Genç Kalemler ve Yeni Lisan Hareketi
Genç Kalemler – Yeni Lisan Hareketi Temsilcileri, Özellikleri
19. yüzyılın sonlarında, Türk edebiyatını da etkileyen, daha doğrusu besleyen üç düşünce akımıyla karşılaşılmaktadır: Türkçülük- İslâmcılık-Batıcılık. Genellersek Edebiyat-ı Cedideciler (Servet-i Fünuncular) batıcı, eskiyi savunanlar ise İslamcı ve Osmanlıcıdır.
“Türkçe Şiirler” (1899) adlı kitabıyla Mehmet Emin Yurdakul da Türkçülüğe bağlanır. Bu üç akım, Cumhuriyet’e dek Türk edebiyatındaki akımları belirleyecek, Cumhuriyet’ten sonra da siyasal kümelenmelere bağlı olarak etkinliğini sürdürecektir. Ama günümüze ulaşan Türk edebiyatı, özellikle 1930’dan sonra başka bir çizgide gelişir.
Millî Edebiyatın Doğuşu ve Genç Kalemler
Mehmet Emin Yurdakul‘un çıkışı, ancak Meşrutiyet’te bilinçli bir çizgiye oturtulur ve bir akım niteliği kazanır. Milli Edebiyat adıyla anılan bu akımı başlatanlarsa, Selanik’te çıkardıkları Genç Kalemler dergisiyle Ömer Seyfettin, Ali Canip Yöntem ve Ziya Gökalp‘tir. Bunlar dışında derginin önemli yazarları arasında Mustafa Nermi, Kâzım Nami (Duru), Aka Gündüz (gerçek adı Enis Avni’dir), Mehmet Ali Tevfik (Yükselen), Subhi Edhem, Âkil Koyuncu ve Rasim Haşmet Beyler vardır.
Nisan 1911’de yayımlanan Genç Kalemler, daha önce 8 sayı çıkarılan “Hüsn ve Şiir” adlı derginin devamıdır. Ad değişikliğinin gerekçesi ilk sayıda şöyle açıklanır:
“Evet, gazetenin heyet-i tahririyesi (yazı kurulu) sizin evvelce tanıdığınız gençlerdir. Onlar düşünüyorlardı ki Hüsn ve Şiir namı yalnız ihtisasata müteallik mevada (duygulara ilişkin konulara) taalluk ediyor. Halbuki maksatları yalnız bu değildir. Hüsn ve Şiir’in şumul-i manasından maada (anlamının kapsamı dışında) mahsulat-ı fikriyye (düşünce ürünleri) de gazetelerinde geniş bir mevki haizdir. Binaenaleyh risalenin ismini değiştirdiler, ona Genç Kalemler dediler.”
İmtiyaz sahibi ve sorumlu müdürü Nesimi Sarım Bey, başyazarı ise Ali Canip (Yöntem) Bey’dir. Dört cilt halinde toplam 33 sayı çıkmıştır. Balkan Savaşı’nın başlamasının ardından Selanik’in Kasım 1912’de Osmanlı Devleti’nin elinden çıkmasıyla yayını son bulmuştur.
Genç Kalemler’in ilk sayısında yer alan “Yeni Lisan” başlıklı imzasız makale Ömer Seyfettin tarafından yazılmıştır. Dilde özleşmenin savunulduğu yazıda, ulusal bir yazın oluşturabilmek için önce ulusal bir dilin gerekliliği üzerinde durulur. Derginin sonraki sayılarında da “Yeni Lisan” genel başlıklı yazılar sürer. Beşinci sayıdan başlayarak yazıların altındaki soru imi yerine “Genç Kalemler Tahrir Heyeti” imzası konulur.
Başlangıçta Ömer Seyfettin ve Ali Canip Yöntem’in çabalarıyla çıkarılan derginin etkinliği Ziya Gökalp’ın da katılmasından sonra artar. “Milliyet, kavmiyyet kavramlarına dayalı Türkçülük düşüncesinin geliştirildiği görülür. Meşrutiyet’in ertesinde İstanbul’da kurulan Türk Derneği, Türk Ocağı gibi kuruluşlarca da bu düşünsel temel beslenir. Türk yazın tarihinde “Genç Kalemler” ya da “Yeni Lisan Hareketi” adlarıyla anılan bu girişim Milli Edebiyat akımını hazırlamış, konuşulan İstanbul Türkçesi’nin kullanıldığı, ulusal kaynaklara yönelik yeni bir edebiyat anlayışının başlangıcı olmuştur.
Milli Edebiyat yolundaki ilk örnekler, kuşkusuz akımı başlatanlarca verilir. İlkeler bellidir: Dilde yalınlık, halk yazını şiir biçimlerinden yararlanma ve hece ölçüsü, konu seçiminde yerlilik. Çok önemli bir yenilik de, daha yüzyılın başında Mehmet Emin Yurdakul’un gerçekleştirdiği şiirin İstanbul dışına çıkması, Anadolu’ya açılması olgusudur. Nabizade Nazım, bunu gerçekçi bir ürün ortaya koyabilmek amacıyla Karabibik’te yapmış, ama bu deneme orada kalmıştır. Türkçülerdeyse bu seçiş, bilinçli bir tutumun ürünüdür.
Benzeri bilinç, konu olarak Türk tarihinin seçilmesinde de görülür. Siyasal durum, dolayısıyla bağlanılan ideoloji, Türkçüleri Osmanlı tarihini atlayıp uzak geçmişe, Anadolu öncesine gitmeye iter. Siyasal Osmancılığa tepkidir bu. Şiirde Ziya Gökalp, öykü ve romanda Ahmet Hikmet Müftüoğlu bu seçişin en belirgin örneklerini verirler. O yıllarda Türk Ocağı’nın çalışmalarına katılan Halide Edip Adıvar da bu eğilime kapılır. Ama Türkçülük akımı etkisindeki romanı Yeni Turan (1912) yapıtları arasında bu yolda yazılmış tek örnek olarak kalacaktır.
Yeni Lisan Hareketi Nedir?
Genç Kalemler dergisi etrafında toplanarak, “Yeni Lisan” hareketini başlatanlar da devrin Türkçülük hareketini yürüten sanat ve fikir adamlarıdır. Türkçe’nin sadeleşmesi konusunda en kalıcı atılımı, Yeni Lisancılar başarmıştır 1911’de Selânik’te Genç Kalemler dergisi etrafında toplanan Yeni Lisancılar ilk defa Millî Edebiyat kavramını da ortaya atmışlardır. Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp, Ali Canip, Âkil Koyuncu’nun öncülüğündeki Genç Kalemler ve Yeni Lisan hareketi “Milli bir edebiyat, milli bir dille yaratılabilir.” görüşünü ortaya atıp, Türkçe’nin sadeleşmesi için şu ilkeleri kabul ve ilân etmişlerdir:
- Arapça ve Farsça gramer kurallarının kullanılmaması, bu kurallarla yapılan terkiplerin kaldırılması,
- Türkceye girmiş Arapça sözcükler Arapça dil bilgisi değerlerine göre değil, Türkçedeki kullanışlarına göre dikkate alınmalıdır. Arapça ve Farsça kelimelerin Türkçe’de söylendikleri gibi yazılması,
- Başka Türk Lehçelerinden kelimeler alınmaması,
- İstanbul Ağzı (konuşması) esas alınarak yeni bir yazı dilinin meydana getirilmesi,
- Dil ve edebiyatın doğu-batı taklitçiliğinden kurtarılması.
Türk şair, yazar ve fikir adamları arasında kısa zamanda yayılan bu yeni lisan ve millî edebiyat anlayışı, bir edebiyat akımı halini almış ve devrin hemen bütün şair ve yazarları bu anlayışla eserler vermişlerdir.
Bu dönemde sade dille eser veren şair ve yazarlardan bazıları şunlardır:
- Ziya Gökalp,
- Ömer Seyfettin,
- Faruk Nafiz,
- Halit Fahri,
- Orhan Seyfi,
- Yusuf Ziya,
- Enis Behiç,
- Halide Edip,
- Yakup Kadri,
- Refik Halid,
- Reşat Nuri,
- Yahya Kemal;
Türkçü hareketin içinde bulunmamakla beraber Mehmet Akif, Süleyman Nazif ve daha bir çok isim…
Günümüz Türkçesi’nin sadeleşmesinde ve gelişmesinde Yeni Lisan Hareketi ilk devre, başlangıç devresi olarak düşünülürse, ikinci devresi de 1930’larda başlayan “Dil İnkılâbı” devresidir. Bu devrede Atatürk‘ün öncülüğü ile Türkçe’ye devlet eli uzanmış, sadeleşme ve Türkçecilik bir “devlet politikası” haline getirilmiştir. 1928’de Lâtin Alfabesi’nin kabulü ve 1932’de Türk Dil Kurumunun kuruluşu, Türkçe’nin sadeleştirilip zenginleştirilmesi yanında araştırılıp incelenmesini de sağlamıştır.