Ahmet Ada
Ahmet Ada Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri
Ahmet Ada (D: 20 Mayıs 1947, Ceyhan, Adana – Ö: 19 Mart 2016, Adana) Şair, yazar.
Ahmet Ada, 20 Mayıs 1947’de Adana Ceyhan’da doğdu. Nazire Ada ile Ahmet Ada’nın oğlu. İlk ve ortaokulu Ceyhan’da okudu. Ceyhan Lisesi’nde okurken öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kaldı. Çeşitli işlerde çalıştı. Kayseri’de devlet memurluğu yaptı. 1993’te emekli oldu, 2002 yılında Mersin’e yerleşti. TYS üyesi.
İlk şiiri ‘Tabuttur Kitaplar’ 1966 yılında Soyut’ta yayımlandı. Sanat ve edebiyat dergilerinde şiir ve şiir üzerine yazılarıyla göründü. Kimi şiirleri Fransızca, Almanca, İngilizce, Kürtçe dillerine çevrildi.
1980’li yıllar şiirinin önemli temsilcileri arasında yer alır. Şiirlerinin İkinci Yeni şiir havzasından beslendiği gözlense de kendine özgü lirik bir şiir kurdu.
Gerçekçi tutumlardan beslenen, destansı, lirik, hüzünlü ve incelikli şiirler yazdığı eleştirmenlerce dile getirildi. Uzun ve epik özellikler barındıran şiirlerinde göç, savaş gibi olgulara insanî bir perspektiften bakan çok sesli bir şiire yöneldiği görülür.
Poetik yazılarından oluşan ‘Şiir Okuma Durakları’ (2004) adlı kitabı modern şiir bilgisi içeren bir el kitabı olarak değerlendirildi.
2006 yılında Çukurova Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi’nde 40’ıncı Sanat Yılında Ahmet Ada’nın Şiiri’ konulu bir sempozyum düzenlendi, sempozyum bildirileri ‘Ahmet Ada’nın Şiirine Bakışlar’adıyla yayımlandı (2009).
19 Mart 2016 tarihinde tedavi gördüğü Adana’da vefat etti; 20 Mart 2016’da Kayseri’de toprağa verildi.
Ahmet Ada’nın Eserleri
Şiir:
- Gün Doğsun Gül Üstüne (1980)
- Acıyla Akran (1983)
- Yaz Kırlangıcı Olsam (1985)
- Aşk Her Yerde (1990)
- Vakit Yok Hüzünlenmeye (1992)
- Günyenisi Lirikler (1992)
- Yitik Anka (ilk üç kitabının toplu basımı, 1993)
- Ramazan (1994)
- Taş Plak Gazelleri (1995)
- Küçük Bir Anmalık (1996)
- Begonyalı Pencere (1998)
- Denize Atılan Çiçek (1999)
- Gökyüzünün Fıskiyesi (2003)
- Denizin Uykusu Üstümde (2004)
- Kantolar (2006)
- Yeni Kantolar (2007)
- Sonsuz At (Seçme Şiirler) (2009)
- Sözcükler Denizi (2009)
- Taşa Bağlarım Zamanı (2009)
- Paçalı Bulut (2010)
- Yoktur Belki Ahmet Ada Diye Birisi (2010)
- Uçurum Otu (2012)
- Çiçek Kokan Ağzı (2013)
- Taşın Sesi (2014)
- Yağmur Başlamadan Eve Dönelim (2015)
- Derin Göller Kalbindir (2017)
Poetika:
- Şiir Okuma Durakları (2004)
- Şiir İçin Boş Levhalar (2006)
- Modern Şiir Üzerine Yazılar (2007)
- Şiir Dersleri (2011)
- Şiir Yazıları (2014)
Ödülleri:
- 1981 Akademi Kitabevi Şiir Başarı Ödülü – ‘Gül Doğsun Gül Üstüne’ ile (Ali Cengizkan ve Adnan Azar’la paylaştı)
- 1991 Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü – ‘Aşk Her Yerde’ ile
- 1993 Yunus Nadi Şiir Ödülü – ‘Vakit Yok Hüzünlenmeye’ ile
- “‘Onlar İçin Minibüs Şarkısı’ Üzerine Gözlemler” adlı incelemesiyle 1999 E Dergisi İnceleme Ödülü.
Ahmet Ada’nın Şiirlerinden Örnekler
AŞKI BULURUM
Öpüşün karanfil kokardı aşkı bulurdum
Işık hızını geçen bir uçakta aşkı
Bulutlar tükenir kuşlar görünmezdi
Yitip giderdi altımızda nice denizsiz kent
Çelik gürültüleri arasında sayısız çiçek
Mutlu ederdim seni kadınım olurdun
Seninle ikimiz ilkyaz gibiydik
Sevda avcumuzda tuttuğumuz gül yaprağıydı
Uzayda bıraktığımız ayak iziydi
Güzelim, hangi güç durduracaktı bizi
Hangi güç ince parmaklarının hünerini
Aşka izin yoktu, gün soldu kuşluk vakti
Usul usul konuştuktu hani
Aşkı savunanları düşen bir kenti savunur gibi
Bütün sahici aşkları konuştuktu
Leyla ile Mecnun’u, Elsa ile Aragon’u
Yani ikimizle yarının ölümsüz olduğunu
Giyilmemiş çamaşırlar gibi kokardı aşkın
Güzelim benim bir tanem
Sırasında hazırdın onarmaya
İşkencedeki insanın incinen onurunu
Yaşadığımız günü, tutsaklığı, bugünü
Buğular içinde yüzen geceyle gündüzü
Işıkları yalandı kederle akardı kent
Ne kadar da güzeldi kışı, sisi, ayazı
Güzelim benim, bir tanem, yanımda sen olunca
Özlenirdin anlıyor musun
Bir karanfile baka baka uçarılaşırdın
Yitirmeden henüz aşkı, ilkyazı
Saçların çiçek tozu, çam kokusu
Sende düğümlenirdi bir uçumluk tadı çocukluğun
SERÇE
Giydim ben de yalnızlık hırkasını
Dilimde eski hüzzamlar
Kulağımda ipek sesi unutulmuş hatmi çiçeğinin
Kar mavisi kirpiklerinin sesi
Bir güvercin curcunası olan yaz göğünün sesi
Usulca çömelip yem arayan serçe sesi
Uçtum o serçeyle
Uçmasını bilen limon ağacının sesi
Bir Chagall resminin çocuksu sesi
Uykusuz şairler korosunun güneşli sesi
Sanayi sokağında hangarların orada
Uçarı gölgelerin sesi
Mozaikler arasından püsküren bir çiçeğin sesi
Manastır avlusunda
Bir Sümer tabletinin kırık sesi
Yaklaştım yanına gök sayfaları arasında
Sırlar saklayan kapıların sesi
Seviyorsan beni hala saçındaki leylak sesi
Kökü ordadır diye sevdanın
Bir bumerang gibi sana döndüm
Varoşların burcu kalbine
Yaşadım beter bir aşkı, öğrendim
Kalp kalesinin ikiye bölündüğünü
Dolunayların senin çocuk gözlerine dolduğunu
Bunun şaşırtıcı bir şey olduğunu
Solgun gelinciklere söyledim
Ürgüp’te
Develerin üstünde hatıra fotoğrafı çektiren seyyahlara
Bakırcılar çarşısının esnafına
Çömlek ustalarına
Çuha çiçeklerine söyledim dere boyunda
Bir tel uzadı ışıklı bir tel saçında
Giydim aşk urbasını sana geldim
Birdenbire yaz yağmuru başıboş caddelerde
Giyindim yağmuru sana geldim
Üstelik vakit ikindi,
Kalbe akan çınarların sesi
Balkonların kuş vakti, vaktin sesi
Seviyorsan beni hala pırıl pırıl sevdanın sesi
Yağmur muydu yağan yoksa yıllar mı
Kirli sarı bir şehir omuzlarımda
Sokuldum kırık yazılara
Yazıların veda sesi
Kuş sayfaları arasında
BEGONYALI PENCERE
Senin bu küsümser yüz
Bir ağlar bir gülersin
Seninle ayakta duruyor
Hercai sözcüğü.
Seninle biçim – bozuma
Uğruyor Türkçe.
Günübirlik değerleri ters yüz ede ede
Döküntü değeri kazanıyor
Her sevgili.
Yüzün göğe açılmış
Gündeş yazı
Begonyalı pencere
ŞİİR
İşte yine sığmıyorsun hiçbir kitaba
Sen ey uçurumdan çekilen şiir
Hangi sürgünden dönüyorsun kimbilir
Bir elinde üçüncü mevki tren bileti
Bir elinde de kış çiçeği
Sevdiğin bir gençkız için
ABLAM İÇİN GAZEL
Ablam çiçekli basma giyerdi.
Gurbet ustasıydı,
Sıla mı, hüzün saatlerimi?
Eylülün ilk haftasıydı.
Saçlarını tarasa akıp giderdi onlarca keder.
Darılsa bana kumral bir yalnızlığa başlardı.
Verandanın köşesinde siyah- beyazdı sesi.
Ablam yaşasaydı solgun şarkılar söğlerdi.
Eylül müydü albümden düşmüş sonbahar mı?
Ne güzel güldü bütün özlemi sarardı.
Bir gün kalbi kuş uçmayan atlaslara gömüldü.
Yaşasaydı kuş olup Cezayir menekşelerine konardı.
YAZ BAŞLANGICI BİR AŞK EZGİSİ
Her şey bir başlangıçtı başaklar bile
Kırlar dağlar deniz kenarları
Denize inen sokakların kuşları.
Durup baktım yapraklar başlangıçtı
Sonra evler pencerelerinden fesleğen sarkıtan
Akşamüstünün buğusu, bugünün sonu
Kırgın bir kuşun denize doğru uçuşu
Başlangıçtı sevgimize biliyor musun
Vakit yoktu aşka nasıl bulmuştuk
Ertelenmiş bir başlangıçtı efsane kıldık
Leylak kokusu sızdıran evleri, sokakları
Geçip gitmiştik bir gülümseme bırakarak
Vakit yoktu açık denizleri özlemeye
Fesleğen sulamaya pencere önünde
Bir tenhalığı yaşamaktan bakışmaya bile
Şaşırdım doğrusu nasıl bulmuştuk aşkı
Her şey her zaman bir çığlıktı
Tenha bir istasyonda okuduğun
Bir suç işler gibi okuduğun öğlesonu
Her şey bir başlangıçtı sevgimize
Çılgın yaz çiçeklerine, yediveren güllere,
Kalbinin hızla akışı bile sevgilim.
Ah bir sevdaydı şurada çınlayan sesin
Geceyarıları beni umarsız bekleyişin,
Sanki bir çiçek sergisiydi karanlıkta gözlerin
BOŞLUKTA
yanımdaki masada üç genç kız
üç güzel kız sarı saçları
bir beyzbol kepinin altındaydı
uzak bir şehre eğimliydi gözleri
cep telefonları çaldı çalacaktı
denize sokulan küçük beyaz ayaklar
gibiydi oturuşları duruşları
hiçlikte kaybolmuştular
belki kimselerin arayacağı yoktu
belki sevgileri acı tadındaydı
bir kırlangıcın yuvadan uçup gitmesi
gibiydi can sıkıntıları
yatılı okul mezunuydu acıları
evlerinden uzaktaydılar
belli ki bir boşlukta kaybolmuştular
yanımdaki masada üç güzel kızı
öylece buldum bir beyzbol kepinin
altındaydı sarı saçları
kalkıp gittiler boşlukları kaldı
sevdaları kimbilir neyin ardındaydı