Halk Şiirinde Kafiye Anlayışı
Halk Şiirinde Kafiye (Uyak) Anlayışı
Kafiye’nin sözlük anlamı “sonda gelen, arkada gelen” demektir. Edebî kavram olarak da anlamca ayrı, sesçe bir olan kelimelerin mısra sonunda yer alması demektir.
Mısra sonundaki ses benzerlikleri vezinden sonra şiire ahenk katan bir başka şekli unsurdur.
Arap ve Fars şiirinde dolayısıyla klâsik edebiyat yoluyla Türk şiirinde kafiyeye oldukça önem verilmiş ve sıkı kurallara bağlanmıştır.
Kafiyeyi oluşturan harflere revi, vasi, hurûc, te’sis, dahil, kayd, mezid, teessüre, nâire gibi değişik adlar verildiği gibi yapılarına göre de kafiyeler: kâfiye-i mütekâvise, kâfiye-i müterâkibe, kafiye-i mukayyede, kâfiye-i mütedârike, kafiye-i mütevâtire, kafiye-i müterâdife, kâfiye-i mücerrede, kâfiye-i müessese, kâfiye-i mütereddefe, kâfiye-i mürekkebe gibi adlar almışlardır. (Muallim Naci, Istılah-ı Edebiye)
Klâsik edebiyatçılar kafiye kurallarına sıkı sıkıya uymuşlar, kural dışı oluşturulan kafiye konusunda sanatçılara şiddetli tenkitler getirmişlerdir. (Muallim Naci – Recaîzâde Mahmut Ekrem’in abes-muktebes tartışması ünlüdür.)
Türk Halk şairleri ise öteden beri kafiye konusunda hafif bir ses benzerliğini yeterli görmüşlerdir. Mısra sonlarındaki kelimelerin -değişik cins, yapı ve yazılışta olsa bile- sesçe aynı ahengi uyandırmasını yeterli görmüşlerdir.
Fuat Köprülü bu tür kafiye, kafiye demektense asonance (yarım kafiye) demenin daha doğru ocağını söyler.
Halk şiirinde oluşturan sesler bir ünsüz üzerine bina edilir. Kafiyenin yükünü bu ünsüz taşır.
Ne bir çiçeğim var, ne de bir bağım
Ne bir sedirim var, ne ele konağım
Ne bir yuvam var, ne de otağım
Al kuşam içinde şal ister benden
Dörtlükte kafiye baĞım, konaĞım, otaĞım kelimelerindedir. Kelimelerdeki Ğ sesi kafiyeyi oluşturacak taban ses (revi sesi)tir. Bu taban ses öncesinde bir a ünlüsü, sonrasında ım eki ile desteklenmiştir. Böylece ağ sesleri iki ses benzerliğine ulaştığı için kafiye tamamlanmıştır. Dolayısıyla bu kafiye tam kafiye adını alır. a ünlüsünün olmaması halinde kafiye şartları oluşmadığından dolayı yarım kafiye olacaktı. ağ sesinden sonraki ım sesleri aynı nitelikte bir ek olduğundan redif (yedek)’tir.
Bazen birbirine yakın sesler de revi (taban sesi) olarak kabul edilebilir:
Kader böyle bizim ile dolaŞtı
Aylarım sayıldı günlerim geÇti
Nice yaşım doldu yılım yaklaŞtı
Aldı gözlerimi zindana geldim
Ne söylesen burada ederim sabıR
Mevla’nın verdiği bu dertler makbuL
Sen bir işçi olsan biz de bir müdüR
Çıkarırım seni işten atarım
Dörtlükte ş-ç; r-l sesleri revi sesi olarak tasarlanmış, ancak aynı sesler değildir. Kafiye şartlarından en temel şart olan taban ses kusurlu olduğundan öncesi ve sonrasında benzer sesler dahi olsa bu tip kurgulanan kafiyelerin tam’ından zengin’inden söz etmemek gerekir. Sözlü kültür ortamlarında, ezgiyle söylenen bu sözlerdeki bu tür kusurların fark edilmesi mümkün değildir. Ancak yazılı metinler haline geldikten sonra bu kusurlar net bir şekilde görülebilir.
Türk halk şairleri ana kafiyeye karşılık olarak ayak terimini kullanırlar. Ayak ilk dörtlüğün ikinci ve dördüncü mısralarında, sonraki dörtlüklerin son mısralarındaki ses benzerliği taşıyan kelimelerdir.
Hasret mektubunu yazdığın zaman
Sitem etme selamını boş gönder
Yanıyor yüreğim hâlim pek yaman
İster dolu ister isen boş gönder
Sana âşık olan sevgi duyandır
Yâ uğruna şirin canı koyandır
Mektubunun iki ucunu yandır
Üzerinde birkaç damla yaş gönder
Gece gündüz hayal eder özlerim
Kavuşmak çaresiz ağlar sızlarım
İlkbaharda yollarını gözlerim
Yaz gelmezsen, sıcak sevgi kış gönder
Şeref bir gül gibi soldu deseler
Sıladan uzakta kaldı deseler
Gurbet ellerinde öldü deseler
Mezarıma iki tane taş gönder ( Şeref Taşlıova)
Döndü Dönmedi
Yaylaya gitmişti yayla zamanı
Gülizar döndü de döndü dönmedi
Demek ki unutmuş ahdı amanı
Yaylacılar geri döndü dönmedi
Ben gönlümü o sunaya bağladım
Aşkı ile ciğerimi dağladım
Gözlerimden kanlı yaşlar ağladım
Selinden değirmen döndü dönmedi
Ben baktıkça o yılıştı yüz verdi
Aşkıma ümit verdi hız verdi
Yemin etti sapasağlam söz verdi
Demek ki sözünden döndü dönmedi
Ah ettikçe gözlerimden yaş geldi
Ümitlerim dolu gitti boş geldi
Yaz da gitti güz de bitti kış geldi
Zaman geçti devir döndü dönmedi
Aşkıma inansa beni arardı
Sevda çeke çeke benzim sarardı
Tansiyonum düştü gözüm karardı
Sevdasından başım döndü dönmedi
Bu zalim engeller bize nettiler
İki âşık arasına gittiler
Kaş göz oynattılar fiskos ettiler
Arada bir dümen döndü dönmedi
İsmini andıkça ah çekerim ah
Sevende mi sevilende mi günah
Yepyeni bir ümit başlar her sabah
Akşam üstü güneş döndü dönmedi
Kokusunu arıyorum yellerde
Boynu bükük bekliyorum yollarda
Aşkı ile ölüyorum çöllerde
Üzerimde kuşlar döndü dönmedi
Bir of çektim dağ sallandı taş düştü
Abımdan cihana bir ateş düştü
Bulutlar ağladı gökten yaş düştü
Kuru çöller göle döndü dönmedi
Şu halime ne söyleyim ne diyem
Bana dönse bir canım var hediyem
Ham kelama izin vermez terbiyem
Bedduadan dilim döndü dönmedi
Kara sevda çetkmek zor kardeşim zor
Bana inanmazsan bir çekene son
Benim sonum tımarhane ve doktor
Kocaman ölümden döndü dönmedi (Abdulvahap Kocaman)
Halk şiirinde ayak esastır. Ayak dışında da ses benzerlikleri vardır. Ancak bunlara diğerinden ayırt edici bir isim olarak kafiye (uyak) demek daha doğru olur.
Halk şairleri kafiye (uyak) konusunda savruk davranırlarken uyak hususunda oldukça titizdirler. Türk Halk şiirinde iki tip kafiye anlayışı söz konusudur. Buna göre:
İlk dörtlüğün 1. ve 3. mısralarıyla diğer dörtlüklerin ilk üç mısralarındaki ses benzerlikleridir.
Türk Halk şiirinde tek ses benzerliğinden çoklu seslere kadar her türlü kafiye çeşidine rastlamak mümkündür.
Baş kafiye:
Mürüvvet kânısın muy-ı anber
Mahmurdur gözleri mestâne gelir
Mislin yok cihanda mâh-ı envârım
Melek karışmıştır merdâne gelir
Müşkil işlerime medet kıl nazar
Mezahibdir şahım medhini yazar
Mahsus görmek için meşrebim gezer
Mat etmiş kendini meydana gelir
Müjganın okuna mail olmuşum
Muhtacım dildara murad almışam
Mümkün mü sevdiğim mihman gelmişem
Merhamet kıl bana meskâne gelir
Medet kıl Hasan’a murada irem
Men gedaya olmazsa meğer kerem
Muhabbet tuzağın mestali korum
Merhabe efendim miyane gelir (Erkiletli Âşık Hasan)
Yarım uyak:
Bülbülün aşkıdır dalda öttüğü
Çobanın südedir koyun güttüğü
Toprağın Habil’i kabul ettiği
Şüphesiz yüzünün yumuşaklığından (Seyrani)
Tam uyak:
Yolun doğrusuna sapayım dedim
Sıdk ile Mevlâ’ya tapayım dedim
Yârimin gönlünü yapayım dedim
Yıkılmış gönlünü yapamam aman (Karacaoğlan)
Zengin uyak:
Etmedim ahd ü âmânı
Geçti mihnetin zamânı
Yitirdim kaşı kemanı
Gözüm yaşı çağlar şimdi (Karacaoğlan)
Bu ayakların şiirde belirli fonksiyonları vardır:
- Şiirin şekillenmesinde belirleyicilik özelliği vardır.
- Şiirde ahengi sağlar
- Dörtlükler arasında bir ilgi kurup anlam bütünlüğü oluşturur.
- Âşık karşılaşmalarında âşıkların sanat güçlerini sergilemelerinde etkin rol oynar.
Ayaklar yapısına göre tek ayak, döner ayak; zorluk durumlarına göre de geniş, dar ve kapanık olmak üzere üç çeşidi vardır.
Tek ayak: Bir, iki veya daha fazla mısraın tekrarıyla oluşturulur:
Söğüdün yaprağı nârindir nârin
İçerim yanıyor dışarım serin
Zeynep’i bu hafta ettiler gelin
Zeynebim Zeynebim anlı Zeynebim
Üç köyün içinde şanlı Zeynebim
Zeynep bu güzellik var mı soyunda
Elvan elvan güller kokar koynunda
Arife gününde bayram ayında
Zeynebim Zeynebim anlı Zeynebim
Üç köyün içinde şanlı Zeynebim
***
Döner ayak: Her dörtlükte ses benzerliklerini oluşturan kelimeler değişir.
Sefil baykuş ne gezersin bu yerde
Yok mudur vatanın illerin hani
Küsmüş müsün selâmımı almadın
Şeydâ bülbül şirin dillerin hani
Ecel tuzağını açamaz mısın
Açıp ta içinden kaçamaz mısın
Azad eyleseler uçamaz mısın
Kırık mı kanadın kolların hani
Bir kuzu koyundan ayrı ki durdu
Yemez mi dağların kuşuyla kurdu
Katardan ayrıldın şahin mi vurdu
Turnam teleklerin tellerin hani
Aç mısın yok mudur ekmeğin aşın
Odan ne karanlık yok mu ataşın
Hanidir güveğin hani yoldaşın
Hani kapın bacan yolların hani
Kara yerde mor menekşe biter mi
Yaz baharda ishak kuşu öter mi
Bahçede alışan çölde yatar mı
Uyan garip bülbül güllerin hani
Sen de Hıfzı gibi tezden uyandın
Uyandın da taş yastığa dayandın
Aslı Hanım gibi kavruldun yandın
Yeller mi savurdu küllerin hani
Döner ayağın çift kafiyeli olanları da vardır. Bunlara koşar ayak denir:
Türlü renkte çiçek olup açmadım
Dal ile yaprağın arasındayım
Karar verip birisini seçmedim
Göl ile ırmağın arasındayım
Düşünüp yarını, dayandım gama
Güneşten kaçarken, tutuldum sana
Tohumum, niyetim yeşermek ama
Çöl ile toprağın arasındayım
Hayat oyununda hep ben ütüldüm
Ucuza alındım, ucuza satıldım
Ne elde tutuldum, ne de atıldım
Bal ile peteğin arasındayım
Sevda kitabında tersten okundum
Vardım hal ehline yandım yakındım
Ömür tezgahında bin kez dokundum
Çul ile ipeğin arasındayım
Halel getirmedim edebe ara
Kimseye çalmadım dil ile kara
Verilirse hüküm, giderim dara
Dil ile dudağın arasındayım
Gecem yok sıçrayıp uyanmadığım
Uyanıp acıya boyanmadığım
Ne yandığım belli, ne yanmadığım
Kül ile ocağın arasındayım
Halil’im dinlemez gönlüm fermanı
Kaybetti dizlerim olan dermanı
Hız ile yürüdü ömür kervanı
Yol ile durağın arasındayım (Halil Gürkan)
Geniş Ayak: Benzer ses sayısı çok sayıda olan kelimelerle kurulan ayaktır. Taban sesi l, ş, k ünsüzleri olan kelimelerle ayak kurulduğunda sanatçı düşüncelerini daha rahat ifade imkanı bulur.
Dar Ayak: Benzer ses sayısı çok az sayıda olan kelimelerle kurulan ayaktır. Buna zor ayak da denir. Özellikle âşık atışmalarında rakibi güç durumda bırakmak için veya gösteri amacıyla dar ayak açılır.
Huzûri (1887-1951) ile Müdamî (1914-1968)nin dar ayakla yaptıkları tekellüm ünlüdür:
Huzûrî:
Hatırıma düştü eski bir sanat
Barda berde birde borda mana var
İşitmeyenler der bu nasıl hikmet
Tarda terde tirde torda mana var
Müdâmî:
Eski tekellümü eylediniz yâd
Çarda çerde çirde çurda mana var
Çer derttir çir sudur çur da sermaye
Zarda zerde zirde zorda mana var
Huzuri:
Huzuri söz söyle iktidarınca
Ehl-i kemal yoktur arşa varınca
Mâr yılandır mir bey mûr da karınca
Marda merde mirde murda mana var
Müdami:
Müdamain-ı hakla çekme hacalet
Mürşidin üstadın eyle ziyaret
Ker merkep kir pislik kâr da ticaret
Kârda kerde kirde kürde mana var
Kelimeler:
- Bar: yük ağırlık, meyve.
- Ber: göğüs, meyve.
- Bir: yatak, yorgan gibi şeyler.
- Bor: şarap, tortu..
- Tar: karanlık, tel, iplik.
- Ter: yaş, ıslak.
- Tir: ok, kirpik.
- Tor: ağ, acemi.
- Zar: ağlayan, inleyen.
- Zer: altın, akçe.
- Zir: alt, aşağı.
Kapanık Ayak: Birbiri ile kafiye olabilecek kelime sayısı üç beşi geçmeyen bir ayak çeşididir. Âşıkların yarışmalarında kapanık ayakla ayak açılması yasaktır. Aşıklar bir hüner gösterisi olarak kapanık ayakla şiir söyleyebilirler. Aşağıda böyle bir örnek bulunmaktadır:
Olan oldu gitti iş işten geçti
Şimdi gaflet uykusundan uyandım
Kah diken bitirdim kah da gül açtı
Sular gibi her tarafa yayıldım
Başımı hırkaya çekip büzüldüm
Düştüm, kalktım, üzdüm hem de üzüldüm
Yüz haddeden geçtim, kaptan süzüldüm
Bir yarım yamalak adam sayıldım
Huzûrî biçmez mi kim ki ne eker
Bazen zehir çıktı bildiğim şeker
Açmış sarığını ufaktan çeker
Sofiy(i) meyhanede gördüm bayıldım.
Buradaki ayıldım, yayıldım, sayıldım, bayıldım kelimeleri, duyuldum, giyildim biçiminde genişletilebilinir. Ancak bu sefer de anlamsızlığa düşme durumu ortaya çıkar.
Ayak, öneminden dolayı âşıklar arasında geniş bir terminoloji oluşturmuştur. Bu terimlerden bazıları şunlardır:
- Ayak açma: şiirde ayak olacak kelimeyi ilk dörtlüğün ikinci mısra’ında söyleme.
- Ayak alma: ikinci âşığın önceki âşığın açtığı ayakla söze devam etmesi.
- Ayak arama: Âşık karşılaşmalarında âşığın ayak tasarlaması esnasında nağmeyi tekrarlaması.
- Ayak beyiti: Şiirin ilk iki mısraı.
- Ayak değiştirme: Önce açılan ayağa son verip yeni bir ayak açılması.
- Ayak düşürme: Ayak meydana getirme. Ayak kurma da denir.
- Ayak isteme: Şiirde işlemek üzere âşığın dinleyiciden ayak talep etmesi.
- Ayak tüketmek: Ayağı oluşturan kafiyeli kelimeleri sonuna kadar kullanıp, diğerine kullanacağı kelime bırakmamak.
- Ayak uydurmak: Âşık karşılaşmalarında önceki âşığın açtığı ayağa aynı ayakla devam etmek.
- Ayak verme: Dinleyicilerin âşığa söyleyeceği şiirle ilgili ayak vermesi. Bir kelime, söz kalıbı veya bir mısra da olabilir.
- Ayaktan çıkma: Verilen ayak dışında kafiye kullanma.Yenilgi başarısızlık sebebi sayılır.
- Ham ayak: Hiç kullanılmamış, ilk defa kullanılan ayak.
- İşlek ayak: Geniş ayak
- Kokmuş ayak: muhatabı zor durumda bırakmak amacıyla başkalarınca daha önce kullanılmış ayak.
- Yeni ayak: Âşık karşılaşmalarında bir deyişmenin bitirilmesinden sonra tekrar açılan farklı ayak.
- Ayak oyunu: Atışmalarda rakibini belirli kelimeleri söyletmeye ve onu gülünç duruma düşürmeye yönelik ayak açmak.
- Ayaklara gelmek: Ayak oyunu çekilen rakibin bu ayak üzerine söze başlaması.
- Ayak çekmek: bkz. Ayak oyunu
- Tek ayak: Bent sonunda tekrarlanan bir veya daha fazla mısradan oluşan nakarat.
- Döner ayak:Bent sonundaki mısra veya mısraların her bent sonunda tekrarlanmayıp diğer ayaklarla kafiyeli olması.
- Zor ayak: Kafiye olabilecek kelime sayısı sınırlı ayak. Buna dar ayak da denir.
Kaynakça: Prof. Dr. Abdurrahman Güzel, Prof. Dr. Ali Torun, Türk Halk Edebiyatı