Devlet Ana (roman özeti) – Kemal Tahir
Devlet Ana – Kemal Tahir
Devlet Ana, Kemal Tahir‘in 1967 yılında yayımlanan romanı.
“Güttüğü tezi ilk sayfada Nâzım Paşa’nın ‘Ne biz Osmanlılarız bizde çok insan bulunur’ mısrasıyla özetleyen roman, adını, kahramanlarından Devlet Hatun’un adından alıyor ve Ertuğrul, Osman, Orhan Beylerin yıkılmış, çökmekte (olan) Anadolu Selçuklu Devletinin Bitinya ucunda Osmanlı devletinin temellerini nasıl attıklarını destanlaştırıyor: Devlet Hatun, Rum Bacıları’nın başına geçtikten sonra Bacı Bey olmuş, Osmanlıların Derin Geçit’i aşmalarında olanca gücünü kullanmıştır. Kancık Vuruş, Uyandırılan Işık, Dost Çelmesi, Derin Geçit diye dört bölüme ayrılmış olan 623 sayfalık romanda Osmanoğullarının çimleniş, filizleniş yılları; Konya’da Selçuklu çözülüşleriyle Bizans sınır kaynaşmaları; savaşçı dervişler, hilebaz keşişler, Senjan şövalyelerinden Notüs Gladyüs, Orhan Gazi’nin eşi olunca Nilüfer Hatun adını alan Tekfur kızı Lotüs, Şeyh Edebali, Yunus Emre… gibi kişileriyle maceranın, aşkın, inancın tarih-masa potasında eritilmesiyle yazıya dökülür.”
(Behçet Necatigil).
Devlet Ana, benzeri konu özetlerinin de düşündürtebileceği türden bir tarihsel roman değildir. Romanda belli bir tarihsel dönem konu alınmış, başka deyişle tarihsel olaylar kullanılarak Türk toplum yapısının gelişim sürecinin kendine özgürlüğü anlatılmak istenmiştir. Romana egemen olan, Devlet Ana aracılığıyla kanıtlanmak istenen bu görüş Marksist terminolojideki Asya tipi üretim tarzı kavramından kaynaklanmaktadır. Kemal Tahir’e göre tarihimizi yapan şey, temeldeki mülkiyet özelliği, buna dayalı dünya görüşü, hukuk düzeni, edebiyat ve sanat Batı’nın tam tersi bir çizgide gelişmiştir. Osmanlının devlet anlayışı, feodal bir toplum yapısının olmayışı, “köleliğe karşı, Frenk soygununa, zulmune, ırz düşmanlığına karşı” hoşgörünün, dayanışmanın, can-ırz-mal güvenliğinin gerçekleştirildiği bir düzenin kurulmasını sağlamıştır.
Görüldüğü gibi romanda bir tez geliştirilmektedir. Nitekim romanın yayımlanışından sonra da en çok tartışılan konu, Kemal Tahir’in roman kişilerini konuşturarak sergilediği düşünceler olmuştur. Tartışmalardaki doğru ya da yanlışlar bir yana, yazarın bu romanıyla Osmanlı tarihine yeni ve değişik bir yaklaşımla eğildiği belirtilmelidir. Romanın temel amacı tarihin yorumlanması yoluyla bir tezin kanıtlanması olunca bilgi vermek kaçınılmazlaşmakta, dolayısıyla bu durum romanı olabildiğince çok bilgiyi aktaracak biçimde kurmayı gerektirmektedir. Anlatımın, kimi zaman çok uzun tiratlarla, olağan diyalogu aşan karşılıklı konuşmalarla yürütülmesi bunun sonucudur. Nitekim “Kemal Tahir, bu romanında, kişilerin ağzından, pek çok konuda bilgi vermektedir. Tarih, coğrafya, tarih, toplumbilim, iktisat, feodalizm, Doğuda ‘Ortak’ diye anılan Asyalı uluslar arası ticaret kumpanyası, kılıcın yapılışı, atın yaratılış söylencesi, Konya’daki Cimri olayı vb.” (Cevdet Kudret)
Kemal Tahir romanda, Dede Korkut, Mercimek Ahmet ve Evliya Çelebi anlatımının bileşimi sayılabilecek bir dil kullanmaktadır. Daha önceki romanlarında görülen Çorum ağzı gibi bu dil de özgün bir anlatımın oluşturulmasını, giderek anakronizmin belirginleşmesini sağlamaktadır. (Romanın anlatım dili olumsuz eleştirilerde bile övgüyle karşılanmıştır.)
Denebilir ki Devlet Ana gerek düşünsel tabanı gerekse anlatımıyla Kemal Tahir’in romancılığında bir aşamadır. Yazarın yalnız daha sonraki romanlarında değil önceki yazdıklarında da tarih karşısındaki tutumu, Türk toplumunun gelişim aşamalarım açıklayış biçimi ancak Devlet Ana’yla doğru bir temele oturtulup anlaşılabilir.
Yapıt, Türk Dil Kurumu Roman ödülünü kazandı. (1968).
Devlet Ana Romanı Eleştiri Yazısı – Murat Belge
Sanat, ne kadar uğraşırsa uğraşsın, hayatı ancak ikinci elden kopya edebilir. Bir gerçekçilik yanılsaması (illusion) yaratmak için türlü yöntemler uygular sanatçılar. Kemal Tahir de roman görenekleri arasından, olayları, toplum koşullarını roman kişilerine konuşarak anlattırma yolunu seçmiştir. Böylece, bu bilgileri yazar olarak kendisi vermeden, daha dramatik bir tarzda sunmaya çalışır. Eskiden beri romanlarında insanlar çok konuşur ve bazı eleştirmenler buna karşı çıkar. Bence her edebi görenek geçerlidir, yeter ki amacı gerçekleştirebilsin. Köyün Kamburu veya Yedi Çınar Yaylası’nda kişilerin çok konuşması tedirgin etmiyordu, çünkü anlattıkları, romanın gelişmesini sağlıyordu. Ama Devlet Ana’da kişilerin konuşmaları gerçekliği yansıtacak bir görenek olmaktan çıkıyor. Bir tarih kitabına gidecek gereçleri roman görünüşü altında gizlemenin başarısız bir aracı oluyor.
Devlet Ana’nın en belirgin özelliklerinden biri, dili. Yazar her şeyi kişilerine konuşturduğu bu dil yoluyla iletmeyi istiyor. Örneğin, 484 ve 501. sayfalar arasında, Karacahisar savaşının kazanıldığını önce kendisi bildirdikten sonra savaşın betimlenmesini kişilerine bırakıyor. Böylece de hikaye, kişilerin konuştuğu dille, abartmalar, ünlemlerle anlatılmış oluyor. Pek iyi gizlenmiş bir araç değil bu-bir savaşın bu dille anlatılması için ayrıntılı bir ziyafet sahnesi gerekmiş. Ama sırf bilgi veren öbür konuşmalardan çok daha iyi. Edebâli yolunda Osman beyin Kerimcan’a anlattıkları, Yunusla Kaplan’ın konuşmaları, Alişar’la Hopop kadının, Osman beyle Edebâli’nin konuşmaları, daha birçokları, hangi üretim tipinden doğmuş olurlarsa olsunlar, bir roman örgüsü içinde yer almamaları gereken bölümler.
Bu bilgilerin hepsi tarih, iktisat, sosyoloji kitaplarından edinilebilir. Bütün romanı onlara ayırmakla Kemal Tahir yazının başına aldığımız önerisini gerçekleştirmekten de uzak kalıyor. Yani, ele aldığı çağ ve toplumda yaşayan insanların ‘dünya görüşlerini’ ve ‘davranışlarını’ yansıtacağı yerde, o insanları çağ ve toplumun özelliklerini anlatmaktan, insanları anlatmaya zaman kalmıyor. Ve bu tutum yanlışı başlan sona bütün romanı zedeliyor.
Kaynakça:
Atilla Özkırımlı, Türk Edebiyatı Tarihi: Murat Belge, Yeni Dergi, sa. 42, 1968 (Edebiyat Üstüne Yazılar); Tahsin Yücel, Varlık, sa. 749, 752, 1970; Mehmet Şeyda, Türk Romanı (açık oturum), 1969; Cevdet Kudret, Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman, c. 3
Ayrıca bakınız: