Ahlak Nedir?
Ahlak Nedir? Ahlak Kavramı, Ahlak Kitapları
ahlak: İnsanın doğuştan getirdiği ve onu başkalarından ayıran bireysel özelliklerinin, bir başka deyişle huylarının tümü.
Hulk sözcüğünün çoğulu olan ahlak, bu tanımın dışında kimi anlamlar da taşır. Söz gelimi, kişinin sonradan kazandığı alışkanlıklar, iyiyi kötüden ayırabilmek yeteneği de ahlak kavramının içine girer.
Türkçede ahlak karşılığı olarak önerilen aktöre sözcüğünün, bir toplumda kişilerin uymak zorunda oldukları davranış kuralları biçiminde tanımlanması ise sözcüğün yukarıdaki anlamları göz önüne alındığında yanlıştır. Çünkü ahlak kavramının önce kişiye özgü ve ayrı, sonra toplumsal yaşayışın oluşturduğu ortak bir nitelik taşıdığı unutulmamalıdır. Bencillik, önce bireysel bir özelliktir, toplum yaşayışına yansıdığı ve kişiler arası ilişkileri etkilediği an toplumsal bir kurum halini alır. “Yalnız kendi çıkarını düşünmek yanlıştır” kuralı, toplumsal yararı amaçlayan bir ahlak ilkesidir ve yalnızca toplum açısından doğru olanı kapsar. Oysa ahlak kavramı iyiyi de, kötüyü de aynı oranda içerir.
Kavram tek başına iyi ve kötü diye ikiye ayrılamaz. Ayrımı yapan toplumdur. Toplumsal değerler açısından bakınca iyi ya da kötü ahlak ayrımı yapılabilir. Buradaki değerler kavramının, toplum yapısına bağlı, geçerli bir görüşçe belirlendiği de belirtilmelidir. Görüldüğü gibi bu anlam karışıklığı ahlak kavramının tek bir açıdan değerlendirilmesinden doğmaktadır. Nitekim bilim olarak ahlak (ilm-i ahlak), iyi ile kötünün ayırt edilebilmesi için ölçüler koymak biçiminde tanımlanmaktadır. Ahlak biliminin alanı ve inceleme konusu yaptığı davranış kuralları, kavramın anlamının karıştırılmasına yol açmıştır. Açıktır ki, kuralları koyan ahlâktır. Kurallar toplumsal ahlakı oluşturmakta, ama kuralları bireylerin davranışları belirlemektedir.
İslamî düşünüşte ahlak, daha çok bireysel açıdan ele alınmış, kişilerin doğuştan iyi ya da kötü ahlaklı oldukları kabul edilmiştir. Peygamber’in şu sözleri de bunu gösterir: “Bir dağın yerinden kalktığını işitirseniz, tasdik ediniz, ama bir kişinin huyunu bıraktığını işitirseniz, tasdik etmeyiniz; çünkü çok sürmez, yine yaradılıştan olan niteliğine döner.”
Böylece ahlakın kaynağı olarak dinî görürüz. Ahlak kuralları Kur’an’dan ve hadislerden çıkarılır. Yalnız burada, bir bilim olarak ele alınan ahlakın, Platon ve Aristo’nun izlerini taşıdığı görülür. Hükemâ denilen İslam filozofları, bilimleri sınıflarken Platon ve Aristo’yu izlemişler, felsefeyi (hikmet) şu dört kola ayırmışlardır: Metafizik (mâba’d-üt-tabia), psikoloji (ma’rifet-ün-nefs), mantık ve ahlak. Bu dört koldan en çok ahlakın inceleme konusu olduğu ileri sürülebilir.
Toplumları örgütlemeyi amaçlayan dinlerin, temelde ahlakî bir kurum olduğu düşünülürse bu kaçınılmazdı. Nitekim ortaçağda da Hıristiyan ahlakının geçerli olduğunu, sanayinin gelişimi sonucu son bulan kilise egemenliğinin yerini burjuvaziye bıraktığını ve burjuva ahlakının geçerli olduğunu biliyoruz.
Diğer İslam ülkelerini dışta tutarsak, Türklerde de İslamiyetin kabulüyle birlikte, yeni dine bağlı bir ahlak anlayışının gelişmeye başladığı görülür. Kutadgu Bilig (Bk.), Atebetul-Hakayık (Bk.) Türkçe yazılmış ilk ahlâk kitaplarıdır. Tasavvuf ise, temelde ahlaktan yola çıkar. Daha başlangıçta Ahmet Yesevî hikmetlerinin (Bk. Divan-ı Hikmet) ahlakî bir nitelik taşıdığını da biliyoruz.
Sonraları Anadolu’da gelişen tasavvufî edebiyatın, Divan şiirinin, halk şiirinin, aralarında ayrılıklar olsa da, hep belli bir ahlak görüşünü yansıttıkları da bilinmektedir. Rastgele seçilmiş şu dizeler bunu kanıtlar:
Nice şirin demiş bunu dânâ
Ki olur sabr ile koruk helva (Şeyhî)Bu meseldir ki iden kimse bulur
Daima hain olan hâli olur (Taşlıcalı Yahya)Hoş meseldir bu ehl-i irfanda
Söz tutan hiç kalur mu yabanda (Vesim Abbas)Eylesen tûtîye ta’lim-i edâ-yi kelimâ
Sözü insan olur amma özü insan olmaz (Fuzûlî)Mizana ur görüştüğün ahbâbı elhazer
Rehber tasavvur eylediğin rehzen olmasun (Nevres-i Kadim)Muzaffer vakt-i fursatta adûdan intikam almaz
Mürüvvetmend olan nâkâm-ı düşmenle kâm almaz (Ragıp Paşa)İnsana sadakat yakışır görse de ikrâh
Yardımcısıdır doğruların Hazret-i Allah (Ziya Paşa)
Gerçekten, Divan şiirinde, hakimane dediğimiz şiirler, belli bir ahlak anlayışını ve dünya görüşünü yansıtan şiirlerdir. Tasavvufî halk edebiyatında ise daha yalın ve açık bir biçimde görülür bu tavır:
Az söz erin yüküdür çok söz hayvan yüküdür
Bilire bir söz yeter sende hüner varışaSen sana ne sanırsan ayruğa da anı san
Dört kitabın manası budur eğer varışa (Yunus Emre)Mü’minlik bahsin edenin
Hırs u nefsi ölü gerek
Hak sıfatın gözliyenin
Kıldan ince yolu gerek (Hatâyî)Şah Hatâyî’m edem bu sırrı beyan
Kâmil midir cahil sözüne uyan
Bir baştan ağlamak ömredir ziyan
İki baştan muhip yâr olmayıncaPir Sultan’ım aydur dünya fanidir
Kırkların sohbeti aşk mekânıdır
Kusura kalmıyan kerem-kânıdır
Gönülde karası olan gelmesin
Genellikle İlm-i Ahlak adını taşıyan klasik ahlak kitapları ise konuyu nazarî ve amelî olarak iki bölümde ele alırlar. Birinci bölümde ahlakın kaynağı araştırılır ve görev, hak, karakter, irade gibi konular üzerinde durulur. îkinci bölümde ise kişinin toplum içindeki yükümlülükleri incelenir.
Ahlak Kitapları
İslam düşünürleri bilimleri sınıflarken ahlakı felsefe (hikmet) içinde düşünmüşler, ahlakın kurallarını Kur’an ve hadislerden çıkarmışlardır.
Bir ahlak kitabı genellikle şu konuları kapsar: Doğruluk, alçakgönüllülük, cömertlik gibi iyi huylar ve bunlara ulaşmanın yolları, ana ve baba hakkı, komşuya karşı görevler, evlilik, yurt sevgisi, askerlik, çeşitli sanatlarla uğraşma ve bunlarda benimsenmesi gereken yollar, sözünde durmak, hainlik etmemek, v.b.
İslami Türk edebiyatında ahlak kitapları, edebiyata yön veren düşünce ortamının temelini oluştururlar. Üstelik, “ahlakî eserlerin çoğu, sanat anlayışı ve üslûba verilen önem bakımından, geniş anlamıyla edebi eserlerin sınırları içine de girer.” (A.S. Levend).
Ahlakın kuralları dinden çıkarıldığı için, ahlakî bir yapıt aynı zamanda dinî ve tasavvufi bir yapıt da sayılabilir. Bu durumda tek ölçü, yapıtın ana amacı ve kapsadığı ana düşüncelerdir. Çeviriler dışında iki yüze yakın ahlak kitabı saptayan A.S. Levend, konularına ve amaçlarına göre bu yapıtları şöyle sınıflandırılıyor: Genel ahlak; Siyâsetnameler; Nasihatnameler; Mevıza yollu eserler; Ahlakî güzel sözler; Fütüvvet-nameler; Kâbûsname çevirileri; Kelile ve Dimne çevirileri; Hikâyelerle süslenmiş ahlakî eserler; Ahlakî fıkralar ve hikâyeler; Atasözleri; Türlü eserler.
Genel ahlakla ilgili yapıtlara, Atebetü’l-Hakâyık (Edip Ahmet), Mahbûbû’l-Kulûb (Ali Şir Nevâî), Ahlak-ı Alâî (Kınalızade Ali), Mir’atü’l-Ahlak (Şemsettin Sivasî), Mekteb-i Edeb (Muallim Naci); mevıza yollu yapıtlara, Ahlaki M ev’ ıza (Kemalpaşazade); ahlaki güzel sözlere, Nazm-ı Sad Kelime-i Hazret-i Ali (Vahdeti), Tecâribü’l-İnsan (Vahid); öykülerle süslenmiş ahlâki yapıtlara, Heşt-Bihişt (Bihişti Ramazan), Nakş-i Hayal (Azeri İbrahim), Nefhatü’l-Ezhâr (Nev’izade Ataî); ahlakî fıkralara, İbretname (Lamiî), Nihâlistân (Nergisî), Hayâl-i Behçet-âbad (Abdi, Abdullah Vassaf); ahlakla ilgili konulan kapsayan türlü yapıtlara, Şerefü’l-İnsan (Lamiî), Kavâidü’l-Mecâlis (Gelibolulu Ali) gibi kitaplar gösterilebilir.
KAYNAKÇA
Atilla Özkırımlı, Türk Edebiyatı Tarihi; Agâh Sırrı Levend, Ümmet Çağında Ahlak Kitaplarımız, TDK Belleten 1963; Mehmet Ali Aynî, Türk Ahlakçıları, 1939.