Halk Şiiri ve Genel Özellikleri

Halk Şiiri ve Genel Özellikleri

Halk şiirinin kavramının içeriği konusunda araştırmacılar arasında bazı farklı yaklaşımlar olmakla birlikte, genel bir kabul olarak İslâmiyet öncesi Türk şiiri ile İslâmiyet sonrasında gelişen Dinî-Tasavvufî Halk Şiiri ve Âşık Şiiri gibi şairi belli bazı şiirler ve mani, ninni, türkü gibi anonim ürünler bu kapsamda ele alınmaktadır. Bu açıdan bakıldığında Türk halk şiirinin köklü bir tarihsel geçmişi ve bu tarihsel geçmişin yaşandığı bir o kadar da geniş coğrafyası vardır. Türklerin dünya üzerindeki en eski ve hareketli kavimlerden biri olarak tarih boyunca geniş bir coğrafyaya yayıldıkları dikkate alınırsa, bu durumun doğal bir sonuç olduğu ortaya çıkacaktır. Doğudan batıya doğru sürekli bir ilerleme gösteren Türklerin şiiri, doğal olarak farklı renklerle bezenmiş ve tarihin belirli dönemlerinde çeşitli adlarla anılmıştır, Türk halk şiirinin, temasta bulunulan kültürlerin ve dinlerin de tesiriyle yeni oluşumlara açık bir yapı kanmış olmakla birlikte tarih boyunca değişmeyen ortak bir geleneksel dokuyu koruyup bugüne taşımayı başardığını da söyleyebiliriz. Hangi dönemde olursa olsun Türk halk şiirinin özgün ölçü, kafiye, nazım birimi ile şekillenen nazım biçimleri ile ortak duygulanışları ifade eden nazım türleri olmuştur. Bu bakımdan Türk halk şiiri, değişik devirler, zümreler ve kültürel etkileşimlerle bazı çeşitlenmelere uğramakla birlikte özünü ve özgünlüğünü koruyarak günümüze ulaşmayı başarabilmiş bir gelenektir.

Türk edebiyatıyla ilgili olarak genel kabul görmüş ve büyük oranda Türk edebiyatı tarihinin kurucusu M. Fuad Köprülü’ye yaslanan tasniflerde olduğu gibi Türk Halk Şiirini de, öncelikle İslâmiyet Öncesi Türk Halk Şiiri ve İslâmiyet Sonrası Türk Halk Şiiri olmak üzere ikiye ayırabiliriz. İslâmiyet Sonrası Türk Halk Şiiri de kendi içinde üç ayrı kısma ayrılabilir:

1. Anonim Halk Şiiri
2. Dinî-Tasavvufî Halk Şiiri
3. Âşık Edebiyatı

Bu tasnif, M. Fuad Köprülü’nün Türk edebiyatı üzerine yaptığı tasniften hareketle oluşturulmuştur. Köprülü, Türk edebiyatını öncelikle İslâmiyet öncesi ve sonrası olarak, İslâmiyet sonrasındaki Türk edebiyatını ise “Anonim Halk Edebiyatı“, “Dinî-Tasavvufî Halk Edebiyatı” ve “Âşık Tarzı Halk Edebiyatı” olmak üzere üç kısma ayırmıştır.

Ayrıca Köprülü, yakın dönemdeki edebiyatı da “Batı Uygarlığı Etkisindeki Türk Edebiyatı” olarak nitelendirmiştir. Bu tasnif şüphesiz ağırlıklı olarak Türkiye merkezlidir, daha doğrusu önce din olarak İslâmiyet’i seçmiş, daha sonra da batı medeniyeti etkisine girmiş Türk toplulukları dikkate alınarak yapılmıştır. Din ve medeniyet değişimlerinin edebiyatı etkilemesi ölçütü üzerine inşa edilmiş olan bu tasnif, Köprülü’den sonra yazılan edebiyat tarihlerinde de kullanılarak yaygınlaşmış ve bazı eleştirilere rağmen genel kabul görmüştür. Bu yüzden Türk halk şiiri de Köprülü’nün bu yaklaşımına bağlı olarak İslâmiyet öncesi ve sonrası olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır.

Böyle bir ayrıma gidilmesinde, şüphesiz İslâmiyet’in Türk kültüründe köklü değişiklikler yapmasının etkisi vardır. İslâmiyet sonrasındaki halk şirinin tasnifinde yer alan Anonim Halk Şiirini, din ve medeniyet değişikliği bağlamında oluşmuş ve kronolojik olarak tarihsel süreçle ilgili bir küme olarak değerlendirmek zordur. Nitekim Pertev Naili Boratav gibi bazı araştırmacılar “Halk Şiiri” olarak sadece anonim mahiyetteki ürünlerin değerlendirilmesi gerektiği kanısındadırlar. Dinî-Tasavvufî Halk Şiiri ile Âşık Şiirini ise ortak kökleri İslâmiyet öncesine yaslanmakla birlikte, yeni şartlarda oluşmuş ve olgunlaşmış, eş zamanlı ancak farklı ortamlarda icra edilen ve farklı içeriğe sahip şiir akımları olarak ele alınabilir. Bilindiği gibi İslâmiyet’in kabulüyle birlikte oluşan dinî ve tasav-vufî içerikli olmalarına rağmen dil, biçim ve icra ortamları itibariyle halk şiiri geleneğine bağlı olan bu dönem şiirine “Dinî-Tasavvufî Halk Şiiri” adı verilmiştir. Bu şiirlerin konularının tasavvuf, yani ilahî aşk, icracılarının sufi şairler ve icra ortamlarının tekkeler olması bir başka adlandırmayı da beraberinde getirmiştir: Tekke Edebiyatı veya Tekke-Tasavvuf Edebiyatı. Bu geleneğin yanı sıra icra merkezinde âşıkların yer aldığı “âşık edebiyatı / şiiri” de “beşerî aşk” konulu şiirlerle yeni bir alan açmaktadır.

Bu tasnife özellikle “anonimlik” açısından yapılan itirazlarda Âşık Edebiyatı ile Dinî-Tasavvufî Edebiyat ürünlerinin, şairi belli edebiyat ürünleri grubuna girdiği, halk şiiri içinde yer almaması gerektiği ve halk şiirinin ilk yakıcısı belli olmayan, yani anonim şiirler için kullanılması gerektiği görüşü öne çıkarılmaktadır. Eğer halk şiiri sadece “anonim” olma ölçütü esasında bakılırsa bu yaklaşım doğru olabilir, ancak halk şiirinin daha kapsayıcı olduğu da açıktır. İlk ve özgün yakıcısı belli olsun olmasın Türk halk şiiri, sözlü gelenekte yaratılıp aktarılan, bu aktarım esnasında bazı değişim ve dönüşümlere uğrayabilen, değişimlere karşı hafızada kendini koruyabilmesi için kalıplaşmaya yönelen bir şiirdir. Bu yüzden ölçü, kafiye, nazım birimi gibi şekil özellikleri açısından Dinî-Tasavvufî, Âşık ve Anonim Halk Şiiri gelenekleri birbirlerine oldukça benzerdir. Her üç gelenekte de yoğun olarak hece ölçüsünün kullanılması, sözlü geleneğin kuralları doğrultusunda sese bağlı bir kafiye anlayışının esas alınması ve nazım biriminin de “dörtlük” olması halk şiirinin öne çıkan birkaç müşterek noktasıdır.

Şekil özelliklerinin yanında halk şiiri adı altında değerlendirdiğimiz şiirlerde muhteva olarak da yakınlık söz konusudur. Aşk, ölüm, ayrılık, gurbet, sevgi, sevgili, vefa gibi şiirlerde çokça işlenen temaların ifade biçimi, şiirlerde kullanılan simge ve imajlar, ortak bir kültürel mirastan beslenmektedir. Bir âşığın söylediği bir güzelleme ile bir düğünde bir ağıtçı kadının gelin için söylediği kına türküsünün muhtevası çok farklı değildir. Çünkü bu şiirleri söyleyenler, aynı kültür ortamında yetişmiş insanlardır. Kullandıkları müzik aletleri, ezgiler ve üslûp da çoğunlukla aynıdır. Bu yüzden, anonim olma şartına bakılmaksızın halk kültürü ortamında yetişmiş kişilerin, Türk halk şiirinin şekil ve tür özelliklerine bağlı olarak oluşturdukları şiirleri, halk şiiri adı altında değerlendirmek doğru bir yaklaşım olacaktır.

Halk şiirinin bölümleri arasında yer alan “anonim halk şiiri” ilk yakıcısı belli olmayan ve halka mal olmuş anonim şiirler karşılığında kullanılır. Mani veya türkü gibi anonim halk şiiri örneklerinde olduğu üzere, bu şiirlerde mahlâs yoktur, şiirlerin kime ait olduğu belli değildir, aslında gerekli de değildir. Çünkü duygu ortaktır, ifade de ortak olmalıdır, halk kültürünü dokuyan da bu ortak duyuş ve anlatımdır.

Halk arasında, geleneksel kültürü temsil ve ifade yeteneği taşıyan, fakat adı sanı belli olmayan insanlar tarafından icra edilip sözlü aktarımla yayılan bu şiirler, Dinî-Tasavvufî Halk Şiiri ve Âşık Şiirine göre daha yaygındırlar, çünkü bu şiirler halk hayatının hemen her alanında yer alırlar. Özellikle maniler ve türküler, doğumdan ölüme hayatın her geçiş aşamasında yaygın bir şekilde kullanılırlar. Hem eğlence hem de çalışma hayatında kullanılabilen anonim şiirler, bir yandan halk kültürü değerlerini pekiştirirken diğer yandan iletişim aracı olarak işlev üstlenirler. Anneler, bebeklerini ninniyle teskin ederken annelik duygularını dışa vururlar. Çocuklar, tekerlemelerle dil yeteneklerini, bilmecelerle de zihinsel melekelerini geliştirirken tarlada çalışan kadınlar, manilerle yaptıkları işi hafifletip keyifli hale getirirler. Düğünlerde gelinler türkülerle ağlatılıp türkülerle baba ocağından uğurlanırlar. Ölüm ve ayrılık, ortak bir duygulanış biçiminde en yoğun haliyle ağıtlara yansır. Kısacası, anonim halk şiiri ürünleri, hayatın hemen her safhasında yer alan ve bu yüzden geniş bir kullanım alanına sahip edebiyat örnekleri olarak değerlendirilebilir.

Anonim halk şiirinin kapsamına şu nazım türleri girer: Mani, türkü, ağıt, ninni, tekerleme, bilmece.

Tekke şiiri” olarak da adlandırılan “Dinî-Tasavvufi Halk Şiiri”nin fikir kaynağı ve ideolojisi, İslâmiyet ve tasavvuftur. Türkler arasında İslâmiyet’in yayılmasında ve kökleşmesinde etkili olmuş bir akım olan tasavvuf, edebiyata da yansımıştır. “Dinî-Tasavvufi Halk Şiiri”, vezin, kafiye, dil ve üslup özellikleri açısından İslâmiyet’ten önceki Türk şiirinin etkisindedir, ancak İslâmiyet’ten sonraki yeni şekil unsurları da Dinî-Tasavvufî Halk Şiirine girmiştir. Ahmet Yesevi ve Yunus Emre gibi zirve şahsiyetlerin temsil ettiği bu şiir tarzı, didaktik özelliklere sahiptir. İslâm dini, Dinî-Tasavvufî Halk Şiiri sayesinde halk arasında çok kolay anlaşılır hale gelmiş ve hızla yayılmıştır. Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinin çatısı altında hem divan hem de saz şairleri yer aldığından, bu şiirin kullandığı nazım şekillerinde ve türlerinde divan tesiri de vardır. Hece ölçüsünün yanı sıra aruz vezni de kullanılmıştır. Kısacası Dinî-Tasavvufî Halk Şiiri, Türklerin İslâmiyet’ten önce de var olan şiir geleneğiyle tasavvuf kültürünü bir araya getirerek oluşturdukları yeni bir şiir geleneğidir.

Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinin belli başlı nazım şekilleri; koşma, mani, kaside, gazel, mesnevi, murabba, terci-i bend, terkib-i bend, kıt’a, tuyuğ, müstezâd iken nazım türleri ise ilâhi, tevhid, münâcaat, na’t, mevlid, hilye, hikmet, devriye, şathiye tarzı şiirlerden oluşur.

Halk şiiri adı altında değerlendirdiğimiz “âşık şiiri“, Anadolu’da 15. ve 16. yüzyıllardan itibaren oluşmuş bir geleneğin adıdır. Kökleri kamlık ve ozanlık geleneğine uzanan bu şiir tarzına, saz eşliğinde şiirler söyleyen “âşık”lardan hareketle “âşık şiiri” dendiği gibi, saz şiiri de denmiştir. Büyük oranda hece ölçüsüyle koşma tarzında şiirler söyleyen âşıklar, İslâmiyet öncesindeki Türk şiirini, İslâmi dönemdeki yeni yaşam şartlarıyla bağdaştırarak ihya etmişlerdir. İcra açısından bakıldığında âşık şiiri, profesyonel bir etkinliktir. Âşık tarzı şiirleri söyleyenler, ciddi bir eğitimin sonunda ancak şiir söyleme yeteneği kazanırlar. Usta-çırak ilişkisi içinde yetişen âşıklar, saz çalarak irticalen şiir söylemeyi ve atışma yapabilmeyi öğrenirler. Kahvehanelerde, düğünlerde ve çeşitli sohbet meclislerinde usta malı şiirlerle birlikte kendilerine ait şiirleri söyleyen ve halk hikâyeleri anlatan âşıklar, halkı hem bilgilendirmiş hem de eğlendirmişlerdir. Hem şekil hem de muhteva açısından milli bir karaktere sahip âşık şiiri, yüzyıllar boyunca Türk insanın edebiyat ihtiyacını karşılayarak varlığını günümüze kadar korumayı başarmıştır.

Âşık şiirinde kullanılan nazım şekilleri, “koşma“, “destan” ve “mani”dir. Bu şiir geleneğinde “Güzelleme“, “Koçaklama“, “Taşlama“, “Semai“, “Varsağı“, “Destan” gibi çeşitli nazım türleri de bulunmaktadır.

Kaynak: Yrd.Doç.Dr. Halil İbrahim ŞAHİN, Türk Halk Şiiri

Benzer İçerikler:

İlginizi Çekebilir:
Kapalı
Başa dön tuşu