Dostoyevski Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri

Dostoyevski Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri

Dostoyevski, Fyodor (Mihayloviç) (d.11 Kasım 1821, Moskova – ö. 9 Şubat 1881, Petersburg), Rus romancı ve öykü yazarı.

İnsanın iç dünyasının en gizli kalmış yönlerini erişilmesi güç bir saydamlıkla yansıtan yapıtlarıyla 20. yüzyıl roman anlayışı üzerinde derin ve evrensel bir etki bırakmıştır.

Gençlik Yılları ve Edebiyata Başlaması

Dostoyevski
Dostoyevski

Kültürlü, soylu sınıftan gelen Turgenyev ve Tolstoy gibi çağdaşı öteki büyük Rus yazarlara göre Dostoyevski çok farklı bir ortamda yetişti. Babası Yoksullar Hastanesi’nde çalışan eski bir ordu cerrahı, annesi bir tüccarın kızıydı. Dostoyevski, annesinin yardımıyla evde başladığı öğrenimini özel bir okulda sürdürdü. Yaz aylarını Tula’daki aile çiftliğinde geçirerek babasının sert ve acımasız davranışlanndan bir ölçüde uzaklaşma olanağı buldu. On beş yaşındayken annesini yitirdi. Okulu bitirdikten sonra Petersburg Askeri Mühendislik Okulu’na girdi (1837). Ağır ders ve talimlerden fırsat bulduğu zamanlarda, özellikle şiddet ve cinayet konularını işleyen melodram türünden kitaplar okumaya başladı. Bu arada Rus ve Avrupa edebiyatının önde gelen adlarının yapıtlarıyla da tanıştı. Kişiliğinin biçimlendiği okul yılları konusunda pek az şey bilinmekle birlikte, arkadaşlarının hareketli gece yaşamından geri kalmadığı ve büyük özverilerde bulunma, idealistçe dostluklar edinme ve ün sahibi olma hayalleri kurduğu anlaşılmaktadır.

Okulunu bitirdikten kısa bir süre sonra edebiyatla uğraşmak için askerlikten ayrıldı (1844). Kendi serfleri tarafından öldürülen babasından çok küçük bir miras kaldığından, maddi durumu pek iyi değildi. 1846’da yazdığı ilk romanı Bednye Lyudi’yi (İnsancıklar,1954, 1995) bir arkadaşı aracılığıyla ünlü edebiyat eleştirmeni Vissarion Belinski’ye gönderdi. Onun, roman kahramanının gizli dünyasını yansıtmadaki sanatsal becerisini öven Belinski, gelecekte büyük bir yazar olabileceğini belirtti.

İnsancıklar yeni bir yazara özgü teknik aksaklıklar taşımakla birlikte, ilk Rus toplumsal romanı sayılabilecek bir yapıttır. Romanda öksüz bir kıza duyduğu aşkı içli ve babaca bir sevecenlikle gizlemeye çalışan yoksul ve yaşlı bir katibin saygınlık kazanmak için yürüttüğü umutsuz mücadele anlatılır. Sevdaya düşmüş yoksul insanların , çağdaş toplumun acımasız koşullarına kurban olmuş insanların trajik çıkmazı eşsiz bir kavrayışla dile getirilir. Roman kahramanının çatışmalarını, onun iç dünyasından yola çıkarak incelediğinden ve yoğun bir psikolojik ilgiyle trajediye yeni bir boyut kattığından, Dostoyevski’nin konuyu ele alış biçimi, okuyuculardan coşkulu bir ilgi gördü. Gerçekten de Dostoyevski, bu yaklaşımıyla Rus gerçekçi romanında yeni bir okulu başlatmıştı.

Genç Dostoyevski, ilk yapıtıyla sağladığı ünden sonra kendisine büyük ilgi gösteren edebiyat çevrelerinde ve sosyete salonlarında kişisel görünümüyle etkileyici olmayı başaramadı.

Kısa boyu, kili rengi küçük gözleri, sinirden sürekli seğiren dudakları ve sakar davranışlarıyla hastalıklı bir kişi izlenimi uyandırıyordu. Alışık olmadığı bu toplumsal ortamdan kaçmak için edebiyat çalışmalarına sığındı ve çok geçmeden bir başka kısa roman olan Dvoynik’i (1846; Öteki,1978, 1987) yazdı.

Kendisini ortadan kaldırmaya çalışan bir benzeriyle çatıştığı sarınsına kapılan küçük bir memuru anlatan romanın “bölünmüş kişilik” teması, okuyucularca sıkıcı bulundu ve Dostoyevski’nin, Belinski’nin de desteğini yitirmesine yol açtı. Bununla birlikte aynı tema, sonraki ünlü romanlannda
da önemli bir rol oynadı.

Dostoyevski’nin daha sonra yayımladığı Hozeyka (1847; Ev Sahibesi, 1951, 1994), Byeli noçi (1848; Beyaz Geceler, 1934, 1986) ve Slaboye Sertze (1848; Bir Yufka Yürekli, 1957, 1991) adlı yapıtları da fazla ilgi uyandırmadı.

Sonraki yapıtlarında görülecek olan düşünce, imge ve anlatım tekniklerinden örnekler taşıyan ve genç bir kızın inatçı üvey babasına duyduğu aşkı anlatan Netoçka Nezvanova (1849; Netoçka Nezvanova,1937, 1997), Dostoyevski’nin okuyucuların gözünde eski konumunu kazanmasını sağlayabilecek iddialı ve kapsamlı bir romandı. Ne var ki bir süre sonra devlet düzenini yıkmaya
çalıştığı gerekçesiyle tutuklandığından, bu romanının yalnızca üç uzunca bölümü yayımlanabildi; böylece edebiyat yaşamının da ilk dönemi kapanmış oldu.

Dostoyevski’nin ilk öykü ve romanlarında, ele aldığı kişilerin duygu ve düşüncelerine ilişkin yoğun çözümlemeler arasında yer yer içedönük psikolojik ve ruhsal irdelemeler de görülür. Bu yapıtlar, soluk bir biçimde de olsa, onun gelecekteki yaratıcılığını harekete geçiren ana doğrultuyu dışa vurur.

Sürgün Yılları: Sibirya Sürgünü

Çar I. Nikolay’ın baskıcı yönetimi altında siyasal ve toplumsal reform hareketinin etkisine girmekte gecikmeyen Dostoyevki, 1847’den sonra Fransız ütopyacı sosyalistlerin görüşlerini tartışmak üzere Mihail Petraşevski’nin evinde düzenlenen haftalık toplantılara katılmaya başlamıştı. Ayrıca yasadışı radikal broşürler basmayı tasarlayan daha dar bir grubun sürdürdüğü gizli toplantılarda da yer almıştı. Batı’dan gelen devrimci düşüncelerin yayılmasından çekinen çarlık yönetimi, Nisan 1849’da Petraşevski Grubu üyelerinin tutuklanmasını emretti. Uzun bir soruşturmadan sonra, aralarında Dostoyevski’nin de bulunduğu 21 kişinin kurşuna dizilmesine karar verildi. Dostoyevski’nin, cezaların indirildiğine ilişkin çarlık fermanının açıklanmasından önce kurşuna dizilme hazırlıkları sırasında yaşadığı korku dolu anlar, belleğinde silinmez izler bıraktı. Bu anının gölgesi sonraki yapıtlarının sayfaları arasında sık sık dolaşır. Dostoyevski’nin ölüm cezası, Sibirya’nın Omsk bölgesinde dört yıl ağır hapse ve er rütbesiyle dört yıl askerlik hizmetine çevrildi.

Dostoyevski cezasını, işlediğine inandığı ağır suçun kefareti olarak kabullendi. Ağır çalışma koşulları içinde birlikte yaşadığı sıradan mahkumların birçoğunu “olağanüstü insanlar” olarak görmeye ve onların acılarını paylaşmaya yöneldi. Zaman zaman ruhsal sarsıntılar içinde boğuluyordu. Uzun yıllar yakasını bırakmayan sara nöbetlerine, kendi deyişine göre, ilk kez bu dönemde yakalandı. Hapishaneye sokulmasına izin verilen tek kitap olan Yeni Ahit’i sık sık okumaya başladı. Hapishane yaşamının acılarını dindirmesine yarayan bu kitap, aynı zamanda İsa’ya yeni bir inançla bağlanmasına ve onu, günahkârları yaşama döndürebilecek tek güç olarak görmesine yol açtı.

Gençlik yıllarının radikalizmi, yerini kurulu düzene boyun eğmeye ve basit insanları kurtarıcı olarak görmeye bıraktı. İsa’nın çile çekerek insanlığı kurtarmaya dayanan öğretisi ve Rus Ortodoks Kilisesi’nin ruhaniliği, gözünde daha derin bir anlam kazandı. Hapishane ona aynı zamanda, horlanan ve ezilen insanları daha yakından inceleme olanağı sağlayan zengin bir malzeme kaynağı oldu.

Dostoyevski 1854’te serbest bırakıldıktan sonra Sibirya’nın Semipalatinsk kasabasında hapishane yaşamından daha sıkıcı olan askerlik hizmetine başladı. Sıkı görev duygusu sayesinde subaylığa yükseldi ve bazı dostlar edindi. Edebiyattan kopukluğunun yarattığı büyük boşluğu kapatmak için kardeşinden sürekli kitap ve dergi istiyordu. 1857’de çocuklu dul bir kadınla evlendi. Mutluluk getirmeyen bu evliliğin yol açtığı yeni mali sorumluluklar, onun edebiyata dönme ve uzun bir sessizlik döneminin ardından eski durumuna kavuşma isteğini artırmıştı. Bu amaçla önce Dyadyuşkin Son (1859; Amcamın Rüyası, 1968, 1973) adlı komik bir öykü yazdı. Bir taşra kasabasının sulu gözlü halkını anlatan öykünün yergici üslubu, Gogol’ü andıran bir bava taşıyordu. Bu öyküyü çok geçmeden daha iddialı bir kısa roman olan Selo Stepauçikovo i ego obitateli (1859; Stepançikovo Köyü, 1948, 1973) izledi. Dostoyevski eleştirmenlerin ilgisini çekmeyen bu iki yapıtın yayımlanmasından kısa bir süre sonra 10 yıl önce zincirler içinde ayrıldığı ve tutkunu olduğu Petersburg’a özgür bir insan olarak döndü.

Edebi diriliş

Kendisini eski bir siyasal tutuklu olarak yüceltmeye hazır olan radikallere sırt çeviren ve onların dini alaya alma gibi düşüncelerini reddeden Dostoyevski, yeni çar II. Aleksandr’ın toplumsal reformlarını de destekleyen bir tutum içine girdi. 1860’ta yapıtlarının ilk toplu basımı yapıldı. Ertesi yıl kardeşi Mihail ile birlikte Vremya dergisini çıkarmaya başladı. Batılılaşma ve Slavcılık akımlarını uzlaştırmayı amaçlayan dergi, iki grubu da Rusya’nın kurtuluşu için kitlelerle birleşmeye zorlayan bir çizgi benimsedi ve kısa sürede tutuldu.

Eleştirmen Apollon Grigoryev ve Nikolay Strahov ile şair Apollon Maykov gibi eski ve yeni dostlar yazılarıyla çevresinde toplandıkları derginin siyasal, toplumsal ve sanatsal görüşlerinin biçimlenmesinde önemli rol oynadılar.

Vremya’da yayımlanan Zapiski iz myortvogo doma (1861-1862; Ölüler Evinin Hatıraları,1933, 1983/Ölü Bir Evden Hatıralar, 1946, 1969/Ölüler Evinden Anılar, 1983, 1988), derginin tanınmasını sağladığı gibi, Dostoyevski’nin eski ününü de canlandırdı.

Turgenyev ve Tolstoy yapıtı övgüyle karşıladılar. Karısını öldürdüğü için ağır hapis cezasına çarptırılan bir adamın anıları biçiminde sunulan bu yapıt, gerçekte Dostoyevski’nin hapishane yaşantısının canlı bir anlatımıdır. Dokunaklı olaylar çerçevesinde, toplumdışına itilmiş kişilerin, özgürlüklerini yitirdikleri için çektikleri acıyı işler.

Aynı sıralarda gene Vremya’da tefrika biçiminde yayımlanan Unijennye i oskorblyonnye (1861; Ezilenler, 1957, 1991), ailesine ve göreneklere karşı çıkarak sevdiği adama kaçan bir kadının öyküsünü anlatır.

Eleştirmenlerin kızgın tepkilerine hedef olmasına karşın okuyucu kitlesince beğenilen yapıtta ilginç tipler yer alır. Duygusal karışıklığın temsilcisi olarak ayrıntılı biçimde çizdiği ilk kadın kahraman Nataşa, çocuk psikolojisine ilişkin derin kavrayışını yansıtan küçük Nelli, inatçı kötü adam Valkovski, hep Dostoyevski’nin sonraki büyük romanlarındaki daha çarpıcı kişiliklerin habercisi gibidir.

Dostoyevski Vremya’dan sağladığı gelirle 1862 yazında, düşünü kurduğu yurtdışı gezisini gerçekleştirme olanağını buldu. Fransa, İngiltere ve İtalya’yı kapsayan bu kısa süreli gezide gördüklerinin etkisiyle “Zimniye zametki o letnih vpeçatleniyah” (1863; Batı Batı Dedikleri: Yaz izlenimleri Üzerine Kış Notları, 1972) adlı ünlü makalesini yazdı. Avrupa uygarlığının kötülüklerine ilişkin gözlemlerinin, Batı zehirinden kurtulmayı başarma koşuluyla, Rusya’yı parlak bir geleceğin beklediği yolundaki inancını pekiştirdiğini açıkladı. Aynı yıl çarlık yönetimi Strahov’un bir yazısı nedeniyle Vremya’yı kapattı. Dostoyevski bu bunalımın ortasında, sara tedavisi görme gerekçesiyle borç para alarak yeniden yurtdışına çıktı. Oysa gerçek amacı Almanya’nın Wiesbaden kentindeki kumar masalarında şansını denemek ve yakın ilişki içine girdiği, dergi yazarlarından Polina Suslova ile buluşmaktı. Her iki konuda da talihi iyi gitmedi. Aşk ve nefret duygularını iç içe yaşayan, garip davranışlı bir kadın olan Suslova ile sürdürdüğü gönül ilişkisi, romanlarında görülen “şeytani kadın” temasına kaynaklık etti.

Rusya’ya dönüşünde eline küçük bir miras geçen Dostoyevski, kardeşiyle birlikte Epoha adlı yeni bir dergi çıkardı. Derginin ilk sayısında Zapiski iz podpolya (1864; Yeraltı Dünyası, 1968/ Yeraltından Notlar, 1973, 2000) adlı romanı yayınlamaya başladı.

Akıl yoluyla bencilliğin dizginlenebileceğine inanan radikal sosyalistleri yerici özellikler taşıyan romanın adsız kahramanı, hiçbir mutlak gerçek tanımayan, her iyiliğin göreli olduğunu savunan, duygularından büyük ölçüde arınmış bir kişidir. Bununla birlikte kendisini de derinlemesine tartmaktan geri durmaz. Kişiliğindeki bu ikiliğin temelinde irade ile akıl arasındaki temel çatışma yatar. Roman, kahramanın iç dünyasını irdelemeye verdiği önem açısından, Dostoyevski’nin kahramanlarına yaklaşımında bir tutum değişikliğini yansıtır. Bu içedönüşün odak noktası, gerçek ve kabul edilebilir bir dünyada kendi ortamından kopmuş insanın ruhsal durumudur. Yeraltından Notlar, içerdiği ahlaksal, dinsel, siyasal ve toplumsal düşüncelerin benzer motifleri taşıması bakımından, sonraki büyük romanlar dizisine bir felsefi giriş niteliğindedir.

Büyük romanlar dönemi

1864 ve 1865 Dostoyevski için bir dizi talihsizlikle geçti. Kansı ile kardeşini yitirdikten ve borca batmış dergisi kapandıktan sonra, alacaklıların hapis tehditleri üzerine, bir yayımcıdan aldığı avansla Avrupa’ya kaçtı. Tek umudu, artık tutkunu haline geldiği kumardı. Evlenme düşüncesiyle yanına çağırdığı Suslova’nın Wiesbaden’de kendisini terk etmesinden sonra bütün parasını rulette yitirerek giysilerini bile rehin bırakmak zorunda kaldı. Otel faturalannı ödemek ve Rusya’ya dönmek için borç aramaya koyuldu. Bu arada bir derginin yayın yönetmenine mektup yazarak kısaca konusunu anlattığı Prestupleniye i nakazaniye (1866; Suç ve Ceza, 1945, 1995, 2 cilt) romanının karşılığında avans istedi. Gelen parayla Ekim 1865’te Rusya’ya döndü.

İlk yayımcısına söz verdiği romanın teslim tarihine bir ay kaldığından, Anna Snitkina adlı genç bir stenograf tuttu ve onun yardımıyla İgrok (1866; Kumarbaz, 1941, 1990) adlı romanını zamanında bitirdi. Kumar tutkusunu ve Suslova’yla aşk-nefret ilişkisini işleyen güçlü bölümlerin yer aldığı bu yapıtın ardından, hapishane günlerinden beri tasarladığı Suç ve Ceza’yı tamamlamaya girişti.

Suç ve Ceza bir bakıma paranın temel bir sorun olarak ele alındığı toplumsal bir romandır. Buna bağlı olarak radikal gençlerin maddeci yaklaşımını işler. Bu gençlerden biri de romanın yoksul düşmüş kahramanı Raskolnikov’dur. Topluma başkaldırmış nihilist düşünceli bir kişi olan Raskolnikov, iyilik ve kötülük arasında sürekli bocalar. Yaşamın canlı gerçeklerinden koparak her şeye akıl düzeyinde bakar. İnsancıl amaçlar uğruna kötü araçlara da başvurmanın meşru olduğu düşüncesinden hareketle bir cinayet işler; yaşaması için hiçbir neden görmediği aptal, sağır ve hasta bir tefeci kadını öldürür. Hapishanede geçirdiği yıllar, ahlak yasalarını çiğnemesine yol açan düşünsel kibrinden kurtulmasını, giderek sıradan ve talihsiz insanlara yaklaşmasını sağlar. Mutluluğun akla dayalı bir yaşam anlayışıyla değil, çile çekerek kazanılabileceğini öğrenir.

Romanda Marmeladov ve karısı, fahişe Sonya ve Svidrigaylov gibi ikincil kişilikler de ustaca çizilmiştir. Polisiye öykülerin okuyucuda yarattığı gerilim duygusuna, insan davranışlarını zorlayan felsefi, dinsel ve toplumsal öğeler aracılığıyla yeni bir boyut katan Suç ve Ceza, kısa sürede başarı kazandı. Romanın taşıdığı yenilikler, anlatı yoğunluğu ve suçlular ile ahlakça bozulmuş kişilerin en gizli kalmış yönlerini aydınlatan manevi pırıltı, eleştirmenleri ve okuyucuları hemen büyüledi.

1867’de Snitkina ile evlenen Dostoyevki, alacaklılardan ve yardım isteyen akrabalardan kurtulmak için karısıyla birlikte yeniden yurtdışına çıkarak dört yıl Rusya’dan uzak kaldı. Alçaltıcı bir yoksulluk içinde geçen bu dönem boyunca ülkeden ülkeye dolaştı. Bütün bu güçlüklere, sara nöbetlerine, vazgeçemediği kumar tutkusuna, ilk çocuklarının trajik ölümüne katlanan genç karısı, bağlılığını bir an yitirmeden ona gerçek aşkı tattırdı.

Dostoyevski bu ağır yaşam koşullan altında da sendelemeyerek ikinci başyapıtı olan İdiot’u (1868-69; Budala, 1941, 1990) yazdı.

Rus basınında yer alan bir cinayet davasından yola çıkan romanda, iyilik ve inançla dolu olan Mışkin’in çevresiyle ilişkileri anlatılır. Şehvet, açgözlülük ve günahı temsil eden bu kişiler, Mışkin’in ahlak duygularını bir tür sınamadan geçirirler. Mışkin saf inancı ve ışıltılı kişiliğiyle çevresindekileri büyülemekle birlikte, görev duygusu, sevecenlik ve kardeşçe sevgi konusundaki çağrılarından hiçbir sonuç alamaz. Yaşadığı olaylar, İsa’nın Ferisilerle ilişkisini simgeler. Sonunda iyiliğiyle etkilediği insanlar mutsuzluğa mahkum olurken, kendisi de delirir.

Bir roman için aldığı avansı tüketerek sıkıntıya düşen Dostoyevski, hazır para bulmak için yazdığı Veçni muj’da (1870; Ebedi Koca, 1955, 1984) kansını baştan çıkaran kişiden öç almaya çalışan bir kocanın psikolojik çözümlemesini yaptı. Bu arada “Büyük Bir Günahkarın Yaşamı” başlığı altında birbiriyle bağlantılı beş romanı içerecek geniş kapsamlı bir yapıt üzerinde çalışmaya başladı. Tanrı’ya ve insanlığa karşı iğrenç suçlar işleyen, ama geçirdiği çetin manevi hesaplaşmalar sonunda, bak ettiği acıları çekerek kurtuluşa eren bir kahramanın çevresinde kurmayı tasarladığı bu yapıtı hiçbir zaman yazamadı. Gene de sonraki üç romanında, hazırladığı taslakta yer alan düşüncelerden, sahne ve kişiliklerden önemli ölçüde yararlandı. Bu romanların ilki 1869’da başlayıp 1872’de tamamladığı Besi’ydi (Ecinniler/Cinler, 1969, 2000).

Ecinniler’in konusunun kaynağı, ihanete yönelmesinden kuşkulanan devrimci arkadaşlarının öldürdüğü Moskovalı bir öğrenci konusunda basında çıkan sansasyonel haberlerdir. Hareketli ve çarpıcı olaylarla dolu olan romanda, devrimcileri ahmak ve alçak kişiler olarak tanıtan bir yergi havası egegemendir.
Bu kişilerin seçtiği kurban olan Şatov, Dostoyevski’nin devrime karşı ideolojik muhalefetini yansıtır. Romanın odak kişisi, karmaşık bir kişiliği olan Stavrogin’dir. Çekici kişiliğiyle romandaki liberal ve devrimci kişiliklerin yanı sıra devrimden dönen Şatov’la Krilov’u da etkileyen Stavrogin’in kadınları
kendine bağlayan bir yönü de vardır. Tanrı’ya inancını yitirdiğinden, doğuştan içinde var olan iyilik duygusu körelmiştir. Dostoyevski’nin didaktik yaklaşımına karşın, duygusal ve ideolojik öğeleri bağdaştıran sanatsal gücü, yapıtın öfke dolu bir propaganda romanı düzeyine düşmesini önler.

Dostoyevski Ecinniler’i yazmaya başladıktan bir süre sonra hastalandı ve yeniden mali sıkıntıya düştü. Yapıtın yarıda kalmasından korkan yayımcısının gönderdiği parayla Petersburg’a dönme olanağını buldu. Romanının sağladığı başarıyla yeniden aydın çevrelerin toplantılarında aranan bir kişi oldu.

1873’te tanınmış dostlarının yardımıyla tutucu bir haftalık dergi olan Grajdanin’in başına geçti. Ne var ki, yaptığı işi bağlayıcı bulduğundan ve aşırı gerici olan derginin sahibiyle anlaşamadığından, bir yıl sonra istifa etti. Bu arada karısı büyük bir beceriklilikle onun yapıtlarının yayımlanması işini üstlenerek ellerine yüklüce bir para geçmesini sağladı.

Dostoyevski, Grajdanin’e yazdığı Dnevnikpisatelya (1873-1881; Bir Yazarın Günlüğü, 1975) başlıklı köşe yazılarını, 1876’da ayrı bir aylık yayın olarak çıkarmaya başladı. Bunu bir yılı aşkın bir süre devam ettirdi; 1880 ve 1881’de de bazı ek sayılar yayımladı. Güncel olaylar üzerine görüşlerini, edebiyat anılarını ve eleştirilerini, bazen de öykülerini içeren bu yayını, aynı zamanda geniş kapsamlı toplumsal, siyasal ve dinsel sorunlara ilişkin çarpıcı düşüncelerini yayan bir araç olarak kullandı. Çok sayıda okuyucu toplayan Bir Yazarın Günlüğü, Dostoyevski’nin yaşamını, felsefesini ve başta son iki romanı olmak üzere yapıtlarını incelemek isteyenler açısından da önem taşır.

Dostoyevski Podrostok (1875; Delikanlı, 1946, 1989, 2 cilt) adlı romanında evlilik dışı bir çocuğun, babasının sevgisini kazanmak amacıyla gittiği Petersburg’daki serüvenlerini anlatır. Avrupa aydınının çöküşü ile Rusya’nın benzersiz ve yetkin kozmopolit yapısı arasındaki ikiliği temel alan bu romanda, kahramanlarının düşünce, duygu ve eylemlerinde ifadesini bulan psikolojik etkenleri kendisinin ve kahramanlannın iç çatışmalarıyla sergiler. Ana konunun birkaç yan konuyla düğümlendiği bu roman, genellikle onun öteki yapıtlarının gerisinde sayılmıştır.

Dostoyevski Bratya Karamazovi’yi (1879-1880; Karamazof Kardeşler, 1940, 1991) yazmaya başladığında, artık ülke çapında tanınan ünlü bir yazardı. Tanınmış yayımcı ve yazar N. A. Nekrasov’un cenaze töreninde konuşma onuru ona verildi. Petersburg Bilim ve Sanat Akademisi’nin edebiyat bölümüne seçilerek saygın bir konum kazandı.

1880’de şair A. Puşkin’in ölüm yıldönümünde yaptığı konuşmada (Batı Çıkmazı: Puşkin Üzerine Konuşma, 1975) Rusya’nın insanlık tarihindeki rolüne ilişkin görüşleriyle, ağırbaşlı ve seçkin dinleyici kitlesinin duygularını bile ayağa kaldırdı. Bütün bunlara karşın, Petersburg yakınlarında küçük bir tatil kasabası olan Staraya Russa’da karısı ve çocuklarıyla birlikte sakin bir yaşam sürmeyi yeğ tuttu. Yürüyüş ve roman çalışmasıyla geçen buradaki düzenli yaşamı içinde, yazıcılığını üstlenen karısının yardımıyla son romanını bitirdi.

Dostoyevski’nin yazarlık yaşamı boyunca değindiği önemli temaların bir arada işlendiği bir roman olan Karamazof Kardeşler, çıkarcı ve şehvet düşkünü bir babanın , herbiri ayrı annelerden olma dört oğlunun sevgi, nefret, günah ve tutkuları çerçevesinde sürüp giden bir inanç arayışını, Tanrı’ya ulaşma çabasını temel alır. Hristiyanlık idealiyle özdeşleştirilen en küçük kardeş Alyoşa, yaşamın anlamından çok yaşamın kendisini sevmektedir. Dmitri de yaşamı sever, ama yaşamın anlamını kavramaktan uzak kalır. Yaşamdan çok yaşam anlamı üzerinde duran İvan, romanda en önemli yeri tutar.

İvan’da görülen kararsız duyguların temelinde, insanoğlunun Tanrı ile evrensel mücadelesi yatmaktadır. Bir başkaldırıdan yola çıkarak sonunda Tanrı’nın yarattığı dünyaya karşı metafizik bir isyana varan
Ivan, Dostoyevski’yi inanç arayışına yönelten “lanetlenmiş sorular”la uğraşır. Bu temel sorunun yanıtı, evrensel uyumdaki gize, akılla değil, yürek, duygu ve inançla erişilebileceğini belirten keşiş Zosima ‘ nın vaazıyla verilir. Zosima’nın bu ilkesini, Alyoşa’nın başkahraman olacağı bir dizi romanla somutlaştırmak isteyen Dostoyevski, bu işe başlama fırsatını bulamadan ölür.

Dostoyevski, günümüzde en çok okunan 19. yüzyıl yazarları arasında yer alır. Bunun nedeni, belki de yapıtlarında iki dünya savaşı arasındaki kuşağı rahatsız eden ahlaksal, dinsel ve siyasal sorunları etkileyici bir biçimde dile getirmiş olmasıdır. F. Nielzsche, A. Malraux ve J. P. Sartre gibi yazarlar
Dostoyevski’nin kendileri ve kuşakları üzerindeki etkisini açıkça belirtmişlerdir.

Dostoyevski, Batılı ülkelerin edebiyat ve düşün yaşamında önemli bir rol oynamış, özellikle varoluşçuluğun temel kaynaklarından biri sayılmıştır. Yapıtlarının birçok tanınmış Sovyet romancısını etkilediği de söylenebilir.

Dostoyevski Eserleri

Romanlar

  • (1846) Bednye lyudi; Türkçe yayım adı: İnsancıklar
  • (1846) Dvojnik: Türkçe yayım adları: “İkiz,” “Öteki”
  • (1849) Netochka Nezvanova; Türkçe yayım adı: Netochka Nezvanova
  • (1861) Unizhennye i oskorblennye; Türkçe yayım adı: Ezilmiş ve Aşağılanmışlar
  • (1862) Zapiski iz mertvogo doma; Türkçe yayım adı: Ölüler Evinden Anılar
  • (1864) Zapiski iz podpolya; Türkçe yayım adı: Yeraltından Notlar
  • (1866) Prestuplenie i nakazanie; Türkçe yayım adı: Suç ve Ceza
  • (1867) Igrok; Türkçe yayım adı: Kumarbaz
  • (1869) Idiot; Türkçe yayım adı: Budala
  • (1872) Besy; Türkçe yayım adı: Ecinniler
  • (1875) Podrostok; Türkçe yayım adı: Delikanlı
  • (1881) Brat’ya Karamazovy; Türkçe yayım adı: Karamazov Kardeşler

Kısa Öyküler

  • (1847) Roman v devyati pis’mah; Türkçe yayım adı: Dokuz Mektupları Romanı
  • (1847) “Gospodin Prokharchin”; Türkçe yayım adı: “Mr. Prokharçin”
  • (1847) “Hozyajka”; Türkçe yayım adı: “Ev Sahibesi”
  • (1848) “Polzunkov”; Türkçe yayım adı: “Polzunkov”
  • (1848) “Slaboe serdze”; Türkçe yayım adı: “Bir Yufka Yürekli”
  • (1848) “Chuzhaya zhena i muzh pod krovat’yu”; Türkçe yayım adı:  Kıskanç Koca
  • (1848) “Chestnyj vor”; Türkçe yayım adı: ” Namuslu Bir Hırsız
  • (1848) “Elka i svad’ba”; Türkçe yayım adı: ” Bir Noel Ağacı Ve Düğün
  • (1848) Belye nochi; Türkçe yayım adı: Beyaz Geceler
  • (1857) “Malen’kij geroj” ; Türkçe yayım adı: “Küçük Kahraman”
  • (1859) “Dyadyushkin son”; Türkçe yayım adı: “Amcanın Rüyası”
  • (1859) Selo Stepanchikovo i ego obitateli; Türkçe yayım adı: Stepançikovo Köyü
  • (1862) “Skvernyj anekdot” ; Türkçe yayım adı: “Tatsız Bir Olay”
  • (1865) “Krokodil” ; Türkçe yayım adı: “Timsah”
  • (1870) “Vechnyj muzh” ; Türkçe yayım adı: “Ebedi Koca”
  • (1873) “Bobok” ; Türkçe yayım adı: “Bobok”
  • (1876) “Krotkaja” ; Türkçe yayım adı: “Uysal Bir Ruh”
  • (1876) “Muzhik Marej” ; Türkçe yayım adı: Köylü Marey
  • (1876) “Mal’chik u Hrista na elke” ; Türkçe yayım adı: Mesih’in Noel ağacı Boy de
  • (1877) “Son smeshnogo cheloveka” ; Türkçe yayım adı: “Bir Adamın Düşü”

Diğer Eserleri

  • Yaz İzlenimleri Üzerine Kış Notları (1863)
  • Bir Yazarın Günlüğü (1873–1881)

Benzer İçerikler:

Başa dön tuşu