Düşünce ve Sanat
Düşünce ve Sanat
Flaubert, “Sanat bir düşüncenin ifadesidir.” der. Fikir veya felsefeden ne kadar uzak tutarsak tutalım, sanatı, fikir veya felsefeden bütünüyle arındırmak mümkün olamaz; çünkü “büyük” diye anılan bütün romancıların eserlerinde insana ve topluma dönük bir taraf vardır. Bu nitelik, romanın kendi yapısından gelmektedir; çünkü roman, diğer türlere kıyasla bireyi ve toplumu yansıtmada daha güçlü, daha yetenekli bir daldır.
Özellikle 19. yüzyıldan itibaren tarih, psikoloji, felsefe, sosyoloji hatta antropoloji… gibi dallardan beslenerek pozisyonunu güçlendirir, hakim bir tür konumuna gelir. Hal böyle olunca roman, romancının çeşitli konulardaki görüş ve düşüncelerinin topluma ulaştırılmasında bir vasıta rolü oynar.
Bazı romancıların eserleri, bir vakitler moda olmuş felsefi düşüncelerin yayıncısı durumundadır. Mesela Sartre’ın romanlarında varoluşçuluk, Camus’un romanlarında absürt felsefesi kendini hissettirir. Bu konudaki örnekleri çoğaltmadan şu gerçeği kabul etmek gerekir: Bir roman ekseriya bize hem macera, hem derin görüşler takdim eder. Roman, özgün yapısı itibariyle bu işi, en geniş biçimde yerine getiren güçlü bir sanat dalıdır.
Bir romanda ister bireysel konular, ister toplumsal sorunlar anlatılsın bir romancı, açık ve gizli felsefelere, düşüncelere eserinde yer verebilir. Felsefeye mesafeli duran romancıların eserlerinde bile felsefi bir temel vardır.
Bir romanda felsefi bir temelin bulunup bulunmaması bir yana, önemli olan felsefenin yerinde ve ölçülü kullanılmasıdır; çünkü yerinde kullanılmak şartı ile felsefe, karmaşık ve tutarlılık gibi bazı önemli sanat değerlerini desteklediği için bir eserin sanat değerini arttırır.
Fikirler ve felsefeler, ölçülü kullanıldığında “nitelikli romanın vazgeçilmez” öğeleri olmuştur.
Mehmet Tekin, Roman Sanatı I