Ahmet Erhan
Ahmet Erhan Kimdir?
Ahmet Erhan Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri
Ahmet Erhan (d. 8 Şubat 1958, Ankara – ö. 04 Ağustos 2013, İstanbul) Şair, yazar.
Ahmet Erhan, 1958’de Ankara’da doğdu. Çocukluğu ve gençliğinin ilk yılları Akdeniz’in çeşitli kentlerinde geçti. İlk ve orta öğrenimini de bu kentlerdeki okullarda tamamladı. Ankara’ya gelip bir akşam lisesinde eğitim yaptı. Kitapçılık, yayıncılık gibi çeşitli işlerde çalıştı. Gazi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu. Militan Dergisi’nde topluca yayınlanan şiirleri ile dikkat çekti.
Şiirimizin lirizm zenginliklerini, özellikle 1960 sonrası yeni toplum şiirini çeşitli öğeleriyle kaynaştırarak kendisine özgü bir sese ulaştı. Şiirleri sanatsal değerinin yanı sıra ülkede genç insanın yaşadığı dramın bir güncesi olarak da önem taşır. Söylemindeki karamsarlığının gerisinde direnen bir yaşama sevinci etkilidir.
Ayrıca bakınız ⇒ 1980 SONRASI TÜRK ŞİİRİ
Ahmet Erhan’ın Eserleri
Şiir:
- Akdeniz Lirikleri, Yeni Türkü Şiir Yayınları / İstanbul 1979
- Alacakaranlıktaki Ülke, Yeni Türkü Şiir Yayınları / İstanbul 1981
- Yaşamın Ufuk Çizgisi, Lir Yayınları / Ankara 1982
- Kuş Kanadı Kalem Olsa : Toplu Şiirler, Can Yayınları / İstanbul 1984
- Ölüm Nedeni Bilinmiyor, Can Yayınları / İstanbul 1988
- Deniz, Unutma Adını, Bilgi Yayınevi / Ankara1992
- Ateşi Çalmayı Deneyenler İçin, Bilgi Yayınevi / Ankara 1992
- Sevda Şiirleri / Zeytin Ağacı, Bilgi Yayınevi / Ankara 1993
- Öteki Şiirler : 1976-1991, Bilgi Yayınevi / Ankara 1993
- Çağdaş Yenilgiler Ansiklopedisi, Bilgi Yayınevi / Ankara 1997
- Resimli ‘Ahmetler’ Tarihi, Bilgi Yayınevi / Ankara 2001
- Bugün de Ölmedim Anne, Everest Yayınları / İstanbul 2001
- Ne Balık, Ne de Kuş, Everest Yayınları / İstanbul 2002
- Kaybolmuş Bir Köpek İlanı, Everest Yayınları / İstanbul 2003
- Şehirde Bir Yılkı Atı, Everest Yayınları / İstanbul 2005
- Buz Üstünde Yürür Gibi: Seçme Şiirler (1976-2006) Everest Yayınları / İstanbul 2006
- Sahibinden Satılık, Everest Yayınları / İstanbul 2008
- Burada Gömülüdür: Tüm Şiirleri, Kırmızı Kedi Yayınevi / İstanbul 2015
Öykü:
- Köpek Yılları (Bilgi Yayınevi, Ankara, 1998)
Deneme:
- Ankara – İstanbul Karatreni (2001)
ÖDÜLLERİ:
- 1981 Behçet Necatigil Şiir Ödülü, Alacakaranlıktaki Ülke ile
- 1992 Yunus Nadi Şiir Ödülü, Deniz Unutma Adını ile
- Çağdaş Yenilgiler Ansiklopedisi (1997) – Cemal Süreya Şiir Ödülü, Halil Kocagöz Şiir Ödülü
- Şehirde Bir Yılkı Atı (2005) – Behçet Aysan Şiir Ödülü
- Sahibinden Satılık (2008) – Melih Cevdet Anday Şiir Ödülü
Ahmet Erhan Şiirlerinden Örnekler
BİR BABA İÇİN
Odamın ışığı yanıyor bütün gece
Ellerimi dizlerime koyup, iki büklüm
bir olağandışılık arayarak
Gördüğüm, duyduğum her şeyde
Öylece oturuyorum:
Güneş parmaklarını sürünceye dek
Koyu bir karanlığa
Bulanmış pencereme..
Bir gece kelebeği
Dolanıyor lambanın çevresinde
Usuldan bir rüzgar esiyor
Yaşlı incir ağacının dallarına yürüyen
Sütün sesini duyabiliyorum
Deniz az uzakta
İç geçiriyor boyuna.
Seninle konuşurduk baba
Böyle gecelerde, iki bilge gibi
Karşılıklı bakışarak
Bazı şeyleri kavrayamasam da, dinlerdim
Belki sen de yeni bir şeyler bulurdun geçmişte
O dupduru yüreğini, yılların
Unutulmuş sularına bırakarak.
İşte bir minder daha koydum yanıma
Henüz sıcak
Sanki yeni kalkmışsın üstünden
Terliklerin şuracıkta, getireyim
Çayı da ocağa koyarım istersen.
Annemse haber bekliyor ruhlardan
Namaz kılarak, tesbih çekerek
Sen olsan
Gülerdin bıyık altından
-Ben gülemiyorum baba!
Ama bir insanı yüreğinde duymak için
Araya bazı kurallar
Koymaya ne gerek var
Anlayamıyorum, eğilip kalkmaya
Dualar okumaya?
II
Ağır aksak adımlarla yürüyen gece
Bana bir şeyleri anımsatıyor
Boynu uykudan ara sıra düşerek
Pencerenin kanatlarına yaslanmış bir anne
Kuytu, karanlık bir yolda
Kocasının ayak seslerini arıyor
Bir çocuk, sedirin üstünde
yüzünü ders kitabına gömmüş
Saate bakıp, geceyi dinleyip
Kitabından bir yaprak çeviriyor.
Sessizliğin sığınaklarına gömülmüş evlerde
Yanan tek tük ışıklar var
Bekçi düdükleri
Birbirlerine selam yolluyor
O daracık sokakların ardından:
Bir vukuat yok
Asayiş berkemal!
Sokakta biri bağırsa
Sanki tavan çökecek
Kadınla çocuğun üstüne…
Bu sokak ne zaman çınlar
Belli belirsiz ayak sesleriyle?
Bu kapı ne zaman çalınır?
Anne, görevini yapmış biri gibi
Usul usul kalkar yerinden
Çocuk ne zaman sıçrar?
Açılır kapı, girersin içeri
Yüzünde sarhoşlara özgü
Tuhaf bir gülümseme
Kaldırıverirsin omzuna beni
Sorarım: Baba niye geç kaldın böyle?
Eski bir türküyle
Kesersin sözümü…
III
Pijamalarını giydirdik
Sigaralarını, çamaşırlarını, terliklerini
Doldurduk bir çantaya
Saate baktım: Sabah yedi buçuk
Gözlerini tavana dikmiş öylece duruyordun
Ara sıra bakışların
Usulca kayıyordu bana
Ben henüz öğrenmemiştim
Hasta babayı üzmemek için
Gülümser görünmeyi..
Kardeşlerimin ağlayışlarını duyuyordum
Yandaki odadan
-Sen de duyuyordun
Bir şeyler söylemek istedin, konuşamadın
Bir yudum su içtin
İskemlenin üstündeki bardaktan
Sonra sessizce devirdin başını yastığına
Göstermek istiyordun sanki
Çok önceden öldüğünü..
Az sonra aniden patladı kapıda
Bir cankurtaran düdüğü…
Akşamdır. Güneş uyuklar evlerin çatılarında
Tasını tarağını toplayıp
Gitmeye hazırlanan
Bir gezgindir sanki
Hoş çakal demek için son bir kez uzanır
Gözlerini uzaklara bağlayıp
Pencereden dışarı bakan çocuğa.
Akşamdır. Babalar ellerinde ekmeklerle
Yürürler kaldırımlarda.
Genç bir oğlan
Ağacın altında şiir okur sevgilisine
Camları titreterek
Bir kamyon geçer sokaktan.
Akşamdır. Çocuklar el ele tutuşup
Dönerler artık okullarından…
…Çalar kapı
Görünür annenin sapsarı yüzü
Binlerce kanadı kırık kuş o sıra
Uçmaya çalışırlar kentin üstünde
Bağırırlar:
-Baba öldü!
V
Baba bana yürüdüğün
O yolları göster
Baba bana dünyanın
Yüreğine inen geçidi
Baba durursam azarla
Tökezlersem kaldır beni
Toprağa süre süre
Arıttım yüreğimi
Ellerim kanıyor bak
Isırganlar yolmaktan
Sesim nasıl da kısık
Nehirlerin kaynağında
Durup da bağırmaktan
Baba bana yaşamın
Çekirdeğini göster
Baba bana bu yolun
Sonundaki çiçeği
Güneş giriyor koluma
Ömrüm çağırdı beni
Bu yolda yürürüm ben
Baba şarkılarıma küfret
Bir gün eğer dönersem
VI
Senin düşlerin baba, bende
Bir ad buluyor kendine
Birbiri ardına ekleniyor sözcükler
Nemli duvarlarında kentin
Deniz köpüğü ve tuzdan dilleriyle..
Senin bakışların baba, bende
Sürüyor, filizleri gibi mutsuzluğun
Uzaklara bakan binlerce göz
Ufkun ardını kolluyor boyuna
Güneşin vurulduğu yerde boynunun.
Senin ölümün baba, bende
Bir anafora kapılarak
Yeniden doğuma dönüşüyor
Köklerini toprak altında saklama
Baba, oğlun daha yaşıyor…
VII
Bu şiirleri toprağa gömeceğim
Sözcükleri tohum olacak
Çiçekler fışkıracak topraktan
Sevgilerin dal olacak baba
Uzanacaksın uzaktaki bir ışığı yakalamak için
Işık köklerine dolacak bir gün
Yorgunluğun o çiçekleri sulayan
Koca bir nehir olacak
Baba, acıların sürgün…
BİR SORU İŞARETİ
Bir kekik kokusu tüter sabahın seherinde
Denizde bir balık kayar, bir yıldız solar gökte
Ve sabah türkü gibi yayılır
Salyangozların izleri uzar toprakta
Otların arasında gider kaybolur
Bir salyangoz kadar olamadım, der şair
Ayak izlerimi tutmayan topraklarda yürüdüm
Unutmasını bilen kadınları sevdim
Trenle gece yarısı geçilen kentleri..
Şimdi bir soru işareti gibi kaldım şu dünyada.
Dokunup yaprakların üstüne düşmüş çiylere
Uzanıp gölgesine bir portakal ağacının
Kulak vererek cırcırböceklerinin sesine
Bu şiiri uyku haliyle yazdım
Akdeniz bir çaydanlık gibi fokurduyordu az ötede
Biraz sonra kalkıp yüzümü yıkarım artık
Sonra bir kitap okurum, ya da çiçekleri sularım.
Bugün de Ölmedim Anne (1979)
Yüreğimi bir kalkan bilip sokaklara çıktım
Kahvelerde oturdum, çocuklarla konuştum
Sıkıldım, dertlendim, dostlarımla buluştum
Bugün de ölmedim anne
Kapalıydı kapılar, perdeler örtük
Silah sesleri uzakta boğuk boğuk
Bir yüzüm ayrılığa, bir yüzüm hayata dönük
Bugün de ölmedim anne
Üstüme bir silah doğruldu sandım
Rüzgar, beline dolandığında bir dalın
Korktum, güldüm, kendime kızdım
Bugün de ölmedim anne
Bana böylesi garip duygular
Bilmem niye gelir, nereye gider?
Döndüm işte; acı, yüreğimden beynime sızar
Bugün de ölmedim anne.
Müzik-Video: Bugün De Ölmedim Anne (Bestelenmiş şiir)