Anonim Halk Şiirinde Ağıt
Anonim Halk Şiirinde Ağıt
Ağıt, anonim halk şiirinin yaygın nazım türlerinden birisidir. Ölüm ve yas gelenekleriyle bağlantılı olan ağıtlar için Türkiye’de ve Türkiye dışındaki Türk topluluklarında çeşitli terimler kullanılmaktadır. Anadolu’da ölenin ardından ağlamak, onun iyi taraflarım öne çıkarmak ve ölümünden duyulan üzüntüyü dile getirmek için yaygın olarak kullanılan kelime “ağıt“tır. Bu işi yapana ise “ağıtçı” denir.
Bunun yanı sıra Anadolu’da ağıt için “ağat, ağut, ağı, avut, deme, deyiş, deyişet, lâvik, şin, şivan, mersiye vb.”, ağıtçı için ise “ağcı, ağlayıcı, âşık bacı, bayatıcı, sağıcı, sağucu, sazlıyan” gibi adlar kullanılır. Ağıt yakma işlemiyle ilgili olarak ise “ağıt etmek, ağıt düzmek, ağıt koparmak, ağıt söylemek, ağıt tutmak, ağıt yapmak, yakım yakmak” gibi ifadeler geliştirilmiştir (Görkem 2001: 16-18). Balıkesir, İzmir, Gaziantep, Kahramanmaraş, Kayseri, Ankara, Kastamonu, Konya ve Eskişehir’de ağıt kelimesi, “ezgi ile mersiye söyleyerek ağlama” anlamında kullanılırken Kırşehir ve Amasya’da “mersiye”, İçel, Balıkesir, Erzurum ve Eskişehir’de “cenaze için yapılan matem ve yas” anlamına gelmektedir (Bali 1997: 16).
Türkiye dışındaki Türk topluluklarında da ağıt yakma geleneği ve buna bağlı olarak oluşmuş ağıtlar bulunmaktadır. Azerbaycan’da ağıt için “ağı” kelimesi kullanılır ve bu işi meslek edinmiş ağıtçılar vardır. Kazak Türkleri ağıt yerine “joktov, koşuk ırı, köri” gibi kelimeler kullanırlar. Kırgızlarda ise “cır, coktov ve koşok” sözleri ağıt türü için kullanılır. Nogaylar “bozlaw”, Türkmenler “ağı, tavş, tavşa, towum”, Uygurlar “mersiye koşukları”, Özbekler “yığı, yoklav”, Kırım Tatarları “tag-mag” kelimelerini ölüm konulu şiirler için kullanmaktadırlar (Kaya 2004: 334-345, Görkem 2001: 49-62). Eski Türklerin “yuğ” törenlerinde söyledikleri ölüm şiirlerine “sagu” adı verilirken, zamanla bu kelimenin yerini “mersiye” ve “ağıt” kelimeleri almıştır.
Özellikle İslamiyet öncesindeki Türk kültüründe ağıtların yoğun bir şekilde kullanıldığı alanların başında “yuğ” törenleri gelir. Ölen kişinin ardından düzenlenen cenaze merasimleri olan yuğlarda ağlama ve feryat etmenin yanı sıra ölen kişinin vasıflarını öven şiirler söylemek de geleneksel uygulamalar arasına girmiştir. Yuğ törenlerinde söylenen ağıtların, o zamanki adıyla “sagu”ların bir kısmı daha sonraki dönemlerde de ozanlar arasında söylenegelmiştir. Alp Er Tunga sagusunun böyle bir süreçten geçtiği düşünülmektedir.
Bugün Anadolu’da ölüm konulu şiirlere veya ölüm vesilesiyle söylenen şiirlere ağıt denilmekle birlikte ağıtın Türk kültüründe uzun bir geçmişi vardır. Hun döneminden itibaren Türklerde yas törenlerinin yapıldığını, bu törenlerde ağlayıp sızlayıp şiir söyleyen kişilerin olduğunu takip edebiliyoruz. Çin kaynaklarından alınan bilgilere göre Hun döneminde ağıt yakma geleneği vardır. Hun hükümdarı Atti-la’nın ölümünü anlatan kayıtlar buna örnek olabilecek niteliktedir. Kaynaklardaki bilgilere göre, Attila öldükten sonra bir tepeye getirilmiş, iyi ata binen süvariler bu tepenin etrafında Attila’yı öven ağıtlar okuyarak dönmüşlerdir. Attila’yla ilgili bir ağıt, günümüze kadar ulaşmıştır (Bali 1997: 20).
Göktürk döneminde de ağıt geleneğiyle ilgili önemli kayıtlar vardır. Orhun Ki-tabeleri’nde Bilge Kağan, yakın akrabasının ölümünden sonra her taraftan ağlayıcıların gelip yas tuttuğunu, ağlayıp sızladığını bildirir. Özellikle İslamiyet öncesindeki ağıtlarla ilgili olarak Divanü Lügati’t-Türk oldukça önemli bir kaynaktır. Bu dönemde ağıt karşılığı olarak “sagu” kelimesi kullanılmaktadır. Bir kahraman olduğunu düşündüğümüz Alp Er Tunga’yla ilgili sagu parçaları, Kâşgarlı Mahmut’un bu eserini oldukça kıymetli kılmaktadır (Bali 1997: 19-48). Bu dönemden sonra Selçuklu ve Osmanlı dönemlerindeki yazılı kaynaklarda da ağıt yakma ve ağıtlarla ilgili bol miktarda bilgi ve malzeme vardır.
Ağıtlar, insanların ölüme verdiği duygusal tepkilerdir. Türk kültüründe ölüm karşısında ağlama, sızlama ve ölen kişinin iyi vasıflarını öne çıkarma gibi bir tavır gelişmiştir. Böyle olunca kültürümüzde çok sayıda ölüm konulu veya ölüm olayı etrafında söylenmiş şiir ortaya çıkmıştır. Şükrü Elçin’in ifadeleriyle ağıt, “insanoğlunun ölüm karşısında veya canlı cansız bir varlığını kaybetme üzüntü, telaş, korku ve heyecan anındaki feryatlarını, isyanlarını, talihsizliklerini, şikâyetlerini dü-zenli-düzensiz söz ve ezgilerle ifade eden türkülere” denir (Elçin 1990b: 1).
Ağıtlar, söz ve ezgiyle birleştirilerek icra edilen şiirler olmakla birlikte, aynı zamanda hikâyeli şiirlerdir. Bazı ağıtlar, metnin içinde bir olayı anlatır, ancak pek çoğunun metin dışında halk arasında yaşayan hikâyeleri vardır. Bu hikâyelerin, ağıtlar icra edilmeden veya edildikten sonra da anlatıldığı bilinmektedir. Örnek olması açısından “Bodrum Hâkimi” ağıtına yakından bakalım. Muğla bölgesine ait olarak bilinen bu türkü, aslında ağıt yakma geleneğinin bir ürünüdür. Aslen Kütahya Tavşanlı’dan olan Mefharet Tüzün, 1954 yılında Bodrum’da hâkimlik görevini yapmakta iken kendini asarak intihar eder. Bölgede sevilen birisi olan hâkim hanımın intihar sebebini aşka veya bir davada verdiği karara bağlayanlar da vardır. İntihar sebebi kesin olmamakla birlikte çeşitli hikâyeler halk arasında bugün de varlığını korumaktadır. Mefharet hanımın ölümü üzerine yakılan ağıtın varyantlarından birisi şöyledir:
“Bodrumlular erken biçer ekini
Feleğe kurban gitti Bodrum Hâkim’i
Nasıl astın Hâkime Hanım kendi kendini
Altın bıçak gümüş makas ile doğradılar tenini
Doğradılar teniniHâkime Hanım’ın memleketi Kütahya Tavşan
Bodrum’da olmaz mı sana hiç ağlayan
Yaptın Bodrumluları sen perişan
Nasıl astın Hâkime Hanım kendi kendini
Altın bıçak gümüş makas ile doğradılar tenini
Doğradılar tenini” (Elçin 1990b: 119-120).
Ağıtların yapısal özelliklerine bakıldığında türkülerde olduğu gibi çok çeşitli durumların olduğu görülür. Bazı ağıtlar, halk şiirinin yaygın olarak kullanılan nazım şekillerini kullanmakla birlikte pek çoğu ise bent ve kavuştak anlayışına göre oluşturulmuşlardır. Kısacası ağıtlarda mısra sayıları ve ölçüleri açısından değişik şekiller kullanılmıştır (Kaya 2004: 276-286).
Genellikle mani ve koşma nazım şekillerinde, uzun ve kırık hava ezgileriyle söylenen ağıtlarda, ölenin geride bıraktığı boşluk, birlikte yaşanan günlerin hatıraları, dostluk, iyilik, cesaret, düşmanlık ve merhamet gibi konular dile getirilir. Ağıtlar, ölenin ruhunu onu överek rahatlatmak ve geride kalanları teskin etmek için söylenmiş lirik şiirlerdir (Elçin 1993: 291). Çoğunlukla kadınlar tarafından söylenen ağıtları, bazı durumlarda âşıklar da söylenmiştir. Hatta halk arasında ağıt yakmayı meslek haline getirmiş olan kişiler de vardır. Ağıtın söyleyici kim olursa olsun, ağıtlar, belli karakterdeki ezgilerle söylenirler. Bu ezgiler dinleyenleri hüzünlendiren ezgilerdir. Ezgileri yönüyle ağıtlara, edebi veya sanatsal ağlamalar da denilebilir.
Ağıtlar, konularına ve söylenmesine vesile olan durumlara göre şöyle tasnif edilebilirler:
1. Kişiler için Yakılan Ağıtlar
a. Hastalık üzerine yakılan ağıtlar
b. Ayrılık üzerine yakılan ağıtlar
c. Kayıp kişiler için yakılan ağıtlar
ç. Mutsuzluk ve acı üzerine yakılan ağıtlar
d. Ölen kimseler için yakılan ağıtlar
i. Çocukların ölümleri üzerine yakılan ağıtlar
ii. Gençlerin ölümleri üzerine yakılan ağıtlar
iii. Hastalık, kaza, zehirlenme, boğulma, yıldırım düşmesi, aşırı üzüntü vs. sebebiyle ölümler üzerine yakılan ağıtlar
iv. İntihar edenler için yakılan ağıtlar
v. Ünlü kişilerin ölümü üzerine yakılan ağıtlar
vi. Şehitler için yakılan ağıtlar
e. Öldürülen kimseler için yakılan ağıtlar
2. Sosyal Olaylar Üzerine Yakılan Ağıtlar
a. Askerlik ve savaş ağıtları
b. Sevdalıların kavuşamaması üzerine yakılan ağıtlar
c. Boşanma üzerine yakılan ağıtlar
ç. Kaçak, kayıp yahut kişiler için yakılan ağıtlar
3. Gelin Ağıtları
a. Kına Türküleri
4. Asker Uğurlama Ağıtları
5. Hayvanlar için Yakılan Ağıtlar
a. Yabani hayvanlar için yakılan ağıtlar
b. Evcil hayvanlar için yakılan ağıtlar
6. Belde, Mekân ve Tabiat Parçaları için Yakılan Ağıtlar
a. Sular için yakılan ağıtlar
b. Belde ve mekânlar için yakılan ağıtlar
7. Afet ve Felâket Ağıtları
a. Deprem üzerine yakılan ağıtlar
b. Sel felâketi üzerine yakılan ağıtlar
c. Yangın üzerine yakılan ağıtlar (Kaya 2004: 286-319).
Görüldüğü gibi ağıtlar, çok çeşitli konularda söylenmektedir. Konulardaki çeşitlilik ne kadar fazla olursa olsun bütün konuların ortak noktası, insanlara üzüntü ve acı veren olaylar ve durumlar olmalarıdır.
Kaynak: Yrd.Doç.Dr. Halil İbrahim ŞAHİN, Türk Halk Şiiri