Anjanbman Nedir? Özellikleri, Örnekleri
Anjanbman Nedir? Özellikleri, Örnekleri
Anjanbman; şiirde cümlelerin, anlamın bir dize ya da beyitte bitmeyip diğer dize, beyit veya bendlere kaymasıdır.
Türk şiirine Fransız şiirinden geçti. Servet-i Fünun döneminde yaygınlaştı. Düzyazıyı şiire yaklaştıran önemli bir üsluptur.
Özellikle Tanzimat ve Servet-i Fünun dönemlerinde ritim ve ses açısından yeni bir söyleyişe ulaşmak amacıyla kullanılmış, müstezat biçiminin serbest müstezat olarak geliştirilmesinde anjanbmandan yararlanılmıştır. Tevfik Fikret bunun en yetkin örneklerini verir.
Ahmet Haşim‘in Yollar, O Belde gibi şiirlerinde de örneklerine rastlanan anjanbman en yaygın kullanımına Cumhuriyet’ten sonra vezinle de sınırlanmayan serbest şiirle ulaşır.
Örnekler:
Örnek-1
Ey yarının
inkılâb ordusunda çarpışacak
kahraman, öğren işte: Kuvvet=Hak?
(Haluk’un Vedaı’ndan, T. Fikret)
***
Örnek-2
Ey rûh-ı kâinât
Takdis edin: Beşer
takdise müstahaktır; odur Rabb-i hayr ü şer,
Rabb-i mümkinât
(Gökten Yere, T. Fikret)
Örnek-3
Geçen akşam eve geldim. Dediler:
Seyfi Baba
Hastalanmış, yatıyormuş.
– Nesi varmış acaba?
– Bilmeyiz, oğlu haber verdi
geçerken bu sabah.
– Keşke ben evde olaydım… Esef
ettim. Vah vah!
Bir fener yok mu, verin… Nerde
sopam?
Kız çabuk ol…
Gecikirsem kalırım beklemeyin. Zira
yol
Hem uzun, hem de bataktır…
Örnek-4
Kalbinde her dakika şu ulvî tahassürün
Mirkar-ı ateşini duy daima düşün:
Onlar niçin semada, niçin ben çukurdayım?
Gülsün neden cihan bana, ben yalnız ağlayım?
Yükselmek âsumana ve gülmek ne tatlı şey.
(Promete’den, Tevfik Fikret)
Örnek-5
Topla, fırlat ne varsa, taş, iğne,
Şu muhitin ser-i rehavetine.
O biraz belki canlanır ve senin
Zahmetin, himmetin ve fazlın için
Koyar elbet vatan, bu hasta nine
Bir sıcak buse terli nasiyene.
(Haluk’un Vedaı’ndan, T. Fikret)
Örnek-6
ELHAN-I ŞİTA – Cenap Şahabettin
Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş,
Eşini gaib eyleyen bir kuş gibi karlar
Geçen eyyâm-ı nevbaharı arar…
Ey kulûbün sürûd-i şeydâsu,
Ey kebûterlerin neşideleri,
O baharın bu işte ferdâsı
Kapladı bir derin sükûta yeri
Karlar
Ki hamûşâne dem-be-dem ağlar.
Ey uçarken düşüp ölen kelebek
Bir beyaz rîşe-i cenâh-ı melek
Gibi kar
Seni solgun hadîkalarda arar;
Sen açarken çiçekler üstünde
Ufacık bir çiçekli yelpâze,
Nâ’şun üstünde şimdi ey mürde
Başladı parça parça pervâze
Karlar
Ki semâdan düşer düşer ağlar
Uçtunuz gittiniz siz ey kuşlar;
Küçücük, ser-sefîd baykuşlar
Gibi kar
Sizi dallarda, lânelerde arar.
Gittiniz, gittiniz siz ey mürgân,
Şimdi boş kaldı serteser yuvalar;
Yuvalarda -yetîm-i bî-efgân! –
Son kalan mâi tüyleri kovalar
Karlar
Ki havada uçar uçar ağlar.
Destinde ey semâ-yı şitâ tûde tûdedir
Berk-i semen, cenâh-ı kebûter, sehâb-ı ter…
Dök ey semâ -revân-ı tabiat gunûdedir-
Hâk-i siyâhın üstüne sâfî şükûfeler!
Her şahsâr şimdi -ne yaprak, ne bir çiçek! –
Bir tûde-i zılâl ü siyeh-reng ü nâ-ümid…
Ey dest-i âsmân-ı şitâ, durma, durma, çek.
Her şâhsârın üstüne bir sütre-i sefîd!
Göklerden emeller gibi rizan oluyor kar
Her sûda hayâlim gibi pûyân oluyor kar
Bir bâd-ı hamûşun Per-i sâfında uyuklar
Tarzında durur bir aralık sonra uçarlar,
Soldan sağa, sağdan sola lerzân ü girîzân,
Gâh uçmada tüyler gibi, gâh olmada rîzân
Karlar, bütün elhânı mezâmîr-i sükûtun,
Karlar, bütün ezhârı riyâz-ı melekûtun.
Dök kâk-i siyâh üstüne, ey dest-i semâ dök.
Ey dest-i semâ, dest-i kerem, dest-i şitâ dök:
Ezhâr-ı bahârın yerine berf-i sefîdi;
Elhân-ı tuyûrun yerine samt-ı ümîdi…
Cenap Şahabettin (1870 -1934)