Her Gece Bodrum Romanı – Selim İleri
Her Gece Bodrum Romanı – Selim İleri
Her Gece Bodrum: Selim İleri‘nin Her Gece Bodrum adlı eseri, ilk kez 1976 yılında Bilgi Yayınevi tarafından basılmış; bir yıl sonra da “Türk Dil Kurumu Roman Armağanı”na değer görülmüştür.
Romanın esas başarısı öz Türkçeciliğin katı bir biçimde uygulandığı ve Türk romanına politik çatışmaların hâkim olduğu bir dönemde bireysel duyarlılıkların, ince duyguların içlenmelerin, karşılıksız sevdaların naif bir üslupla, anlatılmış olmasıdır. Bu sebeple Selim İleri sol cenah tarafından , ‘işçi sınıfının meseleleri’ne eğilmek yerine, Galatasaray Lisesi’nde edindiği ‘küçük burjuva alışkanlıklarını sürdürmek’le eleştirilecek, hatta dışlanacaktır.
İleri, Her Gece Bodrum’da, “Küçük burjuva aydının dramını konu edinerek yalnızlık temi çevresinde yozlaşmış ilişkileri, bireyin açmazlarını, biçim öz dengesinin gözetildiği bir anlatımla sergilemiştir.”
Romanın kahramanları yalıtılmış bir ortam olarak Bodrum’a tatil yapmaya gelmiş bir grup İstanbullu gençtir. Cem, Murat, Tarık, Kerem, Emine gibi bu kahramanların hepsi başka duyarlıkların, başka çelişkilerin, başka özlemlerin içindedirler. Limanda demirli Kirke teknesinde varlıklı, dul, özgür Betigül, esrar düşkünü ve geçmişi belirsiz Haydar’la birlikte yaşamaktadır. Fetişist eğilimler gösteren Kerem de onların yanındadır. İlk üç genç, bu üçüyle ahbaplık kurar. Derken Cem’in ve Murat’ın arkadaşları Ahmet de, otuz iki yaşında ve evlenmemiş ablası Emine ve İngiltere’den mektup arkadaşı Catharine ile birlikte çıkagelir. Çoğalan dostluklar bir dram da yoğunlaştırmaktadır: Betigül ile Cem arasında cinsel ilişki kurulur. Emine ise Kerem’e çok içten bir ilgi duyar. Catharine yerli törelere uyamaz, Tarık da içine kapanır ve çevresince saflıkla nitelenir. Betigül Cem’i bırakmış, Murat’a yanaşmıştır. Kerem’den hiçbir duygusal karşılık görmeyen Emine hayal kırıklığına uğrar ve iki günlük bir Bodrum deneyiminden sonra kasabayı gizlice terk eder.
On beş günlük bir tatil sürecinin sadece üç gününü anlatan roman, Cem’le Murat ve Tarık’ın İstanbul’a dönüşleriyle sona erer. Bütünüyle iç konuşma tekniğine dayalı bu dönüş sahnesinde Cem iç duyarlıklarından uzaklaşmış, Murat’sa yönü ne olursa olsun asıl kalıcılığın sevgide olduğunu fark etmiştir. Roman dönemin toplumsal şartlarının kişiyi kendi seçimlerini özgürce yapmasına engel olduğunu ve esas olanın kişinin öz duyarlılığını takip etmesi olduğu inancı üzerine kurgulanmıştır.