Divan Şiirinde Kafiye Kusurları
Divan Şiirinde Kafiye Kusurları
Kafiyede aynı sözcük ya da eklerin tekrârının ve mahreci yakın ünsüzlerle, farklı kısa ve uzun ünlülerin birbirine kafiye yapılmasının Divan şiirinde önemli âhenk kusurlarından kabul edildiğini daha önce belirtmiştik. Kafiye ile ilgili kaynaklarda bu kusurlar “uyûb-ı kâfiye (=kafiye kusurları)” adı altında toplanmıştır.
Kafiye kusurları:
a) Kafiyede revinin (reviden önceki uzun ünlülerin) farklı olması:
- “…mâr” ve “…mûr”da olduğu gibi.
b) Kafiyede kısa ünlülerin farklı olmasıdır:
- “…derd” ve “…dürd” ile “…gül” ve “…gil’de olduğu gibi.
c) Revînin farklı olmasıdır. Bir kafiye kusuru olmakla birlikte bu farklılıkta kafiyeyi oluşturan seslerin çıkış yerlerinin yakın olması şartı vardır:
- “…sabâh” ile “…sipâh” örneğinde olduğu gibi.
Bunun Arapça, Farsça kelimeler arasında yapılmış örneklerine sık rastlanır:
- “…tarab” ve “…çep” ile “…hep” ve “…mekteb“de olduğu gibi.
En çok rastlanan ikfâ çeşidi “b” ile “p” arasında yapılandır.
Yazılışta imlâ birliğini korumak için imlâyı değiştirmek de bu gruba girer. Örnek olarak “…şem’-i cânın” ve “…görmemiş nişânın” arasında “…şem’-i cânın“daki “n” aslında “geniz n”si, “…görmemiş nişânın“daki ise “nun” olduğu için böyle bir kafiye kusuru vardır.
Açıklama: “Sabâh”ın son harfi “ha”, “sipâh”ınki ise “güzel he”dir.
d) Şiirde aynı kafiyenin tekrarlanması; iki türü vardır:
Kafiye tekrarının açıkça belli olduğu örnekler:
- “…âlem-gîr” ve “…cihân-gîr” ile “…tâbân” ve “…dırahşân“daki Farsça “-gîr” ve “-ân” ekleri ile “…gelen” ve “…giden”deki Türkçe “-an, -en” ekleri gibi.
Kafiye tekrarı bir kusur olmakla birlikte gazelde nadir de olsa görülür. Kasidede ise tekrarlanan kafiyeler arasında en az yedi beyit bulunması gerekir.
Kafiye-i Şâygân
Kafiye-i şâygân (=kâfiye-i şâyegân), Farsça hem çoğul hem de fiilden sıfat yapan ek olan “-ân” ile yapılan kafiyelere denir. Aslında bir tür îtâdır. Bu iki ekle yapılan kafiyeler şaire kafiye bulmakta kolaylık sağladığı için şâyegân (=bol, çok, müptezel) olarak nitelenmişlerdir. Bu tür kafiyelerin îtâ olarak değerlendirilmemesi için gazelde birden fazla yapılmamış olması, kasidede de aralarında en az yedi beyit bulunması gerekir. Bazı yazarlar Farsça ve Türkçe eklerle yapılan bütün kafiyeleri aynı yolla elde edilmiş kafiyelerden kabul ederek kafiye-i şâygân tanımını genişletmişlerdir.
Örnek
Cem’ oldı bezm-i sohbete yârân birer birer
Câm aldı dest-i işrete rindân birer birer (Nâbî)
Açıklama: Beyitteki “yârân” ile “rindân” sonlarına Farsça çoğul eki “-ân” getirilerek kâfiye yapılmıştır.
Kafiye tekrarının açık olmadığı, daha zor anlaşıldığı örnekler:
- “…sîmîn” ve “…zerrîn“de olduğu gibi.
Bu kafiyelerde Farsça “-în” eki tekrarlanmaktaysa da bu tekrar îtâ-yı celîdeki gibi açık değildir.
e) Revî harfinin bir yerde harekeli, bir yerde sakin olması:
- “…âb–ı aşk” ve “… şâb aşk”ta olduğu gibi.
Revî harfi olan “b”, ilk kafiyede harekeli, ikincisinde ise harekesizdir.
Kafiye İle İlgili Bazı Uyarılar
Kafiye ile ilgili kurallar farklı bakış açılarıyla yapılmış tasnifler içine serpiştirilmiş bir hâlde bulundukları için bu kuralları burada toplu hâlde özetliyoruz:
1. Kafiye harfi ya harekeli ya da harekesizdir. Harekeliyse bu harekenin tekrarı gerekir.
2. Revînin kafiye yapılan kelimenin son aslî ya da aslî hükmündeki harfi olması, yani ek olmaması gerekir. Bu kurala uymayan kafiyeler kusurlu kabul edilir: “…biz” ve “…evliyiz“de olduğu gibi.
3. Revîden önce harekeli bir ünsüz (=dahîl), bu ünsüzden önce de bir elif (=te’sîs) bulunduğu zaman, bu elifin şiir boyunca tekrarı şart değilse de kafiyeden beklenen ahengi tam olarak elde edebilmek için bu elifin tekrarında yarar görülmüştür: “…nâkil” ve “…kâbil”de olduğu gibi.
4. Kafiyede harekesiz (=mukayyed) revîden önce bir ünsüz (=dahîl) ve ondan önce de elif (=te’sîs) varsa, bu ünsüzün harekesinin aynen tekrarı gerekir: “…musâdif” ve “ârif…”te olduğu gibi.
5. Harekeli (=mutlak) revîden önce bir ünsüz (=dahîl) ve ondan önce de elif (=te’sîs) varsa, bu ünsüzün harekesi farklı olabilir: “…kâtibe” ve “…mükâtebe”de olduğu gibi.
6. Revîden önce bir uzun ünlü (=ridf) varsa bunun kafiyede aynen tekrarı gerekir: “…şarâb” ve “…harâb”, “…şûr” ve “…sûr”, “…zarîf” ve “latîf”te olduğu gibi. Bu tür kafiyelerde uzun ünlülerin farklı olması bir kafiye kusurudur: “…mûr” ve “…mîr”de olduğu gibi.
7. Revîden önce harekesiz bir ünsüz (=kayd) varsa bu ünsüzün tekrarlanması tercih edilir: “…mihr” ve “…sipihr”de olduğu gibi. Eğer tekrarlanamazsa tekrarlanan harflerin birbirine yakın sesleri gösteren harfler olması gerekir: “…bahr” ve “…şehr”deki gibi. Revî sakin (=mukayyed) olduğunda bir kusur olarak kabul edilen bu harf farklılığını, harekeli (=mutlak) olduğunda kusur olarak görmeyenler de vardır.
Açıklama: “Bahr”deki “h” eski yazıda “ha”, “şehr”deki ise “güzel he”dir.
8. Revîden sonra gelen bütün harfler ve harekeleri (=redîf) aynen tekrarlanmış olmalıdır.
9. Farsça çoğul ve sıfat-fiil (=sıfat-ı müşebbehe) eki olan “-ân“la yapılmış kafiyeleri gazelde birden fazla, kasidede de yedi beyitten az ara ile tekrarlamak kurallara göre kusurdur.
10. Gazelde kafiyenin aynen tekrarı büyük kusurdur. Kasidede ise tekrarlanan kafiyeler arasında en az yedi beyitlik bir ara bulunmalıdır.
11. Kurallara göre Farsça olsun Türkçe olsun gazelde aynı ek ile birden fazla kafiye yapılması kusurdur: “…âlem-gîr” ve “…cihân-gîr” ile “…gel-en” ve “gid-en“de olduğu gibi. Kasidede bu yolla yapılmış kafiyeler birden fazlaysa aralarında en az yedi beyit bulunmalıdır.
12. Kafiyeyi meydana getiren sözcüklerden biri Farsça terkip hâlinde, diğeri de terkipsizse, bu tür kafiyeler de kusurlu kafiyelerdir: “…âb-ı aşk” ve “şâb aşk”taki gibi.
Soru: Bir gazelin kafiyeleri “cân”, “dırahtân”, “giryân”, “uryân”, “bürrân”, “handan”, “yeksân” ve “dırahşân”dır. Bu kafiyelerden “dırahtân”ın sonundaki “-ân” eki Farsça çoğul; “giryân”, “bürrân”, “handân” ve “dırahşân”ın sonundaki “-ân’lar da Farsça sıfat-fiil ekleridir. Bu kafiyeleri kafiye kusurları açısından değerlendiriniz.