Delalet Nedir?
Delâlet Nedir?
‘Delalet‘ kelimesinin sözlük anlamı:
delâlet (a.i. çoğulu delâlât)
1. gösterme, yol gösterme, kılavuzluk, alâmet olma.
2. iz, işaret.
Delâlet, herhangi bir söz, durum ve hareketin belli bir anlam ve hükümle bağlantısını ifade eden bir kavramdır. Klâsik eserlerdeki tanımı ise şöyledir: Bir şeyin anlaşılmasının başka bir şeyin daha anlaşılmasını gerektirmesi durumudur.
Şu hâlde burada iki unsur söz konusudur: Biri herhangi bir söz, durum veya hareket gibi var olan bir şey; diğeri de onun gösterdiği, işaret ettiği anlam, kavram, hüküm gibi başka bir şeydir. Bu iki unsurdan ilkine dâll (=delâlet eden, gösteren, işaret eden), ikincisine de medlûl (=delâlet edilen, gösterilen, işaret edilen) denir.
Delâletin türleri: Dâll anlamlı bir söz olabileceği gibi, söz dışı bir şey de olabilir. Bu nedenle delâleti biri lafzî delâlet (=sözlü delâlet) ve diğeri gayr-i lafzî delâlet (=söz dışı delâlet) olmak üzere ikiye ayırıyoruz:
1. Lafzî delâlet: Kendi içinde üçe ayrılır:
a) Aklî delâlet (=akla dayalı delâlet): Zihnin gösteren/işaret eden ile gösterilen/işaret edilen arasında var olan zorunlu ve doğrudan bir ilişki aracılığıyla bir bilgiye ulaştığı akla dayalı delâlettir: Kendisini görmediğimiz hâlde insan sesinin onun varlığını göstermesi gibi.
b) Tabî’î delâlet (=doğal delâlet): Zihnin gösteren/işaret eden ile gösterilen/işaret edilen arasındaki psikolojik, fizyolojik bir ilişki aracılığıyla bir bilgiye ulaşmasıdır: Bir insanın “Off!” demesinin onun sıkıldığını, “Ah!” demesinin acı çektiğini göstermesi gibi.
c) Vaz’î delâlet (=uzlaşıya dayalı delâlet): Gösteren/işaret eden ile gösterilen/işaret edilen arasındaki -yukarıda belirtilen ilişkiler dışında- örf, müşterek kültür, ortak ve kabul görmüş bir iletişim, kullanım ve bir uzlaşıya dayalı ilişki ile zihnin bir bilgiye ulaşmasıdır: “Kalem” sözünün yazı yazan aleti göstermesi gibi.
2. Gayr-ı lafzî delâlet: Bu da kendi içinde üçe ayrılır:
a) Aklî delâlet: Tüten bir dumanın ateşin varlığını göstermesi gibi,
b) Tabîî delâlet: Kızaran veya solan bir yüzün utanmayı ve korkuyu, hızlı atan nabzın heyecanı ya da bir rahatsızlığı göstermesi gibi,
c) Vaz’î delâlet: Başı aşağı sallamanın kabul anlamını, harfler de dahil olmak
üzere belli işaretlerin belli sembolik değer ve hükümleri göstermesi gibi, Görüldüğü gibi delâlet, birtakım işaretlerden yola çıkarak kavramlara ulaşmayı ifade etmektedir.
Dikkat!
Bu sınıflandırmada “lafzî” ve “gayr-ı lafzî delâlet” olmak üzere iki gruba ayrılan delâlet türlerinin her ikisinin de alt gruplarında aynı terimler kullanılmıştır. Bu yüzden alt grup-lardaki delâlet türlerinin hangi ana gruba ait olduğunu göstermek için burada “lafzî-vaz’î”, “lafzî-tabî’î” ya da “gayr-ı lafzî-vaz’î”, “gayr-ı lafzî-tabîî” gibi hem ana grupları hem de alt grupları birlikte gösteren terimler kullanılmıştır.
Beyanın asıl konusu değişmez (=sâbit) anlam taşıyan, bir fikir veya duyguyu en iyi, tutarlı ve doğru şekilde ifade etmeye yarayan, akıl, idrak ve duygu alanına giren bütün bilgi objelerini ifade edebilen lafzî-vaz’î delâlettir: Örnek olarak “kalem” sözcüğünün yazı yazma aleti olma durumu ile ilgisi; örf, kültür ve müşterek bir iletişim kararma, kısacası uzlaşıya dayanan bir alâkadır.
Delâlet ilişkisinin daha iyi anlaşılması için konu ile ilgili mevcut yaklaşıma da kısaca değinmekte yarar vardır.
Göstergebilimde de aynı konuda çeşitli sınıflandırmalar yapılmıştır. Bunlardan yaygın olanı şu üçlü tasniftir:
1. Belirti: Dış gerçeklikle ilgili olan ve bir şeyi aktarma ya da iletişim amacı taşımayan, doğal, istemdışı ve sebep-sonuç ilişkisi taşıyan özellikteki bir işarettir: Ateşin dumana, bazı belirtilerin de bir hastalığa delâlet etmesi, göstermesi gibi.
2. Görüntüye dayalı gösterge-ikon: Gösteren ile gösterilen arasındaki gerçek bir benzerliğe dayanır. İletişim amaçlı olduğu için bir bilgi aktarma görevi vardır. Bir kişinin fotoğrafı, karakalem ya da yağlıboya resmi bu tür göstergelerdendir.
3. Simge-sembol: Anlamı sebep-sonuç ilişkisine değil anlaşmaya, uzlaşmaya dayalı, iletişim ve bilgi aktarımı değerine sahip bir işaret biçimidir. Güvercin (resmi değil) barışın sembolüdür, barışı simgeler. Bir dili oluşturan sözcükler de bu sınıfa girer.
Dilbilim de belâgat gibi bütün bu işaretleri değil; dille ilgili olanları konu edinir ve inceler. Dil-dışı olanlar da dahil olmak üzere bütün bu sistemi ise göstergebilim (=semiyoloji) adı verilen özel bir bilim dalı inceler.
“Dâll” kendi dışında bir şeyden haber veren, onun varlığına işaret eden onu gösteren bir unsurdur. Belâgat bu unsurun söz olanı ile ilgilenir. “Medlûl” bu sözün gösterdiği şey, yani gösterilendir. Bu ikisi arasındaki ilişkiye “delâlet” denir.
Beyan lafzî-vaz’î delâleti mutâbakat, tazammun ve iltizâm olmak üzere üç kısma ayırarak inceler:
a) Mutâbakat: Bir nesneyi ya da kavramı ifade etmek üzere kullanılan lafzın o nesnenin bütününü göstermesine denir: “Arslan” sözcüğünün bilinen yırtıcı hayvanı göstermesi gibi. Bu durumda söz sadece o anlam için konulmuştur.
b) Tazammun: Bir sözün, gösterdiği nesnenin unsurlarından ya da özelliklerinden bir kısmına işaret etmesine denir: Bir insan için kullanılan “arslan” lafzı ile o hayvanın yalnızca cesaretinin ve gücünün kastedilmesi gibi.
c) İltizâm: Bir lafzın, o lafzın “mutâbakat” yoluyla gösterdiği nesne veya anlamı değil, zihnin o nesne ile ilgili ya da ilgili olduğunu varsaydığı bir başka nesne veya anlamı göstermesidir: “Dövmek” kavramını gösteren kelimenin insan zihninde bu fiili yapanı, yani döven ve bu fiilin üzerinde gerçekleştiği dövüleni çağrıştırması ya da göstermesi iltizamdır. Beyanda mutabakata hususî anlamda vaz’î delâlet, tazammun ve iltizâma ise bu delâletlerde lafızlar temel anlamlarının dışında kullanıldığı için yine hususî anlamda aklî delâlet denir.
Beyan bu üç delâlet yolundan hangisinin edebiyat dili açısından daha değerli olduğunu da inceler. Genellikle iltizam ve tazammun, mutabakattan daha beliğ ve değerli kabul edilir. Bu yaklaşım, belâgatte açıklık (=vuzûh) esas olmakla birlikte, bu açıklığın maksadın çıplak gerçekle değil, anlaşılmazlığa düşmemek şartıyla belli ölçüde kapalı olarak ifadesine verilen önemi de gösterir.
Kaynak: Prof. Dr. M. A. Yekta SARAÇ, Eski Türk Edebiyatına Giriş: Söz Sanatları