Edebiyatta Çatışma Kavramı
Edebiyatta Çatışma Kavramı
çatışma İng. conflict
1. Aynı anda ortaya çıkan birbirine karşıt ya da eşit derecede çekici dilek ve isteklerin bireyde yarattığı ruhsal durum.
2. Birbirleriyle uyuşmayan dilek, istek ya da ereklerin yarışmasından ortaya çıkan üzücü ya da kıvanç vermekten uzak bilinç durumu.
3. Farklı düşüncelere, duygulara, isteklere, özelliklere sahip olmaktan veya hayat tarzından dolayı yaşanan anlaşmazlık/uyuşmazlık, zıtlık/karşıtlık, gerilim durumları.
♦ Kurgusal/sanatsal/edebî metinlerde (hikâye, roman, tiyatro, senaryo vb.); olay örgüsü tekdüze, sıkıcı, monoton bir şekilde ilerlemez. Gerilim, gerilime bağlı olarak da merak unsuru, anlatımın keyifle okunmasını, izlenmesini ve sürükleyiciliğini sağlar.
♦ Gerilim, okuyucuyu merak, korku ve heyecan içinde bırakmak amacıyla, olayların nereye varacağı; nasıl sonuçlanacağı gibi konularda sağlanan sürükleyiciliktir. Bu şekilde oluşturulan gerilim ortamı, hikâye veya romanın merakla okunmasını sağlar. Gerilimi sağlayan unsur ise çatışmadır.
♦ Davranışlarımızın kökenini araştırdığımız zaman karşımıza korku, öfke, istekler, öç, gurur, pişmanlık, sevgi, kıskançlık, açgözlülük, gıpta, vicdan azabı, suçluluk duygusu gibi duygusal durumlardan birine gelip dayanırız. Bu duygusal durumların her birine “motif” denir.
Öykü veya roman kişilerinin davranışlarını yönlendiren de bu motiflerdir. Bu motifler, kişiyi harekete geçiren güçlerdir. Aynı motif, değişik kişilerde farklı güçlere dönüşebilir. Örneğin, kıskançlık duygusu, içedönük bir kişiyi intihara, saldırgan bir kişiyi ise kıskandığı kişiyi öldürmeye veya iki uç nokta arasında farklı davranış biçimlerine yöneltebilir. İşte bu farklı tepkiler insanlar arasında “çatışma”lara neden olur.
♦ Çatışmada en az iki taraf vardır. Bu iki taraf mutlaka iki insan veya iki grup olmak zorunda değildir. Bir tek insan, kendi içinde iki taraf olarak çatışmaya girebilir. Dolayısıyla çatışma “insanın insanla, insanın toplumla, insanın tabiatla, insanın kendi kendisiyle olan mücadelesi” şeklinde tanımlanabilir. Çatışma “zeki-aptal, saf-hin, ahlaklı-ahlaksız, tutumlu-savurgan, sadık-sadakatsiz, dingin-sinirli vb.” gibi zıt karakterler’ den doğar.
♦ Kimi yerde çatışma, taraftan insan değil de bazı soyut kavramlar olarak da gerçekleşebilir. Örneğin bir hikâyede iyilik-kötülük, güzellik-çirkinlik, yardımseverlik-bencillik, akıl-gönül, bilgelik-cehalet gibi kavramlar arasında da çatışmalar oluşturulabilir.
♦ Çatışma kavramı, olay örgüsü boyunca gerilim oluşturduğundan, anlatının “merak” unsurunu buradan sağladığını, gücünü ve başansını buradan aldığını söyleyebiliriz. Çatışmalar, bir hikâyede okuyucunun merak duygularını sürekli diri tutup bir gerilim ortamı yaratmak için kurgulanır.
♦ Öykü kişisi bir yol kavşağında kalacak, bir seçim yapmak zorunda olacak ki bir “öykü” ortaya çıksın. Örneğin bir balıkçı, şu ya da bu nedenle bir an önce köyüne dönmek zorundadır. Aniden bir fırtına çıkar. Bir başka kıyıya yaklaşıp yaşamını kurma yolunu mu seçecek yoksa ölüm tehlikesini göze alarak köyüne ulaşmaya mı çalışacak? Bu bir “çatışma’dır.
♦ Kimi öykülerde çatışma pek kolaylıkla göze çarpmaz ama öykü anlatıldığına göre orada mutlaka bir çatışma vardır; öykü daha dikkatle okunduğunda çatışma görülecektir.
♦ Kurgusal/sanatsal/edebî metinlerde (hikâye, roman, tiyatro, senaryo vb.) başlıca dört tür çatışma vardır:
- Dış çatışma,
- Fiziksel çatışma,
- Psikolojik çatışma ve
- İç çatışma.
Anlatılan olayın kendisi (özeti) dış çatışmayı oluşturur. Anlatılan olayı özetlemek aynı zamanda o hikâye veya romanın dış çatışmasını ortaya koymak demektir.
Kızgınlık, nefret, anlaşamama, kaba güç uygulama gibi unsurlar fiziksel çatışmayı oluşturur. Örneğin kahramanların öfkelenmesi, sert sözler söylemesi fiziksel çatışmadır. Fiziksel çatışma, okuyucuyu gerilime sokar ve bu gerilimin nasıl çözüleceği konusunda onu merak ettirir.
Kahramanların kendi içlerinde girdikleri çatışmalardır. Sevgi-nefret, acıma-merhametsizlik gibi iki duygu arasında; “yapma-yapmama” gibi tereddüt içeren durumlar arasında kalan kahraman kendi içinde bir hesaplaşmaya oradan da bir çatışma içine girer. Kahramanların içine girdikleri bu psikolojik çatışma, genellikle İlahî bakış açısıyla ruh tahlilleri yapılarak verilir. Örneğin bir kahramanın kendisinden istenen eldivenleri satın alıp almamak arasındaki çatışması psikolojik çatışmadır.
Değerlerin çatışmasıdır: iyilik-kötülük, bencillik-fedakârlık, cahillik-bilgelik gibi kavramlar iç çatışmayı ifade eder. Hikâyeler, genellikle iç çatışmalar üzerine kurulur.
“Çatışma”dan başka hikâye ve romanlarda okunabilirliği arttıran diğer bir unsur da “entrika“dır. Olaylar bazen oldukça merak uyandıracak bir noktada düğümlenir ve okuyucu bir çözüm beklemeye başlar. Bir veya birkaç sahne sonra çözülen bu düğümden sonra başka düğümler atılır ve okuyucu tekrar bir merak duygusuna kapılır ve yine çözüm beklemeye başlar. Bu şekilde olayların bazen düğümlenerek merak uyandırması, sonra bir süre tekdüze ilerlemesi, düğümlerin çözülerek yerine yeni düğümlerin atılması ile birlikte ilerleyen yapıya “entrik yapı” (enrtika) denir. Entrik yapının temel işlevi ana düğüm ve ara düğümler sayesinde okuyucunun merakını sürekli diri tutmaktır.
Ana düğüm, hikâyenin hemen başında atılan ve sonuna kadar çözülmeye çalışılan düğüm demektir.
Ara düğümler, “ana düğümü destekleyen” ve “merak unsuru”nu üst düzeyde tutmaya yarayan düğümlerdir. Ara düğümler, hikâyenin başından sonuna kadar, zaman zaman ortaya çıkarlar ve bir veya birkaç sahne sonra çözülürler. Böylece olay örgüsü bazen merak unsuruyla düğümlenir bir süre sonra bu merak giderilerek yeni düğümler atılmaya başlanır. Bu durum, eserin tekdüze bir çizgide değil, gerilimli, inişli çıkışlı bir tempoda, merak unsurlarını barındıracak bir şekilde ilerlemesini sağlar. 0 nedenle hikâyelerde çözülmesi gereken ana düğümün yanında ara düğümlere de yer verilir.
güzel.aydınlatıcı.beğendim