Divan Edebiyatı (Divan Şiiri) Mazmunları
Divan Edebiyatı (Divan Şiiri) Mazmunları
Mazmun Nedir?
Mazmun sözcüğü “anlam, kavram” manalarına gelir. Edebiyatta, özellikle Divan Edebiyatı‘nda bazı kavramları ifade etmek için kullanılan klişeleşmiş (kalıplaşmış) sözlere verilen addır. Mazmunlar benzetmeli, cinaslı ve nükteli sözlerdir.
Örnekler:
nergis: Göz
badem: Göz
keman: Kaş
ok: Kirpik
servi: Boy
serv-i revan: Yürüyen sevgili
gonca: Dudak, ağız
yılan: Saç
gece: Saç
inci: Diş
Daha önce hiçbir kimse tarafından söylenmemiş mazmunlara bikr-i mazmun denir.
Divan Edebiyatının Mazmunları
Divan edebiyatımız kimilerine göre klasik edebiyat, kimilerine göre eski edebiyat diye nitelendirilir. Divan Edebiyatımızın konusu geleneğin tespit ettiği değişmez yönleriyle ortaya çıkan aşktır. Aşk işlenmesi zorunlu olan bir konudur. Yani şair ister aşık olsun ister olmasın tanınmak istiyorsa mutlaka bunu işlemesi gerekir. Nasıl ki hayatta içkinin damlasını ağzına koymamış bir kimse, şiirlerinde bahsediyorsa meyhanenin güzelliğini anlatıyorsa. İşte bu, divan geleneğinin getirdiği zorunlu bir durumdur. Şair aşktan yabancı kalmaması ve aşkı kendine mihver yapması, kendini muhakkak aşık pozisyonunda göstermesi divan edebiyatında uyulması gereken bir şarttır. Divan Edebiyatında eline kalem alan genç, yaşlı, aşkı hiç tatmayanı, kadın-erkek, hükümdar, sadrazam kim olursa olsun aşk konusunu işlemek zorundadır. Aşkta işlenen sevgili ise tek tiptir. Bu sevgili tipi değişmez. Aşk konusunda söylemek istediğimiz; Divan Edebiyatı aşk merkezli kurulmuştur. Öyle ki aşk temi kaldırılacak olsa divanlar boşalır. geriye küçük bölümler kalır diyebiliriz.
Divan Edebiyatında Sevgilinin Şekli Özellikleri, Tipi
Divan Edebiyatı aşk, sevgili( Maşuk), seven ( Aşık) ve rakip arasında gelişen bir hadisedir. Sevgili genelde güzelliğiyle kaprisiyle aşığa hüküm eder durumdadır. Hüküm ve iradeyi elinde tutan sevgili ( maşuk) aşık için daima bir sultan, hükümdar veya sahip sıfatındadır. Aşk ise onun karşısında bir kul, köle veya Geda durumundadır. Konum farkı aynı kalmak şartıyla aşık, aşk derdiyle yatan bir hasta, sevgili ise dermanı kendinde bulunduran bir tabiptir. Veya aşık kendini maşukun zülüm ve kahrına bir kurban, onun öldürücü elinde bir şehit olarak tasavvur eder. Aşığına eziyet, cefa, naz, kahredici ilgisizlik ve vefasızlık divan şiirindeki sevgilinin değişmez özellikleridir. Aşık ise bunlara isyan etmeden kabullenen her cefayı bir lütuf gibi karşılan, aşkın yüksek bir ruh ve tevekkül terbiyesine ermiş bir aşık imajını verir. Bütün eziyet ve cefalara rağmen sevgiliden vazgeçmez.
Gehi visalini anıp gehi firakını nabi.
Ne yardan geçe bildik ne ihtiyar edebildik.
Aşkta en korkulan ise sevgilinin eziyet ve cefadan vazgeçmesidir. Bu onun aşıktan yüz çevirmesi ve artık her şeyin her ümidin bitmesi demektir. Sevgilinin etrafındaki diğer aşıklar ise rakiptir. Rakipler yüzünden aşık, sevgilini karşısında gözden düşeceğinden korkar. Aşkın diğer halleri gibi kıskançlıkta tek taraflıdır.
Kıskanan sadece aşıktır. Sevgilinin aşık’ı kıskanması asla söz konusu değildir. Aşığını mesut etmemek isteyen ondan ayrı kaldığında göz yaşı döken veyahut onunla birlikte sevincini paylaşan bir sevgili tipi Divan Edebiyatında yoktur.
Aşık bütün ıstırap ve şikayetlerine rağmen aşkın terbiye edici tesirinden zevk duyar.
Bela budur ki alıştı belalarınla gönül.
Gamında gelsin dikbais-i meserret olur.
Sevgilinin Fiziki Özellikleri
Sevgilinin güzelliği Büt ve Cennet Hurisi gibi sıfatlar yanında Afet, Belay-ı Hüsn gibi isimlerle anılır. Sevgilinin özellikleri de gelenek tarafından belirlenmiştir. Şairler bu geleneği elverdiği çerçevede onların güzelliğini anlatırlar. Sevgili de bütün hususiyetleri kendinde toplayarak tek bir güzel afet özelliğine girer. Gelenek sevgilinin güzel tipini boyundan, saçlarından, gözünden, kaşından dudaklarına kadar bütün özelliklerini tespit etmiştir. İşlenişini ise şairler yapmıştır. Gelenekte sevgilinin boyu selvi ağacı gibi uzun, bir oyana bir bu yana sallanarak yürüyen ince belli (Muy) uzun ve siyah saçlı (asla sarışın ve kumral yok) yanakları gül gibi kırmızı, ayva tüylü (Hal) bakışları, kılıç gibi keskin (gamze) ok gibi yaralayıcı, bazen bakışları sevgiliyi öldürür. Kaşları oku atan birer yay, kirpikleri oktur. Daima sıhhatli yaşı civanlıktan öteye gitmez, ızdırap ve hüzün bilmez bir yapıdadır. Divan Edebiyatında maşuk, birkaç örnek dışında sevgilinin ölmesi söz konusu değildir. Bunun yanında aşık henüz olmamış bir tasavvur şeklinde kendi ölümünü söyler. Hatta kendi mezarından bahseder. Bu arada koku duygusu ile ilgili olarak da onun saçlarının misk kokusundan bahsedilir. Uzun boylu ve ince belli oluşunun yanında büst kısmı ön plana çıkar.
Yanakları, alnı, saçı,kaşı, göz, kirpik, ağız, dudak, çene, dış hat, ben ve gerdan gibi unsurlar olarak sevgilini oluşturur. Divan Edebiyatı gül sevilen ile bülbül seven ve diken (rakip) mazmunları etrafında gelişmiş bir edebiyattır.
Mazmunlar ve Divan Şiiri Estetiği
Divan şiirinin, bir teşrifat halini almış aşk dairesinden başka, muhtevaca diğer yönleri de şekil dünyası kadar, başlangıcı İran Edebiyatı çıkan geleneğin devamlı tesir ve müdahalesi altında kalmıştır. Bu edebiyatın terbiyesini almış olan şair için geleneğin dışında bir şey tasavvur etmenin, onun tanımadığı, getirmediği başka şeyleri denemenin yollan kapalıdır. Geleneğin hükmü altındaki bu edebiyatta şairden şaire değişen ilham konuları, devirden devire farklılaşan şiir anlayışlan bahis konusu değildir. Ancak asırlar içinde mahallîleşmenin ağır bir yürüyüşle farkına vanlmadan geleneğe ilâve ettiği bazı unsurlardan söz edilebilir. Gelenek dış âlemde görülen her şeyi, yaşanılan her duygu ve her hayat tecrübesini değil, bunlar arasından yaptığı seçimin getirdiklerini şiire işlenecek konu olarak verir. Şairin bunlan bir tarafa bırakıp kendi başına ferdî olarak başka seçimlerde bulunması düşünülemez. Ona düşen, muhteva ve şekilde hazır bulunmayanı aramaya kalkışmaksızın sadece önüne geleneğin getirdiğini, hüner ve sanatını ortaya koyarak arının peteğini doldurduğu gibi işlemektir. Gelenek, divan edebiyatı asırlarında her yeni yetişen şairi, kendinden önce ne mevcut olmuşsa değiştirmeden onu devam ettirmeye, nesilden nesile devralınanı kabullenmeye mecbur kılmıştır. Bütün bu çağların anlayış ve itiyatları zemininde geleneğin süre getirdiğinin dışına çıkmak, sanatın dışına çıkmakla eş değerde bir mâna taşır. Şairin bu edebiyatın bünyesinde yer alabilmesi, bir şair olarak kabul görmesi için ilk şart geleneğe mutlak surette uyması, her şair gibi onun da kendisinden istenileni eksiksiz ve kusursuz olarak yerine getirmeye çalışmasıdır. Böyle hareket etmediği takdirde acemi ve ehliyetsiz bir şiir heveslisi sayılması veya bir çöğür şairi muamelesi görmesi kaçınılmazdır. Bu edebiyatın disiplinini kabul ettikten sonra şairden beklenen, kendisine geleneğin tanıdığı imkân ve sınırlar içinde, müesses değer ölçülerine en uygun ve en üst seviyede sanat göstermesidir.
Bir şairin ele alabileceği konular, şiirinin dolaşabileceği ilham sahaları gelenek tarafından daha asırlar öncesinden seçilmiş olduktan başka, bunların hangi unsurlarla ve nasıl işleneceği de değişmez estetik prensiplere bağlanmıştır. Geleneğin sınırlı şekilde sunduğu konulardan birini şair. o zamana kadar benimsenmiş unsurları bir tarafa bırakarak onlar yokmuşçasına doğrudan doğruya kendi müşahedelerinin, kendi ferdî tesbitlerinin hazırladığı unsurlara dayanarak işlemek serbestlik ve cesaretini kendinde bulamaz.
Divan şairi, kendisine geleneğin getirdiği hazır unsur ve malzemeden hareket etmek durumundadır. Belirli konular ve duygular etrafındaki bu hazır unsurlar divan şiirinin değişmez motiflerini meydana getirir. Bu motifler sisteminde şairin ele alacağı her unsur, geleneğin önceden belirlemiş olduğu ilgiler ve imajlarla kapalı bir daire teşkil eder. Bunlardan her birinin beraberinde başka neleri getireceği, nelerle birlikte ele alınacağı, çağrıştıracağı unsurlar, hangi imajlarla kullanılacağı önceden bellidir. “Gül” dendiğinde veya sevgilinin yüzünden bahsedildiğinde ardından nelerin geleceği, nelerin gelmesi gerekeceği başından bilinir. Devamlı okuduğu, elinden düşürmediği divanların terbiyesini almış olan şairin zihninde bunlar çoktan yerini almış ve hazır vaziyettedir.
Şair motifler içindeki bu ilgileri parçalayıp unsurlan başka şekillerde başka yerlerde kullanarak gelenektekini bozamaz; asırlann getirdiği ve öğrettiği ne ise bütün bu hazır unsurları o çerçeveye göre İfade edip İşlemek mecburiyetindedir. Divan şiirinde her motif bir bağlı unsurlar grubudur. Bu grubun içinden herhangi bir unsur zikredildiğinde öteki unsurlar, biri yahut birkaçı ile onun beraberinde gelir. Bir motif bu gibi unsurlarla ne kadar çok yüklü olursa ifade o kadar “cemiyetli” olma meziyetini taşır. Burada serbest, herkeste başka başka olan bir çağrışım yerine, hadleri önceden belli ve her şairde beraberinde aynı unsurları getiren bir çağrışım mekanizması kendini gösterir. Her bir bağlı motif dairesinde neyin neyle beraber olacağı, neyin neyi takip edeceği önceden belirlenmiş bir çağrışımlar ağı. hangi şeyin hangi şeye benzetilebileceği başından tesbit edilmiş bir imaj örgüsü vardır. İşte motiflerdeki. biri söylenince ötekilerin de zihinde ve ifadede onun ardı sıra hazır bulunduğu bu bağlı unsurlar “mazmun” denen şeyi meydana getirir.
Motiflerin bünyesinde mevcut bağlı unsurlar arasındaki belirli ve değişmez münasebeti ifade için mazmun terimi kullanılmıştır. Açık bir tarifi yapılmayan, lugatlarda gösterilen günümüz için yetersiz mânaların ötesinde yeni bir mâna almış bulunan bu sözle, bağlı unsurlar ve aralarında belirlenmiş münasebetlerin kastedilmekte olduğunu, divan şiirinin büyük bir âliminin şu ifadelerinde açıkça görmek mümkündür; “Klasik edebiyat çok defa muayyen mazmunlar etrafında dolaştığı için kelimeyi bulmak artık kolaylaşmış demektir.Birinci mısradaki lâle kelimesine nazaran ikinci mısrada da bir çiçek bulunması zaruridir.
‘Altın piyale’ karînesiyle bu çiçeğin, san kadeh şeklinde ve şarap mazmununu ihtiva eden bir çiçek olması lâzım gelir. Bu vasıflan kendinde cemeden ise ancak ‘nergis’tir. Çünkü divan edebiyatında çiçekler çok mahduddur. Nergisin bir ismi de zerrin kadehtir ve nergis daima mest, mahmur olarak tavsif edilir”. “Bulacağımız kelime zülfe ait mazmunlardan olacak ve virane ve hazine ile münasebetdar bulunacaktır. Viranede hazineyi bekleyen ejderha tasavvuru aynı zamanda ‘zülfe ait bir mazmun olup dilrübâ ile de kafiyedardır. Aranılan kelime de budur.
Divan edebiyatı mazmunlarına nazaran denen’ yokluktur. Öldürmek kelimesi ile bu mazmunun hakkı verilmiştir. Ancak öldürmek kelimesinde Ölüm ve fena mefhumlarından manada bir de kan’ mânası vardır. Bunu ifade edecek kırmızı renk, ancak bize -dudağa aidiyeti şartıyla- lal, şarab, gonca mazmunlarını getirir”
Mazmunun divan şiirinde bir motifteki bağlı unsur, yani biri zikredildiğinde diğeri de mutlaka onunla beraber gelen hazır unsurlar İlgisi demek olduğu, araştırmacıların dikkatinden kaçmış olan şu metinde de ayrıca görülür; “… Çünki erbâb-ı suhan. inşâd-ı nazm ü nesirde münasebet ve müşabehet arayıp o yolda sarf-ı mezâmîn eylediler. Yani her nerede ‘gül’ zikrettiler ise akabinde ‘bülbül’ getirdiler. Hangi mahalde ki nâie-i uşşâkı feryâd-ı bülbüle nisbetle zikretmeyi murad eylediler ise nihâi-i kâmet-i mahbübu güle teşbih ile vird-i mezâmî-ni destelediler” (Ali Cemâleddin, Arûz-ı Türkî. İstanbul 1291, s. 116-1 171.)
Bağlı unsurlar arasındaki münasebet açık yahut derece derece gizli olabilir. Mazmun sözünde kök mânası itibariyle bir gizlilik, gizli oluş kavramı vardır. Lugatlanmızın çoğunda mazmun kelimesine “mâna. meal. esas fikir” gibi divan şiirinde ifade ettiği hususu karşılamayan birtakım mânalar verilmiştir. Bununla beraber “bir şeyin diğer bir şeyin içinde olması” mânasını taşıyan zımn kelimesinden hareketle bazı lugatlarda “bir ifadenin içindeki gizli mâna” diye açıklanmak suretiyle bu kelimenin terim mânasına oldukça yaklaşıldığı görülmektedir: “Bir ma’nâyı hafiyi mutazammın olan kelimeye denir.
Dikkatle anlaşılan ince ve dakîk mâna; bir söz ve ibareden çıkan gizli mefhum; iyi düşünülmüş ince manalı zarif söz, mazmun” (Ali Seydî, Resimli Kâmûs-ı Os-mânî, İstanbul1330, s. 948);
“Bir şeyden zımnen anlaşılan mâna. mefhum, meâ!” (Hüseyin Kâzım Kadri,Türk Lügati, İstanbul 1943, III, 3691)
Tarifinin yapılmasına ihtiyaç görülmeksizin edebiyatçılar ve edebiyat tarihçileri tarafından çok defa kiişe söz, basma kalıp hayal veya mecazlı söz yerine kullanılagelen mazmun kavramının ne olduğu yahut ne olmadığı son zamanlarda münakaşa zeminine getirilmiş, bu konuda farklı düşünceler ileri sürülmüştür. Bunlardan bazılarında lugatlarda gösterilen mânaya göre izah şekli getirilmeye çalışılmış, bazıları meseleyi edebî sanatlar bakımından ele almış, aşağıdaki yazılardan sonuncusunda ise meselenin mahiyetine daha fazla yaklaşılmıştır.
Mazmunda, bir ibaredeki kelimelerin ilk bakışta anlaşılan mânasının ardında gizli bir veya birkaç mâna vardır. Onunla ismi söylenmeden başka bir varlık veya hale işaret edilir. Esas söylenmek istenen şey arka plandadır. Bu gizlenmiş mâna. mazmunun bünyesindeki bağlı unsurlardan birinin veya birkaçının yardımı ile belli olur. Mazmun esas itibariyle daha çok. bir objenin veya bir halin kendisini söylemek yerine, bağlı unsurlarda mevcut vasıflarından birini veya daha fazlasını belirtecek ip uçarı verilmek suretiyle dolaylı bir şekilde ifade olunması demektir. Bir şeyi, adını anmaksızın onu çağrıştıracak yönlerini öne çıkararak gizli tutma mazmunun mekanizmasını meydana getirir.
Mazmunda görünüşteki mânanın ötesindeki asıl mâna, ifadeye onu gizleyen bir hünerle yerleştirilir. Bu bakımdan mazmun kurmada edebî sanatların birinci derecede rolü vardır. Edebî sanatlar, arka plandaki mâna münasebetini kurma ve hissettirme yönünden mühim bir fonksiyon görürler. Mazmunlarda en başta teşbih, istiare, mürâât-ı nazîr ve hüsn-i ta’lîl, mecâz-ı mürsel ve tevriye yanında Telmih sanatı da başlı başına rol oynamaktadır. Mazmunda arka planın kurulması, çeşitli çağrışım unsurlarına ve karinelere ihtiyaç gösterdiğinden onun rükünleri bir mısra, çok defa da bir beyit hacminde yer kaplar.
Mazmunlu bir ibarenin kelimelerinin sadece lügat mânasını bilmek mazmunda gizli olan şeyi anlamaya yetmez. Onu bulabilmek için başka şeylerin bilinmesine, her şeyden önce yeterli derecede bir divan şiiri kültürüne ihtiyaç vardır. Bir ifadenin sadece ön mânasına bakmakla mazmun atlanmış, oradaki estetik mesaj gözden kaçırılmış olur.
Mazmunda gizli olarak ifade edilen şey, üzerinde düşünülerek ve okuyanın divan şiiri kültürünün derecesi nisbetinde çözülebilir.
Mazmunu sembol ile karıştırmamalıdır. Sembol, birbirinden çok farklı yorumlarla mânalandırılabilirken mazmunda herkesçe aynı şekilde bulunabilecek belirli bir mâna vardır. Belirli tasavvurları taşıyan belirli kelimeler arasında kurulan bağlantı ile meydana gelen mazmunda şairin ne demek İstediği anahtarı belli bir şifre gibi çözülebilir. Mazmunlardaki esas mânayı bulmak divan şiiri kültürünün derecesi nisbetinde mümkündür. Mazmunları çözecek anahtarı ancak divan şiiri kültürü verir. Divan şiiri motifleri ve bunlardaki bağlı unsurlar tanındığı nisbette mazmunların dünyasına girmek mümkün olmaktadır.
İfadeyi mazmuna dökmek şairde aranan baş meziyetlerdendir. “Bikr-i mazmun” (mazmunda orijinallik) divan şairi için estetik bir ideal olduğu gibi onun sanat kabiliyeti için de bir değer ölçüsü sayılmıştır. Taşıdığı bağlı unsurları, benzeyen ile benzetileni, hatta kelimeleri bile aşağı yukarı olduğu gibi muhafaza etmek şartıyla bir mazmunu başkalarından farklı şekilde ifade edebilmek, ona yeni bir söyleyiş bulmak “nükte” sözü ile belirtilen bir meziyettir. Bazı lugatlarda mazmun için “nükteli, cinaslı, sanatlı söz” denmesi bundan dolayıdır.
Arap ve Fars lugatlarında mazmun hakkında yer almamış bu mânalar Türk lugatçıları tarafından tesbit edilmiştir. Bu tariflerde “cinas” sözü ile anlatılmak istenen şey, malum lafız sanatı olmayıp mazmunda biri dış. öteki iç planda olmak üzere çift mâna bulunmasıdır. “Nâ-güfte”nîn (söylenmemiş) karşılığı olarak kullanılan “bikr” kelimesi mazmunu alışılmışın, söylenilegelenin ötesinde, başkalarında görülmedik tarzda kullanmayı belirtir ve buna bağlı olarak aynı zamanda buluş inceliği ve zarafet mânasını da taşır. Bu söz mazmunda şairin yaratıcı gücünü, orijinal olma kabiliyetini ifade eder. Başka şairterdekilerin bir tekrarı veya taklidi ve benzeri olmaktan çıkmış mazmunlar böyle bir tavsife lâyık görülmüştür.
Mazmunu tek ve umumi bir çerçeve içinde görmek yerine değişik mazmun tiplerinden bahsetmek daha uygun olur. Bunlardan “basit” diye vasıflandırılabilecek mazmunlarda, bağlı unsurlar arasındaki sabit ve belirli münasebet kolayca kendini belli eder. “Gül” denince ardından hemen “bülbül’ün ortaya çıkması gibi aradaki bağlantının kolayca farkedilebileceği mazmunlar bu gruba girer. Bu tip mazmunlarda daha çok mürâât-ı nazîr. Hüsn-i ta’lîl ve mecâz-ı mürsel yapısı vardır. Dış mânanın ardında birden fazla mânanın ve birçok bağlı unsurun iç içe bulunduğu mazmunları da “karmaşık” mürekkeb. komplike mazmun olarak kabul etmelidir. Divan şiiri estetiğinde asıl makbul olan. Takdir uyandıran, taşıdığı addaki gizlilik kavramına uygun düşecek yapıdaki bu mazmunlardır.
Mazmunlar için, gerçek hayattaki bir müşahedenin gösterdiği gerçek bir münasebeti ifade eden; esası gerçekte olmayıp sadece zihinde kurulmuş bir münasebeti belirten; cemiyetteki bir inanca, bir Örfe dayanan; öğrenilmiş bilgilere, önceden bir bilinene yönelik telmihler; objeyi başka bir obje ile benzerlik bakımından münasebetli kılan, bunlardan birini diğerinin yerine geçiren Teşbih-Benzetme, İstiare-Eğretileme ve mürâât-ı nazîr sanatı, mecâz-ı mürsel sanatı, Hüsn-i Talil, Tevriye sanatı ve diğer edebî sanatlar üzerine kurulu olmak üzere bir tip tasnif düşünülebilir. Ancak bir değil birçok sanatın bir arada yer aldığı mazmunların da bulunduğu ve bunların hiç de az olmadığı unutulmamalıdır.
Başlangıçta, içindeki gizli mâna ve münasebet kolayca çözülebilen mazmunlar asırdan aşıra gittikçe kapalılık ve kesiftik kazanmış, hele “sebk-i Hindi” denilen üslûp estetiğinin tesiriyle bilhassa XVII. asırdan itibaren, anlaşılabilmek için okuyucudan ileri bir kültür ve divan şiiri bilgisi isteyen bir giriftliğe bürünmüştür.
Mazmunlardaki esas maksadı ve ön mânanın ardında asıl söylenmek isteneni hakkıyla kavrayabilmek ve bulabilmek için ilk şart divan şiirinin imaj sistemini iyice tanımaktır. Divan şairleri bunu geçmişin büyük üstatlarını çok okumak suretiyle elde edebildikleri gibi okuyucunun da aynı yolu takip etmesi gerekir. Bir hocadan edinilen şifahî kültür yanında Hafız-ı Şirazi’nin Hafız divanı üzerindeki gibi şerhler, birtakım mazmun cedvelleri bu hususta ayrıca kılavuzluk etmekteydi. 20. asırda ülkemizde metin şerhinin müstakil bir üniversite disiplini haline gelmesiyle başlamış olan çalışmalar, Ferit Kam, Ali Nihad Tarlan gibi otoritelerin eser ve katkıları, yeni nesillerden araştırmacıların incelemeleri, mazmunların günümüz için kapalı kalmış dünyasının kapılarını aralamaktadır.
Divan şiiri, mazmunların içindeki gizli âlemle temas kurabildiği ölçüde okuyucuya fikrî planda estetik bir zevk verir. Çeşitli, iç içe İmajlar, üslûp kıvrılışları, birbirini kovalayan çağrışımlar İçinden tattırdığı keşif zevki divan şiiri estetiğinin özellikleri başında gelir. Bu. divan şiirinin zihnf ve zevkte kültüre hitap eden yönünü meydana getirir.
Divan şiirinin imaj sistemi yanında Kur’an-ı Kerîm, hadis, kelâm. İsiâm tarihi. İran mitolojisi ve astronomi de dahil olmak üzere Ortaçağ ilimlerine ait bilgilerle donanmış bir kültür, beraberinde mazmunlarda bunlara dair telmihlerin anahtarlarını da getirir.
Ayrıca eski Osmanlı cemiyetini günlük hayatı ile. bunun içinde kıyafetten kullanılan eşyaya, çeşitli sosyal görüntü, âdet ve inançlarına kadar tanımış olmak, geçmiş yaşayıştan birçok akisler getiren bu mazmunlarda çok şeyi sezmekte yardımcı olacaktır.
Hayattan uzak bulunduğu, kapılarını gerçek hayata kapamış olduğu sanılan, yahut böyle bir iddia ile tanıtılmaya çalışılan divan şiirinin tabanında nasıl bir sosyal hayatın bulunduğu, özellikle mazmunların ondan nasıl akisler taşıdığı ancak böyle bir hazırlıkla anlaşılabilir. Mazmunlar etrafında yapılan ciddi her yeni araştırma ile divan şiirinin farkedememiş yahut hiç görülmek istenmemiş bu cephesi artık kendini göstermeye başlamıştır.
Divan şiirinin mazmun estetiği, kendi içinde olumlu yönleri yanında tenkidi davet etmiş aşırılıklara da zemin hazırlamıştır. Her şeyi mazmuna dökmekte ifrat ve mazmunu giriftleştirme arzusu bu estetik ameliyeyi bir noktada bulmacaya döndürmüş, onu bir bilmece seviyesine indirmiştir. Divan şairlerinin mazmuna verdikleri değer ve mazmun düşkünlüğü dolayısıyla divan şiiri bir mazmun edebiyatı sayılmış, onların yaptıkları iş “mazmun avcılığından, diğer bir tabirle “mazmun -perdazlık’tan ibaret görülmüştür.
Mazmunu meydana getiren bağlı unsurların belli ve bir noktada sınırlı oluşu divan şiirinin lugatına da tesir etmiş, dilin mazmunlar etrafında belirli bir kadro içinde kalmasına yol açmıştır. Buna mukabil mazmunu en ustalıklı bir şekilde kurabilmek endişesiyle her kelime titizlikle seçilmiş, her birinin çağnşım kabiliyeti dikkatle göz önünde tutulmuştur. Divan şiiri, mazmunlardaki belirli münasebetlerin çizdiği daire içinde hapsolurken öte yandan yine bunlar vasıtasıyla en ince en zarif buluş ve deyişlerini kazanır.
Divan şiirinde mazmunlar, imajlar ne kadar hazır ve ortaklaşa unsurlar olursa olsun divan şairlerini aralarında fark bulunmayan, belirli ve değişmez bir şematizmin uygulayıcıları durumuna getirmemiştir. Malzemenin müşterek olmasına mukabil sanatta seviyesini bulmuş her divan şairi bunları işleyişte farklılık ve ayrı birer şahsiyet göstermiştir. Kullandıkları malzeme birbirinin aynı olduğu halde ne Baki ne Fuzuli ne Nefi ne Nedim Şeyh Galip birbirlerinin aynıdır. Nasıl ki beden ve iskelet yapısı ile aynı vücut teşekkülâtına sahip oldukları halde insanlar birbirlerinden ayrı bir görünüş ve çehrede iseler, divan şiirinin malzemece iskeleti hükmünde olan mazmun ve sabit imajların müşterek ve aynı olmasına rağmen şahsiyet sahibi olmuş her şair de bunları işleyiş ve ifadelendirişte birbirlerinden farklıdırlar. Kullandıkları mazmunların malzemesinin müşterek ve aynı oluşuna bakarak bütün divan şairlerinin birbirinin tıpatıp aynı şeyler söylediklerini sanmakla, röntgende beden hususiyetlerinin, dış görünüşe ait farkların silinip ortadan kalkması ile herkesin sadece aynı iskelet teşekkülâtında görünmesinden dolayı bütün insanların tamamen birbirlerinin benzeri olduğunu söylemek arasında fark yoktur.
Sözü en çok edilen taraflarından biri olmakla beraber divan şiirinin mazmunları henüz etraflı ve derin incelemelerden mahrum bulunmaktadır. Farklı tip ve yapıda oldukları hissedilen bu mazmunların ciddi bir şekilde incelenmesinden sonra onlar hakkında isabetli hüküm ve değerlendirmelere varmak mümkün olacaktır. Yalnız şu nokta da hemen belirtilmelidir ki bütün divan şiiri mazmunlardan ibaret içinde mazmundan başka bir şey bulunmayan bir edebiyat sanatı değildir. Çoğunluğu kuran bir unsur olmakla beraber onun yanında mazmun kadrosu içine sokulamayacak söyleyişler de yer almaktadır. Bunlara umumiyetle ya divan şiirinin icaplarına lâyıkıyla ayak uyduramamış şairlerde, yahut yüksek seviyeli şiirleri, kullandıkları kuvvetli mazmunları ile kendilerini ispatlamış üstatlarda rastlanır.
Sanatlarına her bakımdan hâkim olan bu şairler kendilerinde mazmun dışına çıkmak cesaretini bulmuşlardır. Bu mazmun dışı ifadeler çok defa şairin en samimi ve tabii ifadelerini meydana getirir. Divan şiiri bunlarda çok defa en seçkin, en unutulmaz mısralarına yükselir. Namık Kemal ‘in birçok yönlerinden cephe aldığı divan şiirinde, “sade fikir” diye bir ölçü ile adlandırıp o kadar beğendiği ifadeler ekseriya bunlardır.
Ayrıca bakınız ⇒
Divan Edebiyatı
- Divan Edebiyatı Genel
- Divan, Divançe, Divan Edebiyatı
- 11.12.Yüzyıl Geçiş Dönemi
- 13.14.Yüzyıl Türk Edebiyatı
- 15.Yüzyıl Türk Edebiyatı
- 16.Yüzyıl Türk Edebiyatı
- 17.Yüzyıl Türk Edebiyatı
- 18.Yüzyıl Türk Edebiyatı
- Divan Edebiyatı Şairleri ve Eserleri
- Divan Edebiyatı Mazmunları
- Divan Edebiyatı Nazım Şekilleri
- Edebi Sanatlar/Söz Sanatları
- Divan Edebiyatında Nesir
- Divan Şiirinin Kaynakları
- Divan Şiirinde İslami Motifler
- Divan Şiirinde Mitoloji
- Aruz Ölçüsü