Feminist Edebiyat Kuramı
Feminist Edebiyat Kuramı
Feminist edebiyat kuramı, feminist hareketlerin neticesinde doğmuştur. 1960’lardan sonra Batı’da bu kuramı geliştiren çalışmalar artmıştır.
• Feminizm akımının edebiyat yansıması ile kadının edebî metinlerdeki görünümü nesne, özne, vak’a ve ideoloji üzerinden incelenmiş ve dört farklı açıdan yorumlama imkânı doğmuştur. Bunlar: Okur olarak kadına yönelik feminist edebiyat kuramı, yazar olarak kadına yönelik feminist edebiyat kuramı, psikanaliz açısından feminist edebiyat kuramı ve marksist-sosyalist açıdan feminist edebiyat kuramıdır.
• Okur olarak kadına yönelik feminist edebiyat kuramı; kadın okurun eser karşısındaki tepkisinin erkek okurla aynı olamayacağı üzerine temellenir. Kadının kendi duyarlığının, dişi kimliğinin öne çıktığı bu görüşe göre; erkekler tarafından yazılan eserler doğal olarak erkek egemen görüşü yansıtacaktır. Cinsel ideoloji üzerinden yapılan bu okumada “kadın tipleri, kadın imgeleri, kadınsı (feminen) tavırlar, kadın kimliğinin sömürülmesine ve tüketilmesine yönelik çabaları saptamak gerekir.”
• Yazar olarak kadına yönelik feminist edebiyat kuramı, kadınların yazar olarak erkeklerden farklı bir söylemleri olup olmadığı üzerinde durur. Feminen üslubun masculen üsluba yenik düşmemesi, kadın sanatçıların erkek egemen kültür ve dilin karşısında kendi kimliklerini ve üsluplarını koruyabilmesi bu görüşün temel amaçlarıdır.
• Psikanaliz açısından feminist edebiyat kuramı; kadına okur ve yazar olarak psikanalitik açıdan yaklaşır. Hem yazar hem de kurgu kişisi olarak kadın kimliğinin psikanaliz verilerle çözümlenmeye çalışıldığı kuramsal bir alandır. Bu amaçla oidipus, elektra, kaen, diana karmaşaları başta olmak üzere psikanaliz verilerin bu yöntemde kullanıldığı görülür.
• Marksist-sosyalist açıdan feminist edebiyat kuramının öncüsü Fransız yazar Simone de Beauvior’dur. Beauvior, Kadın olarak dilimize çevrilen İkinci Cins adlı eserinde kadının tarih boyunca siyasal ve ekonomik alanlarda ezilmişliğini alt-yapı kurumu, kadınları aşağılayan sanat ve edebiyat anlayışını ise üst-yapı kurumu olarak ifade etmiştir. Bu yapılar arasındaki çatışma ise feminist hareketlerin doğmasını sağlamıştır. Kate Millet’in Cinsel Politika adlı eseri erkek yazarların kadınları nasıl aşağıladığını örnek metinlerle göstermeye çalışırken Virginia Woolf’un Kendine Ait Bir Oda‘sı ise kadın yazarların neden az olduğunu irdeleyen feminist hareketin klasik bir kitabıdır.