Alevi Kimdir? Alevilik Nedir?
Alevi Kimdir? Alevilik Nedir?
Sözcük anlamı Hz. Ali’ye bağlı ya da onun soyundan olanlar demektir. Bir inanç sistemi olarak karşımıza çıkan Alevilik, tarikat olmadığı gibi, tek bir tarikata da bağlanamaz. Daha çok bir mezhep, bir din görünümündedir (A. Gölpınarlı). Kısaca söylemek gerekirse, Hz. Muhammed’in ölümünden sonra, Ali’nin halife olmasını isteyen, onu imam olarak kabul eden, daha sonra ise Şii-Batıni inançlara bağlananların tümüne Alevi denir.
Alevilik, önceleri siyasal bir olay olarak belirmiş, sonra Sünnilik dışındaki düşünüş biçimleriyle de beslenerek, İslamiyet’i kabullenen topluluklarda, düzene karşı bir hareket niteliğine bürünmüştür.
Aleviliğin tarihsel gelişimi kısaca şöyle özetlenebilir: Peygamber’in ölümünden sonra, ilk kez belirgin bir düşünce ayrılığıyla karşılaşılır. Onun yerine kimin geçeceği sorusu Müslümanları Mekkeliler ve Medineliler grubu olarak ikiye böler. Medineliler kendi aralarında düşünce ayrılığına düşünce, Mekkeliler duruma egemen olurlar. Ama Muhammed’in soyu olan Haşimoğulları başta olmak üzere bir bölüm insanın, Peygamber’in soyundan geldiği, onun damadı olduğu için Ali’nin halife olmasını ileri sürdükleri görülür. İşte daha bu dönemde Ali’yi tutanlarla, onlara karşı olan ve Ebubekir’i tutanlar olmak üzere iki karşıt grup ortaya çıkar. Ali’yi tutanlar (Aleviler), Osman döneminde çıkan bir isyanda halife öldürülünce Ali’nin halife olmasını sağlarlarsa da kuşkusuz kökeni toplumsal ve ekonomik olan bu siyasal ayrılık, düşünce ve inanç ayrılıklarıyla da beslenerek günümüze kadar sürer gelir. Düşünce ve inanç ayrılıkları, mezhepleri ve bu mezheplere bağlı tarikatları doğurur.
Aleviler, mezhep olarak Şiiliği (Türkiye’deki Alevilerin bütünü için aynı şey söylenemez) benimserler ve Batıni inançlara bağlanırlar. Kızılbaş adını almaları ise XIV. Yüzyılda Erdebil şehrini merkez edinen Şeyh Sâfıyüddin İshak Erdebilî’ye (ölm. 1334) kadar uzanır. Burada, kızıl tacı kabul eden ve İran’daki Safevî şahlarına bağlanan Alevilere, Sünnilerce Kızılbaş adının verildiği belirtilmelidir. Nitekim Anadolu’daki Aleviler Sünni halk tarafından genellikle bu adla anılacaktır. Şii ve Batıni oldukları için de Sünni akide ile uyuşmayan bütün tarikat mensupları Alevi olarak bilinecektir.
Gerçekten, ta Rum Abdalları’ndan başlayarak, Şii-Batıni inanca bağlı tarikatlarla Alevi inançları arasında kimi benzerlikler vardır. Ama Aleviliğin bir tarikat olmadığı, tarikatlar üstü bir inanış biçimi olduğu unutulmamalıdır. Temelde Şii-Batıni inançlara sahip olma, böylesi bir yanılgıyı doğurmaktadır. Oysa her tarikatta Alevi olana rastlamak mümkündür. Hele sözcüğün genel anlamından yola çıkarak, Ali’ye bağlı olanların tümüne Alevi demek de yanlış olacaktır. Bu nedenle, başta verilen genel tanım, ayrıntıda, inanç ve düşünüş açısından gerçek Alevi’nin kim olduğu sorusunu açıklamaya yetmez.
Yine önce de belirtildiği gibi, Alevilik daha çok bir mezhep, bir din görünümündedir. Böyle olunca da Aleviliğe genel ve özel olmak üzere iki açıdan yanaşmak gerekiyor. Şimdiye dek çizilen genel tabloya, Alevi olarak adlandırılan Şii-Batıni tarikatlara mensup olanların, Osmanlı devleti içinde, Osmanlı düzenine başkaldıran topluluklar olduğu da eklenmelidir. Zaman zaman önemli isyanlara yol açan bu düşünüş ayrılığının, bir mezhep çatışmasından öte, siyasal, toplumsal ve ekonomik nedenlere dayandığı da bilinmektedir. Yine Alevilerin Yavuz Sultan Selim döneminde (1512-1520) şiddetle cezalandırıldıkları da biliniyor. Ama son devirlere kadar, Alevilerin, Safevî hanedanına olan bağlılığı yok edilememiştir. Alevi-Bektaşi edebiyatında, şah sözünün yerini saygıyla koruması da bunu gösterir.
Bir tarikat olmayan Aleviliğin, genellikle Bektaşîlikle birlikte düşünüldüğü görülmektedir. Oysa bilindiği gibi Bektaşilik bir tarikattır. Bu durum, Bektaşiliğin, daha XIII. yüzyılda Anadolu’da görülen Şii-Batıni inançları örgütleyen bir tarikat olmasından ileri gelmektedir. Alevilerin bu tarikata girdikleri bilinmeli, ama Aleviliğin ayrı bir inanış olduğu unutulmamalıdır. Bir kez Alevilikte kan bağı esastır. Yani Alevi olabilmek için, Alevi ana babadan gelmek şarttır.
“Kızıl-başlıkta inanç daha ziyade göreneğe ve ananeye dayanır. Bu bakımdan Alevilerin itikatlarını, ya kendileri ile beraber olup duyarak, görerek anlamak yahut mukaddes saydıkları kitaplarından, deyiş ve âyet dedikleri nefeslerden, yâni dinî ve hece vezni ile söylenmiş, dörtlüklerden meydana gelen şiirlerden istidlâl etmek icap eder.” (A. Gölpınarlı). Yalnız burada, bu şiirlerin, özde kimi ayrılıklar göstermekle birlikte Yunus’a, hattâ Ahmet Yesevî hikmetlerine dek uzanan bir birikimden yararlandığını, Bektaşilikle beslendiğini de belirtmek gerekecektir. Bu nedenledir ki zümre edebiyatlarını sınıflarken Alevi-Bektaşi halk edebiyatı biçiminde bir ayrıma gidilmektedir. Böyle olunca bu edebiyatın ürünlerinin Alevi inancını sağlıklı bir biçimde yansıttığı söylenemez.
Kaldı ki Osmanlı düzeninde, siyasal bir baskı altında kalan Alevilerin, inançlarını açık biçimde dile getirdikleri de ileri sürülemez. Alevi şairler, göz yumulan düşünüş biçimlerinin ardına sığınmışlar, remizlere başvurmuşlardır. Böyle olunca da yanlış yorumlardan, yakıştırmalardan kurtulamamışlardır. Sünnî halk arasında anlatılan “Mum söndü âyinleri” böylesi bir yanlış anlayışın sonucudur.
Kısaca özetlemek gerekirse Alevilik şu esaslara dayanır: Ali sevgisi: Alevilerin, Hz. Ali’ye duydukları derin sevgi ile Hz. Ali son derece ayrıcalıklı manevi bir iklime, makama yükseltilmiştir. “Lâ-ilâheillallah Muhammed Resullullah Aliyyun Veliyullah Veliyyun Aliyullah” biçiminde şahadet getirmeleri bu inancın sonucudur. Ali’nin Peygamber’in vâsisi ve imamı, Muhammed’in mürşidi olduğu da ileri sürülür. Kesin olan, Ali sevgisinin, tarihsel gelişim sonucu her şeyin üstünde tutulduğudur. Nitekim, Allah, Muhammed, Ali üçlüsünü bir sayan inanç da bunun sonucudur. Kul Himmet‘in şu dörtlükleri bunu çok güzel anlatır:
Seyran Edip Şu Alemi Gezerken
Seyran edip şu âlemi gezerken
Uğradım gördüm bir bölük canları
Cümlesinin erkânı bir yolu bir
Mevla’m bir nurdan yaratmış anlarıCümle bir mürşide demişler beli
Tesbihleri Allah Muhammed Ali
Meşrebi Hüseyni ismi Alevi
Muhammed Ali’ye çıkar yollarıDurakları irfan bağıyla bostan
Silinmiş kalbleri gümandan pastan
Cümlenin muradı bir fidan dosttan
Arı gibi sadalaşır ünleriSıratı mizanı bunda geçmişler
Varlık benlik kal’asını yıkmışlar
Al giymişler yas donundan çıkmışlar
Gece kadar gündüz bayram günleriCennet istemezler azm-i didare
Ne korku çekerler tamuya nare
Secde kılmaktan geçmişler divare
Didare karşı tutmuşlar yönleriBir nefeste bir imana uymuşlar
Birinin niyazın bine saymışlar
Kaynayıban kaptan kaba konmuşlar
Şah Hüseyin uğruna akmış kanlarıKul Himmet’im gerçeklerin bu meydan
Özün kurtarmışlar sıfat-ı şerden
Hep içmişler Kırklar içtiği meyden
Haber duymuş dost ilinden canları
***
Bir gül ile gülistanı seyrettim
Seher yelleriyle esen Ali’dir
Muhammed kılavuz Mahşer yerinde
İslamın sancağın çeken Ali’dirDayanı gör kardeş gönül gücüne
Azığın yok mudur ahret göçüne
On İk’imam gibi cennet içine
Âb-ı Kevser ile akan Ali’dirBindiler deveye şarka gittiler
Horasan şehrinde güreş tuttular
Müminlerin feryadına yettiler
Bastılar Mervan’ı basan Ali’dirMünkirin gıdası hakk’tan kesildi
Nesimi yüzüldü Mansur asıldı
Dünya yedi kere doldu ıssıldı
Dolduran Muhammed eken Ali’dir.Hakk’ın emri ile Cebrail indi
İndi de Ali’nin koluna kondu
Zülfikar kuşanıp Düldül’e bindi
Yezid’in neslini kıran Ali’dir.Kim dokudu bin çiçekli halıyı
Kim diriltti bin yıl yatan ölüyü
Kırklar meclisine gelen doluyu
Dolduran Muhammet içen Ali’dirPir Sultan Abdal’ım ağladı, güldü
Kabe-i Şeriften bir nida geldi
Hakk’ın emri ile dört kitap indi
Okuyan Muhammet yazan Ali’dir (Pir Sultan Abdal)
Aleviler, alış-verişte doğruluktan ayrılmazlar. Bu nedenle, terazinin insanları yanıltabileceğine inanır, teraziyle satılacak şeyleri (yine geçmişte) satmazlar. Tane ile satılacakları yeğlerler. Halk arasında onlar için söylenen “terazi tutmaz” deyimi bu inanca dayanır. Eskiden bıyıklarını ve sakallarını hiç kesmedikleri halde, günümüzde sakallarını kestikleri, bıyıklarını genellikle korudukları görülür. Muharrem’de Hüseyin’i anmak için 12 gün oruç tutarlar, bir de şubatta üç günlük Hızır oruçları vardır. İbadet zamanları kıştır. Yazın, çift ve harman zamanı dedeler bile işleriyle uğraşır. 21 Mart, yani nevruz en büyük bayramlarıdır. Çünkü yine onlara göre Ali o gün doğmuştur. Hacca gidenine pek rastlanmaz. Onlarca, Ali’nin yattığı Necef ile Hüseyin’in yattığı Kerbelâ en kutsal makamlardır. (Alevilikle ilgili bu bilgiler tarihsel olguların bir özetidir. Günümüz Aleviliğinde toplumsal yaşayışa bağlı olarak törelerde ve inançlarda kimi esneklikler görülmektedir.)
Türkiye’de, genellikle Edirne, Kırklareli, Dobruca, Deliorman, Eskişehir, İzmir-Narlıdere, Sivas, Çorum, Mecitözü, Sungurlu, İskilip, Divriği, Tunceli, Malatya, Erzincan, Erzurum, vd. … dolaylarında yoğunluklu olarak yaşamaktadırlar…
KAYNAKÇA
Atilla Özkırımlı, Türk Edebiyatı Tarihi, Cilt I, Alevilik maddesi (kısmen kısaltılarak aktarılmıştır.)
- Abdülbaki Gölpınarlı, İslam Ansiklopedisi, c. 6, s. 789; ay., Alevi ve Bektaşi Nefesleri, 1963;
- Şenay Kalkan, Günümüzde Alevilik, Cumhuriyet gaz.,6 Mayıs 1990;
- A. Özkırımlı, Toplumsal Bir Başkaldırının İdeolojisi, 3. bas., 1996;
- İrene Melikoff, Uyur İken Uyardılar, 2. bas., 1995.
Hz. Ali ve Alevilik | Öteki Gündem| 02.02.2014 | HaberTürk TV, Tüm Program
Sabahat AKKİRAZ – Tevhid
ALEVİLİK ÜZERİNE BİBLİYOGRAFYA (Araştırma-İnceleme Kitapları)
- Prof. Dr. İlyas Üzüm, Tarihsel ve Kültürel Boyutlarıyla Alevilik
- Prof. Dr. Ali Kaya, Alevilik’te İnanç Sohbetleri
- Prof. Dr. Muhammed Ticani, Neden Alevi Oldum?
- Prof. Dr. Mehmet Saffet Sarıkaya, Anadolu Aleviliğinin Tarihi Arka Planı
- Prof. Dr. Mahmud Esad Coşan, Hacı Bektaş-ı Veli ve Bektaşilik
- Prof.Dr. Cengiz Güleç, Alevi Öğretisi / İnanç ve Ahlak Bağlamında
- Doç. Dr. Hasan Coşkun, Tokat Alevileri
- Doç.Dr. Binali Doğan, Rah-ı Hakikat
- Dr. Halil İbrahim Bulut, Alevîlik-Bektaşîlik, Tarihi, Dini, Sosyal ve Güncel Boyutlarıyla
- Dr. Cenksu Üçer, Anadolu’da Alevi Ocakları ve Grupları
- Dr. Abdülkadir Sezgin, Alevilik – Bektaşilik Sosyolojik Açıdan
- Dr. A. Yılmaz Soyyer, Şu Bizim Bektaşiler
- Dr. Cenksu Üçer, Tokat Yöresinde Geleneksel Alevilik
- Necdet Saraç, Alevilerin Siyasal Tarihi 1 (1300-1971)
- Oral Çalışlar, Hz. Ali (İslam’ın Doğuşu ve İlk Ayrılıklar)
- Abdülbaki Gölpınarlı, Pir Sultan Abdal
- F. W. Hasluck, Bektaşilik İncelemeleri
- Markus Dressler, Türk Aleviliğinin İnşası (Oryantalizm, Tarihçilik, Milliyetçilik Ve Din Yazımı)
- Hüseyin Mirza Karagöz, Türkiye’de Alevilik Toplumsal Çatışmalar ve Göç Modellerine Bakış
- Hüsnü Merdanoğlu, Kemalizm ile Bütünleşen Alevilik
- Hüsnü Merdanoğlu, 100 Soruda Alevilik
- Yasin İpek, Ender Atalay, Murat Serdar, Doç. Dr. Harun Işık; Şiadan Kızılbaşlığa Türklerde Alevilik
- Aziz Yalçın, Makalat-ı Hacı Bektaş Veli
- Seyyid Haydar Yıldırım Dede, Alevilik ve Aleviler
- Haydar Ersöz, Kırklar
- Sönmez Kutlu, Alevilik – Bektaşilik Yazıları (Aleviliğin Yazılı Kaynakları Buyruk, Tezkire-i Şeyh Safi)
- Ali Akın Caba, Anadolu’da Alevilik Ruhu
- Tufan Gündüz, Kızılbaşlar Tarihi, Tarih-i Kızılbaşan
- İsmail Tokalak, Ahilik Bektaşilik Alevilik ve Mevleviliğin Kökenleri
- Tufan Gündüz, Kızılbaşlar Osmanlılar Safeviler
- Mahmut Çetin, Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli
- Sıddık Korkmaz, Alevilik-Bektaşilik Geleneği ve İslam
- Mehmed Kırkıncı, Alevilik Nedir?
- Fahri Maden, Bektaşi Tekkelerinin Kapatılması (1826) ve Bektaşiliğin Yasaklı Yılları
- Rıza Yıldırım, Geleneksel Alevilik
- Sadık Erenler, Alevilik Nedir Ne Değildir?
- Hacı Kartal, Alevilik
- Celal Özer Dede, Alevilik’te Yolun Özü
- Gürani Doğan, Alevilik’te Ön Bilgiler ve Cem Zakirlik
- Kolektif, Alevilik’te Sultan Nevruz
- Adil Ali Atalay, Alevilik
- Adil Ali Atalay, Alevilik’te Ehl-i Beyt Sevgisi ve Kuran-ı Kerim’de Ehl-i Beyt Sureleri
- Faik Bulut, Ali’siz Alevilik
…