Çocuk Edebiyatı ve Metin Türleri (Masal)

Çocuk Edebiyatı ve Metin Türleri (Masal)

Çocuk Edebiyatı ve Metin Türleri (Masal)

İçerik:

  • Giriş
  • Masallar
  • Masalların Özellikleri
  • Masal Türleri
  • Çocuk Masallarında Aranan Nitelikler ve Masal Seçimi
  • Özet

Sorun Tanımı

Başar Bey, çalıştığı okulöncesi eğitim kurumunda masal okuma saatinin en gözde öğretmeniydi. Okuduğu ya da anlattığı masallardaki kişilerin seslerini tiplerine uygun biçimde taklit ediyor, böylece öğrencilerin ilgisini çekiyordu. Ama nedense Ezgi adındaki çocuk ötekiler kadar ilgili değildi. Arkadaşları zaman zaman öğretmene sorular yöneltirken, o hiç konuşmalara katılmıyordu.

Başar Bey, Ezgi’nin neden böyle davrandığını düşündü. Acaba bu masallar yerine daha değişik şeyler mi anlatmalıydı? Sonunda konusu güncel, kişileri de yuvadaki çocuklara benzeyen bir masal uydurdu. Yine “Bir varmış, bir yokmuş” diye başladı. Ama gerçekten de konusu güncel, kişileri de yaşam biçimleriyle tanıdık kişilere benzer olunca Ezgi ilgiyle dinledi masalı. Üstelik artık bu etkinliğin en katılımcı çocuğu oydu. Başar Bey, Ezgi’nin eskisinden daha neşeli olduğunu da fark ederek çok mutlu oldu.

Giriş

Çocuklara edebiyat metinleri okumak veya okutmak düşüncesinin ardında, edebiyat ürünlerinin zevkli, serüven dolu ve heyecanlı kapılarını aralama ereği kadar, onların edebiyat eğitimlerine ve duyarlıklarına yatırım yapmak, düşüncelerini daha etkin kılmak gibi kültürel ve eğitsel bir amaç da bulunmaktadır. Başka deyişle, çocuk edebiyatı ürünleri çocuğu daha sistemli düşünmeye alıştırmayı, onda kültürel bir birikim sağlamayı amaçlayan ve aynı zamanda da onun edebiyat konusundaki duyarlığını artırmayı öngören metinlerdir. Bu bakış açısından hareketle, çocuk edebiyatı ürünlerinin, çocukların hem belli bir yaş dönemini hedefleyen, hem de onları edebiyat alanında kolaydan zora doğru götürerek nitelikli bir edebiyat okuru yapmayı amaçladığını söylemek yanlış olmaz. Yani çocuğu belli yaş dönemlerinde gereksinimleri doğrultusunda hem eğiten hem eğlendiren çocuk kitapları, aynı zamanda, yetişkinler için üretilen edebiyat kitaplarına hazırlama görevi üstlendiğinden, bir geçiş edebiyatı olma özelliği de taşır.

Mademki çocuk edebiyatı, çocukları evrensel sanat ve edebiyat bütününe götüren bir ara basamaktır; o halde bu edebiyat da, yetişkinler için üretilen edebiyat türlerini temsil edebilmelidir. Bu bağlamda çocuk kitapları tür bakımdan incelendiğinde, çocuklar için üretilen edebiyat metinlerinin, yetişkinler için yazılan hemen bütün edebiyat türlerine koşutluk gösterdiği söylenebilir. Bu nedenle burada çocuk edebiyatı kapsamına giren, özellikle okulöncesi çocukları hedefleyen edebiyat metinlerinin bazı ana türleri ele alınmaya çalışılacaktır.

MASALLAR

En eski edebiyat türlerinden biri olan masallar, başlangıçta sözlü edebiyat ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Günümüzde ise gerek derleme gerek yeniden yazım yoluyla varlığım sürdüren bir türdür. Masalı günümüz dünyasında önemli yapan veya hâlâ geçerli kılan yönü, düş yanının zenginliği ve uyarlanma olanaklarına sahip olmasıdır. Bilindiği gibi masallar, özellikle çocuklar için yazılmamasına karşın, günümüzde en çok çocuk edebiyatı kategorisinde değerlendirilmektedir. Çocuğun özellikle benliğinin gelişmesinin ardından dünyanın değişik nesneleri ve olayları arasında bağıntılar kurmaya başladığı 3-4 yaştan itibaren masal yaşının da başladığı söylenebilir. Örneğin Charlotte Bühler, masal yaşını 4-8 yaşlar arası olarak belirler. Aşağıda hem masalın karakteristik özelliklerine hem de onun çocuk dünyasına girme nedenlerine değineceğiz. Başka kaynaklarda da gösterildiği gibi masal, olağanüstü olaylarla biçimlenmiş, içinde ahlaksal ve dinsel öğretiler barındıran kısa anlatıdır. Masal türü kendi içinde de türleştiğinden, bu alandaki tanımların sayısı zengindir.

Türk Dil Kurumunun Türkçe Sözlük’ünde masal için, “genellikle halkın yarattığı, ağızdan ağza, kuşaktan kuşağa sürüp gelen, çoğunlukla insanların veya tanrıların başından geçen, olağan dışı olayları anlatan hikâye” denmektedir. Bu tanımlama bizlere, hem masalın kaynağı hem de niteliği hakkında ipuçları vermektedir. Öncelikle masalların halkın içinden doğmuş anonim bir anlatı olduğu söyleniyor. Gerçekten de hemen her kültürde varlığını koruyan masalların, gerek insanların iletişim gereksinimlerinden gerekse çevrelerinde yaşadıkları olayları abartılı bir yolla, dahası yabancılaştırarak hikâyeleştirmelerinden doğduğunu söylemek yanlış olmaz. Çünkü masallar henüz bir sözlü edebiyat türü olarak değişik topluluklarda varlığını sürdürürken yöreden yöreye, köyden köye giden masal anlatıcıları, bu türün taşıyıcıları ve temsilcileri olmuştur. Bu nedenle herhangi bir masalı kimin, ne zaman, nerede ve hangi koşullar altında söylediğini aramak anlamsızdır. Ama yine de masalların kaynağı konusundaki araştırmalara kısaca değinmekte yarar vardır.

Çoğu araştırmacı masalların kaynağım mitolojide ararken î. Kunoş gibi araştırmacılar da masalları Hindistan’a dayandırırlar. Her ne kadar Kunoş gibi düşünenler varsa da, masalların tümüyle Hindistan kaynaklı olduğu kabul edilmemekte ve farklı bakış açıları getirilmektedir. Bu konuda Kunoş bile ulusal nitelikteki masalları ayırt ederek, tek bir kaynağın egemenliğini yadsımaktadır. Çünkü benzeri sorunları ele alan ve anlatı özellikleriyle ana çatı bakımından birbirleriyle köklü ayrılıklar gösteren masallar, belli kültürlerin malı olarak varlıklarını kanıtlamıştır. Enver Naci Gökşen’in, von der Leyen’den aktardığına göre ise masallar, mitoloji ve kahramanlık efsanelerine dayanır, masalların kökleri İndo-Cermen devrine kadar uzanır, farklı kültürlerde aynı masalların yaşaması ise bu masalların kültürlerarası etkileşim sonucu yayılmasına işaret eder. Ancak istisnalar kuralı bozmayacağından, masalları Îndo-Cermen kültürü içinde değerlendirmek gerekir.

Aslında masalları psikolojik bir köke dayandırma çabaları da vardır. Bunlar arasında, Öner Ciravoğlu’nun da aktardığı gibi masalların kaynağının rüya olduğunu savunanlar veya Freud’un öne sürdüğü ve masalların kökünün baskı altına alınmış istekler olduğu gibi açıklamalar vardır. Carl Gustav Jung, Bruno Bettelheim ve Erich Fromm da masalların kaynağını psikolojik kökende arayanlardandırlar.

Geleneksel masal olarak adlandırabileceğimiz böylesi anonim oluşumlu masalların ağızdan ağza aktarılması, aynı zamanda onun toplumsal bir yanının da olduğunu belirtir. Yani aynı masallar bile hangi toplulukta, hangi kültürde ve hangi zaman diliminde anlatılıyor ve dinleniyorsa, o toplumun değerlerini de alarak aktarılmaktadır. Yani aynı masallar, nesilden nesle geçerken ana çatışım korusalar bile içlerinde temsil edilen değerler, nesneler ve düşünceler değişebilmektedir. Böylece masalın toplumsal ve dinamik bir özelliğinden söz etmek olanaklı hale gelmektedir. Ancak bugün derleme ve yazıya aktarılma sonucu masalların bu dinamizminin yok olduğu da söylenebilir.

Masalların kaynağı konusunda benzer görüşler ileri süren masal araştırmacısı ve derleyicisi Naki Tezel de masalın ilk insan topluluklardan kaynaklandığını ve sonra da kuşaktan kuşağa geçerek günümüze eriştiğini vurgular. Masalların kendinden önceki kuşaklardan aldığı mirası içinde yaşadığı topluma göre değiştirmesi gerçeğini Tezel şöyle dile getirir: “Başlangıçta, belki gerçek olayların bir hikâyesi olan masal, ağızdan ağza geçtikçe, hafıza ve çevre değiştirdikçe, asıl söylenen unutuldukça, aslındaki birtakım öğeleri yitirmiş, bunların yerine, daha çok hayalî öğeleri toplamış; ama halk ruhundaki, iyilik, haktanırlık ve adalet duygularını daima kendinde saklamıştır.” Burada da özellikle vurgulanan, masalların içindeki olayların belki de bir zamanlar gerçek ya da gerçeğe uygun olduğu, ancak aktarım sürecinde masalların kendi özüne epeyce yabancılaştığı, belli bir süre sonra da ilk anlatılan öykü ile hiçbir ilişkisi kalmadığı yönündedir. Bu durumda masalların kökenini arama çabaları da bir ölçüde önemini yitirmiş olarak görülebilir.

İçerdiği yoğun düşsel öğeler ve olağanüstü olaylar nedeniyle mitolojik öyküleri de andıran masalların aynı zamanda inşam ve Tanrıyı konu alması onları mitlere yaklaştırmaktadır.

MASALLARIN ÖZELLİKLERİ

Hemen bütün masal araştırıcılarının geleneksel masalların temelleri hakkında birleştikleri noktaları aşağıdaki gibi sıralamak olanaklıdır:

Masallar Anonimdir:

Yukarıda da değinildiği gibi masalların ilk kez kim tarafından, ne zaman, nerede anlatıldığı bilinmemektedir. Masalların kaynağı konusundaki tartışmalar bile bu konuda açık bir görüş birliği sağlayamamaktadır. Benzer masalların coğrafî olarak birbirinden uzak bölgelerde anlatılması şaşırtıcıdır. Ancak masalların anlatılırken, ağızdan ağza kültürlerarası yolculuk yaptığını ve anlatıldığı kültürün rengine göre biçimlendiğini düşünecek olursak, bu durumu bir ölçüde anlayabiliriz. Günümüz masal araştırmacıları masalların anonim olduğu gerçeği üzerinde birleşmektedirler.

Ancak burada özellikle ülkemiz açısından sıra dışı bir durum üzerinde önemle durulması gerekir. Günümüzde, en bilinen geleneksel masal örnekleri bile, üzerine yazar adı yazılarak yayınevlerince basılmaktadır. Kitapçı raflarında sıkça karşılaştığımız bu durum, bir çelişkiyi de beraberinde getirmektedir. Araştırmacılar, geleneksel masalların anonim olduğunu ortaya koyarken, en bilinen geleneksel masalların üzerinde bir yazar adı bulunması, bu türün uğradığı haksızlığı ve yozlaşmayı da ortaya koymaktadır. Bu konuda araştırmacıların yapacağı saptama ve eleştiriler, olası bir yanlış tutumu önlemiş olacaktır. Bu sorunu ortaya koyması bakımından şu örnekler sıralanabilir: Aslında bir Ezop (Aisopos) masalı olan Aslan Tilki Bir de Geyik, MEB Yayınları arasında, Ahmet Yozgat adıyla Masal Sofrası kitabı içinde Aslan ile Geyik başlığı ile çıkmıştır. Ezop masalında aslında kurban olan geyik “yüreksiz”, Yozgat’ın masalında ise “beyinsiz” olarak nitelenir. Böylece masalın özünü ilgilendiren bir bölüm değiştirilmiş olur.

Masalların herhangi bir yöreyle ve belli kişilerle özdeşlik göstermemesi bu türün anonim olduğunun başka bir göstergesi olarak görülebilir. Gerçekten de hiçbir masal türünde yöre özellikleri, yer adları, gerçek kişilere ait belirleyici özellikler bulunmaz. Bu bakımdan masallar herhangi bir coğrafyanın ve kültürün ürünü olmaktan uzaktır.

Bu arada, konuyla ilgili olduğu için değinilmesi gereken bir başka nokta vardır. Aisopos gibi masal yazan veya Grimm Kardeşler gibi masal derleyenlerin masalları da bu pota içinde görülebilir. Ne var ki, masal yazan ve derleyenlerin kendi yöresel özellikleri, masallara belli bir ölçüde de olsa yansır. Ancak bu gerçek, ilgili masalı mutlak anlamda yöresel kılmaz.

Masallar Olağanüstü Olaylarla Örülüdür:

Hangi türü olursa olsun gerçekten de bütün masallarda yoğun bir düş gücü egemendir. Zaman zaman mantıklı bir olay örgüsüne tanık olduğumuz masallarda bile asıl belirleyici olan, nesnel olayların yanındaki olağanüstü (fantastik) olaylardır. Hemen her masalda, bizim gerçek dünyamızda gerçekleşmesi olası olmayan öğeler vardır. Bunlar kimi zaman gizemli, rastlantılara dayalı olaylardır: Örneğin, insanların yüz yıl uyuması, sabır taşı adlı bir taşın olaylar karşısında çatlaması, efsunlu bir öpücüğün büyüyü çözmesi. Kimi zaman efsunlu sözlerdir: Büyüler, büyülü olduğuna inanılan sözler gibi. Kimi zaman gerçekte var olmayan cadılar, periler, ejderhalar gibi kişi ve tiplerdir. Bazen de öldükten sonra yeniden dirilme, insandan hayvana, hayvandan insana dönüşme, güçsüzün güçlü karşısında şaşırtıcı zaferler kazanması türünden örnekler bulunur.

Aslında bütün bu olağanüstü olayların ardında gerçek hayatta yapmayı istediğimiz, ancak çeşitli nedenlerle gerçekleştiremediğimiz şeyleri yapabilme tutkusu yatar. Yani masallar özlem duyulan, ama elde edilmesi güç olan bir şeyi, mantık sınırlarını aşarak gerçekleştirir. Böylece, olanaksızlık sınırlarım çok daha ötelere çekerken, azim ve kararlılığın her türlü güçlüğün üstesinden gelme konusunda en büyük etmen olduğu iletisi de verilmeye çalışılır.

Masallar, İçlerinde Tek Yönlü Bir Ders Barındırır ve Karşıtlıklardan Oluşur:

Masallar çoğunlukla alınması gereken bir dersi açıkça sergiler. Yani okurun ya da dinleyenin, masalın anlatıldığı kültür ortamının değerleri doğrultusunda alması gereken dersler, edinmesi gereken erdemler sunar. Bu dersler yalın bir anlatım biçimiyle ve çoğunlukla iyi-kötü, güzel-çirkin, güçlü-güçsüz, zengin-yoksul gibi karşıtlıkların birbirleriyle olan ilişkisinden ortaya çıkar. Bu karşıt uçların yarattığı gerilimde okurun/dinleyenin bir taraf tutması beklenir. Çoğunlukla da beklenti, olumlu özellikler taşıyandan yana olunmasıdır. Örneğin, Kibritçi Kız masalındaki kız, zavallı ve yoksuldur; ama başkalarına yardım duygusu onun erdemli yamm ortaya çıkarır. Özellikle de dinlerin içinde barındırdığı yardımlaşma olgusunun tipik bir simgeleşmesi olarak görülecek bu davranış, sosyal yardımlaşma, kendini feda etme gibi erdemli öğütler taşıdığı için inançlı veya inançsız bütün insanlar tarafından özdeşleşilerek alımlanmaktadır. Geleneksel masallar çerçevesinde böylesi bir dersin tersini çıkarsamak çoğunlukla olanaksızdır. Örneğin günümüzde tüketim dünyasında başkaları için kendini feda etme anlayışı yerini önce ben, sonra başkaları anlayışına giderek terk etse bile, geleneksel masal kendi değer potansiyeli içinde tüketilir, alımlanır. Yani masallar, okur ve dinleyenlerin güzel, güçlü, iyi yürekli özelliklere sahip olanlarla özdeşleştirilmesiyle verilmek istenen dersi iletmeye çalışırlar.

Masalların Barındırdığı Kişiler Klişe Tiplerden Oluşur:

Hemen her masalda yer alan kişilerin tek tip diyebileceğimiz özellikleri vardır. Başta iyi yürekli olarak tanıdığımız bir kişi masalın sonuna kadar bu özelliğini korur. Kötü olarak tanıdıklarımız ise masalın sonuna kadar aynı “kötü”, karakterinin âdeta bir tutsağıdır. Örneğin Keloğlan, her masalda ve her durum karşısında saf, temiz yürekli, dürüst ve olağanüstü, zekice buluşları olan biridir. Ya da ikiyüzlü çizilen bir vezir, her zaman kötülük yapmak üzere programlanmış gibidir. Okur olarak bizler bir tiplemenin neden kötü ya da iyi yürekli olarak çizildiğini tam olarak bilmeyiz. Çünkü bu tiplemeler toplumdaki tek bir olgunun simgeleri olarak varlık kazanmışlardır. Örneğin Keloğlan, saf ama iyi yürekli insanları simgeler. Kötü dev, çıkarcı, açgözlü, kaba güç ile kendini bütün değerlerin üzerinde görenleri temsil eder. Cadılar ise çirkinlikleri ve kötü kalpli olmaları nedeniyle toplum-dışı olarak çizilirlerken, her zaman acımasız, zalimdir ve güzel, iyi yürekli olanları kıskanan ve onlara karşı harekete geçen tiplerdir. Cadılık kavramı yalmzca Ortaçağın karanlık havasımn yarattığı bir olgu değil, aynı zamanda çirkin ve kötünün de simgesi olarak çoğu masalda kullanım alam bulmaktadır.

Kısaca söylemek gerekirse, hemen bütün masal türlerinde ve örneklerinde var olan roller kalıplaşmış bir biçimde sunulur. Bu rolleri temsil eden kişilerin karakter özellikleri hiç değişmez ve bunlar bir anlamda toplumun bir yansıması durumundadır. Bu özelliği sayesinde masallar, okurunun/dinleyeninin kendisi ile kolay özdeşleşmesini ve yalın bir biçimde aktarmak istedikleri dersin alınmasını sağlar.

Masallar Dünyayı ve İnsanlığı Simgeler:

Masallardaki olaylar ve kişiler, sergilendiği biçimiyle her ne kadar olağanüstü, abartılı ve gizemli bir dünyayı anlatıyor olsa bile, yine de her yönüyle bizim dünyamıza işaret etmektedirler. Çünkü masalın içerdiği bütün kötülükler gerçek anlamda bizim gerçek dünyamızda da işlenmektedir. Kötü yürekli insanlar, çıkarları uğruna ötekileri yok etmeye uğraşanlar, kendi doyumu için başkalarını yemeye çalışanlar masalların içinde geçmesine karşın, bizim gerçek dünyamızın hiç de yabancısı değillerdir. Bu anlamda bakıldığında masalın abartılı anlatım ve simgesel boyutunun amacı, aslında bizim dünyamızda ve bizlerin arasında geçen ilişkileri, yoğun ve simgeci bir anlayışla anlatmak ve vurgulamaktır. Ortaya koyduğu sonuçlar ile de okurların ders çıkarmalarım bekler.

Masallarda Şiddete ve Kötü Güçlere Sıklıkla Başvurulur:

Eğer masallar gerçek dünya ile benzeşme çabasındaysa içinde kötülük ve şiddeti de barındırması son derece doğaldır. Çünkü içinde yaşadığımız dünyada da şiddet zaten her biçimiyle bulunmaktadır. Cinayetler, gasplar, savaşlar, entrikaya dayalı ilişkiler, aşırı rekabet ya da kıskançlık gibi nedenlerle birbirini yok etme isteği, yoksulluk, doğal afetler hep bizim dünyamızın içinde geçen olaylardır. Yoksa dünya zaten cennet olurdu. Bu nedenle çoğu masalın içinde az ya da çok bir şiddet öğesine ve kötü olaylara mutlaka rastlanır. Bunun ötesinde tek yanlı olarak verilmek istenen dersin şiddet ögeleriyle sunulmaya çalışılmasındaki amaç, haklı ve haksız olanı daha iyi ve kesin olarak ayırabilmektir.

Bazı masal türlerinin (hem geleneksel, hem çağdaş masal) şiddet ve kötü (korku veren) güç öğelerinden bütünüyle arındırılmış olduğu da başka bir gerçek. Aşağıda da değinileceği gibi, özellikle çağdaş masallar ve geleneksel masal türünün bazı özellikleri şiddeti bütünüyle dışlar. Bunun yerine daha sıradan ve saflığın egemen olduğu bir dünya ile yalmzca belli bir dersi sunma kaygısı bütün masalı belirleyen bir özellik taşır.

MASAL TÜRLERİ

Aşağıda, masalların alt türleri ele alınarak açıklanmaya çalışılacaktır. Yukarıda geleneksel olarak da adlandırabileceğimizi belirttiğimiz, kimilerinin “klasik” ya da “eski” gibi sınıflamalarla adlandırdığı masalların özellikleri ana çizgileriyle sıralanmıştı. Bazen değişik adlandırmalar olsa da masal araştırmacıları çoğunlukla masalları “halk masalları” ve “edebî masallar” olmak üzere iki ana gruba bölmektedirler. Ne var ki bu sınıflama, var olan masalları ve bunların çeşitliliğini göz önüne aldığımızda çok yetersiz kalır. Örneğin, hayvan masalları, Keloğlan masalları, sanat masalları gibi çoğu masal, sözü edilen iki ana grup altında ortak özellikler göz önüne alınarak sınıflanırken, alt türleri oluşturan masalların asıl belirleyici özellikleri yok olmaktadır.

Masal türleri konusunda yapılan çalışmalar, ağırlıklı olarak iki ana tür konusunda uzlaşsalar da kavramlar konusunda bir kargaşa yaşanmaktadır. Ancak halk masalı kavramı hemen bütün araştırmacı ve yazarlarda ortak olarak göze çarpmaktadır. Biz burada Gökşen, Ferhan Oğuzkan ve Ciravoğlu’nun kitaplarındaki sınıflamaları özetleyerek konuya açıklık getirmek istiyoruz. Gökşen, halk ve folklor masalları ile sanat masalı ayırımını yaparken, Oğuzkan, halk masalları ve edebî masallar diye bir ayrımı aşağı yukarı aynı türdeki masallar için yapmaktadır. Öte yandan Ciravoğlu halk masalları, hayvan masalları ve edebî masallar ayrımıyla bu sınıflamalara bir yenisini katarak, hayvanların yer aldığı masalsı anlatıları da ayrı bir kategori olarak görmektedir. Değişik yazar ve araştırmacılar, halk masallarını da, “sözlü halk masalları”, “olduğu gibi yazıya aktarılmış halk masalları”, “hayalî masallar”, “gerçekçi masallar” gibi biçim ve içerik bakımından yine ayrı kollara ayırarak açıklama yollarına gitmişlerdir. Aslında halk masalları ile anlatılmak istenen, bilinmeyen bir zaman diliminde halk arasında değişik nedenlerle anlatılmaya başlanmış, kaynağı pek bilinmeyen ve zamanla gelişen ve değişen masal türleridir. Bizim yukarıda geleneksel masal olarak söz ettiğimiz ve özelliklerini saptamaya çalıştığımız masallar, daha çok bu türdeki masallara gönderme yapanlardır. Yani bizim geleneksel masal olarak adlandırdığımız ana masal türü, Türk araştırmacıların ve derlemecilerin kaynaklarında halk masalı olarak adlandırılmaktadır.

Geleneksel masalların ya da halk masallarının en belirleyici özelliklerinin başında anonim olması, herhangi bir coğrafya ve kişiye atfedilememesi gelmekteydi. Oysa tıpkı bu masal türünün özelliklerine benzeyen ve belli bir kişi tarafından derlenen ya da derlenirken yeniden kişisel üsluba göre kaleme alınan masallar da vardır. Bunlara da değişik kaynaklar edebî masallar adım vermektedir. Yani edebî masallar da tıpkı geleneksel (halk) masallar gibidir. Ancak bunlarda bilinen bir yazar vardır. Bu nedenle de masalın tıpkı bir edebiyat metninde olduğu gibi belli bir anlatım tarzı bulunur. Kısaca söyleyecek olursak, edebî masallar masal çatısını ve özellliklerini korurken, bir roman gibi belli bir yazar tarafından, belli bir mekânda ve zaman diliminde yazılır. Bu yüzden Oğuzkan da edebî masallar için, “Yazarların kişisel hayal güçlerine dayanarak yazdıkları ve halk masallarına göre sanat açısından daha değerli sayılan masallar” derken, halk masalları ile edebî masallar arasında nitelik açısından bir fark olduğunu belirtir. Bu da son derece doğaldır. Çünkü ister yazarın kendisinin düş gücünün yardımıyla yazdığı masallar olsun, isterse derledikten sonra yazar tarafından yeniden düzenlenmiş masallar olsun, edebî masallar olarak anılan masallar yazım, sözcük seçimi, tümce yapısı, olayları düzenleme gibi yönlerden yazarın müdahalesinden geçecektir. Böylece masal ham derleme etkisinden kurtulacak, yazınsal bir yapıta dönüşecektir.

Zaten bu nedenle, sözlü edebiyat geleneğinin bir parçası olarak aktarım yoluyla gelen masallar derlenip yazıya aktarıldıktan sonra, gerek içerik gerek biçim açısından bazen sıradanlaşır ya da sistemsiz bir biçimine dönüşür. Çünkü aktarım sürecinde, masala birçok değer eklenirken, aynı zamanda masal bir değer yitimine de uğrar, deyim yerindeyse, kan kaybedebilir. O yüzden halk masallarında her zaman olmasa bile, bazen düzensizliklere, söyleyiş ve yazım yanlışlarına rastlamak olasıdır. Oysa edebî masallar olarak nitelenen ve yazarı belli olan masallar, belli kişiler tarafından anlatı sanatlarının incelikleri de göz önüne alınarak yazıldığından ya da derlendiğinden, masalın geleneksel masallar bütüncüllüğü, dili, imgesel zenginliği düşünülmüş parçalardır. Zaten adı üzerinde, bu masallar edebî bir bakış açısı ve söyleniş özelliği taşır.

Geleneksel Masallar

Hem halk masalları hem de edebî masallar benzer biçimsel özellikleri paylaştıklarından, biz bunları burada ortak bir payda altında görerek geleneksel masallar olarak adlandırmak istiyoruz. Böylece hangi ad altında anılıyor olursa olsun, ister sözlü isterse yazıya aktarılmış bulunsun, isterse edebî kaygılarla hazırlanmış olsun, temel özellikleri, kurgusu, fantastik boyutu vb. bakımından birbirine benzeyen masal türleri tek bir kavram altında toplanmış olacaktır. Düşsel boyutu birbirine benzeyen masalları “geleneksel masal” adıyla bir araya toplamak kavram kargaşasını da belli bir ölçüde önleyecektir.

Çağdaş Masallar

Geleneksel masala karşılık günümüzde oldukça yaygın olan bir tür daha vardır ki, bunları burada belirtmeden geçmek olanaksız. Çünkü halk masallarına ve edebî masallara tam olarak benzemeyen, ancak yine de masal olarak görebileceğimiz başka bir anlatı türü daha var. Bunların başlıca özelliği olarak, masalsı veya fantastik havanın korunmasına karşılık yazarların seçtikleri konuları, kişileri, olayları bütünüyle günümüz dünyasından alması belirtilebilir. Belli kişiler tarafından belli amaçlarla yazılan ve anlatı çatısı geleneksel masala benzeyen masalları kapsayan bu tür için biz burada çağdaş masal (modern masal) kavramını kullanmak istiyoruz. Çünkü bütün masalsı özelliklerine rağmen günümüzün, çağımızın değerleri, olayları, kişileri ve sorunlarıyla bezenmiş olan bu masallar, artık bugünü ele almakta, bugüne hitap etmektedir. Bu nedenle bunların çağdaş masal olarak anılması, masal türünün iki alt türünü kesin çizgilerle birbirinden ayırmaya hizmet edecektir. Yukarıda geleneksel masalın özellikleri ele alınmıştı. Şimdi biraz da çağdaş masalın özelliklerine değinelim.

Çağdaş masallar geleneksel masalların tersine, masalın temel anlatım biçimini koruyarak belli bir yazar tarafından belli bir zaman diliminde yazılan masallardır. Bunların çoğunda güncel olaylar ele alınır. Geleneksel masalın temel anlatım özelliklerini belirleyen olağanüstü güçlerin yoğunlukla kullanılması, karşıt özelliklerin bir çarpışma içinde sunulması ya da iyi-kötü karşıtlığı, dersler verme kaygısının ön planda tutulması belli ölçüde de olsa çağdaş masalda varlığım korumaktadır. Bu temel anlatı özellikleri korunarak belli kişiler tarafından yazılan ve içinde günümüzün değerleriyle olası konularının yer aldığı olaylar çağdaş masalı belirleyen özellikler olarak ele gösterilebilir.

Çağdaş masallar günümüz çocuğuyla ilişki kurma bakımından daha şanslı görülebilir. Çünkü bugün çocukluk da değişmiştir. Gerek teknoloji, gerek medya dünyasımn hızla ilerlemesi, çocukluğu değiştirdikçe, çocukların gereksinim duydukları edebiyat türleri de değişmek zorunda kalmaktadır. Çağdaş masallar bu bağlamda bir çıkış yolu olarak değerlendirilebilir. Konusunu çocuğun olağan dünyasından alan, kişileri ve olayları bugüne ait olan bu masal türü, fantastik bir dünya kurmasına karşın, bugünden hemen hiç ayrılmaz. Çocuğu kendi dünyasının sorunları hakkında düşündürmeyi amaçlar çoğu kez. Bu nedenle de tıpkı geleneksel masallarda olduğu gibi yoğun bir öğreticilik her zaman göze çarpar. Ne var ki öğreticilik çocuk edebiyatı bağlamında eleştirilen bir olgudur. Ancak çocuklar için yazılan metinlerde öğreticilik bütünüyle yok edilemeyeceğinden, nasıl bir öğreticilik olması gerektiği konusunda düşünmeli ve bu konuda ciddi kararlar vermeliyiz. Çünkü çocuğu tehdit edercesine sergilenen öğreticiliğin, öğretmekten çok yıldırma işlevi olacağından, bu tür öğreticilik hiç istenmez. İşte çağdaş masallar böyle bir öğreticiliği pek benimsemez. Çocuğu bir yandan eğlendirirken, bir yandan da kendi dünyasındakine benzeyen öyküler içinde eğitmeyi amaçlar. Bu biçimiyle öykü ya da romanlarda benzer. Dahası çağdaş masallar için bazı durumlarda, bir tür fantastik öykü bile denebilir. Ancak kurgusu, düş gücünün kullanım biçimi, anlatımı gereği bu tür anlatıları masallar içinde değerlendirmek daha doğrudur. Bu nedenle, bu tür masalsı anlatılara çağdaş masal demeyi uygun buluyoruz.

Ülkemizde bu türün en başarılı yazarlarından biri olan Aytül Akal’ın bu türe girebilecek yüze yakın masalı vardır. Örneğin, bunlardan biri olan Rengini Arayan Top anlatısında tek renklilik yerine uzlaşmanın ve çok renkliliğin önemi vurgulanıyor. Bu anlatıda renk dağıtımı yapıldığı gün, başta renksiz olan topların her biri giderek birer renk alır. Önceden çizilen renksiz, tekdüze dünyamn yerini artık rengârenk toplardan oluşan bir dünya alır. Ne var ki, toplardan biri renk dağıtımına yetişemez ve bütün renkler tükenir. Diğer toplar sergiledikleri paylaşımcı ve uzlaşıcı davranışları nedeniyle renksiz kalan bu topa dokunarak onun da renklenmesini, dahası rengarenk olmasını sağlarlar. Böyle başta renksiz olan top, artık hepsinin en güzeli olur. Burada tek renkli, tek sesli ya da tek bakış açılı olmak yerine çok sesli ve çok bakış açılı olmanın zenginliği vurgulanıyor aslında. Çocukta demokrasi kültürü oluşturma adına zengin bir içerik barından bu anlatı, keyifle okunabilen bir öykünün içinde verilmiş.

Masal Parodileri

Burada andığımız masal türlerinden başka günümüzde özellikle batı ülkelerinde göze çarpan masal parodileri vardır. Bunlarda da güncel sorunlar ve konular belirleyicidir. En çok bildikleri geleneksel masallar, çocukların dünyasındaki olası sorunlarla bezenip, âdeta parodileştirilerek çocuğun dünyasına sokulur. Amaç yine çocuğu bilinçlendirmek ya da çocuğun kendi sorunlarım tammasına yardımcı olmak ve onu rahatlatmaktır. Masal parodilerinin okul öncesi eğitimi için önemli olduğunu düşündüğümüzden, bunları bir örnekle kısaca somutlamak istiyoruz.

Sophie Brandes’in Pamuk Prenses 1985 başlığıyla yazılan masal parodisi, gençler arasındaki uyuşturucu sorununa ışık tutmayı amaçlar. Sorunsal, okul öncesi eğitimin konusu olmasa da bu çarpıcı örneği, benzer masal parodilerinin öğretmenler tarafından da düzenlenebileceği inancıyla vermek istiyoruz. Masal parodisinde, Pamuk Prenses günün gençlik modasım tam olarak uygulayan, fakat çağın olumsuz koşullarım da yaşayan hırçın bir genç kızdır. Evde üvey annesi onu, o da üvey annesini sürekli kıskandığından çeşitli sorunlar çıkar. Onu evden uzaklaştırmak isteyen annesiyle babası çeşitli yollar ararlar. Oysa Pamuk Prenses, günün koşullarına göre kendi başının çaresine bakmayı yeğler. Bu arada yaşadığı yoğun gerilim, onun baş ağrılarının artmasına ve durmadan ağrı kesici almasına neden olur. Sonunda her şeyden bıkan Pamuk Prenses, yedi müzisyen gencin ev işlerini yapmak üzere onların yanına taşımr. Burada mutludur artık. Gençler ona çok iyi davranır. Ancak üvey anne onu kıskandığından burada da rahat bırakmaz. Bu nedenle kısa sürede uyuşturucu bağımlısı olan Pamuk Prenses, soluğu hastanede alır. Burada tanıştığı yakışıklı psikoterapist doktor Prens, onu tedavi olması konusunda ikna eder. Böylece tedaviye başlanır.

Görüldüğü gibi parodi, Pamuk Prenses masalının biçimini ve kişileri çok benzer biçimde kullanıyor. Ama olaylar ve sorunlar hem abartılmış hem güncel kılınmıştır. Uyuşturucu kullanımı sorunu da çarpık aile ilişkileri içinde ele alınmıştır. Buradaki amaç, bilinen motiflerden yola çıkılarak çocukların, gençlerin dünyasının sorunlarım betimlemek, onlara yaklaşabilmek. Bu parodi Almanya ve Alman çocukları için yazılmıştır. Bizim toplumumuzda da üvey anne, üvey baba ya da uyuşturucu kullanımı, evden kaçma gibi sorunlar var. Bu sorunlar karşısında çocuğa yalmzca öğüt vermek yeterli değildir. Bunun yerine ona eğitim sürecinde kendini bulabileceği metinler vererek onu kendi sorunları konusunda bilinçlendirmek akılcı ve verimli bir yol olabilir. Masal parodileri de bu bağlamda hem eğitici hem eğlendirici bir alt tür olarak değerlendirilebilir.

Geleneksel Masalların Bölümleri

Geleneksel masallarda çoğunlukla üç ana bölüm göze çarpar. Bunlar,

  1. döşeme ya da giriş,
  2. gövde ya da asıl masal,
  3. sonuç ya da üç elma bölümleridir.

Giriş bölümünde çoğunlukla tekerlemelerle masalın düşsel yanı daha baştan vurgulanır. Masalın içinde de yer yer geçebilen tekerlemeler, masal deyince herkesin aklına gelen “Bir varmış, bir yokmuş…” ile başlayan, olağanüstülüğü, gerçekdışılığı sezdiren ögelerdir. Bunlar kimi masalda kısa, kimisinde de birkaç sayfa tutacak kadar uzun olabilir. Türk masallarında bu bölümler genellikle uzundur. Bir ölçüde söz sanatının da göstergesi olan bu bölüm, bir anlamda okuru veya dinleyeni düşsel yolculuğa hazırlar, ona uyarılarda bulunur. Ancak bu tekerlemelerin masalın konusuyla hiçbir bağlantısı yoktur.

Naki Tezel’in İstanbul’dan derlediği bir tekerleme örneği:

“Bir varmış, bir yokmuş. Zaman zaman içinde, kalbur saman içinde. Deve tellâl iken, horoz imam iken, manda berber iken, annem kaşıkta, babam beşikte iken… Ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, babam düştü beşikten, alnını yardı eşikten… Annem kaptı maşayı, babam kaptı küreği, gösterdiler bana kapı arkasındaki köşeyi… O öfke ile Tophane minaresini cebime sokmayayım mı borudur diye… O öfke ile Tophane güllesini cebime doldurmayayım mı darıdır diye… Orada buldum iki çifte bir kayık. Çek kayıkçı Eyüp’e……”

Tipik bir tekerleme örneği olan bu parça, diğerleri gibi olağanüstü, gerçekdışı olayları gerçek gibi anlatarak okuru ve dinleyici uyarırken, bir yandan da tıpkı benzeyen düşsel bir öykü anlatılacağının habercisi olma gibi bir işlev de taşımaktadır.

Gövde bölümü ise masalda yer alan kişilerin tanıtıldığı, asıl olayların arka arkaya sıralandığı, gerilimin tırmandırıldığı bölümdür. Tekerleme ile asıl masal ya da gövde arasına yeniden “Evvel zaman içinde” ya da “Bir varmış, bir yokmuş” gibi bir geçiş konarak asıl masala geçildiği belirtilebilir.

Sonuç bölümüne “üç elma” da denir. Bu bölümde masalın sonunda neye ulaşıldığı, gerilimle süren olayların nasıl sonuçlandığı birkaç tümceyle özetlendiği gibi, E. Naci Gökşen’in de deyimiyle âdeta bir duayı andıran özel sözcükler arka arkaya gelebilir. Bu konuda Gökşen şöyle bir üç elma bölümü örneği veriyor:

“Gökten üç elma düşmüş, görenlerin başına… Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine…”

Bu bölüm bir özet niteliği taşımasının yanı sıra, aynı zamanda dinleyenlerin ya da okurların gönlünü alma amacına yöneliktir. Çoğunlukla mutlu biten masaldan herkesin bir ders çıkarması burada öğütlenir. Dede Korkut masallarının sonundaki üç elma bölümü, okur ya da dinleyenlere hayır dua edilen yerdir.

Geleneksel masalın tersine çağdaş masallar, bu tür bölümlerden yoksundur. Ancak bu masalların başında da kısa bir “Bir varmış, bir yokmuş” tekerlemesi yer alır. Bu öge burada bütünüyle biçimseldir. Hiç olmadığı örnekler de bulunmaktadır. Daha çok kısa öyküye benzeyen çağdaş masal, biçimsel olarak bir tekerleme içermesine, içeriğinde yoğun bir düşsel boyut bulunmasına karşın daha çok, düzyazıya yakınlık gösterir. Bu nedenle düzyazı planına koşut olarak giriş, gelişme sonuç bölümleriyle kişileri ve olayları tanıtır, oluşturulan düğümün hemen ardından çözümü getirilerek, sonuç kısa yoldan okura sunulur.

Masallar ve Çocuk

Masallar aslında çocuklar için üretilmiş bir tür olmamalarına karşın günümüzde çocuk edebiyatının kaçınılmaz bir türü durumuna gelmiştir. Bunun nedenlerine kısa da olsa değinmekte yarar var. Masalların yarattığı puslu, gizemlerle dolu, serüven yüklü dünya, çocuklar için olduğu gibi, yetişkinler için de ilginç, merak edilen bir ortamdır. Hemen her yazınsal türün koşutladığı serüven özelliği, okunmayı ve sürükleyiciliği kamçılar. Bu nedenle merak öğesi, daha başta masalı çocuğa yakın kılıyor.

Bunun ötesinde pozitif bir dünya sunulur masallarda. Yani çoğunlukla sonuç olumludur. Bütün kötü niyetli kişilere, gizemli güçleri olan düş yaratıklarına, devlere, cadılara, büyülere karşın iyi yürekli, dürüst, yardımsever olan her zaman kazanır. Bu bakımdan çocuk da iyi ile özdeşleşip iyilerin dünyasında yer almayı yeğler.

Ancak çocuğu masala bağlayan asıl öge, masallarda kullanılan düşsel ortamdır. Başta da değinildiği gibi çocuk, zaten yetişkinler gibi nesnel düşünemediği, kuralların dünyasına yeterince ayak uyduramadığı için çocuktur. Başka deyişle çocuk, zaten fantastik bir algı dünyasına sahiptir. Bu bakımdan masallar çocuğun düş dünyasına çok yakın bir dünya kurar. Böylece çocuklar masal dinlemekten ve okumaktan hoşlanırlar. Dahası onları ezberleyerek düş dünyalarında yaşatmaya devam bile ederler. Bu nedenledir ki çocuklar aynı masalı defalarca dinlemek isterler. Çocukların düş gücünü geliştirmesi bakımdan masalların çocuklar için yararlı olduğu kuşku götürmez bir gerçektir. Ancak, aşağıda da değinileceği gibi masalların özellikle çocuklar için tehlikeli olanları da vardır. Bu nedenle küçük çocuklara okunacak masalların belli ölçütler ışığında titizlikle seçilmesi gerekir.

Masalların içindeki öğreticilik boyutu, ahlaksal, dinsel, töresel derslerin bir öykünün içinde verilmesi, yetişkinler tarafından çocukların eğitimi için iyi bir malzeme olarak görülmüştür. Yani kısa, öz, etkileyici dersleri çocuğun dünyasına koşut biçimde sunan masalların, onların eğitimi için uygun bir zemin oluşturduğuna inanılmıştır. Gerçekten de bizler edebiyattaki öğreticiliği günümüz eğitbilim ilkeleri açısından doğru bulmasak bile masalı çocuk edebiyatının kaçınılmaz bir türü yapan aslında bu gerçektir.

Özetle, masalın çocuk edebiyatı içinde bir tür olarak var olmasının başında, macera yükünün yoğunluğu, olumlu bir dünya anlayışının egemenliği, fantastik örgüsünün çocuğun düş gücüne koşut olması ve öğreticilik özelliğinin çocuk eğitimi için bir araç olarak görülmesi sıralanabilir.

ÇOCUK MASALLARINDA ARANAN NİTELİKLER VE MASAL SEÇİMİ

Masalın içerdiği zengin fantastik boyut, masalı çocuklar için ideal bir tür haline getirmiştir. Diğer yazınsal türlerde olduğu gibi masalların da çocuk üzerinde eğitsel bir işlevi, etkisi olduğunu bilinmektedir. Ne var ki masallar öncelikle ve özellikle çocuklar için üretilmediğinden, çocuklara sunulacak masalların titiz bir elemeden geçirilmesi bir zorunluluktur. Çünkü çoğu masalın barındırdığı şiddet öğesinin biçimi ve nedeni, kullanılan müstehcen öğeler, korku veren tip, olay ve durumların sunuluş biçimi, çocuğa göre olmayan anlatım özellikleri vs. gibi etkenler bizleri masal konusunda seçici olmaya zorluyor. Çoğu masalda şiddet öğesi veya korku verici öğelerin olduğu bir gerçektir. Aslında bunların olumlu/olumsuz olmasını sunuluş biçimleri belirler. Örneğin aşağıda, Boratav’ın kitabında yer alan Nohut Oğlan isimli masaldaki şiddet öğesi, çocukların yanı sıra neredeyse yetişkinleri bile ürkütecek niteliktedir. Söz konusu masalda nohut taneleri kadar çocukları olmasını isteyen bir kadının bu dileği gerçekleşir ve pek çok çocuğu olur. Ne var ki bu çocukları doyurmakta güçlük çektiklerinde kocasımn önerisi ve kadının bu çocuklardan kurtulma yolu, masallarda karşımıza çıkabilecek şiddet ya da vahşet sahnelerinin neden abartılı biçimde kullanılmaması gerektiğini açıkça ortaya koyuyor:

“…..Nihayet adam bir çare bulmuş:
“Be kart, demiş, bu gidişle bunlar bizi aç bırakacaklar. İyisi mi, yarın sen bir kazan su kızdır da çağır bunları: ‘Gelin çocuklarım, sizi yıkayım’ de, hepsini kaynar suda öldür.”
Kocakarı da öyle yapmış. Hepsini kazana atmış, öldürmüş. Sonra da kazanları devirmiş oturmuş köşeye…”

(Pertev Naili Boratav, Az Gittik Uz Gittik)

Çocuğun yetişkinler gibi nesnel düşünemediğini, dahası düş ile gerçeği zaman zaman iç içe yaşadığım daha önce vurgulamıştık. Bunun gibi bir masalın çocuklara, özellikle de okulöncesi çağındakilere okunduğunu/anlatıldığını düşünelim. Çocukların, dünyaya bakışlarını, anne babalarıyla ilişkilerini olumsuz etkileyebileceğini kestirmek pek zor olmasa gerek. Masalda çocuklar yalnızca yemek yiyen, tüketen, zarar veren canavarlar gibi tanıtıldığından, onların yok edilmesi sanki bir sorunu ortadan kaldıracak gibi sunuluyor. Oysa anne babalar için çocukların ne denli değerli olduğunu söylemeye gerek bile yok. Masal, bu gerçeği tersine çevirerek anne babanın yaşamı için çocukların yok edilmesini, hem de kaynar kazanın içinde hunharca öldürülmelerini anlatıyor. Çocukların böylesi masallardan çok derin ve olumsuz ruhsal yaralar alması kaçınılmazdır. Anne babasına sevgiyle bağlanmak yerine nefret yaratabilecek böyle bir masal hakkında elbette söylenecek daha pek çok şey vardır. Örneğin, çocukların gereksiz olduğu öne sürülürken neslin nasıl sürdürüleceğine değinilmez. Bir kadının çocuk dilemesi olağan olarak sunulur; ama plansız çocuk istemek hiç eleştirilmez. Ayrıca anne bütün şefkat ve acıma duygularından yalıtılmış olarak gösterildiğinden doğal anne dürtüleri hiç verilmez…

Benzeri yaklaşımları masal figürlerinin kullanımında da görebiliriz. Örneğin, masalı korkutucu kılan özellik devler, cadılar, hayaletler, ejderhalar gibi figürler değil, bu figürlerin kullanılış amacı ve sunuluş biçimidir. Çok bilinen bir örnek olarak televizyonlarda oynayan “Sevimli Hayalet” tiplemesine baktığımızda, çocukların bu hayaletten bırakın korkmayı, tam tersine onunla özdeşleştiğini, ona acıyıp ondan yana olduklarını görürüz. Çünkü bu tiplemenin kullanımı, bir ahlâk ya da gelenek yasasını öğretmek için bir araç değildir. O bir dost, dahası, insanlar ondan korktuğu için yalnızlık çeken zavallı bir hayalettir. Buna karşılık, içinde hayalet veya peri gibi hayalî yaratıklar bulunan geleneksel masallar çoğunlukla insanın iliklerini donduracak kadar ürkütücüdür. Elbette bu tezi genellemek doğru olamaz. Ama geleneksel masallarda böyle bir eğilim olduğunu da vurgulamak gereklidir.

Mademki masal konusunda bizler böyle bir gerçek ile karşı karşıyayız, o halde eğitimciler ve anne babalar olarak bizlere masal konusunda titiz seçim yapmak gibi önemli bir görev düşmektedir. Özellikle okulöncesi dönem çocuklarına anlatılacak/okunacak masallarda seçici olmak, çocuğun ruh sağlığı açısından bir kat daha önem taşımaktadır.

Bütün bunların ötesinde, çoğunlukla da pazar koşulları nedeniyle yozlaştırılan masallar da başka bir gerçeği oluşturuyor. Başkaları tarafından derlenmiş masalları kendileri yazmış gibi sunan yazarların, en bilinen masalları kötü bir dille özetledikten sonra süsleyerek piyasaya sunmaları masal türünü en çok yıpratan yaklaşımların başında geliyor.

Masal seçimi konusunda içerik bakımından bu söylediklerimize ek olarak biçimle ilgili bazı noktalara da değinmekte yarar vardır. Çocuklarda, özellikle okulöncesi çocuklarda soyut düşünebilme henüz tam gelişmediğinden somut olaylar onu daha çok ilgilendirir. Bu nedenle özellikle somut olay ve kişiler, eylemsellik, merakı kamçıladığı için macera yanı ağır basan olaylar çocuk masallarında özellikle aranması gerekir. Bunun yanı sıra sözü edilen yaş grubuna verilecek masallarda tasvirlerin de zengin olması, çocuğun masalla daha yakın ve sıkı bir ilişki kurmasını sağlayacaktır. Böylece masal hem daha hareketlenecek, hem de daha görsel kılınmış olacaktır.

Ayrıca her türde olduğu gibi masallarda da dilin kullanımı önemle gözetilmesi gereken bir olgudur. Çünkü masalda kullanılan sözcükler sayı bakımından, somut anlatım bakımından, tümcelerin uzunluğu kısalığı bakımından, ayrıca yalınlık bakımından da dikkate alınmalı. Çünkü çocuk için masal, anadilini öğrendiği bir alan olarak görülmektedir. Bu nedenle çocuğu fazla zorlamayan, ama ona yeni sözcükler ve ifade yeteneği katan bir dil anlayışı sergileyen masalları bulmak ve seçmek yetişkinlerin, özellikle öğretmenlerin üzerine düşen önemli bir görevdir.

Yine masalların özellikle okulöncesi çocuklar için eğlendirici, güldürücü olması çocuğun güdülenmesini sağlayacaktır. Seçici olmak koşuluyla Keloğlan masalları ya da geleneksel masalın içindeki bazı örnekler bu konuda önemli bir kaynak oluşturmaktadır. Çocuğun eğlenerek izleyeceği masal dünyası, onun bir an önce okumaya özendirilmesi, okuduktan sonra da bu eylemin alışkanlığa dönüşmesi için iyi bir araç olacaktır.

Özetlemek gerekirse, masallar en zengin kültür hazinelerinden biridir. Bunların çocuklar için uyarlanması ve yazılması aşamasında istenmeyen örneklerin de bulunduğunu gözden kaçırmamanın ve masal konusunda seçici davranmanın zorunluluk olduğunu vurgulamak gerekir. Gerek maddî kazanç nedeniyle, yetkin olmayanların masal konusunda etkinlikte bulunmaları, gerekse yeterli birikime erişmeden, bilinçsizce bu alanda çalışanların ortaya koyacakları ürünler çocuklar için zararlı olabilir. Ancak bizler bilinçli bir seçimle çocuklara güzel masallar okuyup, onların düş dünyalarına biraz renk katabilirsek çocukları kazanabiliriz.

Masal Konusundaki Tartışmalar

Yukarıda değinilen biçimiyle masallardaki şiddet ve korku ögeleri nedeniyle çoğu anne baba, çocuklara masal okunmasına ve okutulmasına karşı çıkmaktadır. Aslında kötü örnekler göz önüne alınırsa bu görüşlere eğitimciler olarak bizler de katılabiliriz. Çünkü masalları çocuklara ahlâk dersi vermenin bir aracı olarak görme yaklaşımı, masalların içinde şiddet ve korku ögeleri ile günümüz eğitbilim ilkeleri açısından bakıldığında, yarardan çok zarar verici nitelikte olabilir. Zaten seçici olunmasını gerektiren de aslında böyle bir gerçektir. Öte yandan masalların, çocukları aşırı derecede düş dünyasına sürüklediği, çocukları gerçeklerden kopardığı ve neredeyse onlar üzerinde melankolik etkiler bıraktığını söyleyenler de var. Ülkemizde olduğu gibi başka ülkelerde de masal konusundaki eleştirileri ve tartışmaları bu gerekçeler belirlemektedir. Bu gibi eleştiriler haklı gerekçelere dayanmaktadır. Zaten masal konusunda seçici olmayı böylesi bir eleştiriyi yapabildiğimiz için zorunlu görmüştük. Ancak bu bölümün başında da belirtildiği gibi masal ile gerçek yaşam arasında, sıkı bir ilişki olduğunu unutmamak gerekiyor. Masallar dünyanın bir modelini oluşturur. İyisiyle kötüsüyle, güzeliyle çirkiniyle dünyayı neredeyse yeniden kurgular. Bu bağlamda masalı bütünüyle yadsımak, yalnızca edebiyat adına bir olumsuzluk yaratmaz, aynı zamanda kültürle, yaşamla, dünyayla ilişkiyi koparmak anlamına da gelebilir. O bakımdan masal konusundaki seçiciliğimizi geliştirmek zorundayız. Ayrıca öğretmen yetiştiren kurumların bu konu üzerinde ısrarla durması gereklidir. Böylece masalların çocuk dünyasına başarılı bir biçimde sokulması sağlanacaktır.

Gerçekten de eleştirilere neden olduğu biçimiyle masallarda yoğun bir düş gücü egemendir. Gerçekleşmesi en olanaksız olaylar bile masalda kolayca oluverir. Ancak burada olanaksızı olanaklı hale getiren asıl öge, basit bir fantastik öge olmanın ötesinde, kuru ve düz mantıktan kurtulma anlamını da taşımaktadır. Başka deyişle söyleyecek olursak masallar, özellikle günümüzün gitgide teknikleştiği, insanların makineleştiği, böylece yabancılaşma gibi sorunların yoğunlaştığı dünyamıza biraz düş katarak tekdüzeliği kıran ve düş gücünün zengin yaratı olanakları içinde hareket etmeyi sağlayan araçlardır. Sanal ortamlarda gerçeğin saçma sayılabilecek bir biçimde saptırılması için kullanılan düşsel ögeler ile masallardaki düşsellik yan yana getirildiğinde, masalın dünyası oldukça masum ve zararsız kalmaktadır. Öte yandan yaşamın giderek kuru ve tekdüze bir hal aldığı günümüzde biraz hoş kullanımlı bir düş dünyası seçici olabildiğimiz zamanlarda çok da zararlı olmayacaktır.

Bu bakımdan masal konusundaki tartışmaların haklı nedenlerini iyi anlamak, ancak seçiciliğin de önemini kavrayarak çocukları bu hoş dünyanın ürünleriyle karşılaştırmanın ona yarar getireceğini bilmek gerekir. Bu konuda yayıncılara, editörlere, özelliklede öğretmenler ile anne babalara önemli görevler düşmektedir.

Masal Anlatma/Okuma Özen Gerektirir

Masalların öncelikle sözlü edebiyat geleneğinin parçalarından biri olduğu ve masalları, masal anlatıcılarının anlattıkları daha önce vurgulanmıştı. Dahası, Gökşen’in de belirttiği gibi masal anlatmanın bir usulünün, yönteminin ve geleneğinin bile olduğundan söz edilmektedir Buna göre, köylerde masalı ustalıkla anlatan masal anaları, masal nineleri bulunmaktadır. Bu kişilerin yeri ayrı olduğu kadar başkalarından da saygı görürlermiş. Masalcının çevresinde toplananlar, onun anlatmaya başlaması için çeşitli vaatlerde bulunur, gönlünü almaya çalışırlarmış. Sonunda bu ısrarlı istekleri kabul eden masalcı masalına başlarmış.

Sözü edilen kaynakta betimlendiğine göre masal anlatma ve masal dinleme âdeta bir tören havası içinde geçmekte, gelenek halini almış uygulamalar hiç vazgeçilmeden yapılmaktadır. Böylece anlatılacak masalın hem eğlenceli bir yanının olduğu hem de ciddî bir uğraş olduğu daha baştan belli edilmektedir.

Masallar, günümüzde yazılı edebiyat ürünleri olarak kolayca erişilebilen parçalardır. Okumaya yeni başlayan çocuklar olduğu gibi yetişkinler de masal okuyabilir, bundan keyif alabilirler. Çocukların masal okumaları, onların yazılı kültürle tanışmaları, okuma alışkanlığı kazanmaları ve okuduklarından keyif almayı öğrenmeleri bakımından çok önemlidir. Ancak henüz okumayı bilmeyen, özellikle okulöncesi çocuklara masal anlatılır ya da okunur. Bu nedenle burada, masal konusunda ciddî bir seçim yaptıktan sonra, masalı okuyacak kişinin dikkat etmesi gereken noktalara kısaca dikkat çekmek istiyoruz.

Çocuklara masalı okuyan/anlatan kişinin sunuş ve anlatış biçimi, çocukla iletişim kurma sürecinde en önemli ögedir. Çünkü kötü anlatan/okuyan birisi, çocuğu kucaklamaktan öte onun uzaklaşmasına neden olacaktır. O halde masalı sunan kişi bir oyuncu gibi (yarı) artistik bir davranış sergileyerek masalı, bu türün havasına uygun olarak sunmak zorundadır. Burada özellikle sunuşu ilgilendiren ses, vurgu, akıcılık gibi özelliklerin yanı sıra çocuklarla iyi ilişki kurabilme yeteneği işin içine girmektedir. Anlatıcı kişi, yapaylığa kaçmadan ve rol yapıyor izlenimi uyandırmadan anlattığı masalı dinleyenlere en iyi şekilde ulaştırmakla sorumludur. Gökşen, masal anlatma tekniklerini on maddede sıralarken sözünü ettiğimiz sunuş biçiminin özelliklerini de açıklar. Özellikle okulöncesi çocuklara masal okunma/anlatma, çocuğun ileriki yaşamım belirleyeceği için, burada Gök-şen’in ele aldığı teknikleri özetlemek istiyoruz.

Buna göre masalı anlatan kişi, anlattığı masalı ciddiye almalı, anlatma öncesi ve sunuş aşamaları konusunda hazırlık yapmalı. Anlatılacak masal konusunda çocuklar hazırlanmalı ve anlatma/okuma süreci başlamadan önce çocukların güdülenmesi için masal hakkında kısaca konuşulmalı. Masal bütün olağanüstülüğü ile gerçek dışı bir dünyada geçer. Masallar çocuğun mantığına yakın bir dünya kursalar bile çocuklar bunların gerçekdışı olduğunu bilir. Zaten giriş bölümü ile diğer bölümlerde söylenen tekerlemeler de masalın gerçekdışılığını vurgular. Bütün bunlara rağmen anlatıcı kişi, masalı inanarak ve canlı okumalı ki masal, masalsılık bağlamındaki inandırıcılığını yitirmesin. Anlatıcının, sıkılıyor izlenimi uyandırmaması ve masalın gerekli etkiyi bırakması için aceleci olmaması ve okuduğu/anlattığı masalı sıradanlaştırmaması gerekir. Akıcılığın sağlanması için masalın daha önceden iyi bilinmesi gerekebilir. Anlatanın masalı iyi bilmesi, belki de ezberlemesi gerekebilir. Ancak ezber, mekanik okumayı/anlatmayı getireceğinden pek tercih edilen bir yol değildir. Anlatıcı masalın bazı bölümlerini unuttuğunda birden şaşkınlığa kapılmamalıdır. Anlatılan masalın özüne aykırı düşmedikçe unutulan yerler daha sonra yeri geldikçe eklenebilir. Masallar aynı zamanda eğlendirme işlevine de sahip olduklarından, anlatıcı kişi vücut dilini, ses tonunu, vurgu özelliklerini kullanarak anlattığı masalı neşeli ve zevkli bir hale getirebilir. Ayrıca, şairane anlatım kaygısına kapılarak abartılı ve kuşku yaratacak biçimde masal anlatmak, masalın büyüsünü bozduğu gibi dinleyenlerin de sıkılmasına neden olabilir. Bunun yanı sıra anlatım sürecinde anlaşılmayacağı var sayılan olaylar ve öğeler gereksiz biçimde açıklanmaya çalışılmamalı. Anlatıcı kişinin el kol hareketleri, mimikleri, vücut dili, ses tonu, vurguları masal sunumunun asıl vitrinini oluşturacağından, masal anlatan kişinin bir tiyatrocu titizliğiyle konuya eğilmesi gereklidir.

Gerçekten de konuşma becerisi iyi gelişmiş kişilerin karşısındakini etkileme gücü çok yüksektir. Hele masal gibi düş gücü etkisi çok güçlü olan bir tür söz konusu olduğunda bu konuşma yetisinin önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Ancak şunu da unutmamak gerekir: Gereğinden fazla yapaylık masalı yabancılaştıracağı gibi, büyüsünü de yok edecektir. Okulöncesi çocukların ilgilerinin ve dikkatlerinin çabuk dağıldığı ve çabuk sıkıldıkları kesinlikle unutulmamalı. Masal anlatan, bir anlamda hedef kitlesi çocukların nabzını her an iyi tu-tabilmeli ki amaçladığı etkiyi gerçekten uyandırılabilsin.

Eğitimde Masal

Özellikle okulöncesi dönem çocukları masal dinlemekten hoşlanırlar. Yukarıda çocuğun dünyası ile masal dünyasımn kesişim noktaları belirtilmiş ve çocukların masallar ile nasıl yakınlaştıkları anlatılmıştı. Masalların içindeki olay dokusunun zenginliği, iyilerin kötü güçleri çoğunlukla yenmesinin yarattığı olumlu hava, serüven ve savaşım yükünün bulunması masalı çocuklar için ilginç kılıyor. Bütün bunların ötesinde masallar, gizemli bir dünya yaratıyor. Okuyan ya da dinleyenin dikkati ve merakı kamçılandığından bu gizemli dünya neredeyse hemen herkesi içine çekiyor. Bütün tartışmalara karşın bu denli olumlu özellikler içeren masalların, çocukların eğitiminin her aşamasında ağırlıklı olarak kullanılması, çocukların düş güçlerini zenginleştirip onlara hoş zaman geçirtmekle kalmayacak, onların dil ve duygu gelişimlerine de katkıda bulunacaktır. Ayrıca titizlikle seçilmiş masallar, okumaya yeni başlayacak ya da başlamış çocuklar için iyi bir okuma malzemesi de oluşturmaktadır. Bu çerçeve içinde düşünüldüğünde masalları, eğitimin çeşitli kademelerinde kullanmak olumlu ve gerekli bir girişimdir. Ancak bunun için yaratıcı alıştırma biçimlerine, iyi yetişmiş öğretmenlere, bilinçli düzenlenmiş programlara ve kitaplara gereksinim duyulmaktadır. Eğitim sistemimizin bu anlamda tam bir açılım sağladığım söylemek zor. Bu nedenle özellikle okulöncesi çocuklar ile yapılacak masal çalışmaları için bazı önerileri ana çizgileriyle şöyle sıralayabiliriz:

  • Öncelikle nitelikli masalların öğretmenler veya anne babalar tarafından titizlikle seçilmesi şarttır. Yoksa beklenen etki, yukarıda da belirtildiği gibi, tam tersine dönebilir.
  • İyi bir anlatıcı/okuyucu, çocuk ile masal arasında yapıcı ilişkiler kurulması açısından zorunludur.
  • Masal sunumundan önce ve sonra yapılacak çalışmalarda, çocukların düşüncelerini özgürce dile getirmelerine olanak sağlamak gerekir. Böylece çocuğun alımlaması denetlendiği gibi, onun düşüncelerinin de önemli olduğu kendisine sezdirilmiş olur.
  • Masallar konusunda yapılacak alıştırmaların yaratıcı olmalarına dikkat edilmelidir. Örneğin, bilinen veya daha önceden okunmuş bir masalın çocuklara an-lattırılması, masalın yarıda kesilerek sonunun çocuklar tarafından anlatılmasını sağlamak, gerçek yaşamla masal arasında ilişki olup olmadığı gibi konularda tartışmalar açmak vb. Aslında böylesi yaratıcı çalışmalar her metin türü için yapılabilir.
  • Okulöncesi çocukların eğitiminde gerçekleştirilen öteki etkinlikler ile masal çalışmaları bütünleştirilebilir. Örneğin resim dersinde, masalın içindeki bazı ögelerinin resimlerinin yapılması istenebilir. Böylece ilgili olgu hakkında her çocuğun kendi alımlaması su üzerine çıkacaktır. Elişi etkinliklerinde de benzer çalışmalar yapılabilir. Kukla ve bez bebek, karton şekiller öğretmenlerin yardımlarıyla gerçekleştiğinde, masallarda geçen kişiler somutlaştırılabilir; öylece, bir düş ürünü olan masalların içindeki nesne ve olayların, çocukların düş güçleri aracılığıyla somutlaşması gerçekleşir. Bu da çocuğun kendini gerçekleştirmesi, düş ile gerçek arasında yaratıcı ve yapıcı köprüler kurması açısından yararlı çabadır.

Benzeri çalışma biçimlerini, alıştırma çeşitlerini öğretmenlere bırakmak en iyi yoldur. Her öğretmen kendi yetenekleri, öğrencilerinin özellikleri, fiziksel koşulların sınırları içinde özgün alıştırma ve çalışma biçimlerini bulacaktır. Masallar, zengin bir öz içerdiği gibi, zengin çalışma biçimlerine de olanak sağlayan bir tür olarak eğitimin değişik basamaklarında kullanılmalıdır.

Edebiyatımızda Çocuk Masalları

Yukarıda değinilen nedenlerden dolayı masal, çocuk edebiyatının bir parçası olarak görülmeye başlanmıştır. İlk derlendiklerinde çocuklar için uygun olmayan masallar, çocuklar için uyarlandıktan sonra çocuk edebiyatının bir parçası olur. Bu gerçek yalnızca Türk masalları için geçerli değildir. Hemen her ülke, her kültür benzer bir yol izleyerek, masalları çocukların anlayacağı bir biçimde yeniden düzenlemiştir.

Edebiyatımıza masal kazandıran belli başlı yazarlar kimlerdir?
Edebiyatımıza masalları kazandıranların hepsinin isimlerini burada anmak olanaksız. Ancak gerek derleyerek gerek kendileri (geleneksel ve çağdaş) masal yazarak edebiyatımıza, özellikle de çocuk edebiyatımıza hizmet eden bazı yazarlara değinilebilir. Burada isimleri anılmayanlar kesinlikle önemsiz olduğu anlamına gelmez. Öncelikle Dede Korkut masallarını günümüz Türkçesine kazandıran Orhan Saik Gökyay, Adnan Binyazar, Ayhan Göksan gibi adların yanı sıra, Dedem Korkut çalışmalarıyla Erdal Öz’ü bu bağlamda belirtmek gerekir. Bunların ötesinde masal derlemecileri ve masal yazarları olarak Eflâtun Cem Güney, Pertev Naili Boratav, Suat Arsal, Naki Tezel, Oğuz Tansel, Tahir Alangu, Mehmet Tuğrul, Elvan Pektaş Deniz, Tarık Dursun K, Zeki Burdurlu, Ülkü Tamer, Can Göknil, Aytül Akal, Ayla Çınaroğlu, Mustafa Ruhi Şirin, Kemal Özer gibi adlar ilk akla gelenlerdir.

Özet

Edebiyat metinleri ile karşılaşmak bir yandan çocukların edebiyata eğilimlerini artırır; öte yandan da duyarlıklarını, düşüncelerini yetkinleştirir. Çocuğun yaşına, gereksinimlerine göre seçilen kitaplar onları hem eğitir, hem eğlendirir. Ayrıca çocuk edebiyatı, yetişkinler için yaratılan edebiyat kitaplarına hazırlama görevini de üstlenmiş bir geçiş edebiyatıdır.

Çocuk edebiyatı kapsamına giren türlerin başında masal gelir. Masal da kendi içinde geleneksel masal, çağdaş masal olmak üzere ikiye ayrılır. Geleneksel masallar anonimdir, olağanüstü olaylarla örülüdür, tek yönlü bir ders banndınr, karşıtlara dayanır, klişe tipler bulunur, dünyayı ve insanlığı simgeler, şiddete ve kötü güçlere sıklıkla yer verir. Çağdaş masal ise yazarı belli ve günümüzün değerleriyle konulann yer aldığı masalsı bir anlatıdır.

Kimi masallarda şiddet içeren, korku veren, ürkütücü öğeler bulunmaktadır. Bu öğelerin özellikle okulöncesi dönemdeki çocuklan olumsuz etkileyebileceği unutulmamalıdır. Bu nedenle ana babalann ve eğitimcilerin çocuklara anlatılacak/okunacak masalı titizlikle seçmeleri gerekir.

Masal anlatma, okuma da önemli bir iştir. Masalı sunan kişi sesine, vurgusuna dikkat etmeli, akıcı bir anlatım biçimi oluşturabilmeli, yapaylığa kaçmayan yan artistik bir davranış sergileyebilmelidir.

Olumlu özellikler içeren masallar masal dinlemekten hoşlanan okulöncesi dönem çocuklarının eğitiminde her basamakta kullanılabilir. Bunun için, iyi yetişmiş öğretmenlerle bilinçli hazırlanmış programlar, kitaplar gereklidir.

Ayrıca bakınız ⇒ Masal Özellikleri ve Masal Örnekleri

Yazarlar: Editör: Yard. Doç. Dr. Zeliha GÜNEŞ, Doç. Dr. Selahattin DİLİDÜZGÜN, Doç. Dr. Sedat SEVER, Yard. Doç. Dr. Ali ÖZTÜRK, Dr. Ömer ADIGÜZEL.

ÇOCUK EDEBİYATI

Benzer İçerikler:

Başa dön tuşu