Edebiyat ve İnsan
EDEBİYAT VE İNSAN
Bazıları sanıyorlar ki edebiyat da kimya ve benzeri bilimler gibi bir uzmanlık dalıdır ve yalnız uzmanları ilgilendirir. Bu düşüncenin özellikle ülkemizde yaygınlaştığını görüyoruz. Örnek olarak söyleyelim: Televizyonun tutumu, edebiyatı, okullarda okutulan edebiyat dersinden ibaret bilme gibi gözüküyor. Oysa, edebiyatın bir uzmanlık konusu olan tarafı vardır, bir de herkesi ilgilendiren bir yam. Herkes hatip olamaz ama her insan düzgün konuşma çabasını göstermek zorundadır. Bu yüzdendir ki edebiyattan anlamak kişiye kolay, rahat ve doğru konuşmasında yararlı olacaktır. Herkes şair olamaz ama herkes az çok, şiirden zevk almalıdır.
Eski aydınlarımız, konuşmalarına ve yazılarına sık sık bir beyit ya da bir şiir alarak onları güzelleştirir ve zenginleştirirdi. Bugün şiir pek hafızaya hitap etmediğinden, konuşmalara ve yazılara sık sık şiir alınması belki pek uygun düşmeyebilir. Çağımızda yazı ve konuşma havasına şiirin kendisi değil ama şiir kültürü sızmalı. Roman, piyes ve hikâyeler de psikolojik tahliller, karakter belirlemeleriyle, kişiliğimizin olgunlaşması ve derinleşmesi için köklü deney alanlarımızdır. Bu yüzden her kişi, aydın olabilmek için mutlaka, belli bir ölçüde edebiyatın çeşitli alanlarından az çok haberdar olmak zorundadır.
Bir ulusu ulus yapan etkenlerin başında kendine has edebiyatın bulunması da gelir. Ulusları, kendi varlıklarının bilincine erdiren en etkili kültür plânı edebiyattır. Edebiyatı uzun sürede savsaklayan halklar, giderek silinip unutulurlar. Yahudiler, binlerce yıl, benliklerini, edebî katkılar ve metinlerle büyümüş Tevrat kalıntılarıyla korudular. Her uygarlık hareketinde de ona paralel olarak gelişen bir edebiyat hareketi görülür. Yapıtı, gelecek kuşaklara kalan tarihçiler de kalemi ve üslûbu olan, derin tahliller yapabilen tarihçilerdir. Naima’nın bizde bir zamanlar o kadar çok okunması, sadece tarihçilik gücüyle açıklanamaz. Bunun yanında, onun yazma kudretini de hesaba katmak lâzımdır. Evliya Çelebi de eşsiz gözlemleri yanında, o tatlı anlatımıyla okuyucularına kendini sevdirmesini bilmiştir.
Edebiyat ve şiir, roman, piyes, öykü, hitabet gibi edebiyatla ilgili sanatlar, müzik, mimarî ve çizgi sanatı gibi ve belki onlardan daha çok, insanın özüyle ilgisi, onun kişiliğine bir maya katan kutsal iyiliklerdir. Yeter ki bu iyilikler kötüye kullanılmasın, edebiyat aşkından koparılıp «an-ın zevklerine kurban edilmesin.
Bir toplumun tarihi, biraz da şairlerinin, müzisyenlerinin, hatiplerinin, tarihçilerinin tarihi demektir. Nedim’i çekip çıkarınız, Lâle Dönemi güzelliğinden çok şey kaybedecektir. Bâkî’siz bir Kanunî Devri düşünülebilir mi? Ve Nefî’siz bir Dördüncü Murat Devri, Fuzûlî’siz Bağdat ve Kerbelâ, Âkif siz Çanakkale ve İstiklâl Savaşı, Mevlâna’sız bir Konya ve Yahya Kemal’siz bir İstanbul? Edebiyatı, her yerde ve her kesimde, yeniden lâyık olduğu yere oturtmak artık toplumumuzda en kesin bir ihtiyaç hâline gelmiştir. Cehaletin karanlığından kültür ve medeniyet aydınlığına ancak böyle çıkabiliriz.
Sezai Karakoç, Günlük Yazılar, IV. Gün Saati (Yalınlaştırılmıştır.)