İade Söz Sanatı
İade Söz Sanatı Örnekler Açıklamalar
İ’âde: Beytin son sözcüğünü bir sonraki beytin ilk sözcüğü olarak kullanmaktır.
Gerek “reddü’l-acüz ale’s-sadr”da gerekse “i’âde”de tekrarlanan kelimelerde ek varsa bu ekler kaldırılabilir, yoksa eklenebilir; bu gibi küçük değişikliklere müsamaha ile bakılır. Ayrıca tekrarlanan kelimelerin aynen tekrarlanmadan aynı kökten olması (=iştikak) veya bu izlenimi verecek kelimelerden (=şibh-i iştikak) olması ile de yetinilebilir.
Örnekler
“Bir kahhârdur ki celâl-i satvetiyle her mevcûd makhûr…” (Sinan Paşa)
Bu nesir cümlesinde başta ve sonda tekrarlanan “kahhâr” ve “makhûr” sözde ve anlamda birbirinin aynı olmasa da aynı kökten türemiş sözcüklerdir. Dolayısıyla burada “iştikak”la birlikte bir “reddü’l-acüz ale’s-sadr” da vardır.
Çekerek halka-i tevhîde perî-rûları şeyh Âkıbet öyle za’îf oldı ki bir hû çekemez (Belîğ)
Beyitte “Şeyh, peri yüzlü güzelleri zikir halkasına çeke çeke sonunda öyle zayıfladı ki bir ‘hû’ çekemez oldu.” denmektedir. Biri ilk mısraın başında diğeri de ikinci mısranın sonunda tekrarlanan “çekerek” ile “çekemez” sözcükleri aynı kökten geldiği için beyitte bir “reddü’l-acüz ale’s-sadr” vardır. Beyitte ayrıca müşâkele de vardır.
Suya virsün bâğbân gül-zârı zahmet çekmesün
Bir gül açılmaz yüzün tek virse bin gül-zâra su (Fuzulî)
Bu beyitte şair kasidenin hâkim motifini işaret eden “su” sözcüğünü beytin i ve son kelimesi olarak kullanmakta ve tekrarlamaktadır.
Râz-ı ışkun saklaram ilden nihân ey serv-i nâz
Gitse başum şem’ tek mümkin degül ifşâ-yı râz (Fuzulî)
“Ey nazla salınan sevgili! Sana duyduğum aşkın sırrını başkalarından gizlerir Başım mumun ucu gibi kesilse bile bu sır açıklanmaz.” şeklinde düz yazıya çev rebileceğimiz bu beyitteki “râz (=sır)” sözcüğünü şair, ilk mısraın başında kullaı mış ve beytin sonunda da hiçbir değişiklik yapmadan aynen tekrarlamıştır,
Kıyâmetde hisâbı olmayanlardandur ol gâfil
Ki fark eyler firâkun şâmını subh-ı kıyâmetden (Fuzulî)
Burada reddü’l-acüz ale’s-sadrı oluşturan kelimelere gelen ekler farklıdır. Yir de buna müsamaha ile bakılabilir ve bu farklılık, sanatı ortadan kaldırmaz.
Geçile bâdeden ey Emrî velî
Sanma kim câm-ı lebinden geçile (Emrî)
Beyit sonunda bulunan “geçile” kelimesi beytin ilk kelimesi olarak da kullan mıştır. Dolayısıyla beyitte tam bir reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.
Berâber olalı rûyuna yârin zülf-i şeb-gûnı
Giceyle gündüzi nevrûzun ey Emrî berâberdür (Emrî)
Beytin başındaki “berâber”, beytin sonunda ek almış olarak “beraberdür” biç minde tekrarlanmaktadır. Beyitte “reddü’l-acüz ale’s-sadr” vardır.
Ey vücûd-ı kâmilün esrâr-ı hikmet masdarı
Masdarı zâtun olan eşyâ sıfâtun mazharıMazharı her hikmetün sensin ki kilk-i kudretün
Safha-i eflâke nakş itmiş hutût-ı ahteriAhteri mes’ûd olan oldur ki tab’-ı pâkinün
Kabil-i feyz ola lutfunda safâ-yı cevheriCevheri ma’yûb olan nâkıs benem kim muttasıl
Sâdedür hattun hayâlinden zamîrüm defteriDefter-i a’mâlümün hattı hatâdandur siyâh
Kan töker çeşmüm hayâl itdükçe hevl-i mahşeriMahşeri eşküm virür seyl-âba ger rûz-ı cezâ
Olmasa makbûl-i dergâhun sirişküm gevheriGevheridür ışk bahrinün Fuzûlî âb-ı çeşm
Lîk bir gevher ki lutf-ı Hak anadur müşteri (Fuzulî)
Fuzulî’nin bu gazeli bir “tevhîd”dir. Şair Tanrı’ya kısaca şöyle yakarmaktadır: “Ey kemal hâlindeki varlığın hikmet sırlarının meydana çıktığı yer olan sen! Zatında vücuda gelen eşya senin sıfatlarının zuhur ettiği yerdir. Her hikmetin zuhur ettiği yer sensin. Kudret kalemin felekler sahifesine yıldız çizgilerini resmetmiş. Yıldızı, yani tâlii mesut olan, her sahifesine yıldız çizgilerini resmetmiş. Yıldızı, yani tâlii mesut olan, temiz yaratılışı ile onun cevherinin arılığı senin lütfundan feyiz alacak kabiliyette olandır. Cevheri, tabiati kusurlu olan benim. Zira daima gönlümün defteri senin hattının, yazının hayalinden mahrumdur. Amellerimin yazıldığı defter, günahlarımın kayıtlarından dolayı kapkaradır. Mahşerin korkunçluğunu düşündükçe gözyaşımın incisi dergâh-ı İlâhîde kabul olmaz ise gözyaşım, mahşeri sele boğar, o kadar çok gözyaşı dökerim. Ey Fuzûlî! Gözyaşı aşk denizinin incisidir. Fakat bu öyle bir incidir ki onun müşterisi Allah’ın lütfudur”.
Muallim Nacî “i’âde” sanatına bulabildiği en güzel örneğin Fuzûlî’nin yukarıya aldığımız bu gazeli olduğunu söylemektedir. Şair her mısraın sonundaki sözcüğü bir sonraki beytin ilk kelimesi olarak kullanmıştır.
Gizlendi kaldı ebr-i siyâh içre mîm ü hâ
Meh safhasında müşk ile yazdun çü hâ vü tâHatt-ı siyâh haddini kuşatduğın görüp
Yılan kuşandı reşkden ol zâ vü lâm u fâZülf ü ruhuna sünbül ü gülzâr benzemez
Ey gül-izâr goncada yokdur bu lâm u bâLeb açdı kamet ü dehen ü kaşlarun gönül
Vasf eyledi didi elif ü mîm ü râ vü yâEmrî n’ider zemâneyi sensüz fedâ ider
Çeşm-i dehân u kaşun içün ‘ayn u mîm ü râ (Emrî)
“Ay (=meh)ı andıran yanağında misk ile hâ ve tâ harflerini (yazımı “hatt” sözcüğünü verir) yazdığın için mim ve hâ harfleri (yazımı “meh” sözcüğünü verir) siyah bulut içinde gizlendi.
Siyah ayva tüyünün (hatt) yanağını çevrelediğini görünce yılan da kıskançlıktan zâ, lâm fâ harflerini (yazımı “zülf” sözcüğünü verir) kuşandı.
Ey gül yanaklı güzel! Sümbül zülfüne, gül bahçesi yanağına benzemez. Bu lâm ve bu bâ harfi ( yazımı “leb”, yani dudak sözcüğünü verir) goncada bile yoktur. Gönlüm senin boyunu, kaşlarını ve ağzını görünce dile geldi de onları elif, mim, râ, yâ harflerine (yazımı Emrî sözcüğünü verir) benzetti.
Sevgilim, Emrî sensiz dünyâyı ne yapsın! O senin kaşın için râ harfini, ağzın için mîm harfini ve gözün için ayn harfini feda eder. Burada da klâsik edebiyatımızdaki göz-ayın harfi, ağız-mim harfi, kaş ra harfi arasındaki şekil benzerliğine dayalı tekrarlanan hayale göndermede bulunulmaktadır. Bu harflerin birleşmesinden ise ilk mısrada şairin sözünü ettiği feda edeceği şeyin kendisinin en değerli varlığı olduğu ortaya çıkmaktadır: ömr.
Orijinal bir üslûpla yazılmış olan bu şiirde her beytin sonundaki harfler sonraki beytin başlayacağı kelimeyi vermektedir. Dolayısıyla bu gazel yukarıda Fuzû-lî’nin şiirinden alınan örnek kadar etkileyici olmasa bile yapı bakımından ondan daha orijinaldir.