İkinci Meşrutiyet Döneminde Toplumsal, Politik ve Ekonomik Durum
İkinci Meşrutiyet Döneminde Toplumsal, Politik ve Ekonomik Durum
23 Temmuz 1908 günü ilan edilen ve kimi araştırmacılar tarafından I. Dünya Savaşı’nı sonlandıran Mondros Mütarekesi’ne (1918) kadarki on yıllık süreyi; kimi araştırmacılar tarafından ise Cumhuriyet’in kurulduğu 1923 tarihine kadarki on beş yıllık süreyi belirtmek üzere kullanılan “II. Meşrutiyet dönemi” ifadesi Türk tarihinin belki en kısa, fakat en karmaşık süreçlerinden birisini anlatır. Bu on beş yıllık süre içerisinde art arda yaşanılan savaşlar, toprak kayıpları, parlamenter bir yönetim biçimine geçmiş olmanın getirdiği coşku ve gerilimler, örgütlü toplum olma çabaları, aydınların kurtuluş reçetesi olmak üzere savundukları ideolojiler, tartışmalar, sosyo-ekonomik krizler bu dönemin içerdiği karmaşayı oluşturur.
23 Temmuz 1908’de merkezi Selanik’te bulunan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Balkanlar’daki III. ordunun desteğini alarak uyguladığı baskı sonucu II. Abdülhamid, daha önce yürürlükten kaldırdığı (1878) Kanûn-i Esâsî denilen anayasayı tekrar ilan etmek zorunda kaldı. II. Meşrutiyet’in bu biçimde, padişah ve hükümet tarafından isteyerek değil de ordunun baskısıyla ilan edilmesinin Türk siyasal tarihi açısından en önemli sakıncası, ordunun politikaya karışması ve bunun örnek oluşturması olmuştur. Meşrutiyet döneminden daha sonra da iktidar sık sık baskınlar, suikastlar yoluyla el değiştirmiştir.
Bu dönemin başlangıçtaki ilk dikkati çeken özelliği, toplumsal coşku ve özgürlük duygusu olmuştur. II.Meşrutiyet, gerek Tanzimat’ın ilanı ile gerekse I.Meşrutiyet ile karşılaştırıldığında onlardan daha büyük bir sansasyon oluşturmuştur.Bunun önemli bir sebebi, II. Abdülhamid’in özellikle 1901-1908 yılları arasında öncekine göre daha sıkı bir biçimde uyguladığı sansür ve baskı yönetiminden kurtulmuş olmaktır. II. Abdülhamid, birbirinden çok farklı, hatta zıt dünya görüşlerine sahip aydınların ortak eleştiri noktasını oluşturan bir figür olduğu için, Meşrutiyet’in bu ilk yıllarında eski dönemin simgesi olarak edebiyatın en çok ele aldığı konulardan birisi haline gelmiştir. Bu, Türk edebiyatı tarihinde yoğunlukla işlenilen ilk eski-yeni dönem çatışması olarak da görülebilir. Türk edebiyatı ilk defa eski dönemin kötülenmesi ve yeni dönemin alkışlanması konusunda böylesine bir coşku göstermiştir. Sanat ve estetik endişesi taşımayan çok sayıda şiir, öykü, piyes geçmiş dönemin eleştirisini, yeni dönemin övgüsünü yapmak üzere piyasaya sunulmuştur. Meşrutiyet’in ilk yıllarında nicelik olarak fazla sayıda olmasına karşın, nitelik olarak değeri tartışmalı eserler dönemin sansasyonel ortamında yayın alanını doldurmuştur. Toplum, “hürriyet, müsavat, adalet, uhuvvet” sloganları ile bu coşkuya ortak olmuştur. Ne var ki bu durum, “31 Mart Vak’ası” olarak da bilinen ‘darbe’nin gerçekleşmesi ve II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesiyle sonuçlanmıştır (13 Nisan 1909). Bu tarihten sonra İttihat ve Terakki iktidarının yeni bir baskı dönemi başladı. II. Meşrutiyet dönemi boyunca otuza yakın siyasal parti kurulmuş, beş defa seçim yapılmıştır. Ortalama altı aylık hükümet süreleri, sıkıyönetim, ara-rejim idareleri, iktidar-muhalefet ilişkilerinin gerilim yaratan niteliği, suikastlar, ayaklanmalar bu dönemin aynı zamanda yoğun bir devlet krizinin yaşandığı süreç oluşunu da göstermektedir.
Buna karşılık bu dönemde toplumda bir siyasallaşma eğilimi, örgütlü bir topluma dönüşme girişimi dikkati çeker. 1909’da anayasada yapılan bir değişiklikle her türlü örgütlenme ve gösteri hakkı teminat altına alınmıştır. Böylece kısa sürede siyasal partilerden azınlık derneklerine, meslek örgütlerinden ticari cemiyetlere, fikir kulüplerinden kadın hakları derneklerine kadar çok çeşitli yüzlerce örgüt kurulmuştur.
II.Meşrutiyet yıllarının bir başka özelliği de ekonomik canlılıktır. I.Dünya Sava-şı’na kadarki yaklaşık on yıl içerisinde dünyaya açılma çabası taşıyan bir ekonomik hareketlilik görülür. Bu sürede çoğu yerli sermayeye dayalı olarak kurulan iki yüzü aşkın şirket, tarımda uzmanlaşma çabaları, el zanaatlarına dayalı üretimin yerini makineye bırakması bu sürecin dikkati çeken gelişmeleri arasındadır. Buna karşılık vergi gelirlerinde görülen artışa rağmen yüz yılın başından itibaren dış borcun giderek artması, mali krizin derinleşmesi dönemin ekonomik görüntüsünün olumsuz ve tahrip edici yönünü oluşturur.
Kısacası Cumhuriyet, Osmanlı’nın bu son döneminden dinamik ama istikrarsız politika deneyimlerini, buna karşılık örgütlenmeye ve siyasal gelişmelere ilgi duyan bir kamuoyunu, dışa açılmaya çalışan ekonomik girişimleri devralmıştır.
Kaynak: Doç.Dr. Yılmaz DAŞÇIOGLU, Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirini Hazırlayan Şartlar