Anonim Halk Şiirinde Bilmece
Anonim Halk Şiirinde Bilmece
Anonim halk şiiri kapsamında değerlendirilen bilmece türü, Türkiye’de “atlı hekât, atlı mesel, bilmeli matal, bulmaca, dele, mesel, fıcık, gazelleme, hikâye, masal, matal, metel, söz tanımaca, tandurmaca, tanımaca, tanıtmaca, tapmaca” gibi kelimelerle karşılanır.
Türkiye dışında ise Azerbaycan Türklerinde “tapmaca”, Türkmenistan Türkmenlerinde “matal, tapmaca”, Altay Türklerinde “tabıskak, tabışkak, tabkak, taptıruv”, Başkurt Türklerinde “tabışmak, yomak”, Hakas Türklerinde “tapçan nımah”, “Karaçay Türklerinde “yumak”, Karakalpak Türklerinde “jumbak”, Karay Türklerinde “tapmaca”, Kazak Türklerinde “jumbak”, “Kırgız Türklerinde “tabışmak”, Özbek Türklerinde “cumbak, çöpçak, matal, tapmaca”, Tatar Türklerinde “tabışmak”, Tıva Türklerinde “tıvızık”, Uygur Türklerinde “tepişmak”, Yakut Türklerinde “taabırın” kelimeleri bilmece anlamında kullanılmaktadır (Şimşek 2003: 222).
Türk halk edebiyatındaki bilmece türüyle ilgili ilk bilgilere Divanü Lügati’t-Türk‘te rastlıyoruz. Divan’da bilmeceyi veya bilmece sorma geleneğini karşılayan bazı kelimeler yer almaktadır. Bilmece anlamında “tabuzgu”, “tabuzguk”, “tapzug”, “tapzugug”; bilmece sormak için de “tabızmak”, “tabuzmak”, “tapuzmak” ifadelerinin kullanıldığı görülür. Divan’dan sonra bilmece türüyle ilgili diğer bir eser, Codex Cumanicus‘tur. Kıpçak Türklerine ait olan bu Kumanca sözlükte (14. yüzyıl) 46 bilmece yer almaktadır. Bu bilmeceler, Türk bilmecelerinin tarihi seyrini takip edebilmek için oldukça önemli örneklerdir (Kaya 2004: 469).
Bilmece, günümüzde eğlence amaçlı kullanılan bir halk edebiyatı türüdür. Ancak bilmecelerin kökeniyle ilgilenenler, bilmecelerin başlangıçta farklı amaçlar doğrultusunda kullanıldıklarını ileri sürmüşlerdir. İnsanoğlu’nun tabiatla iç içe yaşadığı dönemlerde hayvanlardan ve olağanüstü güçlerden korunmak amacıyla birtakım tabular geliştirdikleri bilinmektedir. Kendisinden korkulan veya çekinilen bir varlığın ismini anmamak bu tabulardan birisidir. İsmi yasaklanan bir varlığı anlatmak isteyenler, onun çeşitli özelliklerini sıralayarak anlatma yoluna gitmişlerdir. Bilmecelere bakıldığında böyle bir düşüncenin ve yapının olduğu görülür. Bilmeceler, buldurmak veya anlatmak istediği soyut veya somut varlığı, adını söylemeden dolaylı bir şekilde anlatmaya çalışır. Bilmeceyi çözmekle yükümlü olanlar, kendilerine verilen ipuçlarıyla bilmecede adı gizli olan varlığı tespit ederler.
Bilmecelerin kökeni konusunda ikinci bir görüş, bilmecelerin geçmiş dönemlerde insanların bilgisini ölçmek için yapılan sınavlardan kaynaklandığı yönündedir. Örneklerine özellikle masallarda rastladığımız bazı sorular, kişinin bilgisini ölçmek amaçlı kullanılmıştır. Özellikle yazılı kültürün gelişmediği dönemlerde bir göreve veya rütbeye talip olan kişiler, bilmece tarzındaki sorularla sınava tabi tutulmuşlardır. Bu anlayış, zamanla çok sayıda sorunun, dolayısıyla bilmecenin ortaya çıkmasına neden oluşmuştur. Diğer bir ifadeyle bilmeceler, insanların bilgilerini ölçmek gibi bir istekten veya ihtiyaçtan doğmuş ve zamanla halk kültüründe kullanılan ürünler haline gelmişlerdir.
Bilmeceyle ilgili olarak çeşitli tanımlar yapılmıştır. Şükrü Elçin‘in tanımı şöyledir:
“Bilmeceler, tabiat unsurları ile bu unsurlara bağlı hadiseleri; insan, hayvan ve bitki gibi canlıları; eşyayı; akıl, zekâ veya güzellik nevinden mücerret kavramlarla dini konu ve motifleri vb. kapalı bir şekilde yakın-uzak münasebetler ve çağrışımlarla düşünce, muhakeme ve dikkatimize aksettirerek bulmayı hedef tutan kalıplaşmış sözlerdir.” (Elçin 1993: 607). Elçin, bilmecelerin çağrışımlar ve muhakeme yoluyla bir nesneyi veya olguyu buldurmaya özelliğini öne çıkarırken Pertev Naili Boratav ise bilmecelerin kompozisyonu ve şekil özellikleri üzerinde durur: “Bilmecelerde sorular hem biçim, hem de deyişleriyle özenilerek meydana gelmiş, özleştirilmiş söz yaratmalarıdır; şiire özgü çağrışımlı anlatımlar onların oldukları gibi, bozulmadan saklamasını gerektirir; herhangi bir sanat yaratması için duyulan bir türlü saygı onları rastgele yozlaştırılmaktan korur.” (Boratav 1995: 109).
Bilmeceler, anlam olarak soru ifadesi taşımasalar bile muhataba soru amaçlı yöneltilmiş metinlerdir. Bilmeceye muhatap olan taraf, kendisinden bir cevap beklendiğini bilir ve bir cevap bulmaya çalışır. Bilmecede dolaylı bir anlatım vardır. Buldurulmaya çalışılan canlı-cansız varlık veya kavramın herkesçe bilinen bariz özellikleri sıralanır. Bu özellikler, ipucu görevi görürler. Geleneği bilen veya verilen ipuçlarını değerlendiren kişi, doğru cevabı bulabilir. Buldurma amacı güden bilmece türünün kapsamına hayatın her alanından konu girmektedir. Somut veya soyut olması fark etmez insan hayatını etkileyen hemen her şey bilmecelerde yer almıştır. Bilmecelerin çoğunluğu manzumdur, ancak mensur bilmecelere de rastlamak mümkündür. Manzum bilmeceler, hece ölçüsüyle ve 2, 3, 4, 5, 6, veya daha fazla mısradan meydana getirilir. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, mani tarzındaki bilmecelerin dışındaki diğer manzum bilmecelerde ölçü ve kafiyede bazı aksaklıklar olabilmektedir. Mensur bilmeceler ise cümle yapısına sahiptirler ve secilerle kısmen de olsa ahenkli hale getirilmişlerdir (Elçin 1993: 608-609).
Bilmece sorma geleneği, bilmecelerin icra ortamıyla ilgili önemli bilgiler içermektedir. Bilmeceler, geleneksel bir düzen içinde sorulur ve cevaplanır. Bu geleneğin içeriği bölgelere göre bazı değişiklikler gösterse de değişmeyen asli unsurları vardır. Bugün daha çok çocuklar arasında yaşayan bu gelenek, önceki dönemlerde yetişkinler arasında yaygın bir eğlence aracı olmuştur. Özellikle akşam oturmalarında bir araya gelen insanlar, iki gruba ayrılıp birbirlerine bilmecelerle sorular sorup cevap istemişlerdir. Bilmecenin sorulduğu ve cevabın arandığı bu ortamlarla ilgili Amil Çelebioğlu’nun tespitleri dikkate değerdir:
“Bilmeceyi halletmede güçlük çeken taraf, bazı ipuçları elde edebilmek için karşı tarafa: “Yenir mi, içilir mi?”; “Uçar mı, kaçar mı?”, “Canlı mı, cansız mı?”; “Sizde veya bizde var mı?”, “Bu odada bulunur mu?” gibi sualler sorar; muhatap, vaziyete göre müspet veya menfi karşılıklar verir; bilmecenin cevabının bir an evvel bulunması için ısrar ederdi. Şayet bilmece çözülemezse sual sahibi: “Bana nereyi veriyorsun?” der, karşı taraf da “Nereyi istiyorsun?” diye sorardı. Bilmecesine göre bir veya birden fazla köy yahut Bursa, Konya, İstanbul gibi büyük şehirler veyahut Şam, Tebriz, Isfahan şehirleri hatta cennet anahtarı, bir bina vs. gibi şeyler istenirdi. Bu iş, hayli tartışmalı ve pazarlık mevzu’u olur, bazen hususi tekerlemeler içerisinde bilmecenin cevabı verilirdi. Bilmecelerin sorulması karşılıklı olarak devam eder, çocuklar da bu soru sormaya veya cevap vermeye rahatça karışır, büyük bir nezaket ve terbiye içerisinde bu eğlence, nihayete ererdi.” (Çelebioğlu ve Öksüz 1979: 8-10).
Çocuklar arasında da bilmeceler, benzer bir düzen içinde sorulur. Yetişkinlerde olduğu üzere çocuklar da iki gruba ayrılıp birbirlerine bilmece sormaya başlarlar. Bilmecenin cevabını bulmakla görevli taraf, herhangi bir cevap bulamayınca, “Yenir mi, yenmez mi?” diye sorar. Soru soran taraf, istediği takdirde yenip yenmediğini söyler. Buna rağmen yine cevabı bulamayan taraf, başka bir ipucu ister. Bu kez, soruyu soran taraf, ipucu karşılığında bir şey ister. Örneğin Sivas’ta çocuklar, ipucu vermek için “Cennetin ekmek ufağını verirseniz söylerim” derler. Bunu kabul edip ipucunu alan taraf, bilmeceye cevap veremezse, vaat edilen cennetin ekmek ufağını karşı taraf alır ve şöyle der:
“Cennetin ekmek ufağı!
Gel seni alayım. Yiyeyim, içeyim.
Ben kır ata bineyim.
Sen uyuz eşeğe bin.
Ben kovduru kovduru.
Sen yektiri yektiri.
Ben bal küpünü parmaklıyı parmaklıyı.
Sen pekmez küpünü kepçeliyi kepçeliyi.
Ne imiş, ne imiş; (gelin) değil mi imiş.” (Kaya 2004: 473).
Bilmecelerin cevapları, geleneğin onayından geçmiştir. Bir bilmecenin doğru cevabı, ortak bir kabul haline gelmiş olmalıdır. Aksi takdirde yeni veya genelin kabul etmediği bir cevap, doğru olarak kabul edilmez. Hatta bilmecelerin cevapları bölgelere veya ülkelere göre farklılık gösterebilir. Her bölgenin veya milletin kendi ortak kabulleri olabilir. Bilmecelerin doğru olarak kabul edilen cevapları, bilmecede özellikleri verilen varlığı veya olguyu karşılayabilecek nitelikte olmalıdır.
Bilmecelerin hem manzum hem de mensur şekilleri vardır. Cümle yapısına sahip mensur bilmecelerin sayıları oldukça azdır. Manzum bilmeceler ise mısra sayıları ve ölçüleriyle oldukça değişik şekillerde karşımıza çıkarlar. İki mısra ile yirmi beş mısra arasında değişen bir hacimde söylenebilen bilmecelerde hecenin üç ve on birli şekilleri kullanılmıştır. Ancak bu bilgiler, ölçülü bilmeceler için geçerlidir. Ölçü açısından belli bir düzene kavuşamamış çok sayıda bilmeceye de rastlamak mümkündür (Kaya 2004: 491-504). Bilmecelerin önemli bir kısmı iki mısradan oluşurlar. Bazı bilmeceler, üç mısralık bir hacme sahiptirler. Dörtlük şeklinde karşımıza çıkan bilmecelerin pek çoğu mani nazım şeklini kullanırlar. Bu bilmecelere “mani tarzında bilmece” adı verilir. Bilmecelerin beş, altı, yedi, sekiz, on iki, on üç, on yedi, yirmi beş mısralık şekillerine de rastlanır.
Bilmeceler, konularına, yapılarına, cevaplarına ve söyleniş şekillerine göre tasnif edilmiştir. Öncelikle bilmecelere konularına açısından bakalım.
Konularına Göre Bilmeceler
Hemen her konuda bilmeceye rastlamak mümkündür. Bu yüzden bilmeceleri konularına göre tasnif edebilmek oldukça güçtür. Şükrü Elçin, bilmeceleri konularına göre şöyle tasnif etmiştir:
1. Tabiat ve tabiat hadiseleri ile ilgili bilmeceler
2. Bitkiler ve onların mahsulleri ile ilgili bilmeceler
3. Hayvanlar ve onların mahsulleri ile ilgili bilmeceler
4. İnsan ve insan uzuvları ile ilgili bilmeceler
5. Eşya ile ilgili bilmeceler
6. Manevi-dini unsurlarla ve diğer kavramlarla ilgili bilmeceler (Elçin 1970).
Âmil Çelebioğlu ve Yusuf Ziya Öksüz, Türk Bilmeceleri Hazinesi adlı çalışmalarında bilmeceleri konularına göre şöyle tasnif etmişlerdir:
I. Dinî, kutsî ve bazı manevî hususiyetlerle ilgili bilmeceler
II. Gökyüzü, yeryüzü ve madenlerle ilgili bilmeceler
A. Gökyüzü ve zamanla ilgili bilmeceler
B. Yeryüzü ve tabiat hadiseleriyle ilgili bilmeceler
C. Madenlerle ilgili bilmeceler
III. Bitkilerle ilgili bilmeceler
A. Ağaçlar
B. Meyveler
C. Sebzeler
D. Hubûbat
E. Çiçekler ve otlar
IV. Hayvanlarla ilgili bilmeceler
A. Kuşlar
B. Böcekler
C. Çeşitli hayvanlar
V. İnsanla ilgili bilmeceler
A. Beden yapısı
B. İnsan hayatı, bazı maddî ve manevî hususiyetler, ıstırap ve hisler
C. Evlilik ve neticeleriyle ilgili hususiyetler Ç. Bazı vazife, meslek ve itiyatlar
D. İsim, yazmak ve okumakla ilgili hususiyetler
VI. Giyim-kuşam ve süsle ilgili bilmeceler
VII. Yiyecek ve içeceklerle ilgili bilmeceler
A. Bazı yiyecek ve malzemeleri
B. Tatlılar
C. İçecekler
VIII. Yakacak ve aydınlanmayla ilgili bilmeceler
IX. İnşaî hususiyet ve malzemelerle ilgili bilmeceler
X. Ev içi eşyasıyla ilgili bilmeceler
A. Mefruşat ve vs. malzemeler
B. Mutfakla ilgili malzemeler
XI. Âlet ve edevatla ilgili bilmeceler
A. Hayvan ve ziraatla ilgili âlet ve malzemeler
B. Yiyecek ve ölçüyle ilgili âlet ve malzemeler
C. Dokuma ve dikişle ilgili âlet ve malzemeler Ç. Sesle ilgili hususiyetler ve musiki âletleri
D. Oyun ve oyuncaklar
E. Elektrikle ilgili âletler
F. Silahlar
G. Nakil vasıtaları
XII. Çeşitli bilmeceler
A. Cevabı özel isim olanlar
B. Yanıltmaçlar
C. Bir harfle ilgili olanlar (Çelebioğlu ve Öksüz 1979).
İlhan Başgöz, bilmeceleri cevaplarına göre tasnif etmiştir. Başgöz’e göre bilmeceler,
I. Tek karşılığı olan bilmeceler,
II. Karşılıkları birden çok olan bilmeceler,
III. Bilgi ölçen bilmeceler,
IV. Sözcüğün parçaları üzerine kurulan bilmeceler,
V. Şaka, alay bilmeceleri” şeklinde tasnif edilebilir (Başgöz 1993).
Bilmecelerin hem manzum hem de mensur şekilleri vardır. Cümle yapısına sahip mensur bilmecelerin sayıları oldukça azdır. Manzum bilmeceler ise mısra sayıları ve ölçüleriyle oldukça değişik şekillerde karşımıza çıkarlar. İki mısra ile yirmi beş mısra arasında değişen bir hacimde söylenebilen bilmecelerde hecenin üç ve on birli şekilleri kullanılmıştır. Ancak bu bilgiler, ölçülü bilmeceler için geçerlidir. Ölçü açısından belli bir düzene kavuşamamış çok sayıda bilmeceye de rastlamak mümkündür (Kaya 2004: 491-504).
Bilmecelerin önemli bir kısmı iki mısradan oluşurlar:
“Burdan vurdum kılıcı
Halep’ten çıktı ucu” (Şimşek) (Elçin 1993: 609).
Bazı bilmeceler, üç mısralık bir hacme sahiptirler:
“Bil kalbur boncuğum var
Akşamdan atarım
Sabahtan toplarım” (Yıldızlar) (Elçin 1993: 609).
Dörtlük şeklinde karşımıza çıkan bilmecelerin pek çoğu mani nazım şeklini kullanırlar. Bu bilmecelere “mani tarzında bilmece” adı verilir:
“Ey bulutlar bulutlar
Yusuf’u yedi kurtlar
Ben bir şekil kuş gördüm
Tepesinden yumurtlar” (Buğday) (Elçin 1993: 611).
Bilmecelerin beş, altı, yedi, sekiz, on iki, on üç, on yedi, yirmi beş mısralık şekillerine de rastlanır. Aşağıdaki bilmece, yedili hece ölçüsüyle söylenmiş sekiz mısralık bir bilmecedir.
“Zerre zerre dal olur
Yeşil iken al olur
Meylettikçe siyaha
Lezzet verir damağa
Varma güzel yanma
On parmağın bal olur
Tutar isen yavaş tut
İki elin kan olur” (Böğürtlen) (Kaya 2004: 500).
Bilmeceler, sorulurken “Bil bakalım” veya “O nedir?” gibi bazı kalıplaşmış ifadeler kullanılabilir. Bu yapılar sayesinde bilmeceye muhatap olan kişi, kendisine bir soru yöneltildiğini anlar ve bir cevap bulmaya çalışır. Bilmecelerde cevaplar genellikle tektir, ancak birden fazla cevabı olan bilmeceler de vardır. Birden fazla cevabı olan bilmecelerde her mısra, bir cevaba karşılık gelir. Bilmecelerin eğlendirme işlevi kadar bilgi ölçmek gibi bir işlevi de vardır. Özellikle çocukların çevrelerini tanımalarında ve sosyal hayata uyum sağlamalarında bilmecelerin önemli bir yeri vardır. Çocukların bilgilerini arttırdığı kadar bilmeceler, onların zihin ve muhakeme güçlerini de geliştirmektedir,
Not: Bilmecelerin üslup özellikleriyle ilgili daha fazla bilgi için, Saim Sakaoğlünun “Bilmecelerimizde Doldurma Kelimeler” (II. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri 2, Ankara, 1982) adlı bildirisinden yararlanabilirsiniz.
Kaynak: Yrd.Doç.Dr. Halil İbrahim ŞAHİN, Türk Halk Şiiri