Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde Şekil ve Tür
Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde Şekil ve Tür
Nazım Şekli
Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinin kendine özgü nazım şekli yoktur. Bu şiir geleneğinde divan şiirinden ve halk şiirinin anonim ve âşık kollarından alman bazı nazım şekilleri kullanılmıştır. Bu yönüyle Dinî-Tasavvufi Halk şairleri, hem klasik edebiyatın hem de halk edebiyatının nazım şekillerini kullanabilme özelliğine sahiptirler. Ayrıca Dinî-Tasavvufi Halk Şiirinin divan ve halk şiirinin nazım şekillerini kullanmasında, hem halka hem de aydın kesime hitap eden bir gelenek olmasının da etkisi vardır. Bu ikili tesir, şiirin türü, ölçüsü ve kafiyesi hususlarında da karşımıza çıkar. Dinî-Tasavvufî Halk şiirindeki nazım şekilleri, Abdurrahman Güzel’in tasnifi esas alınarak verilmiştir (Güzel 2009: 191-214).
Divan Edebiyatına Ait Ortak Nazım Şekilleri
Tekke şairleri, şiirlerinin bir kısmını, divan şiirinde kullanılan nazım şekillerini ve aruz ölçüsünü kullanarak yazmışlardır. Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde kaside, gazel, kıt’a, musammat, murabba, terkîb-i bend, tercî-i bend, rubâî, tuyuğ, mesnevî gibi divan şiirinde de karşımıza çıkan bazı nazım şekilleri kullanılmıştır.
Divan şiirinin temel nazım şekillerinden birisi olan kaside, din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla yazılan şiirlerde kullanılmıştır. Öncelikle Arap edebiyatında ortaya çıktığı söylenen kaside, özellikle 15. yüzyıldan itibaren Türk edebiyatında da rağbet görür. Kasidelerde beyit esastır. 31 ile 99 arasında değişen beyitlerle yazılan kasidelerde ilk beyit kendi arasında diğer beyitler ise ilk beytin ikinci mısrasıyla (aa, ba, ca, ça, da) kafiyelidir. Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde “tevhit” ve “nâ’t” gibi türler kaside nazım şekliyle yazılmış, ancak divan şiirinde olduğu gibi kaside kurallarına uyulmamıştır.
Divan şiirinde daha çok aşk ve şarap üzerine yazılan şiirlerin nazım şekli olan gazel, Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde de kullanılmıştır. Hacim olarak 5, 7, 9, nadiren de 10, 12, 15 beyitlik olabilen gazellerin ilk beyti kendi arasında, diğer beyitlerin ikinci mısraları ilk beyitle (aa, ba, ca, ça, da) kafiyelidir. Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde divan şiirinden farklı olarak gazel, ilahi aşkı konu edinen şiirlerde karşımıza çıkar.
Aruzun kısa kalıplarıyla yazılan mesnevilerin beyitleri kendi arasında (aa, bb, cc, çç, dd, ee) kafiyelidir. Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde mesnevi nazım şekli, din ulularını konu alan bazı şiirlerde kullanılmıştır (Artun 2002: 82).
Murabbalar, dört mısralık bentlerden oluşurlar. Kafiye düzeni olarak aaaa, bbba, ccca, ççça gibi yapıya sahip bu nazım şekli, dört ve sekiz bent arasında değişen bir hacme sahiptir. Murabba nazım şeklinin kullanıldığı şiirlerde konu sınırlaması olmamakla birlikte dinî ve didaktik konularda, övgü, yergi, manzum mektup gibi türlerde daha çok bu nazım şekline başvurulmuştur.
Terci-i bend, “hâne” adı verilen gazel biçiminde kafiyelenmiş beş on beyitlik şiir parçalarının vasıta adı verilen ve sürekli tekrarlanan bir beyit ile birbirine bağlanmasından oluşan nazım şeklidir. Kafiye düzeni aa xa xa xa xa bb – cc xc xc xc xc dd olabileceği gibi aa aa aa aa bb – cc cc cc cc cc dd şeklinde de olabilir. Terci-i bendlerde bentleri birbirine bağlayan vasıta beyitleri, her bendin sonunda tekrar edilir. Felek, Allah’ın kudreti, evrenin sonsuzluğu ve hayatın zorluklarını konu edinen terci-i bendi Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde en fazla Kaygusuz Abdal kullanmıştır.
Şekil özellikleri açısından terci-i bende benzeyen terkîb-i bendlerde bentlerin sonunda yer alan vasıta beyti, her bendin sonunda değişir. Terkîb-i bend nazım şekliyle yazılmış şiirlerde genellikle dinî, tasavvufî, felsefî ve sosyal konular işlenmiştir. Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde bu nazım şeklini kullananlar arasında üç terkîb-i bendiyle Kaygusuz Abdal dikkat çekmektedir.
En az iki beyitten oluşan bir nazım şekli olan kıt’anın a-b, c-b, d-b, e-b şeklinde bir kafiye düzeni vardır. Divan şiirinin mahlassız şiirleri olarak bilinen kıt’alarda hikmet, nükte ve yergi bulunur.
Türk şiirine has bir nazım şekli olan tuyuğ, aruz’un “fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâi-lün” kalıbıyla yazıldığı gibi nazım birimi olarak da dörtlük (hane) esasına dayalıdır. Özellikle mısra kümelenmesi açısından anonim halk şiirindeki “mani”ye benzer bir yapısı vardır. Diğer bir ifade ile Türk şiirindeki dörtlük anlayışının divan şiirine yansımasıyla oluşmuş tuyuğlara maninin aruzla söylenmiş şeklidir de denilebilir. Tuyuğlar genellikle aaxa şeklinde kafiyelenir, ancak xaxa şeklinde kafiyelenen tuyuğlar bulunmaktadır. Mahlasın yer almadığı bu nazım şekli, 14. ve 15. yüzyıllarda Azeri ve Çağatay sahalarında çokça kullanılmıştır. Kadı Burhaneddin ve Nesimî tuyuğlarıyla ün yapmışlardır. Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde tasavvufî ve felsefî konular genellikle bu nazım şekliyle ele alınmıştır (Artun 2002: 82).
Uzun mısralara kısa mısraların eklenmesiyle oluşan müstezâdlar, aruz vezninin “mefûlü mefâîlü mefâîlü feûlün” kalıbıyla yazılırlar. Uzun mısralara eklenen ve adına “ziyâde” denilen kısa mısralar ise yine aruzun “mefâîlü feûlün” kalıbına uygundur. Bu nazım şeklinin dört farklı uyak düzeni vardır. Bunlar; 1. Aa- Aa, Bb-Ab, Ca-Aa vs. 2. Aa- Aa, Bx-Aa, Cx-Aa vs. 3. Ab-Ab, Cc-Ab, Dd-Ab vs. 4. Ab-Ab, Cx-Ab, Dx-Ab vs. şeklindedir. Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde Kaygusuz Abdal’ın müstezâd nazım şekliyle söylemiş olduğu bazı şiirleri bulunmaktadır.
Türk Halk Edebiyatına Ait Ortak Nazım Şekilleri
Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde kullanılan “mani”, daha çok anonim halk şiirinde kullanılan bir nazım şeklidir. Âşıkların yanında bazı mutasavvıf şairler de tasavvuf içerikli bazı şiirlerini mani nazım şekliyle söylemişlerdir. Bu yönüyle Dinî-Tasavvufî Halk Şiirindeki maniler, söyleyeni belli maniler grubuna girmektedir. Bu nazım şeklini kullanan şairlerden biri olan Erzurumlu İbrahim Hakkı, Divân’ında on beş mani nazım şekliyle söylenmiş şiire yer vermiştir.
Âşık edebiyatının aslî nazım şekillerinden olan koşma, Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde daha çok Yunus Emre ve Kaygusuz Abdal’ın şiirlerinde kullanılmıştır. Özellikle ilahilerde, koşma nazım şekli tercih edilirken Kaygusuz Abdal’ın şathiye ve nutuklarında da koşma nazım şekli sıklıkla kullanılmıştır.
Nazım Türü
Nazım şekli bahsinde olduğu gibi Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde kullanılan nazım türlerinin bir kısmı divan şiirindeki türlerle ortaktır. Ancak sadece Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde rastladığımız nazım türleri de bu gelenekte kullanılmıştır. Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde çeşitli konularda yazılmış çok sayıda nazım türü vardır. Abdurrahman Güzel, bu türleri şu şekilde tasnif etmeyi uygun bulmuştur:
1. Allah hakkında yazılan türler,
2. Peygamberler hakkında yazılan türler,
3. İslam’ın beş şartı hakkında yazılan türler,
4. Din ve tasavvuf yolunun büyükleri hakkında yazılan türler,
5. Dinî inanç ve tasavvufî düşüncelerle ilgili yazılan türler.
Şiirlerin konularından hareketle yapılan bu tasnifte yer alan nazım türlerine yakından bakalım.
Allah Hakkında Yazılan Türler
Tevhîd
Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde Allah’ın varlığı ve birliği üzerine yazılmış şiirlere “tevhîd” denir. Bu şiirlerde kaside, gazel ve mesnevi gibi nazım şekilleri kullanılmıştır. Tevhîdlerin muhtevasında ayet ve hadisler yer alır. Diğer bir ifadeyle ayet ve hadisler aynen, mealen veya telmihen tevhîdlerde kullanılmıştır. Kısacası tevhîd türündeki şiirlerde dini olarak Allah’ın varlığı, birliği ve sıfatları, tasavvufi olarak ise kenz-i mahfî ve vahdet-i vücut ele alınır. Ayrıca tevhîdlerde insanın Allah’ı algılayış şekli, tevhîd makamları, vahdet-kesret ilişkisi ve yaradılış gibi konular da yer alır.
İlâhî
Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde dini, ahlaki ve ilahi fikirleri içeren manzumelere denir. İlâhîler, genellikle Allah’ın birliğini, ihtişam ve kudretini telkin eden şiirlerdir. Hem hece hem de aruz vezninin kullanıldığı ilâhîler, çeşitli tarikat çevrelerinde farklı isimlerle bilinirler. Bunlar şu şekildedir:
Ayin: Mevlevî tekkelerinde okunur.
Tapuğ: Gülşenî tekkelerinde okunur.
Durak: Halvetî tekkelerinde okunur.
Cumhur: Mevlevî ve Bektaşî tekke ve dergâhlarında okunur.
Nefes: Alevî-Bektaşî tekkelerinde okunur.
Yunus Emre, Kaygusuz Abdal ve Hacı Bayram Veli, ilâhî türünü en iyi kullanan Dinî-Tasavvufî Halk şairleri arasında gösterilmektedir.
Münacaat
Türk edebiyatında münacaatlar, Allah’a yalvarıp yakarmak için yazılan manzum ve mensur eserlerdir. Manzum münacaatlar, kaside, gazel, kıt’a ve mesnevi nazım şekillerinde yazılmışlardır. Bu şiirlerde yer alan esaslar, ayet ve hadislerden alınmıştır.
Elifnâme
Osmanlı Türkçesindeki otuz üç harfin değişik konularda, değişik şekillerle, genellikle mısra başlarındaki harflerin alt alta alfabetik sıra ile beyitler halinde yazılarak devam etmesi neticesinde oluşan manzum eserlerdir. Bu şiirlerde Allah’ın varlığı ve birliği, Allah’a yalvarma, peygamber ve devrin büyükleri olan mutasavvıflar hakkında yapılan övgü gibi konular işlenir.
Peygamber Hakkında Yazılan Türler
Na’t
Türk edebiyatında Hz. Muhammet’i övmek için yazılan eserlere na’t adı verilir. Bunun yanı sıra diğer peygamberler, halifeler, veliler ve din büyükleri hakkında yazılan na’tlar da vardır. Hemen bütün nazım şekillerinde yazılabilen na’tlarda Hz. Muhammet’e duyulan sevgi ve saygı dile getirilir. Yunus Emre, Süleyman Çelebi, Aziz Mahmut Hüdâî gibi şairler na’t türünde güzel örnekler vermişlerdir.
Esmâ-i Nebî
Hz. Muhammet’in 99 ve daha fazla ismiyle ilgili hususiyetleri, Hz. Muhammet’in isimlerinin (mg) harfi ile ifadesi ve bu ifadenin onun son peygamber oluşuna delâletini anlatan eserlerdir.
Sîretü’n-Nebî
Hz. Muhammet’in doğumundan vefatına kadar ahlakını, faziletlerini, mucizelerini, gazalarına ait hayatını, bütünüyle veya bir kısmıyla ele alan eserler anlamına gelen “sîretü’n- nebî”ler hem mensur hem de manzum bir şekilde kaleme alınmışlardır. Mesnevi nazım şekliyle yazılmış “sîretü’n- nebî”ler, genellikle mevlit olarak adlandırılmışlardır. 15. yüzyıl şairlerinden Süleyman Çelebi’nin “Vesiletü’n-Necat” adlı eseri bu türün en önemli örneklerindendir.
Mucizât-ı Nebî
Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde Hz. Muhammet’in mucizelerini anlatan şiirlere denir. Hicretnâme
Hz. Muhammet’in Mekke’den Medine’ye göçünü anlatan şiirlere “hicret-nâme” adı verilmiştir. Bu şiirlerin büyük bir kısmı Hz. Muhammet’le ilgili olmakla birlikte bazıları başka şahısların göçünü anlatırlar.
Miracnâme
Hz. Muhammet’in Recep ayının 27. gecesi “Burak” ile göğe yükselerek Allah’la görüşmesini anlatan şiirlere denir. Genellikle kaside ve mesnevi nazım şekilleriyle yazılan veya söylenen bu şiirler, kaynağını İsrâ Suresi’nden alırlar. Çünkü bu surede Miraç’la ilgili bilgiler yer almaktadır.
Mevlid
Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde Hz. Muhammet’in doğumunu anlatan şiirlerdir. Erken dönemlerde Erzurumlu Kadı Darîr gibi şairlerin temsil ettiği mevlid türünün Türk edebiyatındaki en iyi temsilcisi 15. yüzyıl şairi Süleyman Çelebi’dir. Onun Vesile-tü’n-Necât adlı eseri bu alanda meşhur olmuştur.
Hilye
Hz. Muhammet’in fiziki özelliklerini tasvir eden şiirlerdir. Başka bir ifadeyle Hz. Muhammet’in fiziki özelliklerini şiirle resmeden şiirlerdir. Mensur şekilleri de bulunan hilyelerin manzum örnekleri, mesnevi nazım şeklinde yazılmıştır. Dört halife ve bazı veliler hakkında da yazılmış olan hilyeler, miracnâme ve mevlid gibi bazı nazım türlerinin içinde de yer almışlardır. Hilye türünde en iyi örneği Hakânî’nin “Hilye-i Hakânî” adlı eseridir.
Gevhernâme
Allah’ın birliği ve Hz. Muhammet’in yüceliği ve vasıfları hakkında yazılan eserlerdir. Kaygusuz Abdal’ın “Gevher-nâmesi” bu türün en iyi örnekleri arasında yer alır.
Dolapnâme
Allah aşkının dile getirildiği sorulu-cevaplı şiirlere denir. Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde çok sayıda örneği vardır, ancak Âşık Yunus’un “Dertli Dolabı” ve Kaygusuz Abdal’ın “Dolapnâmesi” bu türün başarılı örnekleri arasındadır.
İslam’ın Beş Şartı Hakkında Yazılan Nazım Türleri
Salatnâme
İslam’ın beş şartından biri olan namaz hakkında yazılan şiirlere denir. Bu konuda Kaygusuz Abdal’ın Salatnâmesi oldukça önemlidir.
Oruçnâme
Ramazan başta olmak üzere diğer bazı ay ve günlerin özelliklerini, farz ve sünnetlerini anlatan şiirlerdir.
Ramazannâme
Ramazan ayının faziletlerini, Ramazan orucunu tutmanın gerekliliği ve faydalarını anlatan manzum eserlerdir. Daha çok İstanbul merkezli bir tür olarak dikkati çeken Ramazannâmelerde İstanbul’un semtlerine, mesire yerlerine, yemek kültürüne ve hamamlarına temas edilmiştir. Ramazannâmeler, ekseriyetle dörtlükler halinde mâni ve destan tarzıyla yazıldığı gibi, kaside ve gazel nazım şekliyle yazılanları da bulunmaktadır.
Hacnâme
Hac yolculuğuyla ilgili olarak yazılan manzum eserlerdir. Bu şiirlerde hacıların konakladığı yerler, uğradığı şehirler, bazı büyüklerin kabirleri, Şam, Kudüs, Mekke ve Medine’deki ziyaret yerleri hakkında bilgiler bulunmaktadır. Abdurrahman Gu-bârî ve Ahmet Fakih türün ilk ve önemli örneklerini vermişlerdir.
Din ve Tasavvuf Yolunun Büyükleri Hakkında Yazılan Türler
Alinâme
İslâm tarihinde Hz. Muhammet’ten sonra en fazla adı geçen ve dikkat çekici şahsiyet olan Hz. Ali hakkında çok sayıda şiir vardır. Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde de rastladığımız bu şiirlere “Alinâme” adı verilmektedir. Özellikle Alevî-Bektaşî edebiyatında Hz. Ali şiirlerinin sayısı oldukça fazladır.
Maktel-i Hüseyin
Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehit edilmesiyle ilgili manzum ve mensur eserlerin genel adıdır. Emevi halifesi Muaviye’nin oğlu Yezid, Hz. Muhammed’in torunu ve Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hüseyin ile 10 Muharrem 680’de Kerbela’da karşılaşmıştır. Hz. Hüseyin’in şehit düştüğü bu karşılaşma, İslam tarihinde “Kerbela Olayı” olarak bilinir. İslam dünyasında büyük bir üzüntü ile hatırlanan bu olay şiire de yansımıştır. Mersiye ve ağıt kapsamında değerlendirilebilecek maktellerin en meşhurları: Fuzulî’nin Hâdikatü’s-Su’adâ’sı, Lamiî’nin Maktel-i Hüseyin’i, Bâkî’nin Mersiye-i Hz. Süleyman han aleyhi’r-rahmeti ve’l-gufrân’ı, Kazım Paşa’nın Mersiye’si, Ali Fe-ruh’un Kerbela’sı, Muallim Feyzî’nin Matem-nâme’sidir.
Düvaznâme
Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde içinde on iki imamın adı geçen ve onları övmek için yazılan şiirlere “düvaz”, “düvaznâme” veya “düvaz-deh imam” denir. Tasavvuf kültüründe Hz. Ali soyundan geldiğine inanılan on iki imamın özel bir yeri vardır. Bu imamların adlarını yaşatmak ve onları yüceltmek için yazılmış veya söylenmiş şiirlere düvaznâme adı verilmiştir.
Faziletnâme
Hz. Muhammet’in, dört halifenin, özellikle de Hz. Ali’nin faziletlerini anlatan ve onların iyiliklerini belirten şiirlere Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde faziletnâme denmiştir.
Mansurnâme
Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde Hallac-ı Mansur’un hayatını ve kerametlerini mesnevi nazım şekliyle anlatan şiirlere denir.
Methiye
Dört halifenin, ashâb-ı kirâmın ve velilerin övüldüğü methiyeler, Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde herhangi maddi bir beklenti içinde olmayan şairler tarafından yazılmışlardır. Methiyelerde çok çeşitli nazım şekilleri kullanılmakla birlikte en fazla kaside nazım şekli tercih edilmiştir. Dört halifeden Hz. Ali ve Hz. Ebubekir’e çok sayıda methiyenin yazılmış olduğunu söylemek mümkündür. Bunun yanı sıra bazı tarikat pirleri hakkında da methiyeler yazılmıştır.
Mersiye
Bir kimsenin ölümüne duyulan üzüntüyü dile getirmek için yazılan mersiye, İslamiyet öncesinde “sagu”, İslamiyet sonrasında ise “ağıt” olarak adlandırılmıştır. Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde din ve tarikat büyüklerinin ölümü üzerine yazılan şiirlere mersiye denmiştir. Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde mersiyeleriyle Kemal Ümmî öne çıkmıştır.
Dinî İnanç ve Tasavvufî Düşüncelerle İlgili Yazılan Türler
Vücudnâme
İnsanın yaradılışıyla ilgili olarak yazılmış eserlere denir. Kur’an ve hadislerin ışığında ve birtakım tıbbi delillerle insanın ana rahmine düşüşünü, insanın doğuncaya kadar geçirdiği safhaları tasavvufi sembollerle anlatan şiirlere vücudnâme adı verilmektedir. Bu nazım türüyle Kaygusuz Abdal ve Süleyman Çelebi başarılı şiirler yazmışlardır. Ayrıca vücudnâmelerde insan nefsinin mertebeleri ve özellikleri, bir insanın bu mertebelerde nasıl yol alabileceği de anlatılmıştır.
Devriye
Devriye, yaradılışın başlangıcı ve sonu, varlığın nereden gelip nereye gittiği ve bu ikisi arasındaki safhaların tasavvuf açısından izahıdır. Başka bir ifadeyle “sudûr” ve “tecellî” hususlarının tasavvufta bir daireye benzetilerek izah edildiği için buna “devir”, bu felsefeden doğan türe ise “devriye” denmiştir. Devriyelerde evrenin ve insanın Allah’tan kaynaklanıp yine Allah’a döneceği vurgulanır. Genellikle Bektaşî çevrelerinde kullanılan bir nazım türüdür. Tasavvuf felsefesine göre ruhun âlemi dolaşmasını anlatan devriyeler mutlak varlıktan insana, insandan aslına dönüşü anlatırlar. Devir felsefesine göre maddi âleme, yani dünyaya gelen varlık önceleri cansızdır. Bir süre sonra bitki, daha sonra hayvan, en sonunda da insan olur. Bu devir hareketi daireye benzetilir ve bu safhalar ayrı ayrı anlatılır (Artun 2002: 97). Devirle ilgili bütün bu hususları ele alan şiirlere devriye adı verilir.
Hikmet
Ahmet Yesevî’nin, İslâmiyet’in esaslarını, şeriatın ahkâmını, ehl-i sünnet akidesini İslâmiyet’e yeni girmiş veya henüz girmemiş Türklere öğretmek, tarikatın inceliklerini ve tarikatın adap ve erkânını müritlere telkin edebilmek amacıyla yazdığı şiirlere “hikmet” denir. Hikmetler, sanat kaygısından uzak, sade ve didaktik bir üslupla söylenmiş şiirlerdir. Ancak ifadedeki samimiyet ve coşkunluk, bu şiirlerin basit manzumeler haline gelmesini engellemiştir. Hikmetlerde ilahi aşk, Allah’ın birliği, irade ve kudreti, peygamber sevgisi, Hz. Muhammet’in sünneti, züht, takva, ibadet, İslam menkıbeleri, ahret hayatı, cennet ve cehennem tasvirleri, dervişlerin faziletleri, zikir gibi İslamiyet ve tasavvufla ilgi çok çeşitli konular işlenmiştir. Ahmet Yesevî, hikmetlerini çoğunlukla hecenin 7+7=14’lü hece ölçüsüyle yazmıştır, ancak bazı hikmetler, aruz ölçüsüne uygunluk göstermektedir.
Nutuk
Tarikata yeni girmiş müritlere, tarikatın adap ve erkânını anlatan şiirlere denir. Bu şiirler, tarikatın ileri gelen mürşitlerinin ağzından söylenirler. Daha çok koşma nazım şekliyle söylenen nutuklar, didaktik karakterli şiirlerdir. Sade bir üslupla yola yeni girmiş bir müridi bilgilendiren, tarikatta hangi safhalarda neler yapması gerektiğini telkin eden nutuklar, pir veya yüksek mertebeli tarikat büyüklerince okunurlar (Artun 2002: 97).
Nasihatnâme
İnsanlara yol göstermek ve öğüt vermek amacıyla yazılan nasihatnâmelere “pend-nâme” de denmiştir. Bu şiirlerde dini, sosyal ve ahlaki birtakım öğütler, ayet, hadis, hikmet ve atasözlerinden hareketle verilir. Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde Yunus Emre, Abdal Musa, Eşefoğlu Rumi ve Şah İsmail nasihatname türünün önde gelen şairleridir. Ayrıca Güvahî’nin “Pendnâmesi” de nasihatnâme konusunda mutlaka hatırlanmalıdır. Güvahî, öğütlerini büyük oranda atasözleriyle vermiştir.
Vasiyetnâme
Dini ve tasavvufi açıdan din ve devlet büyüklerinin ölümlerinden sonra geride kalanlara buyurmuş oldukları istekleri konu edinen manzum ve mensur eserlere vasiyetnâme denir.
Şathiye
Dinî-Tasavvufî Halk Şiirinde bazı tasavvufi remiz ve rumuzlar ile Hakk’a ulaşmanın yollarını anlatan, dini ve tasavvufi konuların daha kolay anlaşılmasını sağlamaya çalışan ve Allah ile tekellüfsüz, şakalı bir edayla konuşur gibi yazılan veya söylenen şiirlere şathiye denir. Bazı şairler tarafından şeriat ölçüsünden uzaklaştırılan şathiyeler kimi zaman küfür olarak kabul edilmiştir. Hâlbuki şathiyeler, tasavvufi remizleri izah eden şiirlerdir. Bunu da ancak erbabı anlayabilmektedir.
Örneğin, Yunus Emre’nin “Çıktım erik dalına” ve “Denize bir ip gerseler” diye başlayan şathiyeleri, Niyazî-i Mısrî tarafından şerh edilmiş ve bu şiirlerin ne anlatmak istedikleri üzerine değerlendirmeler yapılmıştır. Kısacası, ilk bakışta Allah’la senli benli konuşmak isteyen bir şairin dini birtakım unsurlarla alay etmek veya onları eleştirmek için yazıldığı izlenimi veren şathiyelerin arka planındaki anlam çözüldüğünde durumun öyle olmadığı, aslında bu şiirlerin tasavvuf kültürünü bilen kişilere hitap ettiği görülmektedir. fiathiye türünde Yunus Emre’nin yukarıda adı geçen şiirleri, Kaygusuz Abdal’ın “Yücelerden yüce gördüm, erbabsun sen koca Tanrı”, “Bir kaz aldum ben karıdan”, “Kaplu kaplu bağalar”, “Yamru yumru söylerim”, “Benk ile seyretmeğe”, “Bugün bana bir paşacuk”, “Filibe’de bir karı”, “Edrene şehrinde bugün” ve “Yanbolu’da bir karı” şeklinde başlayan şathiyeleri oldukça ünlüdür,
Nevruznâme
Baharın ve aynı zamanda geleneksel takvimde yeni yılın başlangıcını müjdeleyen nevruzu konu alan şiirlere nevruznâme denir. Özellikle Alevî-Bektaşî kültür ortamlarında nevruzun ayrı bir anlamı vardır. Bu kültür ortamını paylaşanlara göre nevruz, Hz. Ali’nin doğum günüdür. Bu yüzden bu günün kutlanması gerekir. Baharın gelişini anlatan nevruznâmeler de çoğunlukla nevruz günlerinde düzenlenen törenlerde söylenmiştir.
Tarikatnâme
Tarikat, Allah’a ulaşmak için tutulan yol demektir. Tarikatın anlamını, kurallarını ve işleyiş düzenini anlatan şiirlere tarikatnâme denmiştir. Şah İsmail’in ve Eşrefoğ-lu Rûmî’nin bu konuda eserleri vardır.
Kaynak: Yrd.Doç.Dr. Halil İbrahim ŞAHİN, Türk Halk Şiiri