İkinci Kuşak Hece Şairleri ve Özellikleri
İkinci Kuşak Hece Şairleri ve Özellikleri
HECENİN II. KUŞAĞI VE RİTMİN ZAFERİ
1900-1910 yılları arasında doğmuş ve çoğu kitap hacminde eser de yayımlamış pek çok şair sayılabilir. Fakat dönemlerinin karakterini oluşturan ve temsil yetkisine sahip olan şairler, dönemin ortalamasını pekiştiren örneklerden çok, ürünlerinin niteliği ile edebiyat ortamını belirleyen ve kendisinden sonrakileri etkileyen adlardır. Bu yüzden Cumhuriyet’in hemen öncesinden başlayıp 1930’ların ortalarına kadar etkili olmuş şairler içerisinde birkaç ana öbek belirlemek yerinde olur.
Bunlardan ilki Hecenin II. Kuşağı diye adlandırılması gereken öbektir. En önemli temsilcileri;
- Ahmet Hamdi Tanpınar (1901-1962),
- Ahmet Kutsi Tecer (1901-1967),
- Necip Fazıl Kısakürek (1905-1983),
- Ahmet Muhip Dıranas (1908-1980),
- Cahit Sıtkı Tarancı‘dır (1910-1956).
İkinci öbek Memleket Edebiyatı başlığı adı altında ele alınacak olan şairler, üçüncü öbek ise Ercüment Behzat Lav (1903-1984) ve Nazım Hikmet gibi hem biçim bakımından yenilikler getiren hem de içerikte döneminin eğilimlerinden ayrılan şairlerden oluşur.
Adını ilk kez Altın Kitap dergisinde yayınlanan “Musul Akşamları” şiiriyle duyuran Ahmet Hamdi Tanpınar, Dergâh, Milli Mecmua, Hayat, Görüş, Ülkü, Varlık, Oluş, Kültür Haftası ve Aile dergilerinde şiirlerini yayımladı. Bütün şiirlerini ömrünün sonlarında Şiirler (1961) adıyla kitaplaştırdı. Ölümünden sonra ise Bütün Şiirleri (eklemelerle, 1976), Şiirler (1999) adlarıyla yeni baskıları yapıldı. Tanpınar’ın düşüncelerinde Yahya Kemal’in, şiirlerinde ise daha çok Ahmet Hâşim’in etkisi görülür.
Şiirinin bir başka yönü Bergson felsefesinden kaynaklanan ‘zaman’ kavramıdır. Onun eserlerinde zaman, basit bir süreklilik değil, çok katlı ve karmaşık bir akıştır. “Ne İçindeyim Zamanın”, “Bursa’da Zaman” şiirleri bu kavramın işlendiği örneklerdir.
Bir gün İcadiye’de veya Sultantepe’de,
Bir beste kanatlanır, birden olduğun yerde
Bir kâinat açılır, geniş, sonsuz, büyülü,
Bu günün rüzgârında yıkanan mazi gülü
Dağılır yaprak yaprak hayalindeki suya
Bir başka gözle bakarsın ömür denen uykuya (Bir Gün İcâdiye’de)
Bu kuşağın şairlerinden “Nerdesin?” şairi Ahmet Kutsi Tecer de ilk şiirlerini Dergâhta yayımlayanlardan. Yaşarken Şiirler (1932) adlı kitabı yayımlanan şairin bütün şiirleri Ahmet Kutsi Tecer’in Kişiliği, Sanat Anlayışı ve Tüm Şiirleri (V.Timuroğlu, 1980) adıyla yayımlanmıştır.
İlk şiirlerinde ölüm, yalnızlık, hüzün gibi bireysel temaları işlerken, daha sonra dönemin genel havasına uygun düşen halk kültürü motiflerine, ülke gerçeklerine yöneldi. Özellikle Ülkü dergisi çevresinde yaptığı etkinlikler, saz şiiri geleneğinin son büyük temsilcilerinden Âşık Veysel’i entelektüel kültür ortamına tanıtması ile 1930’ların ortalarından itibaren şiirimizde halk kültürü ve folklorik öğelerin alabildiğine yaygınlaşmasına yol açmıştır. Kuşağının şairleri arasında folklorik öğelere en çok ilgi duyan isim olarak dikkati çeker. Bu yönüyle Memleket Edebiyatı çerçevesi içerisine girer. Halk şiirinin söyleyiş ve biçim özellikleri onun şiirindeki estetik değerin en önemli kaynağıdır. Ahmet Kutsi’nin şiirleri canlı bir Türkçe ve ritmik ses yapısı ile örülmüştür.
Popüler kültürde “Fahriye Abla” şiiriyle tanınıp sevilmiş olan Ahmet Muhip Dıranas, Türk şiirinde hecenin son halkası kabul edilir. 1926’dan beri dergilerde yayımlanmış ürünlerini Şiirler (1974) adıyla ömrünün sonlarına doğru kitaplaştırdı. Ahmet Muhip, Cumhuriyet döneminin dil ve duyarlılık bakımından en dikkati çeken şairlerinden birisidir. Vezin ve kafiyeyi bırakmayan şair, hece ölçüsünün alışılmış kalıplarını kırarak kendi sesini oluşturmayı başarmıştır. şiirlerinde ses ve ahenk ile özgün imgeler ve anlam kaynaşmış durumdadır. Bireysel konuları derinlikli bir duyuşla işlemiştir.
Buğulandıkça yüzü her aynanın
Beyaz dokusunda bu saf rüyanın
Göğe uzanır -tek, tenha- bir kamış
Sırf unutmak için, unutmak ey kış!
Büyük yalnızlığını dünyanın. (Kar)
Edebiyatımızda özellikle “Otuz Beş Yaş” şiiriyle yer edinmiş bulunan Cahit Sıtkı Tarancı, Hecenin II. Kuşağı’ndan burada sözü edilecek olan son şairdir. Şiire heceyle başlamış, sonra serbest tarzda da yazmış olan Tarancı şiirlerini Ömrümde Sükût (1933), Otuz Beş Yaş (1946), Düşten Güzel (1952) ve Sonrası (1957) adlı kitaplarında toplamıştır. Ziya Osman Saba’ya yazdığı mektuplardan şiir hakkındaki düşüncelerini öğrendiğimiz Tarancı da bu kuşağın öteki şairleri gibi birey olarak insanın dünya üzerindeki durumunu, ölüm karşısındaki çaresizliğini ve yaşama sevincini derinlemesine ele alan şiirler yazmıştır. Şiirlerinde sese, âhenge önem verişi ile duygunun ritme dönüşmesi çabasına tanık olunur.
En başarılı temsilcilerinden bir kısmını burada tanıttığımız, Necip Fazıl, Ömer Bedrettin vd. Hecenin II. Kuşağı şairlerinin Millî Edebiyat akımının başlattığı yalın Türkçe ve hece vezni mücadelesinin gerçek bir zaferi olduğu söylenebilir. İlk kuşağın şairlerinde görülen biçim arızaları, duyuş tarzındaki yüzeysellik bunlarda görülmez.
Bu kuşağı oluşturan şairlerin ortak özellikleri:
1. Şiirlerinde halk şiiri özellikleri ile birlikte özellikle Fransız sembolistlerinin belirgin bir etkisi vardır.
2. Biçimde ve özde bir titizlik göze çarpar. Ses ve ahenk öğeleriyle, özgün imge ve anlam öğeleri sıkı bir kaynaşma içerisindedir.
3. İster insanın bireysel duygu ve durumları konu edinilsin, ister başka temalar işlensin derinlikli ve incelmiş bir duyarlılık asıl amaçtır.
4. Önceki hececilerde sık görülen kavramın şiire sokulması yerini anlamın sezdirilmesine bırakmıştır.
5. İlk kuşağın didaktik ve epik söyleyişine karşın bu kuşak şairleri büyük ölçüde lirizmin peşindedir.
6. Şiirin amacı yine şiirin kendisidir. Yani saf şiir anlayışına sahiptirler.
Kaynak: Doç. Dr. Yılmaz DAŞÇIOGLU, Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri