Andre Gide

Andre Gide Kimdir?

Andre Gide Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri

André Paul Guillaume Gide (d. 22 Kasım 1869, Paris – ö. 19 Şubat 1951, Paris, Fransa).
1947’de Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Fransız yazar, hümanist ve ahlakçı.

Andre Gide

Ailesi ve Gençliği

Babası Paul Gide, annesi Juliette Rondeaux’dur. Ailenin tek çocuğuydu. Babası köylü kökenli, güneyli bir Huguenot, annesi ise uzun zaman önce Rouen’a yerleşmiş Normandiyalı Katolik bir ailenin Protestan eğitimiyle yetişmiş kızıydı. Andre, sekiz yaşındayken Paris’teki Alsace Okulu’na gönderildi. Durmadan hastalandığı için öğrenimi sık sık kesintiye uğradı. Babasının 1880’de, erken yaşta ölümü üzerine, artık tek kaygısı oğlunun sağlığı olan annesinin katı otoritesi altında yetişti. Çoğunlukla eve kapatılarak kayıtsız özel öğretmenler ve annesinin mürebbiyesi tarafından eğitildi.

On üç yaşındayken Rouen’da, yaşamını tümüyle değiştiren duygusal bir olay yaşadı. Akrabalarını ziyarete gittiği bir gün, 15 yaşındaki kuzeni Madeleine Rondeaux’yu diz çökmüş ağlayarak dua ederken gördü. Madeleine ona, annesinin babasını aldattığını öğrendiğini ve bunu gizlemek zorunda olduğunu söyledi. Andre kıza âşık oldu ve yaşamı boyunca bağlanacağı şeyi bulduğunu düşündü. Sonradan bu sahne La Porte etroite (1909; Dar Kapı, 1931,1969,1991) adlı yapıtındaki olayların eksenini oluşturmuş ve Si le grain ne meurt (1926: Tohum Ölmezse) adlı otobiyografisinde de yer almıştır.

Gide, 1889’da Alsace Okulu’nda sınavını verdikten sonra, bundan böyle yaşamını yazarak, yolculuk ederek ve müzikle uğraşarak geçirmeye karar verdi. Madeleine’e olan bağlılığını yazarak yüceltmeyi gizlice aklına koymuştu; böylece onun sevgisini kazanacağını umuyordu. Ne var ki adını kullanmadan kendi parasıyla bastırdığı otobiyografik nitelikteki ilk kitabı Les Cahiers d’Andre Walter (1891; Andre Walter’in Defterleri), ne Madeleine’i ne de okuyucuları memnun etti. Kitap, sonraki yapıtlarının çoğu gibi, birinci şahsın ağzından anlatılıyordu ve ileride Gide’e büyük başarı kazandıracak olan itiraf tarzında yazılmıştı.

Simgeci Dönemi

Aynı yıl, okul arkadaşı yazar Pierre Louys, Gide’i şair Stephane Mallarme‘nin düzenlediği ve sembolizm akımının merkezi olan ünlü “Salı akşamları”na götürdü. Gide bir süre sembolist estetik kuramlarının etkisinde kaldı. Le Traite du Narcisse (1891; Narkissos Üzerine İnceleme), Le Voyage d’Urien (1893; Urien’in Yolculuğu). La Tentative amoureuse (1893; Aşka Teşebbüs) bu dönemin yapıtlarıdır.

Gide, 1893’te Kuzey Afrika’ya ilk yolculuğunu yaptı. Bu yolculukla, katı Protestan eğitiminin ve kısıtlamaların getirdiği sıkıntılardan kurtulabileceğini umuyordu. Arap dünyası ve onun tümüyle farklı ahlak değerleriyle tanışması içinde boğulduğunu hissettiği Victoria dönemi tutucu toplum ve cinsellik anlayışından kurtulmasına yardımcı oldu. Toplumsal ikiyüzlülük karşısındaki bu tam olgunlaşmamış başkaldırısının bir sonucu da, Gide’in kendi eşcinsel eğilimlerinin farkına varmaya başlamasıydı. Gene de, tutuculuğun zincirlerinden kurtulma sevinci, Fransa’ya döndükten sonra Paris’teki sanatçı toplantılarının kendi deyimiyle “boğucu havası” içinde eriyip gitti. Aynı dönemde yazdığı Paludes’de (1894; Batak, 1996), bu çevreleri yerdi. Yapıt, sürekli karanlık mağaralarda yaşayan ve gözlerini hiç kullanmadıkları için görme duyularını yitiren hayvanlar üzerine bir meseldi. Gide, Batak’ı yazmakla intihardan kurtulduğunu söylemiştir.

1894’te yeniden Kuzey Afrika’ya gitti ve burada tanıştığı Oscar Wilde ile Lord Alfred Douglas’ın yüreklendirmesiyle, baskı altında tuttuğu eşcinselliğini kabullenmeyi öğrendi. Bu dönemde başladığı ünlü lirik düzyazı şiiri Les Nourritures terrestres (1897; Dünya Nimetleri, 1936, 1959/ Toprağın Yarattığı Nimetler, 1969/Dünya Nimetleri ve Yeni Nimetler, 1989), günah korkusundan kurtuluşunu ve alışılmışın ne kadar dışında olursa olsun kendi dürtülerini izlemesi gerektiğini kabul edişini yansıtıyordu. Annesi hastalanınca Fransa’ya geri dönmek zorunda kaldı. Annesinin Mayıs 1895’te ölmesiyle duyduğu üzüntü Afrika’da bulduğu mutluluğu yeniden gölgelemişti. Dünya Nimetleri’ni bırakıp amaç bakımından onun tam tersi olan tiyatro yapıtı Saül’ü (1903; Saul) yazmaya başladı.

Ekim 1895’te kendisini daha önce reddetmiş olan kuzeni Madeleine Rondeaux ile evlendi. 1896 başlarında La Roque bucağının belediye başkanı seçildi; henüz 27 yaşındaydı ve Fransa’nın en genç belediye başkanı olmuştu. Bu görevini ciddiyetle sürdürürken Dünya Nimetlerim tamamladı. İlk yayımlandığı 1897’de tam bir başarısızlığa uğrayan yapıt, I. Dünya Savaşı sonrasında Gide’in en sevilen ve en etkili yapıtı olacak, insanların içlerinden geldikleri gibi davranmaları yolundaki çağrısı, ancak savaş sonrası kuşaktan hemen karşılık görecekti.

Yaratıcı Dönemi

Gide’in, insanın bireysel değerleri arayışı üstüne son yapıtı, Batak ve Le Voyage d’Urien gibi yergi türünde olan Le Promethee mal enchaîne’dir (1899; Zincire Gevşek Vurulmuş Prometheos). Asıl büyük yaratıcılık dönemi bundan sonraki öyküleriyle başlar. L’Immoraliste (1902; Gayri Ahlâki, 1937/’Ayrı Yol, 1960/’Ahlaksız, 1992), La Symphonie pastorale (1919; Senfoni Pastoral [Kır Senfonisi], 1937, 1972/Pastoral Senfoni, 1972, 1989, 1995) ve Dar Kapı, Gide’in kendi evliliğinden yola çıkarak insan ilişkilerindeki sorunlara çözüm getirme çabalarını yansıtır. Ruhsal sorunlara duyduğu ilgiyle, sanatsal kurgu ve üslubun uyumunu sağladığı bu yapıtlar Gide’in gelişiminde önemli bir aşamayı gösterir. Gide’in anlatı türünde olduğunu söylediği Ayrı Yol ve Dar Kapı, birinci şahsın ağzından aktarılan, basit, ama derin biçimde ironik yapıtlardır. Anlatıcı, görünüşte zararsız olan kendi anılan aracılığıyla, yaşamın, ahlaki açıdan çift anlamlı yönlerini ortaya koyar. Bu yapıtlarda klasik bir yapı ustalığına, an ve yalın bir üsluba ulaşılmıştır.

Gide bu dönemin büyük bölümünü sıkıntı ve tedirginlik içinde geçirdi. Madeleine’e olan sevgisi, kendi deyimiyle yaşamında “mistik bir yöneliş” sağlamıştı, ama bu kadar yakın, sürekli bir ilişkinin, özgürlüğüne ve her türlü deneyimi yaşama isteğine engel olduğunu düşünüyordu. Les Caves du Vatican (1914: Vatikan’ın Zindanları, 1958,1989), büyük yaratıcı döneminin ikinci bölümüne geçişi simgeler. Gide, bu yapıtının öykü değil, bir sotie (kısa yergi oyunu) yani deli ve budala karakterlerin değişik bir anlatım yapısı içerisinde, fars tarzında ele alındığı bir oyun olduğunu söyledi. Kilise karşıtı olduğu gerekçesiyle ağır saldırılara uğrayan Vatikan’ın Zindanları, yazanna birçok Katolik dostunu kaybettirdi. Oysa, Gide’in Katolikliği benimsemeye en çok yaklaştığı yapıtı da oydu.

1900’lerin başlannda, Gide artık edebiyat eleştirmeni olarak geniş ölçüde tanınıyordu. 1908’de, II. Dünya Savaşı’na değin ilerici Fransız yazarları bir araya getiren edebiyat dergisi La Nouvelle Revue Française’in kuruculan arasında yer aldı.

I. Dünya Savaşı sırasında Paris’te önce Kızılhaç Örgütü’nde, ardından savaşta yaralanan askerler için açılan bir dinlenme evinde, son olarak da savaş mültecilerini barındıran Belçikalılar Yurdu’nda çalıştı. 1916″da evlendiğinden beri yaşadığı Cuverville’e dönüp yeniden yazmaya başladı.

Savaş, Gide’in acılannı daha da artırmıştı. 1916’nın başlarında Tanrı’yı arayışını anlatan ikinci bir günlük tutmaya başladı. 1926’da Numcpıid et tu adıyla basılan günlüğünde. “Katoliklik kabul edilir gibi değil, Protestanlık ise çekilmez; gene de kendimi koyu bir Hıristiyan olarak hissediyorum” sözleriyle ifade ettiği gibi dinsel ikilemine bir çözüm getirememişti, ama sonunda suçluluk duygusundan kurtulup gerçek kişiliğini oturtacağı kendi ahlak anlayışını kurmayı başarmıştı. Bundan sonra, geçmişiyle hesaplaşmasını tamamlamak amacıyla otobiyografisi Si le grain ne meurt’ü yazmaya başladı. Yaşamının doğumundan evliliğine değin olan bölümünü anlattığı yapıt, itiraf edebiyatının en güçlü örnekleri arasında sayılmaktadır. Gide’in genç Marc Allegret ile ilişkisi 1918’de evliliğinde ciddi bir bunalıma yol açtı. Umutsuzca kıskançlığa kapılan karısı “dünyadaki en değerli varlığı”nı, Gide’in kendisine yazdığı mektupları yok etti.

Savaştan sonra Gide’de büyük bir değişiklik oldu; yüzü sonraki yıllarda belirginleşen huzurlu ifadeyi kazanmaya başladı. Otobiyografisini yazmaya karar vermesi ve 1918’de de eşcinselliği savunan Sokrates tarzı diyalogu Corydon’u (1924; Corydon, 1943/Sapık Sevgi, 1966) tamamlamasıyla sonunda kendisiyle barışarak iç huzura kavuşmuştu. 1923’te tek çocuğu Catherine doğdu; çok eski bir arkadaşının kızı olan feminist Elizabeth van Bysselberghe’den doğan Catherine, Gide için yeni bir umut olmuştu, ama ertesi yıl yayımlanan Corydon’un aldığı tepkiler onda büyük bir düş kırıklığına yol açtı. En yakın arkadaşları bile kitaba sert eleştiriler yöneltti. Kitabı yayımlamadan önce uzun bir tereddüt geçirmiş olması, Gide’i bu saldırılardan daha çok üzmüştü.

Gide’in bir sonraki yapıtı ve tek romanı olan Les Faux-Monnayeurs (1926: Kalpazanlar, 1942, 1963), kavrayış ve kapsam açısından gerek öykülerinden, gerek sotie’lerinden daha geniş ölçeklidir. Yapıtlarının en karmaşığı olarak kabul edilen Kalpazanlar, okulda ve okul dışındaki yaşamlarında yozlaştıncı etkilere açık bir grup öğrenciyle onların öğretmenleri ve ailelerini ele alır. Gide bu yapıtıyla, Bach’ın Die Künst der Fuge (Füg Sanatı) ile müzikte gerçekleştirdiğini, edebiyatta gerçekleştirmeyi amaçladığını söylemiştir. Kalpazanlarda, günlük yaşama çok yaklaşan aralıklı sahneler ve olayların ilerleyişi içinde Gide’in bütün gözde temaları yer alır.

1925’te Fransız Ekvator Afrikası’na giden Gide, dönüşünde yayımladığı Voyage au Congo’da (1927; Kongo Yolculuğu), Fransa’nın sömürge politikasını eleştirdi. İnsanlık sorunlarına duyduğu derin ilgi yaşamının son dönemlerindeki siyasal etkinliklerini de belirledi. Toplumca dışlanan kişilerin savunucusu olan Gide, suçlular için daha insanca koşullar, kadınlar için eşitlik talep etti. Bir süre komünizme yakınlık duydu. 1936’da büyük umutlarla gittiği Sovyetler Birliği’nde uğradığı düş kırıklığını Le Retour de VU.R.S.S. (1936; SSCB’den Dönüş, 1992) ve Retouches a mon retour de VU.R.S.S. (1937; SSCB Dönüşü Üzerine Düzeltmeler) adlı kitaplarda anlattı.

Son Yapıtları

Karısı Madeleine, 1938’de öldü. Gide’in, günlüğünün Nisan ve Ağustos 1938 arasını kapsayan sayfalarında, karısının ölümü için tuttuğu yası simgeleyen kara bir çizgi yer alır. Uzun süren kopukluktan sonra hastalığı sırasında yeniden beraber olduğu karısı yaşamının en büyük ve belki de tek aşkıydı. II. Dünya Savaşı’yla birlikte Gide geleneklerin ve geçmişin değerini fark etmeye başladı. 1941-42 yıllarında Le Figaro’ya yazdığı bir dizi düşsel söyleşide yeni bir özgürlük kavramı geliştirerek mutlak özgürlüğün hem bireye, hem de topluma yıkım getirdiğini, özgürlüğün geleneklerin disipliniyle bağlantılı olması gerektiğini söyledi. 1942’den savaş sonuna değin yaşadığı Kuzey Afrika’da, edebi bir vasiyet niteliğindeki son büyük yapıtı Thesee’yi (1946; Thesee, 1967) yazdı. Gide için These-us’un öyküsü, geçmişin değerini simgeliyordu: Theseus, Ariadne’nin ipini bırakmayıp gelenekle bağını koparmadığı için Labyrint-hos’tan kurtulabilmişti.

Gide, Haziran 1947’de Oxford Üniversitesi ‘nin Edebiyat Doktoru unvanı vermesiyle yaşamının ilk ödülünü aldı. Bunu, kasım ayında verilen Nobel Edebiyat Ödülü izledi. 1950’de, günlüğünün 80 yaşına değin olan yaşamını kapsayan son cildini yayımladı. Gide’in bütün yapıtları karmaşık kişiliğinin bazı yönlerini yansıtmakla birlikte kendisini en çok, 1889’da yazmaya başladığı, bir milyonun üstünde sözcükten oluşan ve 60 yıldan fazla bir süre içindeki deneyimlerini, izlenimlerini, ilgilerini ve ahlaki bunalımlarını içeren bu eşsiz yapıtında anlatır. Journal, 1889-1939 (1939) ve Journal, 1939-49 (1954) adlı iki ciltte toplanan yapıtın Türk-çede de bazı bölümleri yayımlanmıştır: Günceden Seçmeler (1961) ve Günlük (1963). Gide, bu yapıtının yayımlanmasından sonra artık yazmamaya karar verdi. Son döneminde bir not defterine geçirdiği düşüncelerini içeren Et nunc manet in te (Ve İş Şimdi Sana Kaldı) 1951’de ölümünden sonra yayımlandı.

Gide’in yaşamı boyunca, toplumsal ve bireysel ahlakın en önemli ölçütü olarak bireyin içtenliğini ve kendini tanımasını vurgulaması, onun edebi, toplumsal ve siyasal sorunlara ilişkin hoşgörülü, aydınlık düşünceleriyle bütünleşir. Yaşamının büyük bölümünde tartışmalı bir kişilik olan Gide. uzun süre geleneksel ahlak anlayışının karşısında bireyin özgürlüğünü savunanlara verdiği açık destekten ötürü bir devrimci olarak nitelendi. Bununla birlikte 17. yüzyıl büyük Fransız geleneğinde önemli bir hümanist ve ahlakçı olarak tanınıyordu. Düşüncelerindeki bütünlük ve soyluluk, üslubundaki anlık ve uyum Gide’e Fransız edebiyatının ustaları arasındaki saygın yerini kazandırmıştır.

Türkçede ayrıca, Gide’in yazılarından derlenen Denemeler (1955,1962) ve Franz Kafka‘nın yapıtından Gide’in oyunlaştırdığı Duruşma (1960) yayımlanmıştır. 1903’te yayımlanan Pretextes (Vesileler) ile 1911’de yayımlanan Nouveaux pretextes’in (Yeni Vesileler) Türkçe çevirileri ise Seçme Yazılar (1948, 1966) adlı derlemede yer alır.

Pierre de Boisdeffre’in Vie d’Andre Gide’i (1970-71; 2 cilt, Andre Gide’in Yaşamı) Gide’in standart yaşamöyküsü sayılır.

Andre Gide Eserleri

Deneme

  • Narkissos Üstüne İnceleme (1891)
  • Urien’in Yolculuğu (1893)
  • Aşka Teşebbüs (1893)
  • Bataklıklar (1894)
  • Vesileler (1903)
  • Yeni Vesileler (1911)
  • Ve İş Şimdi Sana Kaldı (1951, ölümünden sonra)
  • Sanat Baskıdan Doğar

Roman

  • Pastoral Senfoni (1919)
  • Kalpazanlar (1926)
  • Dar Kapı (1909)

Otobiyografi

  • Andre Walter’in Defterleri (1892)
  • Tohum Ölmezse (1926)

Şiir ve Düzyazı Şiir

  • Andre Walter’in Şiirleri (1891)
  • Dünya Nimetleri (1897, 1936’da Toprağın Yarattığı Nimetler)
  • Hacı ya da Sahte Peygamber Üzerine İnceleme (1899)
  • Savurgan Evladın Dönüşü (1907)
  • Yeni Nimetler (1935)
  • Thesee (1946)

Tiyatro

  • Saul (1903)
  • Philoktetes (1899)
  • Kral Kandaules (1901)
  • Bat-Şeba (1912)
  • Oidipius (1931)
  • Persephone (1934)
  • On Üçüncü Ağaç (1935)
  • Robert Ya da Genel Çıkar (1944)
  • Dönüş (1946)

Anlatı

  • Ayrı Yol (1902)
  • Dar Kapı (1909)

Öykü

  • Vatikan Zindanları (1914)
  • İsabelle (1957)
  • Kadınlar Mektebi (1929)
  • Robert (1929)
  • Genevieve (1936)

Diyalog

  • Corydon-Sapık Sevgi(1924)

Gezi yazısı

  • Kongo Yolculuğu (1927)
  • Dindiki (1927)
  • Çad Dönüşü 1928)

Anı

  • Journal 1889-1939 (1939)
  • Journal 1939-1949 (1945)

İnceleme/Eleştiri

  • Dostoyevski (1923)
  • Rastlantılar (1924)
  • Kalpazanların Günlüğü (1926)
  • Montaigne Üstüne Deneme (1929)
  • Çeşitli (1931)
  • Henri Michaux’yu Tanımak (1941)
  • Düşsel Söyleşiler (1943)
  • Göz Önüne Alarak (1943)
  • Poussin Öğretimi (1945)
  • Şiir Sanatı (1947)
  • Önsözler (1948)
  • Karşılaşmalar (1948)
  • Övgüler (1948)
  • Chopin Üzerine Notlar (1948)
  • SSCB Dönüşü (1936)
  • SSCB Dönüşü Üzerine Düzeltmeler (1937)

Yergi

  • Zincire Gevşek Vurulmuş Prometheos (1899)

Kaynakça: Temel Britannica & Turkedebiyati.org

Ayrıca bkz. ⇒

Dünya Edebiyatı

Benzer İçerikler:

Başa dön tuşu