Halk Şiirinin Temel Özellikleri
HALK ŞİİRİNİN TEMEL ÖZELLİKLERİ
Halk Şiirinin Şekil Özellikleri
Halk şiirinin nazım birimi, ölçü, durak, hacim, kafiye ve redif gibi şekil özellikleriyle diğer şiir geleneklerinden farklılaştığı dikkati çekmektedir. Bu özelliklerden ilki olan nazım birimi, şiirde en küçük anlam bütünlüğünü sağlayan ve kendi içinde bağımsız bir dize topluluğu olarak tanımlanmaktadır. Türk halk şiirinin nazım birimi, gelenek temsilcilerinin hane dediği dörtlüktür. Halk şiirindeki en küçük birimin mısra veya beyit olduğunu ileri sürenler de olmuşsa da bu görüşler, bugün için geçerliliğini yitirmiş durumdadır. Geçmişten günümüze Türk halk şiiri örneklerine bakıldığında bunların büyük çoğunluğunun dörtlük esasına göre düzenlendiği, Dîvânü Lûgati’t-Türk’teki şiirler başta olmak üzere Dinî-Tasavvufî Halk Şiiri ve Aşık Şiirinin de dörtlüklerden kurulu şiirlerden oluştuğu görülür. Nazım şekillerinde kullanılan mısra kümelenmelerinin mani (aaxa) ve koşma (abab, cccb) tarzı olmak üzere iki tür kafiye örgüsüne sahip oluşu da Türk halk şiirinin nazım biriminin dörtlük olduğunu doğrular.
Şiirde mısraların hece sayısı veya ses değerleri açısından denk ve benzer olması anlamına gelen ve halk şiirinde “tartı” olarak da bilinen ölçü, halk şiirinde iki şekilde karşımıza çıkar. Bunlardan ilki hece, diğeri de aruz ölçüsüdür. Türk Halk şiirinde en fazla kullanılan ölçü, hece ölçüsüdür. Önceki dönemlerde “vezn-i benân“, “hesâb-ı benân” ve “parmak hesabı” gibi adlarla da bilinen hece ölçüsü, Türkçenin dil yapısına ve karakterine uygun bir ölçü olarak eski Türklerden günümüze yaygın bir şekilde kullanılmıştır.
Türk halk şiirinde hecenin 7, 8 ve kalıpları çok daha yaygın bir şekilde kullanılmıştır. Bununla birlikte halk şiiri metinlerinde beşli, altılı, dokuzlu, on ikili, on üçlü, on dörtlü, on beşli vb. olmak üzere yirmi heceye varan kalıpların da var olduğunu belirtmek gerekir.
Hece ölçüsü bahsinde üzerinde durulması gereken terimlerden birisi de “durak“tır. Aruz ölçüsündeki “takti”nin karşılığı olarak bilinen durak, hece ölçüsünde mısraların belirli bölümlere ayrılması anlamına gelir, ancak aruz vezninde olduğu gibi halk şiirinde duraklar, kelimeleri bölerek anlamı zayıflatmaz, ezgiyle uyumludur. Duraklar, her ölçüde değişebileceği gibi gelişigüzel bir şekilde de yapılmazlar. Geleneksel kalıplar ve bilgiler doğrultusunda hece ölçüsündeki kalıpların bazı durakları vardır. Genel kabullere göre çift heceli (6, 8, 10, 12, 14, 16) mısralarda durak, mısraın tam ortasındadır. Tek heceli mısralarda ise hece sayısının fazla olduğu kısım, 4+3 ve 6+5 örneklerinde olduğu gibi mısraın ilk yarısında yer alır.
Halk şiirinde aynı hece ölçüsünde ve yine bu ölçünün kullanıldığı şiirlerde birden fazla durak sistemi kullanılmış olabilir. Örneğin 11 heceli bir şiirde 6+5, 4+4+3 ve 7+4 şeklinde duraklar kullanılabilir. 7 heceli şiirlerde yaygın durak 4+3 olmakla birlikte 3+4 şeklinde düzenlenmiş şiirler de bulunmaktadır. Bu, bir kuralsızlık veya eksiklik değil, aksine şiirin ritmik yapısına ve ahenk boyutuna katkı yapmaktır. Aynı ölçüde ve farklı duraklarla söylenen şiirler, ahenkteki tekdüzeliği ortadan kaldırır. Halk şiirinde yaygın bir şekilde kullanılan hece ölçülerine ve durak yapılarına biraz daha yakından bakalım.
Halk şiirinde geçmişten günümüze yaygın bir şekilde kullanılan ölçülerin başında yedili hece ölçüsü gelmektedir. Bu ölçüyle düzenlenmiş ilk şiirlere Dîvânü Lûgati’t-Türk’te rastlamaktayız. Dîvânü Lûgati’t-Türk’teki pek çok şiir, yedi heceden oluşan yapılar halindedir (Tekin 1989: 98).
Yedili hece ölçüsü, sonraki yıllarda büyük oranda manilerde kullanılmıştır. Özellikle Anadolu sahasında bilinen manilerin pek çoğu yedili hece ölçüsüyle söylendiğinden bu ölçüye, “mani ölçüsü” de denmiştir. Manilerde 4+3 veya 3+4 şeklinde bir durak yapısıyla kullanılan yedili hece ölçüsü, özellikle kısa ve kullanışlı bir ölçü olmasıyla geniş kitlelerin rağbet ettiği bir ölçü haline gelmiştir. Aşağıdaki manide 4+3 durak yapısına sahip bir mani görüyoruz:
“Ak güvercin / olaydım (4+3=7)
Yol üstüne / konaydım (4+3=7)
Gelip geçen /yolcudan (4+3=7)
Ben yârimi /soraydım” (4+3=7) (Elçin 1990: 20).
Manilerde yedili ölçünün 3+4 şeklinde de bir durak yapısına sahip olduğunu takip edebiliyoruz.
Halk şiirinde sıklıkla kullanılan hece ölçüsü kalıplarından bir diğeri sekizli hece ölçüsüdür. Özellikle âşık şiirinde semai ve varsağılar, genellikle bu ölçüyle söylenmiştir. Durakları 4+4 ve 5+3 şeklinde olabilir. Bu ölçüyle söylenmiş şiirlerde duraksız çok sayıda mısra bulunabilir, çünkü kısa bir kalıp olduğundan durağa gerek duyulmadan şiir tamamlanmış olabilir. Karacaoğlan’ın sekizli hece ölçüsüyle söylenmiş olduğu bir şiirden alınan dörtlüğün durak yapısı şöyledir:
“Kömür gözlüm / hasta olmuş (4+4=8)
Bir muskacık / yaz ver bana (4+4=8)
Siyah zülfü / ak gerdana (4+4=8)
Tel tel et de/ diz ver bana” (4+4=8) (Karaer 1988: 146)
Halk şiirinin daha çok Dinî-Tasavvufî Halk Şiiri ve Aşık Edebiyatı gibi kollarında karşımıza çıkan on birli hece ölçüsü, hece kalıpları içinde en fazla kullanılanıdır. 6+5, 4+4+3 ve 7+4 gibi durak yapılarında kullanılabilir. Aşık Ömer’den alınan aşağıdaki dörtlükte on birli hece ölçüsünün uygulanışı ve durak yapısı görülmektedir:
” Şunda bir dilbere /gönül düşürdüm (6+5= 11)
Aldı beni / kaşlarının / arası (4+4+3=11)
Hûb cemâlin gördüm / aklım şaşırdım (6+5= 11)
Yaradan Mevlâ’ya /kaldı çaresi’ (6+5= 11) (Elçin 1999: 19).
Halk şiirinde kullanılan bir diğer ölçü aruz ölçüsüdür. Halk şairleri, özellikle Divan şairlerinin de etkisiyle aruzlu şiirler yazmaya veya söylemeye çalışmışlardır. Halk şairlerinin bu girişimi, öncelikle divan şiirinden ve şairlerinden etkilenme veya onlara öykünme olarak değerlendirilebilir, ancak bu yorum, meseleyi tam anlamıyla izah etmez. Halk şairlerinin aruz veznini kullanmalarında divan şiirine gösterilen itibarın ve kendilerine yöneltilen eleştirilerin tesiri vardır.
Halk şairleri, divan şairlerinden geri kalmadıklarını, onlar gibi aruzla şiir söyleyebildiklerini gösterebilmek için aruzun bazı kalıplarını şiirlerine uygulamışlardır. Aşık Ömer, Erzurumlu Emrah, Gevheri, Dertli ve Bayburtlu Zihni gibi halk şairleri; “divan”, “selîs”, “kalenderî”, “satranç” ve “vezn-i âher” gibi aruzlu türleri oluşturmuşlar; Fâilâtün/Fâilâtün/Fâilatün/Fâilün, Feilâtün/ Feilâtün/Feilâtün/Feilün ve Mefâilün/ Mefâilün/ Mefâilün/ Mefâilün gibi aruzun en fazla kullanılan kalıplarıyla şiirler söylemişlerdir.
Aruz vezninin halk şiirinde kullanımıyla ilgili bir noktaya daha değinmek gerekir. Aruz ölçüsünü kullanan halk şairlerinin eğitim seviyeleri aruzu kullanmaya yetecek ölçüde olmadığından, bu ölçünün uygulandığı şiirlerde çeşitli kusurlar vardır. Çünkü halk şairleri, hece ölçüsünü, yani hecelerin sayısal değerlerini kullanmayı bildiklerinden aruzu, şiirlerine tam anlamıyla uygulayamamalardır.
Şiirin mısra kümelenmesi ve ritmik yapısıyla yakın bir ilişkisi bulunan kafiye (uyak), “şiirde dizelerin sonunda tekrarlanan ve aynı ahengi veren heceler veya aynı görevde olmayan, ancak benzeşen sesler’ olarak tanımlanabilir. Halk şiirinde, özellikle âşıklar arasında kafiye ve redif için ayak kelimesi daha fazla kullanılır. Aşıklar, şiirlerini ayak mısralarından başlayarak kurduklarından şiirin hangi kafiyeye göre ve hangi konuda söyleneceğini ayak kafiyesiyle belirler. “Âşık şiirinde genellikle ilk dörtlüğün ikinci mısraında başlatılan bütün dörtlüklerin son mısralarında mısranın tamamında aynen tekrarlanan sözlerle yahut yarım, tam, zengin hatta cinaslı kafiyelerle vücuda getirilen ve dörtlüklerin mihengi durumunda olan kafiye’ (Kaya 1999: 336) olarak tanımlanan ayak, halk şairlerinin kafiye anlayışını şekillendirmiştir.
Günümüzde halk şiiri örneklerinde kafiye sondadır, ancak özellikle eski Türk şiiri döneminde mısra sonlarının yanı sıra mısra başı kafiyesi de kullanılmıştır. “Altay aliterasyonu” adının da verildiği bu kafiye türüne aşağıdaki metinde görüldüğü gibi Dîvânü Lûgati’t-Türk’te de rastlanmıştır.
“Kıkrıp atıg kemşelim
Kalkan süngün çomşalım
Kaynap yana yumşalım
Katgı yagı yuwılsun” (Tekin 1989: 36).
Halk şiirinin kendine has bir kafiye anlayışı vardır. Bu anlayış, yazılı edebiyat-lardaki kafiye anlayışından oldukça farklıdır. Bilindiği gibi halk şiiri, sözlü kültür ortamlarında yaratılıp aktarılmıştır. Halk şairleri şiirlerini irticalen söylemişlerdir. Bir metne bağlı kalarak şiir icra etmedikleri gibi şiir yaratırken de yazıyı ve yazılı kuralları kullanmamışlardır. Böyle olunca şiirdeki kafiyenin, dilin gramer kurallarına uygun olarak düzenlenmiş görsel unsurlar olduğunu değil, tamamen sese dayalı bir benzerlik olduğunu düşünmüşlerdir. Halk şairlerinin böyle bir kanaat taşımalarında halk şiirinin müzikle olan yakın ilişkisinin de tesiri vardır. Halk şiiri, tarih boyunca “kopuz”, “dutar”, “saz” gibi bazı telli ve yaylı müzik aletleriyle geleneğin belirlediği ezgiler eşliğinde icra edilmiştir. Bu yüzden kelimelerin yapısal özelliklerinden çok ses değerlerine önem verilmiştir. Halk şairleri, kafiye dendiğinde benzer seslerin bir arada kullanılmasını anlamışlar ve bu doğrultuda sese dayalı bir kafiye anlayışı geliştirmişlerdir.
Halk şiirinin oluştuğu ortam ve dayandığı prensipler göz ardı edildiğinde kafiye konusunda bazı problemler çıkabilmektedir. Başka bir ifadeyle halk şiiri geleneğine ait bir şiir, yazılı edebiyatın ortaya koyduğu kafiye anlayışıyla değerlendi-rilmemelidir. Yazılı edebiyatta kafiye olmayan bazı kelimeler veya sesler, halk şiirinde sırf ses benzerlikleri nedeniyle kafiye olabilirler. Bu yüzden yazılı kültür ürünü olmayan, sözlü olarak bazı ezgilere bağlı olarak yaratılmış, gözden daha ziyade kulağa hitap eden halk şiiri örneklerine özel bir yaklaşım sergilenmelidir. Halk şairi, kelimenin ekine, köküne bakarak kafiye yapmaz. Onun ilgilendiği asıl husus, sesler arasındaki çağrışım ve denkliktir. Bu yüzden ç-ş ve r-l gibi yazımları farklı, ancak birbirine yakın seslerden kafiye yapabilir.
Halk şiirinde kafiye genellikle tek ses benzerliğine dayalıdır. Yarım kafiye olarak adlandırılan kafiyenin dışında tam, zengin, cinas ve tunç gibi kafiyelere sıradan icralarda çok fazla başvurulmaz. Ancak özellikle âşıkların şiir yeteneklerini ve güçlerini gösterdikleri “deyişine”, “karşılaşma” ve “atışma’larda kafiyelere özel önem verilir. Bu yarışmalarda “ayak açmak” (deyişme ve karşılaşma sırasında bir saz şairinin belli bir ayakla, genellikle dar ayaklı, şiir söylemesi), “yol göstermek” (âşık faslında saz şairlerinden birinin, ayak açarak deyişin hangi ayakta olacağını belli etmesi), “ayak uydurmak” (deyişme ve karşılaşmaya katılan âşıkların, açılan ayağa uygun deyişle karşılık vermesi) ve “dar ayak” (pek az uyak olabilecek sözcükler) gibi kafiyeyle ilgili terimler üretilmiştir (Dizdaroğlu 1969: 33).
Şiirde kafiyeden sonra yer alan aynı yapıya ve göreve sahip kelime veya eklere redif denir. Şiirin ahengine kafiyeyle birlikte redifler de katkı yaparlar. Özellikle halk şiirinde redifin ayrı bir yeri vardır. Pek çok halk şairi şiirdeki ahengi rediflerle sağlamıştır. Genellikle mısra sonralarında bulunmakla birlikte, bazı şiirlerde redif baş kısımlarda yer almıştır.
Not: Halk şiirinde nazım birimi, ölçü, durak, kafiye ve redifle ilgili daha fazla bilgi için, Öcal Oğuz’un Halk Şiirinde Tür, Şekil ve Makam (Ankara 2001: Akçağ Yayınları), Ahmet Talât Onay’ın Türk Halk Şiirlerinin Şekil ve Nev’i (Ankara 1996: Akçağ Yayınları), Mehmet Yardımcı’nın Başlangıcından Günümüze Halk Şiiri Âşık Şiiri Tekke Şiiri (Ankara 1998: Ürün Yayınları) adlı kitapları ile Saim Sakaoğlu’nun “Halk Edebiyatında Kafiye Meselesi”, (IV. Uluslararası Türk Halk Edebiyatı ve Yunus Emre Semineri Bildirileri, Eskişehir 1991, 301-305) ve “Saz Şâirinin Kural Anlayışı” (Erciyes 13(149), Mayıs 1990,11-12) adlı yazılarına bakabilirsiniz.
Devamı->
Halk Şiirinde Tema
Türk halk şiirinde hemen her türlü temaya rastlamak mümkün olmakla birlikte bazı temalar, daha fazla işlenmiştir. Aşk bu temaların başında gelir. İslâmiyet öncesinde “koşug” adı verilen şiirlerde işlenen aşk teması, İslâmiyet sonrasındaki Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde ve Aşık Şiirinde de rağbet görmeye devam eder. Ancak Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde kullanılan aşkın ilahi, Aşık Şiirindekinin ise beşeri bir aşk olduğunu belirtmek gerekir. Ahmet Yesevî, hikmetlerinde; Yunus Emre, ilâhilerinde Allah aşkını dile getirirken Karaca Oğlan ise bu dünyadaki güzellere duyduğu aşkı güzellemelerine taşımıştır. Özellikle İslâmiyet sonrasındaki halk şiiri geleneğinin şekillenmesinde aşkın önemi yadsınamaz. Hem Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde hem de Aşık Şiirinde şairlerin âşık olarak şiir söylemeye başlamaları, hayatları boyunca sevgililerini aramaları, hayatlarını aşka feda etmeleri, aşkı Türk halk şiirinin asli temalarından birisi yapmıştır.
Aşkın yanında Türk halk şiirinde özlem ve sevgi temaları da oldukça yaygındır. Ancak halk şairleri, sadece insanlara olan özlem ve sevgilerini değil, doğaya duydukları sevgiyi de dile getirirler. Yukarıda Dîvânü Lûgati’t-Türk’teki şiirlerde de görüldüğü gibi doğa temalı şiirler, İslâmiyet öncesinde de oldukça fazladır. İslâmiyet sonrasında da bu durum benzerdir. Özellikle Aşık Şiirindeki güzelleme, varsağı ve destan adı verilen pek çok türde doğanın güzellikleri ve ona duyulan özlem dile getirilmiştir. Halk şiirindeki doğa, klasik edebiyata göre çok daha canlı ve somut bir özellik gösterir (Artun 2001: 129). Bahar aylarında dağların, ağaçların, hayvanların ve havanın güzellikleri, kış aylarında ise dağların karla ve sisle örtülmesi, âşığın bu engeller karşısındaki çaresizliği anlatılarak bu sahnelerle âşığın içinde bulunduğu durum arasında benzerlik kurulur. Kısacası, Türk halk şiirinde doğa teması, olumlu ve olumsuz yönleriyle aşkın, sevginin ve özlemin sunumuna yardımcı olan asli temaların başında gelir.
Türklerdeki ağıt yakma geleneğiyle bağlantılı olarak halk şiirindeki temel temalar arasında ölüm de yer almaktadır. İslâmiyet öncesinde toplumun önde gelen kişilerinin ölümü üzerine yakılan sagular, Türk halk şiirinin ilk ağıt temalı şiirlerini oluşturmaktadır. İslâmiyet sonrası halk şiirinde ağıt adıyla ölüm temalı şiirler, söylenmeye devam etmiştir. Bazı ağıtlar, anonim halde gelenekte yaşarken, Aşık Şiirinde olduğu gibi, bazılarının ilk söyleyenleri bellidir. Türk halk şiirinde her ölüm işlenmez. Ölen kişinin gençliği, trajik bir olay sonucu hayatını kaybetmesi, en önemlisi halk vicdanını yaralayan bir ölümün vuku bulması, bu ölüm üzerine bir şiirin düzenlemesini sağlamıştır. Ölüm temalı şiirlerde ölenin kimliği, fiziki ve ruhi özellikleri belirtildiği gibi ölüm karşısındaki çaresizlik ve ölen kişi için duyulan üzüntü dile getirilir.
Türk halk şiirinde yaygın olarak kullanılan temaların bir diğeri kahramanlık temasıdır. Çeşitli formlarda, dönemlerde ve adlarla Türk halk şiirinde çok sayıda bir kişinin kahramanlığının anlatıldığı veya ele alındığı şiir bulunmaktadır. Karahanlı dönemindeki halk şiiri örneklerinde de görüldüğü üzere Türk halk şiirindeki ilk şiirlerin önemli bir kısmı kahramanlık temalıdır. Kahramanlık şiirleri söylemeleriyle tanınan ozanlardan sonra âşıklar da bu temayı şiirlerine konu etmeyi sürdürmüşlerdir. Aşık Şiirinde, Köroğlu ve Dadaloğlu’nun iyi örneklerini verdiği koçaklama-lar, kahramanlığın işlendiği koşma tarzındaki şiirlerdir. Türk halk şiirinde kahramanlığı yer aldığı çok sayıda şiir türüne örnek vermek mümkündür. Ancak destanlar ve koçaklamalar bile bu temanın Türk halk şiiri için taşıdığı değeri gösterebilecek niteliktedir.
Dinî-Tasavvufî Halk şiirinde daha fazla kullanılan din ve tasavvuf temalarını da Türk Halk Şiirinin temel temaları arasında göstermek gerekir. Uygur dönemindeki şiir örneklerinde de görüleceği gibi, dinin İslâmiyet öncesindeki halk şiirinde de önemli bir yeri vardır. Bu önem, Türklerin İslâm dairesine girişiyle varlığını devam ettirmiş ve ortaya Dinî-Tasavvufî Halk Şiiri gibi bir şiir geleneği çıkmıştır. Dinin, tasavvuf düşüncesiyle birlikte ele alındığı bu gelenekteki pek çok nazım türünde din teması ele alınmıştır. Diğer bir ifadeyle din ve tasavvuf temaları, Türk halk şiirinde çeşitli şiir türlerinin ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Yukarıdaki temaların dışında Türk halk şiirinde şikâyet temalı şiirlere de rastlamak mümkündür. Aşık Şiirinde Taşlama adı verilen bu şiirlerde insan hayatındaki bozukluklar eleştirilir. Yaşamla ilgili tecrübelerin aktarıldığı şiirlerde “öğüt”, önemli bir tema olarak karşımıza çıkar. Atasözlerinin yoğun bir şekilde kullanıldığı bu şiirler, çoğunlukla eğitim işleviyle öne çıkarlar. Görüldüğü gibi Türk halk şiirinin geniş bir tema yelpazesi vardır. İnsan yaşamındaki hemen her unsur, Türk halk şiirine taşınmıştır. Bu da halk şiirinde çok çeşitli şiir türlerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Temalara bağlı olarak oluşmuş nazım türleriyle ilgili diğer ünitelerde ayrıntılı bilgiler verildiğinden burada kısaca temalara değinilmiştir.
Halk Şiirinde Dil ve Üslup
Türk halk şiirinde kullanılan dilin, yalın veya sadece olduğu yönünde yaygın bir kanaat vardır. Divan Şiiri’nde kaleme alınmış şiirler göz önüne alındığında bu kanaat haklı bulunabilir. Ancak bu, halk şiirinde tamamıyla basit ve alelade bir dilin kullanıldığı anlamına gelmemelidir. Hatta Türk halk şiirinde tek bir dil ve üsluptan bahsetmek de mümkün değildir. Anonim Halk Şiirinde kullanılan dil ve üslupla mutasavvıf şairlerin ve âşıkların kullandığı dil ve üslup aynı olmayabilir. Kısacası Türk halk şiirinin kendine özgü bir dil ve üslubu vardır. Bu üslupta hitap edilen kitlenin kullandığı dil dikkate alınır. Halka hitap eden bir şiirin, halkın anlayabileceği ve dil ve üslup kullanması doğal bir durumdur. Ancak bunu, basitlik ve bayağılıkla karıştırmamak gerekir. Şimdi halk şiirinde kullanılan dil ve üsluba daha yakından bakalım.
Türk halk şiirinde kullanılan dil, halkın anlayabileceği bir dildir. Halk şairleri, şiirlerini içinde yetiştikleri kültürel ortamın elverdiği şartlar içinde şekillendirdiklerinden şiirlerini de bu ortamda kullanılan dildeki kelimelerle oluştururlar. Bu gelenekte Divan Şiiri’ndeki gibi günlük dilde az kullanılan Arapça ve Farsça kelimeler yerine, anlamı herkesçe bilinen kelimeler tercih edilir. Ancak bu konuda Türk halk şiirinin bazı özel yanlarını da belirtmekte fayda vardır. Örneğin Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde kullanılan dille Aşık ve Anonim Halk Şiirlerinde kullanılan dil aynı değildir. Mutasavvıf halk şairlerinin kullandığı dilde, dinî ve tasavvufî terimler fazlaca yer alır. Bu şiirin kaynakları, hedefi ve hitap ettiği kitle böyle bir dili zorunlu kılar (Güzel 1999: 658). Aşık Şiirinde de âşıkların yetiştikleri ortamlar ve söyledikleri şiirlerin tür özellikleri de kullandıkları dili etkileyebilir. Buna rağmen âşıkların dili de geniş halk kitlelerinin anlayabileceği bir niteliğe sahiptir (Artun 2001: 117). Ancak özellikle âşık karşılaşmalarında veya âşıkların hünerlerini sergiledikleri başka ortamlarda kullanılan dil, her zamanki dilden farklı olabilir. Ancak Aşık Şiirine aşina kişilerin ayırtına varabileceği bazı kelimeler, şiirlere girebilir. Anonim halk şiirinde kullanılan dil ve üslup, halkın günlük diline daha yakındır. Türkü ve mani gibi, Türk halk kültüründe yaygın şiirlerde anlamı ve söyleyişi zor kelimeler ve terimler yerine toplumun en altındaki kişilerin de anlayabileceği kelimelere yer verilir.
Türk halk şiirinde, deyimlere ve atasözlerine sıkça yer verilir. Bu durum, halk şairlerinin kimliğiyle ilişkilidir. Halk kültürünün içinde yetişmiş, halkın rağbet ettiği söz kalıplarını kullanmış ve hatta bunlara yenileri eklemiş kişiler olan halk şairleri, şiirlerinde bu birikimlerini kullanmışlardır. Bu bakımdan Türk halk şiiri dairesinde değerlendirilen şiirlerin pek çoğunda deyimlere ve atasözlerine rastlamak mümkündür. Kaygusuz Abdal‘dan alınan aşağıdaki beyitte bir atasözü kullanılmıştır:
“Su görmeden etegün çemrenürsin
Meger sen bülbüli leglek sanursın” (Güzel 1999: 677).
Aşık Şiirinde de âşıklar, deyimlere ve atasözlerine sıkça başvururlar. Özellikle öğüt temalı şiirlerde atasözlerine daha fazla rastlanır (Artun 2001: 120-121). Genel anlamda Türk halk şiirinde özelde Aşık Şiirinde, atasözlerinin ve deyimlerin kullanımı, şairin tercihi ve yeteneğiyle ilgilidir. Atasözlerinin ve deyimlerin anlamını ve kullanıldığı şartları bilen halk şairleri, bunlara daha fazla başvururlar.
Türk halk şiirinde yerel kelimelere ve söyleyişlere rastlanabilir. Diğer bir ifadeyle halk şiirinde, Divan Şiiri’nde olduğu gibi standart bir dil kullanılmaz. Halk şairlerinin yetiştikleri ortama göre ağız özellikleri ve yerel kelimeler, şiirlerde yer alabilir. Halk şairlerinin dil yetenekleri ve imkânları, ait oldukları kültürel ortam içinde şekillendiğinden yerel unsurların halk şiirinde görülmesi doğal bir durumdur. Kaygusuz Abdal’ın aşağıdaki dörtlüğü, doğrudan konumuzla ilgilidir:
“Aşık oldum zangadak
Irlayuban fingedek
Yârum öğütler beni
Yanramagıl bangadak” (Güzel 1999: 678).
Aşıklar arasında da yerel kelimelerden ve ağız özelliklerinden faydalanma geleneği oldukça yaygındır. Önde gelen âşıklardan Karaca Oğlan, şiirlerinde çok sayıda yerel kelimeye yer vermiştir (Sakaoğlu 2004: 653-665). Karaca Oğlan’ın dışında geçmiş dönem ve günümüz âşıklarında da yerel dilden faydalanma söz konusudur. Karaca Oğlan’dan aldığımız aşağıdaki dörtlükte deve yavrusu anlamına gelen “taylak” kelimesi yerel bir kelimedir:
“Engininden yükseğine çıkılmaz
Kaplan girse meşelerin sökülmez
Kumaş yüklü tor taylağın çekilmez
Evleri sürgüne gitti yaylanın” (Sakaoğlu 2004: 537).
Buna benzer çok sayıda yerel kelimeyi ve söyleyişi şiirlerine taşıyan Karaca Oğlan’ın, şiirlerindeki bu kelimelerin sözlüğünü oluşturma çalışmakları da yapılmıştır (Sakaoğlu 2004: 666-741).
Halk şiirinde benzetme başta olmak üzere, yineleme, telmih, istiare ve nida gibi anlam ve söz sanatları da kullanılır. Şiirde sanatlı söyleyişlere sık sık başvurulması durumu, halk şairlerinde de vardır. Ancak burada bir noktaya dikkat çekmek gerekir. Halk şairlerinin kullandıkları söz ve anlam sanatları, manayı zorlayan bir yapıda değildir. Dilin doğal söyleyiş kuralları çerçevesinde manayı zora sokmadan yapılan sanatlar halk şiirinde kullanılır (Güzel 1999: 670-676, Artun 2001: 122).
Sonuç olarak Türk halk şiirinin dil ve üslup özellikleri, şiirlerin yaratıcıları ve dinleyicilerine göre şekillenmiştir. Başka bir ifadeyle halk şairlerinin şiir söyleme yetenekleri, şiirlerin söyledikleri ortamlar, söylenme şekilleri ve dinleyicileri, dil ve üslubu tayin etmiştir. Halk şairleri, gelenekten aldıkları kurallara bağlı olarak hitap ettikleri kitlenin kültür seviyesini de dikkate alarak bir üslup geliştirmişlerdir. Bu üslupta günlük dilde yaygın olarak kullanılan kelimeler, atasözü ve deyimler; geleneksel şekil özellikleri, sanatlar ve anlatım tarzları bulunmaktadır.
Kaynak: Yrd.Doç.Dr. Halil İbrahim ŞAHİN, Türk Halk Şiiri