Edebiyatın Sanatla, Bilim ve Feysefeyle İlişkisi

Edebiyatın Sanatla, Bilim ve Feysefeyle İlişkisi

Edebiyatın Sanatla, Bilim ve Feysefeyle İlişkisi

Dilden yararlanan, dili araç olarak kullanan edebiyatla bütün bilimlerin, felsefenin, psikolojinin ilişkisi vardır. Dil, hepsinde ortak ve temel ögedir. Edebiyatın sanatla ilişkisi ise doğrudan doğruya, özellikle şiir, öykü, roman ve oyun (tiyatro yapıtı) türlerinde, kendisinin de sanat ve estetiği erek edinmesindedir. Ayrıca tüm sanat dalları ve edebiyat, her biri ayrı ayrı biçimlerde olsalar bile insana seslenen, onda bir şeyler uyandırmak isteyen anlatım alanlarıdır.

Edebiyat insan yaşamını konu almaktadır, onunla sıkı bir ilişkidedir. Kimi türlerinde, örneğin gerçekçi bir öyküde, bir romanda, bir oyunda, bilimsel bir konuda söyleşen; felsefeye dayanan bir konuda tartışan; psikolojik bir olayın içinde yaşayan insanın betimleme ya da ruhsal çözümlemesi yapılırken ortaya edebiyatın, bilim, felsefe ya da psikolojiyle ilişkisi çıkmaktadır.

Peki düş dünyasında, bugün olanak dışı olan uzay dünyasıyla ilgili edebiyat yapıtlarına ne demeli?

Edebiyat, sanat yanıyla ortaya çıkarken şu unutulmamalıdır: Sanatçı hiçbir zaman bilime, bilimselliğe; özellikle toplumbilime ve psikolojiye ters düşmemelidir. Düşlemsel, kurgubilimsel ya da fantastik yanı ağır basan yapıtlarda bile yazar, okuyucu karşısındaki inandırıcılığını yitirmemelidir. Edebiyat, inandırıcılığını yitirdiği anda amacını da yitirmiş olur. Bu da bilimi, felsefeyi, psikolojiyi önemsemesiyle; bir edebiyatçının bunlardan habersiz olmamasıyla; yakından ilgilenmesiyle olanak bulur.

Osman Türkay, “Bilim ve Edebiyat” adlı yazısında diyor ki:

“Sınıflandırma çeşitli kültürlerin başta gelen amaçlarından biridir. Çağımızda, Batı kültürü, sanatlarla bilimleri sınıflandırmak, aralarına sınırlar çizmek için hayli çaba göstermektedir. Bu arada bilim ile edebiyat çatalı üzerinde durmaktadır. Ama ne kadar tuhaftır ki bu iki insan çabasını birbirinden ayırmak için yapılan her girişim, onları ayırmaktan çok, birleştirmek yönünde gelişmektedir.

Edebiyat, bilimin tüm ikincil özelliklerine sahiptir: İçeriği, hele toplumsal ve insancıl bilimlerin içeriğinin hemen hemen aynıdır. Hiçbir bilimsel konu yoktur ki edebiyatın bir düzeyinde ya da başka bir düzeyinde işlenmemiş olsun. Edebî yapıtın dünyası birdir, toptandır. Bu dünyada toplumsal, ruhbilimsel, tarihsel bilgilerin bir yeri vardır. Böylelikle edebiyat geniş bir evrensel birlik içindedir. Bilim gibi edebiyatın da edebî araştırmaların da yöntemi vardır.

Yalnız şu da unutulmamalıdır ki bilimde dil yalnız bir araçtır. Bu araç bilimsel yapıtın yapısında varlığını duyurmayacak, göstermeyecek biçimde saydamlaşır. Öte yandan dil, edebiyatın varlığı, edebiyatın hamurudur ve biçim kurmak kaygısındadır. (…) Bununla birlikte, Fransız yazarı Raymond Queneau (Raymınd Kuin) son yıllarda bilimin tüm insancıl bilimlerin birleştirme yönünde geliştiğini, bundan dolayı edebiyatçıların bütün bu yeni buluşlardan yakalarını kurtaramayacaklarını, gelecekte sayıların belagatına asılmak zorunda kalacaklarını söylüyor.”

Bu konuyu tamamlarken şunu da eklememiz gerekiyor:

Edebiyatla felsefe arasındaki ilişkiye, bir de şair ve yazarın, dünyaya, insanlara bakış açısını göz önünde bulundurarak bakmalıyız. Bir şair ya da yazarın görüş ve düşünceleriyle, iyi-kötü, uzak-yakın felsefelerden biriyle ilişkisi vardır ve o, yapıtlarına bu görüş ve düşüncelerini, ister istemez yansıtacaktır.

Mahir ÜNLÜ

Benzer İçerikler:

Başa dön tuşu