Eğitim, Sanat ve Oyun
Eğitim, Sanat ve Oyun
Emine HALIÇINARLI, Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eğitim Bilimleri Ana Bilim Dalı Doktora Tezi
En iyi eğitim şekli konusunda karar almak, öncelikle ne tür bir insan yetiştirmek istediğimizin araştırılmasını şart koşmaktadır. Bugün çağımızdan anladığımız; bireyin hem kendi toplumunda hem de toplumlar arası ilişkilerdeki konumunda “anlamlı bir şekilde varolma” gücünde olmasının gerekliliğidir. Bir başka anlamıyla, artık kendi toplumundaki yeri – kazanılmış yeri – yeterli olmamaktadır. Bireyin bilgisel ya da sanatsal donanımı yeni anlayışları gerekli kılmaktadır. İki alanı da kapsayabilen bireyler yetiştirilebilir.
Böyle bir bireyden söz ederken; her türlü bilgi ve yetenek doğrultusunda doldurulmuş bir “küp” değil,”yaratıcılığı”nı dilediği alanda kullanıp geliştirebileceği yönünde hazırlanmış, her çocuğa hitap edebilen bir anlayış savunulmaktadır.
Eğitim sistemimiz içindeki bireyin bugünkü durumu; bilgiyi öğrenerek, test ve sınavlarla kanıtlamasıyla sınırlandığıdır. Özgünlük, bilimin sürekli değiştiği unutulmaktadır. Bernard Russell”…Yanlıştan kaçınmamız en başta gelen amaç olarak benimsediği bütün durumlarda, eğitim düşünsel açıdan kansız bir insan türü yaratır”(1) demektir. Russell, öneri olarak şunu getirmektedir:
..” Zeka düzeyi elverişli olanlar, hayal güçlerini o günkü toplumsal güçleri daha üretken biçimlerde kullanma ya da bu güçlerin kullanılacağı yeni yollar bulma yönünde teşvik edilmelidir..”(2)
Bu bağlamda; eğitim, kullanacağı yöntemlerle de yeni yolları ve anlayışını kazandırmayı sağlamalıdır. Kişilerin kendi kendilerine yardım edebilmeleri ve yaşantılarındaki zorlukları yenebilmeleri, çocuk, ergen ve yetişkin eğitiminde alınacak ön tedbir ve uygulamalarla sağlanabilecektir. Çünkü eğitim, kişi ruh sağlığını korumada temel ögelerden biri olmaktadır.(3)Hem insanın doğasından hem de sanatın yapısından kaynaklanan zorlukları aşmak için ” oyun” bir yöntem olarak kullanılabilecektir.
Eğitimde Oyun
Oyun yöntemi; çocuğun zihinsel, toplumsal ve içgüdüsel isteklerinin engellenmesiyle ortaya çıkan olayları iyileştirmek için kullanılmaktadır. Ayrıca, “oyun” çocukların tedavilerinde de yararlanılan ve başarılı olunan bir yöntem olmaktadır.(4)
Oyun, aslında demokratik kurallarla yönetilen hazlı bir faaliyettir. Karşılıklı sevgi ve saygıya dayanmayan çalışmalar tatsız sonuçlar vermektedir. Çocuk oyunda kaybetmeyi; aşağılık, küçüklük saymamalı; tam tersine gelecek oyunlarda başarılı olmak için daha fazla çaba göstermeye hazırlanmalıdır. İşbirliği, arkadaşlık, kendine güven ve sorumluluk duyguları güçlenmelidir. Özellikle çoğunluğun kararlarına saygılı olunması gerekmektedir. Bu amaçlar da ancak ” oyun” içinde gerçekleşebilecektir.(5)
Oyun yolu ile çocuğun fiziksel , ruhsal ve duygusal yönleri geliştirilebilecektir. Gizil güçlerinin harekete geçirilip ortaya konması sağlanabilecektir. Bunların yanısıra becerilerini arttırarak, oyun yoluyla kişiliği kazandırabilecektir.(6)
Yaşamsal bir gereksinim olarak oyun ve rol yapma için Russell, eğitimi ilgilendiren iki soru olduğunu belirtir:
…” bir, bu fırsatı sağlamak yolunda ana – babalar ve okullar neler yapabilir ? iki, oyunların eğitici yararını arttırmak amacıyla daha fazla birşeyler yapılabilir mi ?”(7)
Bu konuda oyunun psikolojisine eğilmek gerekmektedir. Üzerinde durulması gereken; “oyunu yaratan iç tepiler” ve “oyunun dirimsel yararı” . Şöyle ki :
…”Eğitim içgüdülerin işlenmesinden oluşur, baskı altına alınmasından değil, insan içgüdüleri çok müphemdir ve çok değişik yollarla doyurulabilir. Doyum bulabilmeleri için içgüdülerin çoğu bir beceri gerektirir…İnsana içgüdülerini yararlı biçimde kullanma yolunu ancak becerilerin verilmesi sağlayabilir.”(8)
Russell’a göre, çocukluktaki asıl içgüdüsel itki cinsellik değil, yetişkin ve güçlü olma istemidir. Bununla birlikte güçlü olma isteminin çocuk oyununun tek kaynağı olmadığı, yaptıklarının rol olduğu bilincinin güvenlik duygusu yarattığıdır.Onun yaşamında önemli olan her içtepi oyunda yansımasını bulmaktadır. (9)
Aile ve eğitimcilerin düştükleri hatalrdan biri de oyuna karşı geliştirdikleri yargılar olmaktadır. Okul çağı başlayan çocuğun oyunla bağının bittiği varsayılmaktadır. Sevgi, çocuğun gelişmesi ve kişilik kazanması için ne kadar önemli ise, oyunun da o ölçüde önemli olduğunu belirten Atalay Yörükoğlu; çocuk ruhsağlığını sevgi ve oyun olarak tanımlamaktadır. O’na göre çocuk, oyun aracılığı ile gerçek ve hayal dünyası arasında bir bağ kurmaktadır. Çevresindeki bilinmezliği anlayamadığı ve anlamakta yetersiz kaldığı yerde oyunun dilinden yararlanarak kendince anlaşılabilir duruma getirmektedir.(10) Oyun içinde geleceğe hazırlanırken, onun aracılığıyla dış dünyasını zenginleştirir; düş dışı yaratıkları ya da karşısındakileri oynarken edindiği yargıları sınıyarak özgürce yeni yargılar geliştirir. Boş zamanlarını değerlendirdiği bu doğal uğraşısı aynı zamanda psikolojik bir güç kaynağı olmaktadır.
Öğretimle bilgi vermek ve kültürel geleneğin devamını sağlamayı amaç edinmek yeterli olmamalıdır. Yeti ve yeteneklerin çeşitliliği hesaba katılarak yaratıcılığa yer verilmelidir. Oysa çocuğun ve gencin eğitiminin başladığı ilk yılardan itibaren düşlem yetisi, imgelem ve tasarım gücü denetim altına alınmaktadır. Bunun yerine, çocuğun imgeleminin canlı tutularak yaratıcılığa çevrilebileceği bir eğitim – öğretim anlayışı geliştirilmelidir.(11)
Bu anlamda, oyun bir yöntem olarak, toplumsallaşması ve yaratıcılığı için geliştirilmeli ve kullanılmalıdır. Eğitim ve öğretimde yararlı birşey yapılmak isteniyorsa, öncelikle geniş bir perspektif içinde tartışılmalıdır. İhsan Turgut bu konuda sorgulamanın gereğine inanmaktadır. Şöyle ki:
…”Nasıl bir eğitim yaptığımızı nereden bulabiliriz ?Bir defa eğitilmiş insanların bu konudaki düşünceleri halen eğitimi yapılan insanların bu işten hoşlanıp hoşlanmadıklarına, bu işi gerçekten istediklerine bakmak gerekmektedir.”(12)
Çocuğun algıladığı dünyayı kendi ifadesine yansıtabilmek için düşüncesinin dili olarak başvurduğu sanat görmezden gelinmektedir. Bireyi yaşama hazırladığımız eğitim sistemimiz içinde bile sanat ikinci planda tutulmaktadır. İlkokullarda, yerine matematik, fen dersleri işlenebilecek, kolayca feda edilebilecek bir ders olarak görülebilmektedir. Dersin feda edilişinde, düşüncesine başvurulmamaktadır. Ancak ona, yüzeysel bir değer yargısı çoktan kazandırılmıştır. Bu yargı ” – zamanın ve ilgin varsa, oynayabilirsin ama oyun ciddi bir iş değildir.” Bilginin değerini ölçen bir anlayış ne yazık ki bireyin niteliklerini unutmuş görünmektedir.
1- Sanatta Oyun
Freud sanatı, zevklenmek için türetilen bir güç olarak betimlemektedir. O’na göre çocukluk devresindeki oyunların bir devamı olmaktadır.(13)İnsanın doğasında ve içgüdüsel olan oyunla sanat arasında kurduğu bu ilişki birçok düşünür tarafından da ele alınmıştır.
Kant için, salt teorik bir kavram olan “güzel” in Schiller için insanın gelişmesi, insanın kültürce biçim kazanması ve insanın insanlaşması için çok önemli bir eğitsel görevi yüklendiğini görürüz. Schiller, ” İnsanın Estetik Eğitimi Üzerine Bir Dizi Mektup” ta*(14) sanat eserinin gözle görünür ” özgürlük” olduğunu söylemektedir. Çünkü sanat eseri bilinç ile doğayı, şekil ile maddeyi, özgürlük ile bağımlılığı kendi bünyesinde birleştirmektedir. Sanatçı hem hür hem de bağımlı olarak yaratan bir insandır. Sanatçıda madde içtepisi dile gelmektedir. İnsanın gelişiminin amacını, yeteneklerinin tüm yönlü geliştirilmesinde, yani kişiliğin harmonik bir bütün olarak geliştirilmesinde görmektedir.İnsan ancak bu yolla özgürlüğe ulaşabilmektedir.Sanatın eğitici gücü, akıl ve duyguyu bir bütün haline getirecektir.Bu nedenle güzel sanatlar eğitiminin esas alınması gerekmektedir.Duyusal insanı akıllı yapmanın tek yolunun onu önce sanatsever yapmak olduğunu savunurken oyun iç tepisi için şöyle demektedir:
…”İnsan, kelimenin tam anlamıyla söylemek gerekirse, ancak insan olduğu zaman oyun oynar ve oyun oynadığı zaman, tam insan olur.(15)”Estetiğin konusu olan güzel’i Schiller oyunda görmektedir.Güzel, oyunda canlı bir içtepi olmaktadır. Oyun içtepisinin konusu ise güzel’dir.Eğitimde yararı, oyundaki serbestlik ve çıkar gözetmeme özellikleri olmaktadır. Bu çıkar gözetmeyiş ise en çok sanatta gerçekleşebilmektedir.(16)
chiller’in “güzel” ve “oyun ” kavramlarını en iyi işlediği mektup onbeşinci mektuptur. Oyun içtepisindeki güzellik ve özgürlük Schiller’de oyunun nesnesidir:
” Bu hayatiyet Schiller’de güzeli oluşturmaktadır. Böylece oyun içtepisinin nesnesi olan güzellik Platon’un saf biçimi ve Kant’ın saf kavramı olmaktan çıkıp yaşama girmektedir. Güzellik, hem duyusal hemde akılsal olan bir sentez görünümündedir.Özgürlük de bu sentezde söz konusudur ve güzel olan da budur.”…” Güzeli oynayan ve sürekli oynadığı için özgür olan bir ortamda devletin estetik devlet olması zorunludur. Çünkü böyle bir devlet ancak böyle bir güzeli özgürce oynar ve insanlara güzeli ve özgürlüğü oynatabilir. Ancak estetik bir devlet eğitim sisteminde oyun içtepisini programa getirip güzeli ve oyunla gündeme gelen özgürlüğü bireylerine yaşatabilir.” (17)
Eğitim ve sanat ilişkisine ışık tutan Schiller’de oyun İ.Tunalı İ.Turgut’a göre üçüncü bir içtepi olmaktadır. İnsanın doğa yanındaki “madde içtepisi” ile, akıl yanındaki “biçim içtepisi” arasındaki çatışmayı kaldıran “oyun içtepisi”dir. Oyun, duyu ile yaşamı, akıl ile biçimi birleştirerek “canlı biçim”i oluşturur.Canlı biçim ise “güzel”dir.(18)
“Taklit etme” niteliği ile oyun, sanatın önemli kaynaklarından birini oluşturmaktadır.Platon ve Aristotales’de sanat bir takilt olarak değerlendirilmiştir.Bu anlamda, bir taklit aracı olan oyun sanatın kaynağında görülebilmektedir. Duygu ve tutukuların taşkınlığı ile Rousseau’da, dışlaştırıcı “expressive” güçlü duyguların kendiliğinden olarak Cassirsr’de “sanat”; Freud’da taklit yoluyla oyun ve tören içinde duyguların ifadesine dönüşmesi, sanat ve oyunu aynı kaynakta birbirine bağlamaktadır. Nietzsch’ye göre yaşayan ve yaşatan insan “varlığı” taklit ederek görünür kılmaktadır.Oyun da sanat gibi içinde özgürlüğü taşımaktadır.Çünkü, sanatın özgür oluşu, yaratıcısının özgürlüğü ile ilişkili olmaktadır.Dışarıdan konulan kurallar ise, bu özgürlüğü ortadan kaldırmaktadır.Sanat ve oyunda ortaya çıkan bu özgür tavır, yalnız sanatçıyı ve oyundaki insanı değil, onunla iletişim kurabilen bütün insanları da özgürleştirebilecektir.Çünkü, Clive Bell’e göre; oyun da sanat gibi, “ereği kendi içinde olan(Auto-Telos) bir davranıştır.(19)
..”Oyunun, çocuğun imgeleme yetisini nasıl geliştirdiğini biliyoruz.Oyunun çacuklara zihinlerini nasıl şeylerin üstüne çıkardığı, yine o şeyler olarak, o şeylerin hatırı için yoğunlaştırdığını biliyoruz. Oyunlar, çocukların imgeleme yetileriyle dünyaya açılan pencereleridir.İnsan oyunda sevgiyi ve güzeli özgürce oynar. Buradan da özgürce imgelemesini yapar ve yaratıcılığa geçer… Schiller’in dediği gibi oynadığı sürece vardır… Bu bakımdan oyunla öğrenme önemlidir.Eğer öğretmen dersini bitirdikten sonra, konu ile ilgisini sürdürebiliyorsa, burada imgeleme canlı ve aktiftir. Öğrenci okulu bitirdikten da bu işi yaşam boyu sürdürür.”(20)
Çocuk yaşadığı deneyimleri, özümsemeye çalışmakta ve oyuna başvurarak özümlemeyi sağlamaktadır.Oyun zevki içinde yeni anlamlar bularak dilediğince değiştirerek özgürleşmektedir.Oyuncaklarla oynarken başladığı oyunu resim diliyle sürdürmektedir.(21)
2- Sanat Eğitimi ve Oyun Yöntemi
Bireyin günlük yaşamında “yabancılaşma” sürecini yaşamasına karşın; sanatla kendini gerçekleştirmesi, sanatla yaşam bağlarının arttırılması için sanat eserinden hareketle estetik iletişimi sağlamak amacıyla oyun yönteminden yararlanabilmektedir.
Almanya’da yirminci yüzyıl sanat eserlerinin sergilendiği Hannover Müzesi’nin uyguladığı “sanat oyunları” yöntemi örnekleme bakımından oldukça önemlidir.(22)
Oyunlardan biri; sanatla, kişinin estetik duygularına hitap etme amacıyla; hiçbir ön bilgisi olmadan – sanat eserine yaklaşma, görme ve gözlemini dilde somutlaştırarak – oyunla anlatımı amaçlayan “çağrışım yöntemi” olmaktadır.
Bu oyun yöntemi, izleyicinin gözlemini ciddiye almaktadır.İzleyen kişi kendisini bir aktör gibi hissetmektedir. Çağrışımla fikirlere, fikirlerden imajlara ulaşılarak, yaratıcı güç oluşturmaya çalışılmakta, iyi bir gözlemle sanata ilgi motive edilmektedir.
Oyunun süreci şöyle işlemektedir:
Öğretici olarak öğrencilerin dikkatini çekmek üzere nesnelerden yararlanılmaktadır.
Nesne ile resim arasındaki ilişkiyi sorgulatacak “Bu ne tür bir resim” sorusu ile başlanarak, öykü kurdurulmaktadır.( Bireysel yoruma gitmeden önce geliştirmesi istenen bir ön çalışma olmaktadır.)
Örneğin, Dadaizm’i temsil eden bir esere yaklaşırken; hem Dadaizm’i hem de sanatçısının yorumunu algılatmak için kurulan oyunda; Dadaizmin sanata nasıl yaklaştığını anlatmak için ” ne tür bir malzeme kullandığı” üzerinde durulmak istenmektedir. Kolaj tekniği kullanılmış bir yapıt için “çikolata kağıdı” verilmektedir. Çağrışım yoluyla; çikolata kağıdı, çocuk ve Dadaizm ve sanatçının bu alandaki tavrı arasında bir ilgi kurulmaya çalışılmaktadır.
“Görmeyi öğrenmenin amaçladığı” küçük yaşta gelenler için hazırlanan oyunlardan biri de “hayalet oyunu” olmaktadır.
Çocuklar önce yere oturtulmakta ve çevrelerinde ne tür bir ses olduğu algılatılmaktadır.
Çocukların hayal dünyalarında yer alan hayalet’ten yararlanılarak “konuk bir müze hayaleti”nden bahsedilmektedir.Bu müze hayaleti; geceleri tabloların bir parçasını alıp gitmekte ve götürüken yere düşürmektedir.Müze görevlileri sabah bu nesneleri toplamaktadır.
Bu nesneler ( resimlerdeki küçük örnekleridir ) çocuklara verilerek ait oldukları resimler buldurulmaktadır. Çocuk, nesne ile yaşayarak ilişkilendirilmektedir.Nesneyi resimlerde araken resme yaklaşmaları de sağlamaktadır. Tablonun – olayı yaşamaları nedeniyle – üç boyutlu düşünülmesi sağlanmaktadır. Daha sonra, zihinsel yaşanan bu süreç boya ya da çizimle resme dönüştürülmektedir.Bu resimleme sınıfta ya da evde yapılacak şekilde kalıcı bir deneyime dönüştürülmektedir.
Müze hayaletine alternatif olarak “seyahat çantası” oyunu uygulanabilmektedir. Hediyelik eşyadan yola çıkılarak eşyaya uygun resim seçtirilebilmekte ya da resimde eşya aranmaktadır.
Bir başka oyun da 9-13 yaşlarını kapsamaktadır. Çocuklara önceden hazırlanmış kağıtlar dağıtılmaktadır. Bu kağıtta; eserin adı, eserle ilgili nokta,… anlamadığınız resim hangisi? neyi ve neden anlamadınız ? soruları bulunmaktadır.Kağıttaki sorulardan yola çıkılarak gözlemini dile ve yazıya döken çocuk ayrıca, resimle ilgili bir şiir yazmakta ya da kendine özgü bir öykü uydurmaktadır.
Bir yapıtın karşısında, o yapıttaki hareketi eliyle taklit etmesini istemek de bir başka yöntem olmaktadır. Taklitten sonra, bu çalışma kendi yeteneği ile resimsel ifadeye yönlendirilerek uygulatılmaktadır. Taklit resimde öğretim ve uygulama birarada verilen bir yöntem olmaktadır.
Oyun; görsel, kurgusal, sözlü ve yazılı anlatım zenginliğiyle müzsel eğitimde de yararlanabilecek bir yöntem olmaktadır.
3- Eğitim ve Yaratıcı Drama
Eğitimde kullanılacak yöntemleri araştırıken; bireyin yaşama hazırlanırken kullandığı oyundaki taklit ve rollerden yararlanabileceğimiz görülmektedir.
Toplumsal yaşamdaki başarımız bir anlamda; taşımamız ya da kazanmamız gereken rolleri doğru oynamamızla gerçekleşmektedir. Ancak burada kasdedilen, verilen rolleri aynen uygulama değil, uygun olanı, olması gerekeni arama, uzlaşma yolu bulma anlamındadır. Yaratıcılıkla birlikte demokratik bir kişilik eğitimle kazanılabilecektir.
Oğuzkan; demokratik eğitim için, …” öğrencinin birey olarak değerine ve bütünlüğüne, birlikte çalışmaya, karşılıklı saygıya, hoşgörüye, kişiliğe değer ve önem veren bir eğitimdir” (23)demektedir. Bir anlamda sanat eğitiminin bireyle etkileşiminde ortaya çıkmasına neden olduğu insan tipiyle; aynı zamanda demokratik kişiliği de gerçekleştirdiğini söyleyebiliriz. Bu bakımdan yaratıcı dramanın içeriği, yalnız yaratıcılığa değil, kişilik eğitimine de hizmet etmektedir.
Eğitsel Yaratıcı Drama:
…”Yaratıcı drama, rol oynama v.b.tiyatro ya da drama tekniklerinden yararlanılarak, bir grup içinde, bireylerin bir yaşantıyı,bir olayı, bir filmi, kimi zaman bir soyut kavramı ya da bir davranışı, eski bilişsel örüntülerin) yeniden düzenlenmesi yoluyla ve gözlem, duygu ve yaşantıların gözden geçirildiği “oyunsu süreçlerde anlamlandırılması, canlandırılmasıdır.”
…”Yaratıcı drama tiyatro formlarını kullanır ve özünde de “oyun” kavramı bulunmakla birlikte; tiyatro ve oyunculuk yapma değildir.Yanlı bir metne dayanmamakta ve sahneye konulmamaktadır.Belli bir atmosferi, oyun oynamadan duyulan hazzı paylaşırlar.”(24)
“Drama etkinliğine katılanların en başta grup içi bir çalışmaya hazır olmaları… etkinliği yürütecek grup liderinin ise, oyunculuk ve tiyatro yapma hakkında azda olsa bir eğitim almış olması gereklidir… iletişime açık ve hazır olma… tiyatro terminolojisi…pek çok oyun biçimi tanıması, oyun pedagojisi bilgilerine sahip olmasıdır.”
“Bir Drama’nın gerçekleştirilebilmesi için, grup içinde, daha küçük gruplarla tartışarak fikir alışverişi yapma, değerlendirme, tartışma, yargılama, eleştirme gibi düşünsel boyutta çalışmaların yapılması gereklidir. Bunun içinde bireyin kendini, grupta rahat ve güvenli hissetmesini… kendini tanımaya ve kaendini karşısındakine tanıtmaya yönelik çalışmalara gereksinimi vardır.”…bir başlangıç ve bir son olmayabilir.Ama bildiğini çocuk oyunlarındaki gibi, belli kuralları ve belli kurallar içinde sonsuz özgürlükleri içerir.”/…Bu etkinlik,… her tür diğer oyunda olduğu gibi katılımcılar tarafından ciddiye alınır…oynayarak canlandırılanlar gerçek olmayan, imgelem ürünü şeyler olabilir, ama o anda gerçekleşmiş gösterilirler./… Ortaya konulanlar o anda yaratılanlardır. İlk kez vardırlar, öyleyse ortaya çıkan şeylerin doğrusu yanlışı yoktur.Sonradan üzerinde tartışıldığında daha iyi yollar olabileceği ortaya çıkarsa, bu yollar denenebilir.
Gruptaki bireyler, kendilerince saptanmış olan bir çerçeve (konu, kavram yada davranış biçiminin belirlediği sınırlılıklar) içinde kalırlar; ama bu çerçeve içinde birey, kendi yaratıcılığı, içselliği, önceki yaşantıları, bilgileri ışığında deneyim ve izlenimlerinin etkisi ve rehberliğinde alabildiğine özgündür…özgündür./…tipler, roller içerdiği oyunsal ve tiyatrosal boyutlar dolayısıyla katılımcılara eğlenme ve haz alma ögesini duyurur.Gruptakilerle ve grup yönlendirisiyle paylaşılan bu haz kuşkusuz estetik hazdır.(Tiyatro ve oyun formları sanatsal ve estetik nitelikler taşırlar) Öyleyse eğitimin temellerinden biri olan “estetik eğitimi” de gerçekleştirir.(25)
Avrupa ülkelerinden İngiltere ve bilim dairesinin 1977 yılında yeniden belirlediği “”Eğitimin Temel Alanlarını”İnci San, Güzel Sanatlar Eğitiminde şöyle değerlendirmektedir.
“Güzel sanatlar eğitiminin ve özellikle yaratıcı eğitsel drama etkinliklerinin, çocuk, ergen ve gençlerin okul ve toplum içindeki bilişsel, dilsel, estetik ve yaratıcılığa ilişkin ve ahlaksal, bedensel, zihinsel, tinsel sosyal ve politik gelişimlerini hızlandırdığı kesindir. Çünkü drama çalışmaları, öğrencileri ileride yetişkin olarak yer alacakları yaşamdaki rollere, olanak ve fırsatları değerlendirmelerine, sorumluluklara ve deneyimlere hazırlar. Ezbercilik, aşırı ussal ve bilgisel eğitim, bilgi yüklenmesi, okul yaşamından zevk almaya yönelmeyen öğrenmenin duyuşsal, sezgisel yanını savsaklayan öğrencinin yaşayarak öğenip kendi sentezlerine varamadığı eğitim sistemi karşısında alternatif bir öğretim yöntemi ve öğrenim alanıdır.” (26)
Bu saptamalar ışığında sanat eğitimi adına resim-müzik dersi olarak uygulanan programlarının; öncelikle sanat eğitimi olmadığının ortaya konması; alan uygulamasının tartışmaya açılmasa gerekecektir. Bu arada “estetik yaratıcı bireyin” toplumsal yaşamdaki karşılığını ve ortamını önceden hazırlamak gerekecektir. Öyleyse “nasıl insan yetiştirelim?” sorusunuda tartışmak gerekecektir. ” Eğitimin hedefleri, toplumun bekledikleri ile çakışmalı mıdır?” Sorularını düşündüğümüz zaman; eğitimin donanımlı kıldığı bireyin kısır bir topluma karıştığında mutlu olamayacağını varsaymak mümkün olmaktadır. Ayrıca aile ve çevrenin destek ve bilinci olmadan böyle bir bireyin yetişmesi tam olarak sağlanamayacaktır. Bilinçli bir aileden gelen bireyin de istemleri ve beklentileri ile; eğitimi, toplumu zorluyacağı güçlü bir olasılık olmaktadır. Çünkü; …”Yaratıcı drama başlıca toplum bilimsel olgulara yönelitir, sosyo-psikolojiktir; Toplımdaki olay, olgu ve oluşumları irdeler; öznellik” özgünlük ve özgürlükler” açısından önemlidir. Çerçeve sosyaldir. “Sosyal öğrenme” “ürün veren bir yaratıcılık” ve “sosyal iletişim” en önemli boyutlarıdır.(27)
4- Yaratıcılıkta Masal ve Hikaye
Masalların eğitimde kullanılması amacıyla yapılan araştırmalar; cocukların, masalların gerçek olup olmamasıyla değil, kendilerinin arzuladığı şeyin gerçeğini aradıklarını belirlemektedir. Çünkü, küçük çocuklar büyüklerden farklı realitelere sahip olmaktadırlar. Kemal Yüce “Eğitimde Masallardan Yararlanma Bildirisinde” ; masal gerçeğinin, hayal dünyamızın değerlri olduğu ve tabiatda cereyan eden determinist prensiplere bağlı olmadığı görüşündedir. (28)
…”Masalların, çocukların istidadına çok uygun üsluplarla anlatıldığı orada verilen bilgilerin yalnızca gerçekleri öğretmekle kalmayıp, çocukların olgunlaşması ve yaratıcılığının gelişmesine yardımcı olduğu anlaşılmaktadır.”(29)
Çocuk kendi iç dünyasını düzenleyecek bilgilere gereksinim duymaktadır. Sorulara cevap bulmak istemekte; benzetme ve semboller dünyasından ulaşan mesajlarla, yaşamda onu bekleyen gerçekleri zenginleştirmektedir. Masal dünyası içindeki anlamlı ilişkilerle gerçeğe hazırlanma rolünü üstlenmektedir. Çizgi film ve çizgi sinemalara karşı, günümüzdeki ilgi, gerçeğin sığınma şeklindeki gizli farklılığa her zaman gereksinim duyabildiğini kanıtlar gibidir. Ancak bu kez dünya, düşte kurulmamaktadır. Sinema perdesinde ya da ekranda “kurulmuş” bir dünya yansıtılmaktadır. Hem bu durum, hem de masalların günümüz koşullarındaki taşıdığı mesajlarının incelenmesi gerekmektedir.
Eğitim ve öğretimin verimini artırmak amacıyla teknolojiden yararlanmaya yönelik çalışmalar içinde; “öğrenme paketleri” ya da “paket programlar ” da bulunmaktadır. Öğretmen merkezli ve statik öğretimi engelleyen, aynı zamanda kalıcı öğrenmeler sağlayan bu tip programların sanat eğitimi yöntemlerinde de kullanılması bireyin sanatsal eğitimine anlamlı katkılarda bulunabilecektir.
İlkokul öğtencilerinin hayal gücü hikaye öğretimi için uygun bir durum yaratmaktadır. Bu öğretim paketi; müzik efektleri, teybe kaydedilen metin ve saydamla eşleştirilerek hazırlanmış ilkokul dördüncü sınıfta 33 öğrenciye iki hafta arka arkaya izletilmiştir. Üçüncü hafta videodan bir filmin yarısı, sesli-görüntülü, diğer yarısı sadece görüntülü gösterilerek tamamlamaları istenmiştir.Kontrol grubuna ise hikaye klasik yöntemle işlenmiştir. Araştırma sonucunda; deney grubu lehine; anlamlı sonuca ulaşıldığı görülmüştür.(30)
Öğrenmenin kalıcılığının yanısıra, yaratıcılık eğitimine de yöntem oluşturan paket programlar; sanat tarihi, sanat eseri inceleme gibi derslerin özel öğretim yöntemlerinde de başarıyla kullanılabilecektir.
Böyle bir öğrenme paketinde; önce ele alınacak konu tespit edilecektir. Konunun genel hedefi saptandıktan sonra; davranışa dönüşmesi beklenen ” özel amaçlar” saptanacaktır. Konuyu kapsayan metin kısmı bu doğrultuda hazırlanacak ve gerekli slaytlar metin kısmını destekleyecek şekilde oluşturulacaktır. Slaytlardan elde edilen fotoğraflar metin kısmındaki ilgili yerlere sabitlenecek ve metin uygun aralıklarla ses kasedine okunacaktır. – Bu şekilde hazırlanan metin kısmı asetatlara geçirildiğinde yalnız tepegöz kullanılarak da uygulanabilecektir. – Slaytları izleyen ve bir yandan teypten metni işiten öğrencilere program sonunda hemen bir “ön test” uygulanacaktır.Öğrenmenin boyutunu ölçebilme olanağı veren “son test” başka bir zaman diliminde uygulanabilmektedir.
Sanat eğitimini zevkli, kalıcı, katılımcı yöntemlerle anlamlı kılmak, bu anlamda yeni yollar bulmak, eğitim bilimlerinden bu anlamda yararlanmak sanat eğitimcilerinin sorumluluğu olmalıdır.
Bu nedenlerle daha önce hazırlanıp uygulanmış bir paket programa araştırmada yer verilmiştir.