Paragraf Sorularında Kullanılan Kavramlar
Paragraf Sorularında Sıkça Kullanılan Kavramlar, Terimler, Sözcükler
Aşağıda; sözcükte anlam, cümlede anlam ve paragraf sorularında sıkça karşınıza çıkan sözcükler ve bunların anlamları verilmiştir. Bu sözcüklerin anlamlarını bilmeniz şüphesiz ki söz konusu sorularla ilgili karşınıza çıkacak soruları daha çabuk ve daha kolay anlamanızı sağlayacaktır, bunun sonucunda ise bu soruları hem daha kolay anlayacaksınız hem de soruyu doğru cevaplama şansınız artacaktır.
Paragraflarda Sıkça Kullanılan Bazı Kelimelerin Anlamları
- Adaptasyon: Uyarlama
- Ağdalı: Anlaşılması güç, karmaşık
- Akıcılık: Sürükleyici olma, okuyanı sıkmama
- Alaturka: Türk geleneklerine uygun
- Anlatı: Hikaye etme
- Bağdaşmak: Uyuşmak
- Banal: Bayağı, sıradan
- Burjuva: İmtiyazlı, seçkin, soylu
- Çağrışım: Hatırlatma
- Çağdaş: Aynı çağda yaşayan, uygar
- Devinim: Hareket, eylem
- Duyarlılık: Hassasiyet
- Dingin: Durgun, hareketsiz, sakin
- Diyalog: Karşılıklı konuşma
- Doğallık: Yapmacıksız, gösterişsiz
- Edimsel: Hareketli, fiili
- Eğreti: Geçici, sınırlı
- Erek: Amaç, maksat
- Fantezi: Sonsuz hayal
- Fonetik: Ses bilgisi
- Güdüm: 1. Yönetme işi, idare. 2. Bilişimde, bir olaylar dizisini, bir süreci veya bir aracı yöneltme ve düzenlemeyle ilgili işlevlerin bütünü.
- İkilem: Çatışma, iki durumdan birini seçme zorunluluğu
- İma: Dolaylı, üstü kapalı anlatma
- İnan: İnanma işi
- İndirgeme: Bir işi daha kolay kısa ve yalın hale getirme
- İşlev: Görev, fonksiyon
- İvedi: Acele
- Jest: El, kol veya baş ile yapılan uyumlu hareket
- Mistik: Aklın erişemediği şey
- Nicelik: Sayılabilen ölçülebilen, azlık, çokluk.
- Nükte: İnce anlamlı, düşündürücü ve şakalı söz, espri
- Özgün: Yalnız kendine has bir nitelik taşıyan, farklı, orijinal
- Payanda: Dayanak
- Realite: Gerçeklik
- Sav: İddia, tez
- Süreğen: Sürüp giden
- Tem: Tema
- Yadsımak: İnkar etmek, yabancı kalmak
- Yazın: Edebiyat
- Yetke: Otorite
- Yoğunluk: Yazıda birçok anlamın bir arada olması
- Salık vermek: Öğüt vermek, tavsiye etmek
- Kanıksamak: Alışmak
- Kurgu: Gerçekliğin farklı alanlarından alınan çeşitli parçaların, doğrudan doğruya, “biçimci” görüşlere uygun olarak birleştirilmesi.
- Adapte: Uyarlanmış
- Ahenk: Uyum, düzen
- Aktüel: Güncel, edimsel
- Alafranga: Batı tarzında, Türk geleneklerine uygun olmayan
- Betik: Yazılı olan şey, kitap, mektup, tezkere, pusula
- Biçem: Üslup, tarz, anlatım biçimi
- Çeşni: Çeşit, tat, hoşa giden özellikler
- Dejenere: Yozlaşmış, aslını koruyamamış
- Diksiyon: Duru, kurallara uygun güzel konuşma
- Dikte etmek: Bir düşünceyi zorla kabul ettirmek
- Dinleti: Bir topluluğa bir şeyler anlatmak, konser
- Doğaçlama: İrticalen, metne bağlı kalmadan içinden geldiği gibi konuşma
- Dramatik: Acıklı
- Ego: Ben
- Empoze: Zorla kabul ettirme
- Etik: Ahlaki, ahlakla ilgili
- Fenomen: Olay, olgu
- Görece: Kişiden kişiye değişebilme durumu
- İçerik: Bir şeyin içerisinde bulunanların tümü, muhteva
- İlinti: İlgi, ilişki
- İmge: Hayal,hülya
- İrdelemek: Detaylı olarak incelemek
- İroni: Alaylı söyleyiş, acıklı ve komik
- Kriter: Ölçüt,kıstas
- Kuram: Kanıtlanmamış, teori, soyut bilgi
- Kitle: İnsan topluluğu
- Nitelik: Bir şeyin nasıl olduğunu belirten, onu başka şeylerden ayıran özellik, vasıf, keyfiyet
- Ödün: Taviz
- Özlülük: Az sözle çok anlam ifade etme
- Özveri: Fedakârlık
- Polemik: Ağız kavgası, sert tartışma
- Salt: Yalnız, tek
- Simge: Sembol
- Tasarı: Proje, plan
- Tinsel: Ruhi, manevi
- Tutarlılık: Çelişen fikirlerin olmaması
- Yaratı: Eser, yapıt
- Yazınsal: Edebi
- Yetkin: Olgun, mükemmel
- Yazınsal yaratı: Edebi eser
- Bilinç Akışı: Kahramanın düşüncelerinin art arda ve düzensiz bir biçimde verildiği teknik.
- Geriye Dönüş: Yazarın, anlattıklarının şimdiki zamanından ayrılarak geçmişe gitmesi.
- Metinler Arasılık: Bir yazarın, başka bir yazarın metninden aldığı parçaları kendi metninin içinde eriterek yeniden yazması.
Ayrıca bakınız ⇒
Açıklık: Yazının herkes tarafından anlaşılır olmasıdır.
Akıcılık: Yazının okunuşunda zorlanma olmaması, yazının rahat okunabilmesidir.
Aktüel: *Güncel. *Yakın zamanda gerçekleşmiş olan.
Anaç: *Yemiş verecek durumdaki ağaç. *Yavru yetiştirecek duruma gelmiş olan hayvan. *İri, kart. *Verimli.
Arı dil: Sade, Öz Türkçe.
Basmakalıp: Özgünlüğü olmayan, değişiklik göstermeyen, bilineni tekrarlayan, harcıâlem, klişe.
Benzetme: Bir şeyin niteliğini anlatmak için o niteliği eksiksiz taşıyan bir şeyi örnek olarak gösterme işi, benzeti, teşbih.
Betimleme: Tasarlama, bir şeyi sözle veya yazıyla anlatma, göz önünde canlandırma, tasvir.
Bezgin: Yaşama veya iş görme isteğini yitirmiş.
Biçim: Şiirlerin kuruluş ve uyak düzenlerine göre olan dış görünüşü, şekil.
Bilinç: İnsanın kendisini ve çevresini tanıma yeteneği, şuur.
Biyografi: Bir kimsenin hayatını konu alan yazılardır.
Bulgu: Araştırma verilerinin çözümlenmesinden çıkarılan bilimsel sonuç, netice.
Çağdaş: *Aynı anda yaşayan. *Çağın şartlarına uygun yaşayan.
Çevirmen: Bir yazıyı veya konuşmayı bir dilden başka bir dile çeviren kimse, çevirici, dilmaç, tercüman, mütercim.
Dağarcık: Bellek. Yaşananları, öğrenilen konuları, bunların geçmişle ilişkisini bilinçli olarak zihinde saklama gücü. Bilgi.
Deneme: Herhangi bir konuda yeni ve kişisel görüşlerle bezenmiş bir anlatım içinde sunulan düz yazı türü.
Devinim: Hareket.
Didaktik: Öğretici.
Doğallık: Olduğu gibi yansıtma durumu. Süse, sanata girmeden anlatma.
Doğaüstü: Doğa yasalarına uymayan, doğa yasalarıyla açıklanamayan, tabiatüstü.
Duruluk: Gereksiz sözcüklere yer vermeme. En kısa yoldan aktarma.
Duyarlık: Duyum ve duyguları algılayabilme yeteneği, hassaslık, hassasiyet.
Duyu: İnsanların ve hayvanların, dış dünyanın uyaranlarını görme, işitme, koklama, dokunma ve tatma organlarıyla algılama yeteneği, duyum.
Duyuş: Seziş. Sezme işi.
Düş: Gerçekleşmesi istenen şey, umut. Gerçek olmayan şey, imge, hayal.
Düşsel: Düş ile ilgili, hayalî.
Düşünsel: Düşünce ile ilgili, düşünce sonucu ortaya çıkan, düşünceye dayanan, fikrî.
Düzyazı: Şiir olmayan söz ve yazı, nesir, mensur, inşa.
Ebru: Kâğıt süslemeciliğinde kitre, kola vb. yapıştırıcılarla yoğunlaştırılmış su üzerine, neft yağı ile sulandırılmış yağlı boya damlatılarak yapılan ve kâğıda geçirilen süs.
Eleştiri: Bir edebiyat veya sanat eserini her yönüyle anlaşılmasını sağlamak ve değerlendirmek amacıyla yazılan yazı türü, tenkit, kritik.
Eleştirmen: Eleştiri yazıları yazan kimse, eleştirmeci, tenkitçi, münekkit.
Estetik: Sanatta ortaya konulan güzellik.
Evrensel: Bütün insanlığı ilgilendiren, âlemşümul, cihanşümul, üniversal.
Fantastik: Gerçekte var olmayan, gerçek olmayan, hayalî.
Gerçeküstü: Gerçeği aşan, gerçeğin üstündeki gerçek, sürrealite.
Göreceli: Kesin olmayan, kişiden kişiye değişebilen.
Gözlem: Bir nesnenin, olayın veya bir gerçeğin, niteliklerinin bilinmesi amacıyla, dikkatli ve planlı olarak ele alınıp incelenmesi, müşahede.
Güncel: O gün yada yakın zaman aralığında geçen her şey.
İçerik: Sözlü veya yazılı anlatımda verilmek istenen öz, düşünce, duygu ve imgelerin bütünü.
İçgüdü: Doğuştan gelen.
İçtenlik: Yapmacıksız, içten geldiği gibi anlatma.
İmbik: Damıtmaya yarayan, damıtma işinde kullanılan araç, damıtıcı.
İmge: Zihinde tasarlanan ve gerçekleşmesi özlenen şey, düş, hayal, imaj, hülya.
İnandırıcılık: Anlatılanların doğru olduğuna inanılmasının sağlanması.
İrdelemek: Bir konunun incelenmesi ve eleştirilmesi gereken bütün yönlerini birer birer incelemek, araştırmak, tetkik ve tetebbu etmek, mütalaa etmek.
İroni: Söylenen sözün tersini kastederek kişiyle veya olayla alay etme. Gülmece.
İşlev: Görev, fonksiyon.
İzlenim: Bir durum veya olayın duyular yolu ile insan üzerinde bıraktığı etki, intiba, imaj.
Kanı: İnanç, düşünce, kanaat.
Karakter: Bir eserde duygu, tutku ve düşünce yönlerinden ele alınan kimse.
Kaygı: Üzüntü, endişe duyulan düşünce, tasa.
Kesit: Ayırıcı özellikleriyle belirlenen süreç, bölüm.
Kişisel: Kişi ile ilgili, kişiye ilişkin, kişinin kendi malı olan, şahsi, zatî.
Köken: Bir şeyin çıktığı, dayandığı temel, biçim, neden veya yer, menşe.
Kuram: Belirli bir konudaki düşüncelerin, görüşlerin bütünü. Sistemli bir biçimde düzenlenmiş birçok olayı açıklayan ve bir bilime temel olan kurallar, yasalar bütünü, nazariye, teori.
Kurgu: Uygulamaya geçmeyen yalnız bilmek ve açıklamak amacını güden düşünce.
Kültür: Bir topluma özgü düşünce ve sanat eserlerinin tümü.
Kültürel: Kültüre ilişkin, kültürle ilgili.
Lirik: Çok etkili, coşkun, genellikle kişisel duyguları dile getiren.
Mistik: Açıklanamayan, akıl dışı.
Nesnel: Objektif, yorumsuz, herkesçe aynı kabul edilen.
Olgu: Birtakım olayların dayandığı sebep veya bu sebeplerin yol açtığı sonuç, vakıa. Edebî eserlerde olayı geliştiren davranış, iş.
Ölçüt: Bir yargıya varmak veya değer vermek için başvurulan ilke, kıstas, mısdak, kriter.
Öz eleştiri: Bir kişinin kendi davranışları üzerine yönelttiği eleştiri, otokritik.
Özgü: Birine veya bir şeye ait olan.
Özgünlük: Başkasına benzememe, ayırt edilebilme.
Özlülük: Az sözle, çok şey anlatma.
Özümlemek: Herhangi bir şeyi öz malı durumuna getirmek, benliğine yerleştirmek.
Özümsemek: Herhangi bir şeyi öz malı durumuna getirmek, benliğine yerleştirmek.
Özveri: Bir amaç uğruna veya gerçekleştirilmesi istenen herhangi bir şey için kendi çıkarlarından vazgeçme, fedakârlık.
Realite: Gerçek.
Sağduyu: Doğru, akla uygun yargılar verme yeteneği, aklıselim, hissiselim.
Salt: İçine, kendisine yabancı hiçbir şey karışmamış, arı. Yalnızca. Duru. Sadece.
Saptamak: Bir şeyi belirgin kılmak, tespit etmek.
Sav: İddia, savunulan düşünce.
Sentez: Yalından karmaşık olana, külliden cüziye, zorunludan olasıya, ilkeden onun uygulanmasına, genel yasadan bireysel duruma, nedenden etkiye, öncülden varılan sonuca giden düşünme biçimi, bireşim, terkip.
Sezgi: Sezme yeteneği, feraset. Açık bir kanıt olmaksızın, olmuş veya olacak bir şeyi anlamak, kestirmek, hissetmek.
Söz Dağarcığı: Bir dilde kullanılan veya bir kimsenin bildiği, kullandığı sözlerin bütünü, söz varlığı, vokabüler, kelime hazinesi.
Süreç: Devam eden zaman. Birbirini takip eden olaylar dizisi.
Şematik: Bir edebiyat eserinin, bir tasarının planı, biçimi.
Tekdüzelik: Tekdüze olma durumu, yeknesaklık, biteviyelik, monotonluk.
Tema: Öğretici veya edebî bir eserde işlenen konu, düşünce, görüş.
Terim: Bir bilim, sanat, meslek dalıyla veya bir konu ile ilgili özel ve belirli bir kavramı karşılayan kelime.
Tip: Hikâye, roman, tiyatro gibi uzun anlatıma dayalı edebî eserlerde kişi kadrosu içinde yer alan ve belli bir düşüncenin, topluluğun zihniyetini ve ideolojinin temsilciliğini yüklenen kişi.
Tutarlılık: Anlatılanların birbirini tutması, birbiriyle çelişmemesi.
Tutku: Güçlü istek ve eğilimin yöneldiği amaç.
Tutum: Tutulan yol, davranış.
Üslup: Sanatçının görüş, duyuş, anlayış ve anlatıştaki özelliği veya bir türün, bir çağın kendine özgü anlatış biçimi, biçem, tarz, stil.
Varsayım: Bir an için var olduğunu düşünme.
Virtüöz: Herhangi bir müzik aracını büyük ustalıkla çalabilen sanatçı.
Yalınlık: Açık, süsten ve zorlamadan uzak, kolayca anlaşılabilen anlatım, sadelik.
Yapıt: Bir emek sonucunda ortaya konulan ürün, eser.
Yazım: Bir dilin belli kurallarla yazıya geçirilmesi, imla.
Yazın: Olay, duygu, düşünce ve hayallerin dil aracılığı ile biçimlendirilmesi sanatı.
Yazınsal: Edebî.
Yeğlemek: Diğerlerinden daha üstün görüp bir şeye yönelmek, yeğ tutmak, tercih etmek.
Yeti: Bir işi yapabilme gücü.
Yetkin: Gerekli seviyeye ulaşmış, mükemmel.
Yorum: Bir yazının veya bir sözün, anlaşılması güç yönlerini açıklayarak aydınlığa kavuşturma, tefsir.
Zanaat: El ustalığı isteyen işler.
Ayrıca bakınız ⇒
Paragraf Bilgisi
- Paragraf Bilgisi
- Paragrafta Yapı, Boyut, Anlam, Çeşit
- Paragrafta Ana fikir
- Paragrafta Konu
- Paragrafta Yapı
- Paragrafta Başlık
- Paragraf Kavramları
- Paragraf Soruları ve Çözme Teknikleri
- ÖSS Paragraf Soruları
Cümle Bilgisi