Kaygusuz Abdal Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri

Kaygusuz Abdal Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri

Kaygusuz Abdal (d. 1341? – ö. 1444?) asıl adı Alaeddin Gaybi olan Alevi Bektaşi halk ozanı.

Kaygusuz Abdal Kimdir?

Aşkile geldim cihana, meskenim dağlar menem
Terk edip cümle sivayı, mahrem-i tevhid menem
Guş edince men aref esrarını, mest olan ehkâr menem
Şöyle ikrar verdim ol dem Gaygusuz Abdal menem

Asıl adı Gaybi’dir. Kaygusuz Abdal’ın hayatı hakkında ki bilgilerin çoğu Bektaşi menkıbelerine dayanır. Bu menkıbelerin en tanınmışı onun Abdal Musa‘ya bağlanışını anlatan hikayedir: Alaiye (Alanya) beyinin oğlu Gaybi, avlanırken attığı okla bir geyiği koltuğundan vurur. Yaralı geyik kaçar, Gaybi arkasından koşar. Geyik Abdal Musa’nın tekkesine girer, arkasından avcı da girer, dervişlerden geyiği sorar. Dervişler görmediklerini söylerler. Çekişme başlar. Olaya Abdal Musa karışır ve koltuğu altından kanlı oku çıkararak Gaybi’ye gösterir. Gaybi okunu tanır ve Musa’ya bağlanır. Alanya beyi oğlunu tekkeden kurtarmak ister ama Gaybi, Musa’dan ayrılmaz. Bey, Teke (Antalya) beyine başvurarak oğlunun kurtarılmasını ister. Teke beyinin gönderdiği ordu Musa’ya yenilir, Gaybi tekkede kalır.

Kırk yıl tekkede Abdal Musa’ya hizmet ettikten sonra şeyhi tarafından Mısır’a gönderilen Kaygusuz Abdal, orada bir tekke kurar. Bu tekke, İslam dünyasında büyük bir ün kazanır ve hastalarla başı dara düşenlerin sığınağı olur. Kaygusuz Mısır’da ölür. Türbesi, Kahire yakınlarında bulunan bir mağaradadır.

Hece ve aruzla şiirler söyleyen Kaygusuz’un nesirle yazılmış eserleri de var. Aruzla yazılmış şiirleri divanında toplanmıştır. Hece ile yazdıklarına ise cönklerde ve şiir mecmualarında rastlanıyor.

Şiirlerinin bir çoğunda Kaygusuz takma adını kullanan ozan, bazı şiirlerinde Serayi adını da kullanır. Kaygusuz adını taşıyan başka şairlerin de bulunması, eserlerinden bazılarının başka bir Kaygusuz’un olabileceği kuşkusunu, doğuruyor.

Kaygusuz Abdal, Bektaşiler arasında büyük saygı ile anılır ve Bektaşi uluları arasına girer. Hemen bütün Bektaşi tekkelerinde bulunan ve Kaygusuz’a ait olduğu kabul edilen bir resimde, bir yılan, bir akrep ve bir arslan, ayakları bine yatarak ona boyun eğmiş görünürmüş.

XVIII. yüzyıl ressamlarından Levni’nin yaptığı güzel bir Kaygusuz minyatürü vardır. Kaygusuz, bir eserinde 1397-1398 yıllarında doğduğunu söylüyor. Eserlerinden de anlaşıldığına göre XV. yüzyılda yaşamış olan şair, Anadolu ve Rumeli’nin birçok yerlerini gezmiş ve iyi bir öğrenim görmüştür. Özellikle hece ile yazdığı şiirlerde ve nesirlerinde güzel bir Türkçe kullanır.

Kaygusuz’un tasavvufla ilgili şiirleri yanında tekerlemeleri, şathiyeleri (alaylı, iğneli ve simgeli şiirler) de önemli bir yer tutar. Yunus Emre yolunda yürüyen şair, bu tür şiirlerinde ona daha çok yaklaşır. Ölüm yılı bilinmiyor.

Kaygusuz Abdal’ın Eserleri:

Kaygusuz Abdal’ın manzum, mensur ve manzum-mensur karışık eserleri bir hayli yekun tutar. Bugüne kadar yapılan araştırmalarda onun muhtelif mecmualarda bulunan birkaç şiiri ve Gevhernâme, Minbernâme gibi küçük mes-nevîleri neşredilmiştir. Hâlbuki Kaygusuz’un eserleri hacim bakımından bu neşirlerle mukayese edilemeyecek kadar çoktur. Bizim tespit edebildiğimiz Kaygusuz’a ait eserler şunlardır:

Manzum Eserleri:

  • 1. Divân,
  • 2. Gülistân,
  • 3. Mesnevî-i Baba Kaygusuz (I-II-III ),
  • 4. Gevhernâme,
  • 5. Minbernâme.

Mensur Eserleri:

  • 1. Budalanâme,
  • 2. Kitâb-ı Miğlâte,
  • 3. Vücûdnâme,
  • 4. Risâle-i Kaygusuz Abdal (Tercüme).

Manzum+Mensur Eserleri:

  • 1. Saraynâme,
  • 2. Dil-güşâ.

Manzum Eserleri:

1. Divân: Onun Divân’daki şiirleri üç yüz elliye yaklaşmaktadır. Bunların yüzde sekseni gazeldir. 20-30 kadar heceyle yazılmış şiiri vardır. Ayrıca Dolâbnâme adlı kasidesi ile iki terci’ ve iki terkib-i bendini ve iki müstezadını da onun mürettep olmayan divanı içinde kabul etmek lazımdır. Divân’daki şiirlerin, gazellerin pek çoğu ilâhî bir vecd içinde yazılmış gibidir. Hece ile yazılanlar daha çok şathiye karakterindedir. Bunlarda Kaygusuz, ya Tanrı’yla samimi bir şekilde konuşmakta ya da dünyanın geçici zevklerine kapılan insanı alaycı bir üslûpla anlatmaktır. Bazı şiirleri ise ilâhî ve nutuk havasındadır.

2. Gülistân: “Lâmekân”ı, ezeldeki vahdet-i vücûdu anlatmakla başlar. Kâinatın ve Hz. Âdem’in yaradılışını uzun uzun hikâye eder. Kısas-ı enbiya, kısa olarak anlatıldıktan sonra belirli bir konu üzerinde durulmaz. Tasavvufun çeşitli konuları, yer yer son derece heyecanlı bir üslûpla dile getirilir.

3. Mesnevî-i Baba Kaygusuz (I-II-III): Yazmalarda “mesnevî” başlığı altında Kaygusuz’un üç mesnevîsi vardır. Bunlardan ikincisi, “küçük mesnevî” başlığı altında da geçer ve öbürlerine nispetle kısadır. Her üç mesnevîde de belirli bir konu olmayıp tasavvufî vecd ve heyecan etrafında dönerler. Mesne-vîlerde Kaygusuz, lirizmin zirvesine ulaşır. Diyebiliriz ki bütün şiirleri içinde en yüksek heyecan mesnevîlerinde, bilhassa birinci mesnevîde bulunur.

4. Gevhernâme: 71 beyitlik kısa bir mesnevîdir. Başlangıçta, “vahdet-i vücûd” görüşünü, deryadan kenara atılan “gevher” teşbihiyle dile getirir. “Gevher”in cânı Hz. Muhammed’dir. Ve eser onu methetmek için kaleme alınmıştır.

5. Minbernâme: 58 beyitlik küçük bir mesnevî’dir ki daha çok nefsi bilmenin esas olduğu üzerine kurulmuştur.

Mensur (düz yazı) Eserleri:

1. Budalanâme: Budalanâme’de “akl-ı maâş, akl-ı maâd, nefsi bilmek, gönül, mürşid…” gibi tasavvufî meseleler anlatılır.

2. Kitâb-ı Miglâte: Bu eser, kompozisyon bakımından oldukça değişiktir. Burada bir derviş, devamlı olarak uykuya dalmakta ve rüyasında, bazen geçmişte, bazen gelecekte “teferrüç-seyahat” etmektedir. Her defasında karşılaştığı şeytanla mücadeleye girip onu ma’lûb etmektedir. Bu ilgi çekici eserde, geçmişe ve geleceğe ait çizgiler, tablolar, “science-fiction”ların “zaman makinası”nı andırmaktadır. Eserde dervişin zaman zaman söylediği şiirler, coşkun bir lirizmin ifadesidir.

3. Vücûd-nâme: İnsan vücûdunun çeşitli uzuvlarıyla, bazı dinî ve tasavvufî ve kozmik kavramlar arasında teşbihler yapan, münasebetler kuran bir eserdir. Mesela; kara kış şeriâta, yaz tarikata benzetilir. Baş, devlet tacına; alın, hidayet nuruna teşbih edilir. Daha sonra mürşidin lüzumu anlatılır.

4. Risâle-i Kaygusuz Abdal: İstanbul Belediye Kütüphanesi, Osman Ergin Bölümü, “Risâle-i Kaygusuz Abdal” başlığı ile geçen bu tercüme eser, muhteva ve şekil itibarıyla Kaygusuz’un diğer eserlerine benzemektedir. Bu bakımdan biz, bu eserin de Kaygusuz Abdal’a ait olduğu kanaatini taşıdık ve “Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserleri” arasında değerlendirilmesini ve neşrini uygun bulduk. Bilindiği gibi, Risâle-i Kaygusuz Abdal adlı bu tercüme eserinde Kaygusuz Abdal; Allah’a varma yollarını, tasavvufî vecdî, nefsin terbiyesini ve olgunlaşmasını, sabrı, yer yer lirik ve genellikle didaktik bir üslûpla anlatmaktadır. (Prof. Dr. Abdurrahman GÜZEL, Türk Halk Şiiri)

Manzum+Mensur -Karışık- Eserleri:

Bu iki eser de, tıpkıbasımla beraber, düzeltmeler ve eklemelerle yeniden Türkiye Diyanet Vakfı Alevi-Bektaşi Klasikleri arasında 2009 ve 2010’da basılmıştır.

1. Dil-güşâ: “Vahdet-i vücûd”u anlatan uzun bir mesnevî ile başlar. Eserde uzun Farsça bölümler vardır. Bir dervişin tasavvuf umdelerini anlatması ile devam eden Dil-güşâ tamamen tasavvufa hasredilmiştir.

2. Saray-nâme: “Cihan-Saray” teşbihiyle yola çıkılarak, dünyaya gelmekten maksadın ibadet etmek ve Allah’ı tanımak olduğu anlatılır. Kaygusuz’un şeriat unsurlarına en çok yer verdiği eser Saraynâme’dir. Bu bakımdan diğer manzum eserlerine nispetle daha “kuru”dur. Ancak yer yer lirik söyleyişler de vardır.

Ayrıca bakınız ⇒ 14. Yüzyılda Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı ve Temsilcileri

NEFES

Beylerimiz elvan gülün üstüne
Ağlar gelir şahım Abdal Musa’ya
Urm abdalları postun eğnine
Bağlar gelir şahım Abdal Musa’ya

Urum abdalları gelir dost deyü
Hırka giyer aba deyü post deyü
Hastaları gelir derman isteyü
Sağlar gelir bizim Abdal Musa’ya

Hind’den bezirganlar gelir yayınur
Aşık olan bu meydanda soyunur
Pişer lokmaları açlar duyunur
Toklar gelür pirim Abdal Musa’ya

İkrarıdır koç yiğidin yuları
Fakjhleri çeksem gelmez
İleri Akpınar’ın yeşil güllü suları
Çağlar gelir pirim Abdal Musa’ya

Meydanında dare durmuş köçekler
Çalınır koç kurbanlara bıçaklar
Döğülür kudüm açılır sancaklar
Erler gelir pirim Abdal Musa’ya

Kılıç sallar Yezidlerin kasdına
Ali Zülfikar’ın almış destine
Tümen tümen genç Ali’nin üstüne
Erler gelir şahım Abdal Musa’ya

Her matem ayında kanlar dökülür
Demine Hü deyü gülbank çekilir
Uyandırıp Hak çırağı yakılır
Erler gelir şahım Abdal Musa’ya

Benim bir isteğim vardır Kerim’den
Yezit bilmez erenlerin sırrından
Kaygusuz’um cüda düştüm pirimden
Erler gelir şahım Abdal Musa’ya

Cemil Yener – Türk Halk Edebiyatı Antolojisi

Kaygusuz Abdal

Kaygusuz Abdal’in gerçek kişiliğiyle, yaşamıyla ilgili bilgiler yetersizdir, birtakım söylencelerle karışmıştır. Bu söylenceler arasından onun gercek yanını bulup çıkarmak kolay değildir, bu konuda en önemli kaynak elimizde bulunan, bir “divan” da toplanan şiirleridir. Kaynaklarda, bu özgün ozanın Alaiye (Alanya) Beyi’nin oglu oldugu, gerçek adinin Alaeddin Gaybi diye bilindigi, 1341-1444 yillari arasinda yasadigi söylenir. Bu bilgilerin kesinligi, açikligi sözkonusu degildir. Özellikle ölümünün 1444 yilinda olmasi kolay kolay onaylanabilecek bir sav degildir. Onun, bir siirinden Abdal Musa’ya baglandigi, onunla görüstügü, onun önerisi üzerine Misir’a giderek orada bir Bektasi Tekkesi açtigi da söylentiler arasindadir. Bütün bu söylenti niteligi tasiyan bilgilerin aydinlattigi biricik gerçek böyle bir ozanin bulundugu, 14. yüzyilda yasadigi, birtakim etkinlikler gösterdigidir. Kimi kaynaklara göre Kaygusuz Abdal 14. yüzyil sonlarinda Misir’a gitmis, bir süre Kerbela-Necef dolaylarinda gezmis, hacca ugramis, sonra oldugu Misir’a dönmüs, orada bir magaraya gömülmüs, bu nedenle ona “magarada gömülü” anlaminda “Abdullah Magaravi” (magarada gömülü Tanri kulu) denmistir. Hac dönüsü Sam’a ugramis, orada bir bahçeyi sulamada kullanilan büyük dolabi görmüs, ondan esinlenerek “Dolabname” adli siirini yazmis. Bunlarin hepsi, ozana yakistirilan, onu söylence ürünleriyle donatan dil ürünleridir, gerçek yasaminin saptanmasinda etkin belge niteligi tasimaz. Yine kimi kaynaklara göre Misir’a gitmeden Filibe, Yanbolu, Manastir, Edirne dolaylarinda bulunmus, düsüncelerini yaymaya çalismistir.

Yasami yeterince bilinmeyen Kaygusuz Abdal’in düsüncelerini, adina düzenlenen “divan”inda toplanan siirlerinin incelenmesinden çikarmak, anlamak kolaydir. O, “abdallar” toplulugundandir, bir siirinde söyledigi gibi saçini, sakalini, biyigini, kaslarini kestirerek (car-darb) dolasirmis. Bu islem abdallik yoluna girmenin özelliklerinden biridir.

Kaygusuz Abdal’in siirlerinden anlasildigina göre çok iyi bir ögrenim görmüs, tasavvufu bütün ayrintilariyla ögrenmis, özellikle Islam dini konusunda genis bilgi edinmistir. Onun Abdal Musa ile iliskisini anlatan özgün bir öykü vardir: Alaiye Beyi’nin oglu olan ozan avlanmayi çok severmis. Günün birinde ava çikinca bir geyikle karsilasmis, yayini gerip geyigi oklamis. Sirtina ok saplanan geyik kaçmaya baslamis, Alaeddin Gaybi de geyigin ardinca kosmus. Geyik, sirtindaki okla Abdal Musa Tekkesi’ne siginmis. Tekke’ye geyigin ardinca giren ozan karsisinda duran Abdal Musa’dan içeri giren geyigin kendisine verilmesini istemis. Abdal Musa ise koltugunun altina saplanan oku çikarip göstererek “Ogul, attigin ok bu mu?” diyerek Kaygusuz’a gösterince ozan kendinden geçmis, Abdal Musa’nin ayaklarina kapanarak ondan yardim dilemis, böylece tekkeye girmis, tarikata girmis.

Bu duygulu, sevecen öykünün dogrulugu, yanlisligi tartisilmaz, özünde ilkçag Anadolu dinlerinden gelen, geyigin Hititler’ce tanrisal bir varlik oldugunu bildiren bir söylence vardir. Onun

Bin batmandan olsa kazan
Ustager degil mi düzen
Hayranlik esince cana
Bengilik de gereg olur

dörtlügüne dayanilarak esrar içtigini söyleyenler vardir. 14. yüzyil Anadolu’sunda esrar içmek “abdallar” arasinda cok yaygin bir tutkuydu. Ancak, Mevlana’nin kimi siirlerinden, Sems-i Tebrizi’nin oldugu söylenen “Makalat” tan anlasildigina göre Mevleviler’de de esrar içimi yaygindi. Tasavvuf yolunu seçenlerin çogunun esrara düskünlügü bilinmeyen bir olay degildir. Bu tutkunun nereden kaynaklandigini bilemiyoruz, ancak yaygin bir aliskanliga dönüstügü açiktir, yorum gerektirmez.

Urum Abdallari gelir dost deyu
Egnimize aba, hirka, post deyu
Hastalari gelür derman isteyu,
Saglar gelur sahim Abdal Musa’ya

dörtlügüyle baslayan kosugundan, inanca olarak Abdal Musa’ya kapilandigi, ondan el aldigi anlasilmaktadir. Yukarda anlatilan geyik olayi da bu durumu kanitlar niteliktedir. Baska bir kosugunda bulunan

Ergene’nin köprüsü
Susuzluktan bunalmis,
Edirne minaresi
Egilomis su içmege

dörtlügüne dayanilarak Edirne yörelerini dolastigi sonucu çikarilmaktadir. Burada geçen “Edirne minaresi” nden anlasildigina göre, o dönemde Edirne ilinde önemli camiler vardi, üstelik bir akarsu kiyisindaydi. Kaygusuz Abdal, adinin “Gaybi” oldugunu “Dolabname” adli uzun siirinde söyler:

Alai Gaybi bundan tekke kılmaz
Hak’in fazlıdurur ancak dayagı
Sabır seccadesin altına almış

Tevekkülden kuşanmıstır kuşağı
Sözünü Kaygusuz arife söyle
ne bilsün sükkeri dana buzağı

Demek siirlerinde tapsirmasi olan “Kaygusuz” ile özel adi olan “Gaybi” yi birlikte kullanmistir. Onun “Sarayi” tapsirmasini kullandigi siirleri de vardir. Bu degisik adlari neden seçtigini bilmiyoruz. Ününün, yasadigi çagda bile, yayginligina karsin yasami konusunda yeterli bilginin bulunmayisini açiklamak kolay degildir. Kendisi de, siirlerinde, doyurucu bilgi vermiyor. Onunla ilgili kaynaklarda da güvenilir nitelikte bilgi yoktur. Siirlerinin incelenmesinden çok gezdigi, çok kimse tanidigi anlasiliyor, ancak bu da bir yorum olmaktan öteye geçemez. Bir yerde:

Kelebek bugday ekmis
Manisa ovasina

derken Manisa ilini, baska bir yerde de, yine alayci, güldürücü bir tutumla:

Kertenkele derilmis
Dile Kirim geçmege

gibi dizeler söylemesine bakarak bu yöreleri gezdigi sonucunu da çikarabiliriz ama sonuç degismez, yasaminin gerçegi yine karanlikta kalir. Burada arastiriciya düsen baslica görev, bu ünlü ozanin ürünlerine dayanarak kisiligini, dilini, basari asamalarini, düsüncelerini açiklamaktir.

Kaygusuz Abdal’in birkaç siirinde kadindan, birisinde açikça karisindan yakindigi görülür, buna dayanarak iyi bir evlilik geçirmedigini söyleyecek durumda degiliz; alayci, yerici, güldürücü dili kimi konularda güvenilir bir yargiya varmayi engeller. Bektasilik’te Haci Bektas Veli’ye yorulan bir olaydan (Kadincik Ana’nin esi degil de can yoldasi oldugundan) onun evlenmedigi sonucunu çikarmak, yalniz (mücerred) yasadigi yargisina varmak da pek tutarli degildir. … Yine siirlerinde geçen yer adlarina, yöre özelliklerine dayanarak onun yasami süresince çok yer gezdigini, gezdigi yerlerin dogal konumlarini, özelliklerini halkinin begenilerini, yemeklerini, giyim kusamlarini yansitan dizeler ilginçtir. Bu ozan siirlerinde adlari geçen yerleri gezmis, görmüsse, dogayi seven, degisik bölge insanlarini tanimaktan, onlarla iliski kurmaktan kivanç duyan bir gezgin niteligi tasir. Eski yazinimizda, ozanlarla, yazarlarla, sanatçilarla, düsünürlerle ilgili olaylari dogal ölçüler içinde anlatma gelenegi dogmamistir, bu nedenle üzerinde çalisilmak istenen kisiyi açik gerçegiyle anlama olasiligi azdir. Bu konulari içeren “tezkire” adli yasamöyküleri yapitlarinda insanin ayagi topraga basmaz, hep yükseklerde, bosluklarda dolastirilir. Buna bir de “vilayetname”, “menakibname” gibi söylence nitelikli yapitlar katarsak isin içinden çikilmaz, gerçek olayin saptanmasi olanaksiz duruma gelir. Yazar, yasamini anlatmak istedigi kisiyi, oldugu gibi degil de, düsledigi gibi anlatmayi sever, yasanmamis bir olayi yasanmis göstermekten kendini alamaz. Kaygusuz Abdal’in durumu da az cok aynidir; yasanmis olayi yakalamak için elimizde güvenilir belge yoktur.

İsmet Zeki Eyüboglu -Kaygusuz Abdal

Kaygusuz Abdal’ın Yaşamı

Kaygusuz Abdal’in asil adi Alâeddin Gaybî’dir. Padisah II. Murat (1421-1451) döneminde ve 1341-1444 yillari arasinda yasadigi, babasinin Hüsameddin Mahmud oldugu söyleniyor. Dogdugu, öldügü yer ve yil kesin olarak bilinmiyor. Menkibeye göre yasami söyle: Gaybî, Alaiye (Alanya) Beyi’nin oglu imis. Iyi bir ögrenim görmüs. Bir gün yaraladigi bir geyigi kovalarken Abdal Musa’nin Elmali’daki dergahina varmis. Dervislerden geyigi sormus. Abdal Musa, koltugunun altina saplanan oku göstererek, “Ogul attigin ok bu mudur?” diye sormus. Sasirip üzülen Gaybî, onun ayaklarina kapanmis, tekkesine kul olup Kaygusuz adini almis. Kirk yil orada hizmet etmis. Bektasiligin ululari arasina girmis. 1424-1430 yillarinda Rumeli’yi dolasmis. Edirne, Yanbolu, Filibe ve Manastir’da bulunmus. Daha sonra Hacca gitmis. Misir’a gönderilerek kurdugu tekkeye seyh olmus. Ünü Islam dünyasina yayilmis. Ölünce, Mukattam daginda bir magaraya gömülmüs…

Abdal Musa gibi halifesi Kaygusuz Abdal da Bektasi edebiyatinin kurucularindan sayilir. Yunus Emre’nin açtigi yolda yürümüstür. Hem aruz, hem de heceyle yazmistir. Tasavvuf felsefesine yaslanan siirlerinde ince bir alay görülür. Yobazlikla hem sofulugu nükteli bir anlatimla taslar. Tekerlemelerle beslenen temiz bir dili ve kivrak, tatli, özgün bir deyisi vardir. Birkaç siirinde Serâyi, Miskin Serâyi, Kul Kaygusuz ya da Miskin Kaygusuz mahlasini kullanmistir.

Eserleri: Divân, Sarây-nâme, Minber-nâme, Dil-güsâ, Gevher-nâme, Budala-nâme, Mesnevi, Muglâta-nâme, Esrâr-i Hurûf, Vücûd-nâme

KAYNAKÇA

  • Sadettin Nüzhet, Bektasi Siirleri (1930)
  • Muhtar Yayladagli, Kaygusuz Abdal, Hayati ve Nefesleri (1939)
  • Vehbi Lütfi Salci, Türk Folklor Arastirmalari Dergisi (Agustos-Aralik 1949, Subat 1950)
  • Vasfi Mahir Kocatürk, Tekke Siiri Antolojisi (1968)
  • Abdülbaki Gölpinarli, Türk Tasavvuf Siiri Antolojisi (1972)
  • Cahit Öztelli, Bektasi Gülleri (1973)
  • Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdal (1981)
  • Atilla Özkirimli, Alevilik-Bektasilik Edebiyati (1985)

Kaynak: Türk Halk Siiri, haz. Asim Bezirci, Say Yayinlari, 1993.

Ayrıca bakınız ⇓

Benzer İçerikler:

Başa dön tuşu