Ali Cengizkan
Ali Cengizkan Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri
Prof. Dr. Ali Cengizkan (D: 29 Ekim 1954, Ankara) Şair, yazar, akademisyen.
Ali Cengizkan, ortaöğrenimini TED Ankara Koleji’nde tamamladı. 1978 yılında ODTÜ Mimarlık Fakültesi’ni bitirdi. Bir süre Ankara’da serbest mimarlık yaptı. 1981 yılında ODTÜ Mimarlık Bölümü’nde eğitim asistanı olarak çalıştı. 1994-1998 yılları arasında aynı bölümün başkanlığını yürüttü. Bu bölümde öğretim görevlisi olarak çalışmalarını sürdürmektedir.
İlk şiir kitabı olan “Senlere” (1980) ile 1981 yılında Akademi Kitabevi Şiir Başarı Ödülü’nü kazanan Ali Cengizkan, Türkiye Yazıları ve Yarın dergilerinin yazı kurullarında görev aldı. Şiirlerinde çağdaş Türk toplumunun sorunlarına, bireysel ve toplumsal duyarlılığını ustaca birleştirerek eğildi (Bağımlı Şiir, 1986). Şairliğinin yanı sıra, şiir üzerine yazıları ve şiir çevirileriyle de tanınan Cengizkan, yapıtlarını Türkiye Yazıları, Adam Sanat, Broy, Gösteri, Oluşum, Somut, Türk Dili, Varlık, Yazın, Yusufçuk gibi dergilerde yayımladı.
Ramis Dara şair için şöyle söylemektedir:
“Ali Cengizkan, şiirlerinde estetik boyu kucaklamasının yanında, şiirin yaşamda yeri, karşılığı olmasını isteyen bir şairdir. Bu nokta da onu, kendi şiiri içinde bir tür öyküselliğe götürmektedir. Şair genellikle akıp giden ya da ilerde insanların ulaşacağı yaşamdaki bir an, bir çizgi, bir bir durumla ilgilenmektedir. Cengizkan’ın şiirinin önemli iki özelliği vardır: Yer yer yoğun bir siyasallığı içermesi ve ince alaya yaslanması.”
“Ozanım ben / Halka tanıklıktır görevim” diyen şairin, olgunluk yıllarında yazdığı şiirlerde, içerik bakımından daha evrensel bir tutumu benimsediği ve oluşturmaya çalıştığı yeni şiirin içeriğine uygun bir biçem arayışına yöneldiği gözlenmektedir (Öğle Suyu, 1997).
Ali Cengizkan’ın Eserleri
- Senlere, (1980)
- Çocuk Ömrümüz, (1982)
- Yunan Dosyası, (1983)
- Yürüyüşler ve Duruşlar, (1984)
- Bağımlı Şiir, (1986)
- Ankara Ankara Güzel Ankara, (1987)
- Sürek Avında Dünya, (1994)
- Öğle Suyu, (ODTÜ Ormanı’nın 40. yılı için 40 metin, 1997)
- Şairin Nergisi, (2000)
- Kırmızı Gün, Beyaz Gece, Toplu Şiirler 1977-2009, (2009)
- Şiir ve Yaşam (poetika_ genişletilmiş baskı; 2021).
Ödülleri:
- 1981 Akademi Kitabevi Şiir Başarı Ödülü
- 1982 ODTÜ Edebiyat Kulübü Ödülü
- 1983 Toprak Şiir Ödülü (Hasan Hüseyin Jüri Özel Ödülü)
- 1983 Abdi İpekçi Dostluk ve Barış Ödülü
- 1995 Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü
- 2010 Yunus Nadi Ödülleri – Sosyal Bilimler Araştırması Ödülü (Mimar Kemalettin kitabı ile)
- 2022 – Ulusal Mimarlık Ödülleri – Fikir Sunumu Dalı Ödülü
Ali Cengizkan Şiirlerinden Örnekler
ALACA AYDINLIKTA
Yıkıcı dost’a
Gel de yürürken hiç konuşmayalım
Bir yanımız güvercinler, parke taş altımızda
Bırak Çıkrıkçılar Yokuşu orda dursun
Nasılsa vur emri çıkartıldı adımıza.
Nasılsa biz demeyi öğrendim, nasılsa
Şimdi ben dedikçe de sen geliyorsun aklıma.
Dünya bizim dışımızda, nesneler dışımızda
Konuşmak anlamsız, vur emri var hakkımızda.
Sevgiler de vurulur, bunu biz biliyoruz
Nesneleşen sevgilerle, yüzükle, gülücükle
Giysinin üstünde duruşunu ondan seviyorum
Gövdenin içinde kıpırdayışı ondan.
İnsandan kaçanlar olur yurt dışına
Sevmekten kaçanlar olur aile-içinde,
Kaçanlar olur yaşamaktan, yaşamları boyunca
Ve vur emri çıkartılır bizim adımıza.
Bırak Çıkrıkçılar Yokuşu orda dursun
Tüllerle, koltuklarla, yatak ve yorganıyla,
Bırak arkamızdan gelsin tarihçiler
Ve aramızı belirlesin omzundaki küçük çanta.
Gel, ve artık hiç konuşmayalım
Bir yanımız güvercinler, parke taş altımızda
Bırak Çıkrıkçılar Yokuşu orda dursun
Nasılsa vur emri çıkartıldı adımıza.
HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK
Taş düştüğü yerde kaya
Taş düştüğü yerde gömülür bir boşluğa
Hey nöbetçi, bu kör karanlığa
Dokun, yansın ellerin, yansın ellerin.
Ellerinden dudağına ve ağzına taşan o meyve
Kırların ürperişi gibi gözlerinden her an geçen istek
Gidiyorsan gidersin, odalar geride kalır
Bırak şu ellerini, menekşeleri, ölümü; bırakırsın.
Ölüm babamdı ceplerinden hergün birşey çıkan
Küçük bir gönye, gül kapçıkları
Paçalarında biriken çamur kalıpları
İki ayakkabıydı kapımızın önüne konan.
Aç avcunu, kayalıklara çarpan dalgalardan
Ne kaldı işte buruşuk yanaklardan
Hırsın, kösnünün, acının kestiği acılardan
Suyla kesildi gitti dudağın kenarındaki tuz.
Tuzun ve tozun kesiştiği yerdesin, sözün kırıldığı duvar
Yansıtır kimlerin kaldığını iki ateş arasında
Bir otelin pervazları kanar ve isiyle
Gökmedrese kapısında güzelim bir nakış daha.
Bakış ve dokunuş, o tılsımlı kuş, nereye gitti
Nerde bitti kalemin yazdığı düş, dumanın
Boğduğu gülüş, iki gözüm
İki gözüm, sözüm bitti.
Vatikan’da Roma’ya bakarak çırpınan ve bağıran körü
Sıvas’ta minareden seyreden sağır duyar,
Yine de dünya aynasına bakıyorum, iki gözüm
İki gözüm, çıkartamadım yüzümü…
Yanakları eğitim yanığı askerin avcundasın, Metin abi
Yönün neresi, sağ yanındaysan söz ve kösnü
Sol yanındaysan yine söz ve kösnü
Eksik olmayacak, eksik olma, belleğimizden.
AZ KAN ÇOK TER
Dökmekle kendini yükümlü sanıyor, zafer!
Çünkü her kapının ardında bir küçük kuş öter,
Her paspasın altında bir anahtar, büyüklüğünü
Onu bulan anlar. Tanınmamış gibi davranmak
Nedense karanlığı deler sanılır… Oysa ter
Kan ve karanlıkla birliktedir hep, birlikte ve
El ele gezer yarasalarla, bağda, vınlayarak
Kulakların dibinde, çünkü bilir onlar, mekânın
Her gece yeniden açıldığını, her bağın iki
Mekân anlamına geldiğini zamanla el ele, ve hele
Güzergâhından sapsın yolcu, hele elinde keser
Ve çapa, köşeden dönsün, elinde kayısı dolu sepetle
Entarisini savuran kız kimliğinde, her gün, her
Güneş
Batar.
Kan
Dökmekle kendini yükümlü sanıyor, zafer;
Yanılıyor!