zaman-arada bir-bazen
2. YAKIN ANLAMLI SÖZCÜKLER
Yakın anlamlı sözcükler, yazılışı ve okunuşu farklı olan, anlamdaş gibi göründüğü hâlde birbirinin yerini tamamen tutamayan, yani aralarında anlam ayrıntısı bulunan sözcüklerdir. Bunlar çoğunlukla Türkçe kelimelerdir.
- göndermek-yollamak,
- bezmek-bıkmak-usanmak,
- dilemek-istemek,
- çevirmek-döndürmek,
- söylemek-demek-konuşmak,
- eş-dost, hısım-akraba,
- bakmak-seyretmek,
Örnek:
- Kardeşim sana küsmüş.
- Kardeşim sana kırılmış.
- Kardeşim sana gücenmiş.
- Kardeşim sana darılmış.
Birinci cümlede bir “kesinlik ve aşırılık” anlamı, ikinci cümlede bir “esneklik, hatta hoşgörü” anlamı, üçüncü cümlede “üzülmek” anlamı, dördüncü cümlede “gücenip görüşmez olmak” anlamı vardır.
- Ben her sorunla başa çıkarım. (baş etmek)
- Bu kadar yürekten çağırma beni. (candan)
- Davranışları hiçbir zaman içtenlikli değildi. (yürekten, candan)
- Yaptığı işi önemsemiyordu. (özen göstermiyordu.)
3. ZIT (KARŞIT) ANLAMLI SÖZCÜKLER
Zıt (karşıt) anlamlı sözcükler, anlamca birbirinin karşıtı olan sözcüklerdir.
- Siyah-beyaz, uzun-kısa, aşağı-yukarı, ileri-geri, var-yok, gelmek-gitmek …
Tüm kelimelerin zıt anlamlısı yoktur. Eylemlerde de durum aynıdır. Bir eylemin olumsuzu o eylemin karşıtı satılmaz.
- “sevinmek” karşıtı sevinmemek değil “üzülmek”tir.
Kelimeler arasındaki karşıtlık cümledeki kullanıma göre değişir.
- “doğru” kelimesinin zıt anlamlısı bir cümlede “eğri” olurken, diğerinde “yanlış” olabilir.
Dikkat!
İki kelimenin (kökeni ne olursa olsun) anlamdaş, yakın anlamlı veya zıt anlamlı olabilmesi için aynı anlam özelliğini taşımaları gerekir.
Meselâ, siyah ile beyaz, ancak ikisi de gerçek (temel) anlamda oldukları zaman zıt anlamlı olurlar. Hafif olmayan anlamındaki “ağır” kelimesinin ağır olmayan anlamındaki “hafif”le zıt anlamlı olabilmesi için ikisinin de gerçek (temel) anlamda kullanılması gerekir.
4. EŞ SESLİ (SESTEŞ) SÖZCÜKLER
Eş sesli (sesteş) sözcükler, yazılışı ve okunuşu aynı olduğu hâlde anlamları farklı olan sözcüklerdir. Bunlar yalın hâlde olabildikleri gibi ek almış hâlde de olabilirler. Şiirde cinas olarak kullanılır ve cinaslı kafiye yapılır.
- gül: 1. çiçek, 2. gülmekten emir
- kır: 1. kırsal alan, 2. kırmaktan emir, 3. beyaz
- yazma: 1. baş örtüsü, 2. yazmaktan olumsuz emir, 3. yazma işi
» Ek almış kelimelerle, ek almış ve almamış kelimeler arasında da eş seslilik söz konusudur. Bu ekler görevce farklı ekler de olabilir:
Siyah anlamındaki “kara” ile “kar-a” (-a: yönelme hâl eki) gibi
- “Oyuncakları olmuş çocukların kurşunlar“
- “Zalimler her saat taze fidanları kurşunlar“
- Neden kondun a bülbül kapımdaki asmaya
- Ben yarimden vazgeçmem götürseler asmaya
» “hala” ve “hâlâ”, “kar” ve “kâr”, “adet” ve “âdet” kelimeleri eş sesli değildir. Okunuşları ve anlamları farklıdır.
5. İKİLEMELER
İkilemeler, Anlamı pekiştirip güçlendirmek ve çekici kılmak için aynı kelimenin, yakın anlamlı kelimelerin veya zıt anlamlı kelimelerin tekrarıyla oluşan kelime grubudur.
- ev bark, çoluk çocuk, ufak tefek, doya doya …
» Yapı Yönüyle İkilemeler:
a) Yakın Anlamlı: doğru dürüst, delik deşik, eş dost
b) Aynı Anlamlı: kılık kıyafet, ses seda, köşe bucak…
c) Karşıt Anlamlı: Aşağı yukarı, ileri geri, az çok, er geç ….
d) Aynı Kelimenin Tekrarı: duya duya, ağır ağır, yavaş yavaş …
e) Yansımaların Tekrarı: çat pat, kıs kıs, fısıl fısıl …
f) Sadece Biri Anlamlı: eğri buğrü, eski püskü
g) Yarı Anlamlı: eciş bücüş, ıvır zıvır, abur cubur …
» İkilemelerin arasına hiçbir noktalama işareti konulamaz.
6. YANSIMALAR
Yansıma sözcükler, tabiata, insana, insan dışındaki canlılara ve eşyaya ait seslerin taklit edilmesi sonucu ortaya çıkan kelime veya kelime gruplarıdır.
- tık, tak, pat, çat, hışır hışır, miyav, hırr, hav, me, mee, mışıl mışıl, fıkır fıkır, şıkır şıkır…
» Yansımalardan isim ve fiil türetilebilir.
- “miyavlamak, çatırdamak, şıkırtı, meleşmek, şırıltı”
7. ATASÖZLERİ
Atasözleri, atalarımızdan günümüze kadar ulaşan, belirli bir yargı içeren, söyleyeni belli olmayan düz konuşma içinde kullanılan sözlerdir.
Atasözlerinin özellikleri:
- Kalıplaşmış sözlerdir, eşanlamlılarıyla dahi değiştirilemez.
- Kısa ve özlü sözlerdir. Az sözle çok anlam ifade ederler.
- Tecrübelere ve gözlemlere dayanırlar, bazen âdet ve gelenekleri ifade ederler.
- Çoğu mecazlıdır.
- Anonimdir ve edebî tür özelliği gösterir.
- Genel bir yargı bildirir.
- Öğüt verme amacı taşır
Örnekler:
- At ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır.
- Aç koyma hırsız olur, çok söyleme yüzsüz olur, çok değme arsız olur.
- Böyle gelmiş, böyle gider.
- Çocuğa iş buyuran, ardınca kendi gider.
- Damlaya damlaya göl olur.
- Dost kazan dost; düşman anadan da doğar.
- Eden bulur.
- Geniş gününde dar gezen, dar gününde geniş gezer.
- Göz görmeyince gönül katlanır.
- Herkes kaşık yapar ama sapını yapamaz.
- Her şey incelikten insan kabalıktan kırılır.
- Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır.
- Üzerine laf düşmedikçe konuşma.
- Vakitsiz açılan gül çabuk solar.
8. DOLAYLAMA
Dolaylama, bir kelimeyle anlatılabilecek bir durumu birden fazla kelimeyle anlatmaya denir.
- “yavru vatan”: Kıbrıs,
- “büyük kurtarıcı”: Atatürk,
- “ulu önder”: Atatürk
- “derya kuzuları”: balık,
- “file bekçisi”: kaleci
- “Türkiye’nin kalbi”: Ankara
ANLAM DEĞİŞMELERİ
9. ANLAM DARALMASI
Gösterge ile gösterilen arasındaki ilişkide, gösterge aynı kaldığı halde gösterilende değişiklik olabilmektedir. Toplumun hayatındaki değişmeler, bazı durumlarda göstergenin işaret ettiği kavramın toplum hayatından çıkması, dilde tabulaşma, başka dillerle olan ilişkiler, anlam değişmelerine neden olmaktadır. Anlambilim aynı zamanda bu tür değişmeleri de inceler.
Anlam değişmelerinin çeşitli türleri vardır.
Bir gösterge daha genel ve kapsayıcı anlamda kullanılırken, gösterdiği alanların bir kısmında daralma olması, bunun sonucunda kullanıldığı bağlamlarda meydana gelen daralma ve sınırlanmalar anlam daralması olarak adlandırılmaktadır.
Anlam daralmaları, göstergenin geniş anlamıyla kullanılırken gösterdiği ögenin belli bir bölümünü, türünü, özelliğini göstermesi şeklinde ortaya çıkar.
Örnek olarak “geyik” günümüzde “geyikgillerden erkeklerinin başında uzun ve çatallı boynuzları olan memeli hayvan” anlamıyla kullanılmaktadır. Oysa bu sözcük Eski Türkçe dönemi metinlerinde “yabani hayvan” anlamına da gelmektedir.
Aynı şekilde ilgi çekici bir daralmayı da “oğlan” sözcüğünde görürüz. Oğlan tarihi metinlerinde “evlat, çocuk” anlamıyla kullanılır, cinsiyet ayrımı yapmak gerektiğinde “urı oğlan”, “kız oğlan” kullanılır. Oysa aynı sözcü anlamı bugün daralmış ve sadece “erkek çocuk” için kullanılır hale gelmiştir (Aksan, 1982, s. 215).
İlgi çekici bir anlam daralması örneği olarak “Tanrı” (Eski Türkçe: teñgri) sözcüğünü verebiliriz. Eski Türkçede, “mavi, gök, gökyüzü, Tanrı” anlamlarına gelen sözcük, Türklerin İslamiyeti kabul etmesinden sonra sadece “Yaradan” anlamını korumuştur. Diğer anlamları ise unutulmuştur.
Örnekleri başka alanlardan da vermek mümkündür:
Renklerin adlandırılması dil kültür incelemelerinde her zaman ilgi çekicidir. Bazı ağızlarda örnek olarak renklerin ayrımı standart dildekinden çok farklıdır. Mavi ile lacivert hatta zaman zaman yeşil, sarı ve turuncu gibi standart dilde farklı sözcüklerle gösterilen renkler, ağızlarda gök, yeşil, sarı gibi adlandırılmaktadır. Ton farkları ise açık sarı, koyu sarı gibi sözdizimi ögeleriyle gösterilmektedir.
10. ANLAM GENİŞLEMESİ
Bir göstergenin, sınırlı bir gösterilen alanına sahipken genelleşerek daha geniş, daha kapsayıcı bir anlam alanı kazanması ise anlam genişlemesi olarak adlandırılır.
Örnek olarak Eski Türkçede “kraliçe” anlamına gelen hanum sözcüğünün alamı bugün “kadın, bayan, hanım” anlamlarına gelecek şekilde genişlemiştir.
Benzer bir gelişmeyi bugün aslmda özel terimler olan kraliçe ve prenses sözcüklerinde görmekteyiz. Her iki sözcük de özel anlamlarımn dışına çıkarak, genel olarak sevilen bayan, kız çocukları için de kullanılabilmektedir. Dikkat edilirse bu örneklerde, var olan bir göstergeye yeni gösterilenler eklenmiştir.
Aynı şey “sultan” sözcüğü için de geçerlidir, ancak bu sözcük bugün artık Osmanlı döneminde olduğu gibi yaşayan bir gösterilene işaret etmediği için, sevilen birine sultanım denmesi pek alışılmış değildir.
Anlam genişlemesinin sevilen örnekleri arasında marka adları ve özel adların genelleşmesi gibi örnekler de vardır. Meşhur örneklerden biri “selpak” sözcüğüdür. Selpak bir kağıt mendil markasının adı iken “kağıt mendil” anlamına gelecek biçimde anlam genişlemesine uğramıştır.
Yine ilk bakışta alıntı olduğu düşünülen “kot” sözcüğü de aslında Türkiye’nin ilk blucin üreticilerinden olan firmanın sahibinin (Muhteşem Kot) soyadının genişlemesiyle ortaya çıkmıştır.
Marka adları ve özel adlardaki anlam genişlemesine “nescafe, post-it, Molotof, Behçet hastalığı” gibi daha başka örnekleri de verebiliriz.
Tarih içinde pek çok dille ilişkisi olmuş olan Türkçede ilişki sonucu önemli değişiklikler olmuştur. Bu sırada pek çok sözcük gösterdiği kavramla birlikte Türkçeye girmiştir. Mektup, şair, sevda vb. Ancak bu karşılaşma sırasında Türkçede var olan sözcüklerin yapıları değişmediği halde yeni kavramları, anlamları gösterir duruma geldiklerine de çok rastlanır.
Tarihten de benzer örnekler vermek mümkündür. Örnek olarak Türklerin Müslüman olmalarından sonra Türkçe sözcüklerin anlamında Arapça ve Farsça sözcüklerin etkisiyle genişleme olmuştur. Örnek olarak “elçi” sözcüğü Arapça resul ve Farsça peygamber sözcüklerinin ifade ettiği anlamda dini bir terim olarak da kullanılmıştır.
Gösterenlerin başka bağlamlarda kullanılması da anlam genişlemesi olarak görülür. Organ, ayak, el, göz gibi diğer organ adlarındaki anlam genişlemeleri için Türkçe Sözlük’e bakılabilir.
11. ANLAM İYİLEŞMESİ
Sözcüklerin anlamları işaret edilenlerden bağımsız olarak, taşıdıkları duygusal yönler açısından iyileşebilir veya kötüleşebilir.
Anlam iyileşmesi örneğine Türkçede “yavuz” sözcüğünü verebiliriz. Eski Türkçe döneminde “kötü” anlamın gelen sözcük, bugün “iyi, güzel, gürbüz” anlamlarını kazanmıştır.
12. ANLAM KÖTÜLEMESİ
Anlam kötüleşmesinin dikkat çekici bir örneğini ise “karı” sözcüğü oluşturur. Eski Türkçe karı- “yaşlan-mak” fiiline getirilen yapım eki -g ile türetilmiş olan karı-g sözcüğünün sonundaki yapım eki düşmüştür. “Yaşlı” anlamına gelen sözcük, “kocanın eşi” anlamını daha sonra kazanmıştır. Standart dilde ise “eş” anlamıyla, ek almış karı-m, karı-sı biçimiyle görülmektedir. Ayrıca karı koca ikilemesinde de kullanılır. Bunun dışında anlamı argolaşmıştır.
Aynı şekilde “efendi” sözcüğü de çok ilgi çekici anlam kötüleşmesine uğramıştır. İstanbul efendisi, çok efendi bir adam gibi örneklerde olduğu gibi olumlu bir duygusal değer taşıyan efendi sözcüğü zamanla saygınlığı düşük meslekleri yapanlar için kullanılır duruma gelmiştir.
Yine “canlı/lar” anlamındaki “canavar” kelimesinin artık yırtıcı yaratık anlamında kullanılması gibi.
13. GÜZEL ADLANDIRMA
- “verem” kelimesinin dildeki korkunçluğunu azaltmak için “ince hastalık” ile karşılanması gibi.
- Yabanî hayvan adı olan “börü“nün atılıp yerine “kurt” kelimesinin kullanılması gibi.
Ayrıca bakınız ⇓