Cumhuriyet Döneminde Tiyatro

Cumhuriyet Döneminde Tiyatro

Cumhuriyet Döneminde Tiyatro

Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatında Tiyatro

  • Cumhuriyet Dönemi Türk Tiyatrosunun Genel Özellikleri
  • Cumhuriyet Dönemi Tiyatro Yazarları
  • Tiyatro
  • 1950’ye Kadar Türk Tiyatrosu
  • 1950-1970 Yılları Arasında Türk Tiyatrosu
  • 1970’ten Sonra Türk Tiyatrosu
  • Özet
  • Değerlendirme Soruları
  • Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar

Cumhuriyet Dönemi Türk Tiyatrosunun Genel Özellikleri

  • Cumhuriyet Dönemi’nde Türk tiyatrosu, Millî Edebiyat Dönemi‘nde başlayan gelişimini devam ettirmiş, daha güçiü bir yapıya kavuşmuştur.
  • İstanbul’dan sonra Ankara’da da Devlet Konservatuvarının açılması, Anadolu’da tiyatronun gelişimini hızlandırmıştır.
  • Özellikle Muhsin Ertuğrul’un Şehir Tiyatroları açma girişimleri, Türk tiyatrosunun gelişimine olumlu katkı sağlamıştır.
  • Cumhuriyet Dönemi’nde tiyatro, yeni Cumhuriyet’in ilkelerini halka aktarmada bir araç olarak hızla yaygınlaşmaya başlamıştır.
  • Bu dönemde çocuk tiyatrosu çalışmaları yapılmış, kadınlar sahnede daha çok yer almaya başlamış, devlet konservatuvarı açılmıştır.
  • Sade, açık bir dille nazım, nesir karışık olarak tiyatrolar yazılmıştır.
  • Geleneksel tiyatroyla (Karagöz, orta oyunu vs.) modern tiyatronun özelliklerinin bir arada görüldüğü eserler ortaya konmuştur.
  • Bireysel duygu ve düşünceler de sosyal kuramlardaki değişimler de tiyatrolarda sahnelenmiştir.
  • Cumhuriyet Dönemi’ndeki ilke ve inkılapların sonucunda akılcı ve bilimin öne çıktığı eserler yazılmıştır.
  • Bu dönemde epik tiyatro ve absürd tiyatro türlerinden de yararlanılmıştır.
  • Cumhuriyet Dönemi’nin ilk yıllarında oyun yazarları daha çok Türk tarihi ve efsanelerine yönelmiş, milliyetçiliği halka benimseten düşünceler üzerinde durmuşlar, toplumsal sorunları, değer yargılarının bozulmasını ve ağırlıklı olarak da ruhsal çelişkileri vermeye çalışmışlardır.
  • Oyunlarında, kişilerdeki ruhsal çatışmayı ilk ele alan yazarlardan biri, hecenin beş şairinden biri olan Halit Fahri Ozansoy’dur. Sanatçı, Sönen Kandiller adlı oyununda bir yandan aşırı duygulu, heyecanlı, bunalımları olan kişileri incelerken bir yandan da bu durumda oluşlarının nedenlerini psikolojik yönden açıklamaya çalışır. Vedat Nedim (Tör), Necip Fazıl Kısakürek, Nâzım Hikmet Ran da kişilerdeki ruhsal bunalım ve çatışmaların değişik nedenleri üzerinde durmuştur.
  • Bu dönemde sanatçılar, toplumumuzdaki değer yargılarının değişmesi sonucu ortaya çıkan sorunlarla da ilgilenmişlerdir. Üzerinde en çok durulan konulardan biri, yüzeyde kalan, taklitçilikten öteye geçmeyen Batılılaşma, bu yüzden kişilerin bayağılaşması; bir diğeri de sermaye gücünün, toplumun çeşitli kurumlarını ve insanları olumsuz yönde değiştirmesidir. Oyunların bir bölümünde yanlış Batılılaşmanın ortaya çıkardığı sorunlar sergilenirken bir bölümünde de gerçek Batı uygarlığının nasıl anlaşılması gerektiği ortaya konmuştur. Yukarıda adı geçen sanatçılarla birlikte İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Reşat Nuri Güntekin, Sabahattin Ali, Nahit Sırrı bu konularda eser kaleme almıştır.
  • Cumhuriyetin ilk yıllarında ulusçuluk yönü ağır basan idealist oyunlar yazılmıştır. 1930’lu yıllarda OsmanlI İmparatorluğu’nun yıkılış nedenleri, Anadolu’daki uyanış, mitoloji ve evrensel konular işlenmiştir. 1940’lı yıllarda aile yapısı, idealizm ile paranın gücü arasındaki çatışmalar ele alınmıştır.
  • 1950-1970’li yıllarda yazar sayısı artmıştır. Buna bağlı olarak konular da çeşitlenmiştir. Kimi yazarlar birey sorunlarından toplumsal sorunlara geçiş yaparken kimi yazarlar toplumsal sorunlardan kişiye inmiş, kimileri de evrensel sorunları ele almıştır. Eğitim ve sorunları ön plana çıkmış, kuşaklar arası, ‘kentli köylü arası eğitim farkından doğan çatışmalar işlenmiştir. Ebeveyn-çocuk, kadın-erkek, ağa-köylü, imam-muhtar-öğretmen ilişkileri işlenmiştir. Böylece toplumdaki bozuklukların temelinde bireyin bilinçsizliğinin yattığı, bilinçli olanların da sorumluluktan kaçtığı vurgulanmıştır.
  • 1970’ten sonra 12 Mart olayı buna bağlı olarak Türk tarihini yeniden gözden geçirme, işçi sorunları, Almanya’ya gidenlerin kültür çatışmaları, Almanya’da yetişmekte olan birinci, ikinci kuşak sorunları işlenmiştir.

Cumhuriyet Dönemi Tiyatro Yazarları

Ayrıca bakınız ⇒ Cumhuriyet Dönemi Tiyatro (Oyun) Yazarları ve Eserleri

1. Tiyatro

Cumhuriyet döneminin ilk yılları oyun yazarları daha çok tarihimize ve efsanelerimize yönelerek ulusçuluğu aşılayan düşünceler üzerinde durmuşlar, toplumsal sorunları, değer yargılarının değişmesini ve ruhsal çelişkileri vermeye çalışmışlardır. Bu konular arasında ruhsal çatışma ve çelişkilerin ağırlıkta olduğu göze çarpar.

Duygulu sözler, heyecan verici şiirsel konuşmalarla bir acıklı oyun havasında yazılan bu oyunlarda, kişinin psikolojik durumu yansıtılmaya çalışılmıştır.

Oyunlarında, kişilerdeki ruhsal çatışmayı ilk ele alan yazarlarımızdan biri, bir önceki kuşaktan bu yıllara geçen Halit Fahri Ozansoy‘dur. Sönen Kandiller adlı oyununda aşırı duygulu, heyecanlı, bunalımları olan kişileri incelerken bir yandan da bu durumda oluşlarının nedenlerini psikolojik yönden açıklamaya çalışır. Halit Fahri’yle birlikte, Vedat Nedim Tör, Necip Fazıl, Nazım Hikmet de kişilerdeki ruhsal bunalım ve çatışmaların değişik nedenleri üzerinde durmuşlardır.

Bu kuşağın yazarlarının ayrıca toplumumuzdaki değer yargılarının değişmesi sonucu ortaya çıkan sorunlarla da ilgilendikleri görülüyor. Üzerinde en çok durulan sorunlardan biri, Tanzimat döneminden başlayarak aydınların ve yazarların önemle üzerinde durdukları konu, yüzeyde kalan, taklitçilikten öteye geçmeyen Batılılaşma, bu yüzden kişilerin bayağılaşması, ikincisi de sermaye gücünün toplumun çeşitli kurumlarını ve insanları nasıl değiştirdiğidir. Oyunların bir bölüğünde yanlış Batılılaşmanın ortaya çıkardığı sorunlar sergilenirken, bir bölüğünde de gerçek Batı uygarlığının nasıl anlaşılması gerektiği ortaya konmuştur. Daha önce adı geçen üç yazarımız bu konulara da değinirken, onlara İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Reşat Nuri, Sabahattin Ali, Nahit Sırrı eklenmiştir.

2. 1950’ye Kadar Türk Tiyatrosu

Cumhuriyetin onuncu yılına değin Türk yurdunu, Türk ulusunu sevmek biçiminde gelişen ülkücülük de oyunlara konu olmuş, yazarlar bu duyguları aşılamak için kimi zaman efsanelere, kimi zamanda masallara yönelmişlerdir. Bu oyunlardan Faruk Nafiz‘in manzum olarak yazdığı Akın, Türklerdeki herşeyden üstün olan yurt sevgisini verirken, Özyurt Türk’lerinin adaletini, sanat sevgisini, yerleştikleri yerleri bayındır bir duruma getirmek için gösterdikleri çabaları ortaya koymaya çalışır.

1930’lu yılların Türk Tiyatrosu’nun özellikleri nelerdir?

Yaşar Nabi‘nin Mete; Behçet Kemal‘in Çoban ve Atilla; Necip Fazıl‘ın Sabır Taşı adlı oyunları Türk’lerin erdemleri ve uygarlığını yansıtmak amacını taşırlar. Kardeş kavgaları yüzünden yıkılan Osmanlı İmparatorluğunun acıklı durumu Yaşar Nabi‘nin İnkılap Çocukları‘nda ele alınırken hareket noktası Anadolu olmak üzere

Türk gücünün övülüşünü de Necip Fazıl‘ın Tohum; Faruk Nafiz‘in manzum olarak yazdığı Kahraman adlı oyununda buluyoruz.

Bu yılların yazarları arasında Selahattin Batu, mitolojiye ve masala yönelişiyle dikkati çeker. Güzel Helena, Oğuzata, Kerem ile Aslı onun mitolojiden yararlanarak yazdığı oyunlardır. Bu oyunlarda daha çok evrensel değerler üzerinde durmuştur.

Oyunlarda ele alınan konulara göre bir genelleme yaparsak Cumhuriyetin ilk yirmi yılında, kişi ve toplumsal sorunları birlikte ele alınmıştır diyebiliriz.

1940’lı yıllara geldiğimizde üzerinde durulabilecek üç yazar görüyoruz. Bunlar Ahmet Kutsi Tecer, Cevat Fehmi Başkurt ve Ahmet Muhip Dıranas‘tır.

Çözülen aile yapısına çözüm olarak sağlam temellere dayalı aile tezi savunulur.

Bu yazarların en çok ele aldıkları konunun aile yapısıyla ilgili olduğu göze çarpıyor. Değer yargılarının değişmesinin ve ekonomik koşulların aileyi etkileyişi üzerinde durulmuş, maddi değere önem verdikleri için yanlış yolda giden aileler yanında, yoksul ancak sağlam temellere oturmuş, düzgün bir yaşayışı olan aileler verilmiştir. Aile konusunun yanında yine Batılılaşmanın yanlış anlaşılması konusunun da sürdürüldüğü görülüyor.

1940’lı yıllarda Türk tiyatrosunda geleneksel Türk Tiyatrosu‘nun izleri görülür.

Ahmet Kutsi Tecer, bu konuları, geleneksel Türk tiyatrosundan da yararlanarak, Köşebaşı, Bir Pazar Günü, Satılık Ev adlı oyunlarında ele almıştır. Köroğlu ise, hak ve adalet kavramını bir Türk efsanesinden yararlanarak ortaya koyduğu oyunudur.

Ahmet Muhip Dıranas, toplumumuzdaki geleneksel, ataerkil ailenin, değişen ve modernleşen değerler karşısında ortadan kalktığını ortaya koyduğu Gölgeler adlı oyunuyla tanınmıştır.

Bu üç yazar arasında en çok oyunu olan Cevat Fehmi Başkurt‘tur. Yazar, ahlâk yönünden ele alarak, değişen toplumumuzdaki paranın gücü ve bu gücün bireylere yaptığı baskı üzerinde durmuştur. Bu sorunları daha çok, büyük kentlerde ve taşra ilçelerindeki yaşam üzerinde durarak yansıtmıştır. Konuyu ahlak yönünden ele alışı kişilerine de yansıyarak, ülkücü, meslek sahibi olan kişilerle, bilgisiz ve çıkarcı olanlar karşılaştırılmıştır. Yer yer fantaziden de yararlanan yazarın en çok tanınan oyunları arasında Büyük Şehir, Küçük Şehir, Paydos, Sana Rey Veriyorum, Tablodaki Adam, Buzlar Çözülmeden, Hepimiz Birimiz İçin ve Ölen Hangisi‘ni sayabiliriz.

3. 1950-1970 Arasında Türk Tiyatrosu

1950-60 yılları arasında roman yazarlarında olduğu gibi oyun yazarlarının sayısında da büyük bir artış, konularda çeşitlenme göze çarpıyor. Yine toplum sorunları ön planda olmakla birlikte yazarların toplum sorunlarına değişik hareket noktalarından yöneldikleri görülüyor. Kimi yazarlar bireyden toplum sorunlarına geçerken, kimileri olaydan ve durumlardan hareket ederek toplumsal sorunlara yöneliyorlar. Kimi yazarlar da evrensel sorunlar üzerinde durup, bu yoldan topluma gidiyorlar.

1950’li yılların tiyatrosunda köy sorunlarına eğilme görülür.

Bireyden topluma giden yazarlar olarak Oktay Rifat, Melih Cevdet, Haldun Taner, Nazım Kurşunlu, Orhan Asena, Çetin Altan, Refik Erduran, Turgut Özakman ve Nezihe Meriç’i görüyoruz. Bu yazarlar oyunlarının çoğunda kişideki ruhsal baskıları, tedirginlikleri, iç çatışma ve bunalımları toplumsal koşullara bağlarlar.

Oktay Rifat ilk oyunu olan Kadınlar Arasında da, büyük kentleri ele alarak, bu kentlerdeki toplum düzensizliğinin, ahlak çöküntüsünün aile üzerindeki etkisini gösterirken hareket noktası kişidir. Onu izleyen oyunlarından Oyun İçinde Oyun, Birinci Dünya Savaşı başlamadan hemen önce İstanbul’dan bir kesiti ele alarak değer yargılarındaki değişmeyi, Batılılaşma çabasında olan ancak bir senteze ulaşamadığı için yüzeyde bir Batılılaşmayla züppeleşen ve ona karşı yine senteze ulaşamadığı için kendisini yenileyemeyen iki kişiyi karşılaştırarak verir. Çil Horoz ve Zabit Fatma’nın Kuzusu‘nda da kişilerden hareket eden yazar, Yağmur Sıkıntısı‘nda aile yapısı içinde, toplumdaki bozuk düzeni yansıtır.

Sorunlar bireyden topluma yönelir.

Melih Cevdet‘in bireyden topluma yönelen iki başarılı oyunu İçerdekiler ile Mikadonun Çöpleri’dir. İçerdekiler, tutuklanmış bir öğretmenden hareket ederek özgürlüğü kısıtlanmış, ancak kişiliğini özgürlüğe kavuşturmuş bir insanla dışarıda dolaşmalarına karşın toplumun belli kalıplarından kurtulamayarak özgülüklerini tadamayan insanları karşılaştırır.

Bireyi hareket noktası olarak alan Haldun Taner Fazilet Eczanesi ve Huzur Çıkmazı adlı oyunlarında değişen toplum koşulları karşısında bağnazca düşünceleri yüzünden yanlış bir ahlak düşüncesiyle yaşamdaki değişikliklere karşı çıkanları verir.

Nazım Kurşunlu daha değişik konulara değinmiştir. Branda Bezi adlı oyununda, kendilerine başlarını sokacak bir ev yapma çabasında olan yoksul insanların karşılaştıkları güçlükleri yansıtırken, Çığ‘da kız kaçırma sorununa değinmiştir. Bu oyununda yine kişilerden hareket ederek, töreler ve alışkanlıklar yüzünden hemen hemen yaşam hakkını yitirmiş olan genç kız ve kadınların değişik sorunlarına bu arada evlenme sorununa değinir. Merdiven‘de yine bireyden, özellikle küçük memurdan hareket ederek toplumdaki aksaklıkları yansıtmıştır. Dumanlıda Telaki Var‘da ise yaşlı bir istasyon şefinin genç bir kadına duyduğu kıskançlıktan hareket ederek, kişisel duyguları işlemiştir.

Bireyden topluma yönelen yazarlardan biri olan Orhan Asena‘nın tarihten yararlandığını görüyoruz. Hürrem Sultan, Tohum ve Toprak, Atçalı Kel Mehmet, Şeyh Bedrettin onun tarihsel olaylardan ve kişilerden hareket ederek dönemini verdiği oyunlardır. Bunlarla birlikte tarihe yönelmeden toplum gerçeklerine yöneldiği iki oyunu olarak da Kocaoğlan ve Öç‘ü görüyoruz.

Oyunlarında köy sorunlarını da ele alan Necati Cumalı, Mine‘de kadını bir mal gibi kullanan ve bunu doğal sayan bir çevrenin yaşamını vermiştir. Bununla birlikte Yeni Çıkan Şarkılar, Aşk Duvarı, Zorla İspanyol adlı oyunları ise toplum sorunlarından çok bireyin iç dünyasını verir.

Çetin Altan ilk iki oyununda aileden hareket etmiştir. Çemberler‘de ailenin yoksulluğun ve dar bir yaşayış çemberi yüzünden aile bireyleri arasındaki çözülme, birbirinden kaçış üzerinde durulmuştur. Yazar oyunda, bireyin direnme gücünü aşan yaşam koşulları karşısında kaçışa yöneleceğini belirtir ve bireyin özgürlüğünü savunur. İkinci oyunu Tahtaravalli’de ise insanın maddi değerler karşısındaki durumunu yine aile sınırı içinde işler. Beybaba, Suçlular ve Mor Defter‘de de insanın huzursuzluğa ve yalnızlığa itilişinin çeşitli nedenleri üzerinde durmuştur.

Refik Erduran‘ın bireyden çevreye ve topluma doğru genişleyen oyunları arasında en tanınanı Cengiz Hanın Bisikleti’dir. Yazar bu oyunda eski yaşayış biçiminden kurtulamadığı halde kurtulmak için çaba gösteren bir erkeğin tutumundan hareket ederek Batılılaşmanın yanlış anlaşıldığını savunur. Karayar Köprüsü, Büyük Jüstünyen, Uçurtmanın Zinciri adlı oyunlarında ise üstün yetenekleri olan kişilerin topluma karşı olan sorumlulukları üzerinde durur. Kendisinin de içinde bulunduğu konu olarak dürüst bir gazetecinin patronunca sömürülmesini İkinci Baskı adlı oyununda ele almıştır. Tiyatromuz için yeni bir konu olan gazeteciliğin oyuna yansımasını Sevgi Sanlı‘nın Dilsizlerin Dili ve Recep Bilginer‘in Gazeteciden Dost adlı oyunlarında da görüyoruz.

Toplum dışına sürülmüş kişilerin toplumla uyuşmazlığını veren yazarlardan biri olan Turgut Özakman, bu kuşağın yazarları arasında, aşağılık duygusunu toplumsal koşullar açısından inceleyişiyle dikkati çeker. Güneşte On Kişi, Ocak, Paramparça, Komşularımız bu konuyu aile yaşayışı çerçevesinde verdiği oyunlarıdır.İlk oyunu olan Penbe Evin Kaderi‘nde ve Kaneviçe‘de kuşaklar arasındaki kopuşu, yabancılaşmayı ele alan yazar, Duvarların Ötesinde adlı oyununda, toplumun suçlu insanları bir kenara itişini eleştirerek onlara daha uygarca davranmak gerektiğini savunur.

Bireylerden toplum sorunlarına giden kimi yazarların olaylar ve durumlardan da toplum sorunlarına eğildikleri görüldüğü gibi doğrudan doğruya olaylardan toplum sorunlarına giden yazarların oyunlarıyla da karşılaşıyoruz. Turgut Özakman, Haldun Taner, Orhan Asena, Refik Erduran ve Çetin Altan bireylerden olaylara geçerken; Orhan Kemal, Oktay Rifat, Rıfat Ilgaz, Recep Bilginer, Cahit Atay ile Oktay Arayıcı olaydan hareket eden yazarlar olarak yer alıyorlar.

Osmanlı İmparatorluğu’nun yanlışları irdelenir.

Turgut Özakman‘ın, Reşat Nuri Güntekin’in Değirmen adlı romanından değişik-likler yaparak oyunlaştırdığı Sarıpınar 1914 bu konudaki en başarılı oyunudur. Osmanlı İmparatorluğu’nda, İstanbul’da oturan yöneticilerle Anadolu’daki kopukluğu ortaya koymaya çalıştığı bu oyunu izleyerek aynı çizgideki ikinci oyunu da Ulusal Kolej Disiplin Kurulu‘dur.

Devlet kurumlarıyla halk arasındaki kopukluğu Orhan Asena, Sağırlar Sövüşmesi adlı oyununda bu kopukluğu yansıtırken, Hacivat Politikacı’da bu kopmuşluğu halkın kötüye kullanışını ve politikacının çıkarcılığını vurgular. Fadik Kız adlı oyununda ise bir kızın toplumumuzun çeşitli aşamalarında nasıl sömürüldüğünü ortaya koyar.

Haldun Taner, Lütfen Dokunmayın adlı oyununda ilk olarak bireyden olaylara geçmeye başlamıştır. Devlet otoritesinin güçsüzlüğü ve politikacılar, Haldun Taner’i de ilgilendiren bir konu olmuştur. Günün Adamı‘nda, devlet adamlarına dayanarak büyük vurgunlar vuranların açık gözlülüklerini belirtirken devletteki düzensizliği eleştirir. Keşanlı Ali Destanı‘nda da devlet otoritesi olmayan bir toplumda özellikle yoksul çevrenin çektiği sıkıntıyı gözler önüne serer. Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım ile Eşeğin Gölgesi olaylara daha değişik açıdan bakan iki oyunudur. Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım‘da Türkiye’de geçimini güçlükle sağlayan kişilerin yıllar süren sömürülüşlerini güldürü havasında verirken, Eşeğin Gölgesi‘nde hayali bir ülkede sermaye patronlarının üstünlüğünü sergiler.

Refik Erduran, Ayı Masalı ve Direkler Arasında’da iki değişik konuyu ele almıştır. Ayı Masalı‘nda sınıflanmış bir toplumun çeşitli sorunlarını, Direkler Arasında adlı oyunuyla ise kadının çarşaflı gezdiği zamanlardan günümüze değin gelen bir takım sorunlara ve alışkanlıklara değinir.

Çetin Altan, yakından izlediği politikacıların çalışmalarını Komisyon adlı oyununda eleştirir daha da ileri giderek taşlar.

Bu dönem tiyatrolarında olaydan hareketle toplum sorunları incelenir.

Romanlarında da toplumsal sorunlara ağırlık veren Orhan Kemal, roman ve öykülerini oyunlaştırarak tiyatro alanına girmiştir. Sanatçının toplumsal bir kaygı taşıması gerektiği düşüncesinde olan Orhan Kemal, toplum sorunlarını, olayları ön plana alarak verme yoluna gitmiştir. Üç ayrı konuyu ele aldığı oyunlarından İspinozlar, yoksul bir göçmen ailesiyle, zengin ancak görgüsüz bir ailenin karşılaştırılmasıdır. 72. Koğuş, bir cezaevi koğuşundan hareket ederek, insanları suça itenin toplum düzeni olduğu düşüncesini ortaya koymaya çalışır. Kardeş Payı‘nın konusu ise kimi romanlarında da üzerinde durduğu Anadolu’dan büyük kentlere çalışmaya giden işçilerin sömürülüşüdür.

Cahit Atay ve Oktay Arayıcı birer oyunlarında birbirine yakın konulara değinmiş-lerdir. Cahit Atay Geristanda Var Bir Polis adlı oyununda yönetimdeki yozlaşmaya ayak uyduramayan dürüst bir polisin içine düştüğü, onun sürülmeye değin götüren durumları verir.

Oktay Arayıcı ise Seferi Ramazan Beyin Nafile Dünyası adlı oyununda bir başkomiserin kendi kendisini nasıl yok ettiğini veriyor. Ele alınan başkomiser, sürekli olarak yasalara uyulmasından söz eden ancak farkına varmadan kendisi yasaları çiğneyen, dar ahlak anlayışıyla hareket eden ve çevresinde olanlarla ilgilenmeyen bir kişidir. Bu durumuna bilgisizliği ve bilinçsizliği de eklenince yok olup gider.

Eğitimi eleştiren, yol gösterici oyunlar yazılır.

Rıfat Ilgaz, değişik durumlarıyla filme de alınan Hababam Sınıfı‘nda, bir okul sınıfından hareket ederek, toplumdaki düzensizlikleri ve değer yargılarını verir.

Recep Bilginer, devlet-vatandaş ilişkilerinde devleti değil, vatandaşı sorumlu tutan bir yazar olarak karşımıza çıkıyor. Ben Devletim adlı oyununda, yönetimde yüksek düzeydeki yöneticilerle kurulan ilişkilerde, vatandaşın haksızlık yapmadan ve hakkını çiğnetmeden haksızlıkla savaşması gerektiğini ortaya koymaya çalışır.

Evrensel konular da ihmal edilmez.

Topluma yönelik oyunlar yazan yazarların üçüncü grubunu oluşturanlar ise evrensel konulardan hareket ederek toplumu değerlendirenlerdir. Bu grupta Orhan Asena dışında önceki gruplara girmeyen yazarlarla karşılaşıyoruz.

Bu yazarların başında Aziz Nesin geliyor. Aziz Nesin Biraz Gelir misiniz?, Bir Şey Yap Met, Düdükçülerle Fırçacıların Savaşı, Tut Elimden Rovni, Çiçu ve Hadi Öldürsene Canikom adlı oyunlarında evrensel konuları işlemiştir. Değişik konuları ele alan yazarın birbirine benzer konulu iki oyununu görüyoruz. Biraz Gelir misiniz? Ve Bir Şey Yap Met adlı oyunlarında, toplumda küçük insan gözüyle bakılanların kendilerini kabul ettirip başkalarına yararlı oluşlarını veriyor.

Aziz Nesin’i Şahap Sıtkı İlter, Behçet Necatigil, Sabahattin Kudret Aksal ve Suat Taşer izlerler. Şahap Sıtkı ve Behçet Necatigil sanatçı yaşamından kesitler vermişlerdir. Şahap Sıtkı Ayrı Dünyalar adlı oyununda sanatçının evlilikle aile yaşamı ile bağdaşamayışı ve nedenleri üzerinde dururken Behçet Necatigil ise Kutularda Sinek‘te kafasını ve hayal gücünü zorlamadan birşeyler yaratmaya çalışan bir sanatçıyla, sanata ticaret hesaplarını karıştıran bir tüccar eleştiriciyi karşılaştırır. Yine Necatigil, Arttırma Salonu adlı oyununda daha değişik bir konuya değinmiştir. Bu oyunda satacak hiçbir şeyi olmayan bir öğrencinin “umut”unu açık arttırmaya çıkardığını görüyoruz. Ancak “umut” bir genç kızın kendisinin “umut” olduğunu söylemesi üzerine alıcı bulur. Alıcılar bir eşya olarak gördükleri genç kıza yüksek fiyatlar verirler. Genç kızın, namuslu bir genç kız olduğunun anlaşılması açık arttırmayı durdurur.

Tiyatroda, aile sorunları da ele alınır.

Sabahattin Kudret Aksal‘ın üç oyunu ise evlilik ve aile ile ilgilidir. Bunlardan Bir Odada Üç Ayna bir aileyi kuruluşundan ele alarak, yeni kuşaklar yetiştirmesini ve dağılıp yok oluşunu verir. Tersine Dönen Şemsiye evli bir erkeğin, kendisini bekar olarak tanıttığı bir genç kıza yaklaşmasını, durumu fark eden karısının boşanma davası açması üzerine tekrar evine dönüşünü, bir ailenin geçirebileceği sarsıntılardan biri olarak verir. Kahvede Şenlik Var‘da ise evliliğin bir çıkar anlaşması durumuna getirilişini görüyoruz. Aksal’ın ilk oyunu Şakacı aynı çevrede yaşayan bireylerin birbirleriyle olan ilişkilerini, çatışmalarını verip, bu ilişki ve çatışmaların hangi koşullar altında çözülüp, gevşeyebileceğini gösterir. Aksal’ın yönetime ilişkin bir oyun yazdığını da görüyoruz. Kral Üşümesi adlı oyununda yöneten-yönetilen ilişkileri üzerinde duruyor.

Suat Taşer, Turgut Özakman ve Tarık Buğra birer oyunlarıyla bu yazarlara katılırlar. Suat Taşer, Aşk ve Barış‘ta genel düzeyde insanlar arasındaki barış ve sevgi ülküsünü ele alır. Özakman atom bombalarının ve yok edici silahların insanları tehdit edişini Tufan adlı oyununda yansıtır. Tarık Buğra‘nın Ayakta Durmak İstiyorum‘unda da özgürlükleri için savaşan insanları buluyoruz.

1950-1970 yılları arasında romanlarda olduğu gibi oyunlarda da çeşitli sorunlarıyla köyün konu olarak alındığını görüyoruz. Ağaların köylüyü sömürüşü ve onlar üzerindeki baskıları, köy kadınlarının durumu, kan davası, köy yaşayışındaki değer çatışmaları oyunlara konu oluyor.

Ağa-köylü ilişkisinde ağaların yanlış tutumları eleştirilir.

Oyunlardaki ağalar, genellikle romanlarda olduğu gibi, köylünün elindekini avucundakini alan, kötü niyetli, köylüye eziyet eden, devletle olan ilişkileri kendi çıkarlarına göre ayarlayan kişiler olarak görülürler. Devlet gücünü kendilerinden yana çekmeyi de başarırlar. Henüz bilinçlenmemiş olan köylü ise yapılan baskıya ve sömürülüşüne karşı koymayı düşünmez. Kimi oyunlarda da yeni yeni bilinçlenmeye ağaya, muhtara baş kaldırmaya başlamışlardır.

Cahit Atay, Pusuda adlı bir perdelik oyununda, bir köy ağasının göz koyduğu kızı, kızın öldürtülmesini, sevdiği gence kaptırmamak için, o gencin saf bir köylüye verir. Ana Hanım Kız Hanım‘da ise bilinçsiz ve saf bir köylünün, ağa sözüne kanarak tek güvencesi olan ineği ile eşeğini elden çıkarışının izliyoruz.

Necati Cumalı, Susuz Yaz‘da ağa ile köylü arasındaki su sorununu ortaya koyup, bu sorunu köylünün yararına çözümlemeye çalışanların hapse bile girebileceklerini belirtiyor. Yine yaygın olan ağanın, köylünün toprağını sömürüş teması Fakir Baykurt‘un aynı adlı romanından oyunlaştırılan Yılanların Öcü‘nde ele alınıyor. Zeki Özturanlı‘nın Batak Gölü adlı oyunu yine romanlara da konu olan ağa ile köylü arasındaki balık avlama yüzünden çıkan çatışmayı ve köylünün yenilgisini anlatır.

Ağa-köylü çatışmasını veren oyunlar arasında Nazım Kurşunlu‘nun Toprağın Kurbanları‘nı, Hidayet Sayın‘ın Küçük Devler ve Penbe Kadın‘ını sayabiliriz. Penbe Kadın’ı öbür oyunlardan ayıran özelliği, bir köylü kadınının tek başına ağanın baskısına direnişini vermesidir. Yazar, aynı zamanda köyde hükümetin temsilcisi olan muhtarın çıkarı için haksız, ancak güçlü olandan yana olduğunu da ortaya koyuyor. Sabahattin Engin‘in oyununda ise değişik bir ağayla karşılaşıyoruz. Orda Bir Köy Var Uzakta‘da, önceki oyunlarda gördüğümüz, köylüye baskı yapan, onu sömüren ağa yerine, iyi yürekli, hemen hemen yazarın idealinde yarattığı bir ağayla karşılaşıyoruz.

Köy kadınının sorunları tiyatro aracılığı ile topluma duyurulur.

Köy oyunlarının bir kısmı da, köy kadınının değişik sorunlarını yansıtıyorlar. Üzerinde durulan sorunlar olarak, köy kadınının özgürlüğünün çok kısıtlı oluşu, kadının bir mal gibi satılabildiği, genç kızların en iyi para verenle evlendirilmesi, kuma, erkek çocuk anası olmadıkça kendisini çevreye kabul ettiremeyişi, kadınların erkeklerden çok çalışmakla birlikte hiçbir konuda düşüncelerinin alınmayışı göze çarpıyor. Değişik köy sorunlarıyla birlikte, köy kadınlarının sorunları üzerinde de en çok Cahit Atay‘ın durduğunu görüyoruz. Ana Hanım Kız Hanım‘la birlikte, Sultan Gelin, Yangın Memet, Kerpiç Memet adlı oyunları genç kızların evlenme sorunlarıyla, yaşama hakkı hemen hemen elinden alınan kadını konu edindiği oyunlarıdır. Necati Cumalı, Derya Gülü ve Nalınlar‘da, Recep Bilginer İsyancılar‘da, Turan Oflazoğlu Keziban‘da benzer konuları ele almışlardır. Güngör Dilmen ise Kurban adlı oyununda kuma sorununa değinir. Nazım Kurşunlu da Çığ’da kız kaçırma sorununu ele almıştır.

Köylerde kimi zaman kuşaktan kuşağa geçen kan davası da oyun yazarlarının üzerinde durdukları bir konu olmuştur. Bu konuyu ele alan oyunlar olarak Necati Cumalı‘nın Ezik Otlar‘ını, Ali Yürük‘ün Çatallı Köy‘ünü sayabiliriz.

Dini yanlış anlama eleştirilir.

Köy yaşayışını ele alan oyunlarda konu ne olursa olsun köylünün bilgisizliğinden kaynaklanan, dinde tutuculuğun yaygınlaşmasına dikkatlerin çekildiği görülüyor. Bu oyunların bir bölüğünde köylülerdeki ermişliğe inanış yansıtılıyor. Cahit Atay‘ın Ermiş Memet‘i, Yaşar Kemal‘in Yer Demir Gök Bakır adlı romanından uyarlanan Uzun Dere’si; Hidayet Sayın‘ın Topuzlu‘su ermişlik konusuna değinen önemli oyunlar arasında yer alıyorlar. Turan Oflazoğlu‘nun Allahın Dediği Olur; Talip Apaydın‘ın Bir Yol; Bekir Büyükarkın‘ın da Keçiler adlı oyunları dinin sömürülüşünü yansıtan oyunlar arasında görünüyorlar.

Fikret Otyam‘ın Mayın; Yaşar Kemal‘in Teneke; Sedat Veyis Örnek’in Manda Gözü adlı oyunları da değişik yönden köylüdeki değer yargılarının değişmesini verir.

Bu yılların politik eğilimli yazarları, genellikle toplumdaki bozuklukların toplumun bilinçsiz oluşundan ve bireyin sorumsuzluğundan ileri geldiği düşüncesindedirler. Bu yazarların bir bölüğü, toplum düzensizlikleri, dünya siyaseti ve içine düşülen bunalımların nedenlerine eğilirken bir bölüğü de insanlık sorunlarına genel bir yöneliş gösterirler. Kimi yazarlar da efsane ya da tarihe dayanarak çağın eleştirisini yapmışlardır.

Birinci gruptaki konulara eğilen yazarlar olarak Güngör Dilmen, Sermet Çağan, Adalet Ağaoğlu, Kerim Korcan, Güner Sümer, Başar Sabuncu ve Vasıf Öngören’i sayabiliriz.

Güngör Dilmen, Ayak Parmakları, Canlı Maymun Lokantası; Sermet Çağan, Ayak Bacak Fabrikası ve Öyle Bir Oyun; Adalet Ağaoğlu Evcilik Oyunu, Çatıdaki Çatlak, Tombala, Bir Sessiz Adam; Kerim Korcan Linç; Güner Sümer, Yarın Cumartesi, Bozuk Düzen; Başar Sabuncu, Şerefiye, Çark, Zenberek; Vasıf Öngören Asiye Nasıl Kurtulur adlı oyunlarında bu konulara değinmişlerdir.

Efsane ya da tarihe dayanarak çağın eleştirisini yapan yazarlara bir göz attığımızda yankılar uyandıran Midas’ın Kulakları, Midas’ın Altınları, Akad’ın Yayı, İttihat ve Terakki oyunlarıyla Güngör Dilmen başta geliyor. Onunla birlikte Turan Oflazoğlu‘nun Deli İbrahim, Dördüncü Murat ve Sokrates Savunuyor adlı oyunları önem taşıyor.

Bu yazarlara Erol Toy, Pir Sultan Abdal ve Parti Pehlivanı; İsmet Küntay da Tozlu Çizmeler adlı oyunlarıyla katılmışlardır.

1950-1970 yılları arasındaki yazarlardan Yıldırım Keskin İnsansızlar, Sedat Veyis Örnek Pirinçler Yeşerecek, Başar Sabuncu Kargalar‘la, genel olarak insanlık sorunlarına değinenler olarak dikkati çekmişlerdir.

4. 1970’ten Sonra Türk Tiyatrosu

1970’ten sonra yayımlanan roman ve öykü sayısında görülen artış, oyunda da kendini gösteriyor.

Oyunlara konu olarak, önceki yıllardan gelenlere Kurtuluş Savaşı, işçilerin sorunları, 12 Mart ve Türkiye dışındaki olaylar ekleniyor.

Kurtuluş Savaşı’na değinen yazarlar ve oyunlar olarak, Erol Toy‘un, Parti Pehlivanı‘nı, İsmet Küntay‘ın Tozlu Çizmeleri’ni; Ergin Orbey‘in Birinci Kurtuluştan‘ını; Erol Toy‘un İpteki‘ni; Lale Oraloğlu‘nun Yıl 1921‘ini, Fazıl Hayati Çorbacıoğlu‘nun Erkek Satı‘sını sayabiliriz. Bu oyunlarda Birinci Dünya Savaşı’ndan başlayarak, işgal altında İstanbul, Çerkez Etem olayı, Kurtuluş Savaşı, Milli Mücadele sonrası durum, Kubilay olayı öncesi artan konu olarak ele alınıyor.

12 Mart olayları da, Adalet Ağaoğlu‘nun, Kendini Yazan Şarkı,Cengiz Gündoğdu‘nun, Karar 71; Necati Cumalı‘nın, Yürüyen Geceyi Dinle; Uğur Mumcu‘nun anı kitabından uyarlanan Sakıncalı Piyade ve Macit Koper‘in Sabotaj adlı oyunlarında öncesi, sonrasıyla ele alınmıştır.

Bu yıllarda oyunlarda ele alınan değişik bir konu da işçilerin sorunları oluyor.

Çoğu gerçek bir olaya dayanan, ayrıca belgesel nitelik taşıyan oyunlar arasında Ömer Polat‘ın, 1975’te 804 İşçi; Hüsamettin Çetinkaya‘nın Hatboyu Şantiye; İsmet Küntay‘ın 403. Kilometre; Haşmet Zeybek‘in, Alpagut Olayı; Ali Taygun‘un, Fabrikalardan‘ı; Bilgesu Erenus‘un Nereye Payidar ile Ortak‘ını sayabiliriz.

Cumhuriyet dönemi yazarlarının bir bölüğünün de Türkiye dışındaki olaylarla ilgilenerek bu olayları konu alan oyunlar yazdıkları görülüyor. Bu yazarlar arasında da, Şili’de Av ile Ölü Kentin Nabzı adlı oyunlarıyla Orhan Asena; Gün Dönerken‘le Yavuzer Çetinkaya; Şahları da Vururlar‘la Ferhan Şensoy; Marangoz‘la Çetin Erginel önem taşıyorlar.

Konusunu tarihten alan oyunlar yazılır.

Bu yıllarda, daha önceki yıllardan gelen Turan Oflazoğlu‘nun IV. Murat, Kösem Sultan, Genç Osman, Orhan Asena‘nın Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe oyunları, tarihsel konulu oyunlar olarak önem taşırken Adnan Giz, Ömür Satan Hüsam Çelebi, Küçük Esma Sultan, Sokullu Ne Yapmalıydı adlı oyunlarıyla dikkati çekmiştir. Bu yılların tarihsel konulu oyunlar yazan yazarları arasında, Fazıl Hayati Çorbacıoğlu ( Koca Sinan), Mehmet Akın (Hikaye-i Mahmut Bedrettin) yer alırlar.

Tarihsel konulu oyunlar yazanlarla birlikte değişik konulu oyunlarıyla dikkati çeken yazarlar olarak Oğuz Atay, Nezihe Araz, Sadık Şendil, Oktay Arayıcı, Dinçer Sümer, Ülker Köksal, Başar Sabuncu, Tarık Buğra, Vasfi Uçkan, Muzaffer İzgü, İsmet Küntay, Lale Oraloğlu, Sevgi Soysal, Refik Erduran,
Yıldırım Keskin, Murathan Mungan, Macit Koper, Mehmet Keskinoğlu
… gibi adları sayabiliriz.

Cumhuriyet döneminin ilk yıllarından başlayarak oyun yazarlarının ele aldıkları konular gözden geçirilince roman ve öykü yazarlarıyla aralarında bir koşutluk dikkati çekiyor.

Roman yazarlarının üzerinde durdukları konuları, sahneye koydukları oyunlarında ele alan yazarlar, iletilerini topluma canlı olarak veriyorlar.

Özet

Cumhuriyetin ilk yıllarında ulusçuluk yönü ağır basan idealist oyunlar yazılır. 1930’lu yıllarda Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılış nedenleri, Anadolu’daki uyanış, mitoloji ve evrensel konular işlenir. 1940’lı yıllarda aile yapısı, idealizm ile paranın güçü arasındaki çatışmalar ele alınır.

1950-1970’li yıllarda yazar sayısı artar. Buna koşut olarak konu çeşitlenir. Kimi yazarlar birey sorunlarından toplumsal sorunlara geçiş yaparken; kimi yazarlar toplumsal sorunlardan kişiye inerler, bir üçüncü küme evrensel sorunları ele alır. Eğitim ve sorunları ön plana çıkar. Kuşaklar arası ve kentli köylü arası eğitim farkından doğan çatışmalar işlenir. Ebeveyn-çocuk, kadın-erkek, ağaç-köylü, imam-muhtar-öğretmen ilişkileri işlenir. Böylece toplumdaki bozuklukların temelinde; bireyin bilinçsizliğinin, bilinçli olanların da sorumluluktan kaçmalarının yattığı vurgulanır.

1970’ten sonra 12 Mart olayı buna bağlı olarak Türk tarihini yeniden gözden geçirme, işçi sorunları, Almanya’ya gidenlerin kültür çatışmaları, Almanya’da yetişmekte olan birinci, ikinci kuşak sorunları işlenir.

Yazar: Prof. Dr. Olcay ÖNERTOY

Değerlendirme Soruları

1.  “1940’lı yıllarda tiyatro eserlerinde aile yapısı işlenmiştir.”  Aşağıdaki bilgilerden hangisi tiyatro oyunlarında çözülen aile yapısına çözümü içerir?
A.  Değer yargıları değişmiştir, aileler bunu kabul etmeli,
B.  Kuşak çatışması vardır, iki kuşak aynı evde barınmamalı,
C.  Osmanlı kültürü ile Cumhuriyet kültürü karıştırılmamalı,
D.  Aileler maddi değerlere değer vererek yanlış yollara sapmamalı,
E.  Aile daha kuruluşunda sağlam temellere oturtulmalıdır.

2.  Osmanlı İmparatorluğu’nun Tiyatro oyunlarında irdelenmesinin 1950’li yıllara kalmasının nedeni ne olabilir?
A.  Tanzimatın anca yorumlanması,
B.  Demokrasinin getirdiği özgürlük ortamının değerlendirilmesi,
C.  Osmanlı hanedanından kişilerin edebiyatla uğraşması,
D.  Bilimsel Araştırmalardaki ilerlemelerin edebiyatçılara etkisi ve araştırmacı yazarların artması,
E.  Okur-yazar izleyici sayısının artması.

3. Cumhuriyet dönemi Türk tiyatrosunda toplumda kadının yerini ilk defa sorgulayan yazar hangisidir?

A.  Cevat Fehmi Başkurt
B.  Ahmet Muhip Dranas
C.  Haldun Taner
D.  Nazım Kurşunlu
E.  Orhan Asena

Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar:

  • Akyüz, Kenan. Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri I.And, Metin. Cumhuriyet Dönemi Türk Tiyatrosu, 50. Yıla Armağan 1973, 60. Yıla Armağan 1983.
  • Arayıcı, Oktay. Rumuz Goncagül, 2. Basım, İstanbul: 1976.
  • Kurdakul, Şükran. Çağdaş Türk Edebiyatı, 4 Cilt, İstanbul: 1992.
  • Necatigil, Behçet. Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü 13. Baskı, 1989.
  • Necatigil, Behçet. Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü.
  • Oktay, Ahmet. Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı, (1923-1950), 1993.
  • Önertoy, Olcay. Cumhuriyet Türk Roman ve Öyküsü, İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1984.
  • Özkırımlı, Atilla. Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, 4 Cilt 1982. 4. Baskı, 1984.
  • Tuncer, Hüseyin. Meşrutiyet Dönemi Türk Edebiyatı, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı I, II, 1996.
  • Ünlü, Mahir. Ömer, Özcan. Yirminci Yüzyıl Türk Edebiyatı I (1900-1923), 1987, II (1923-1949), III (1940-1960), 1990, IV (1940-19), 1991.

Ayrıca bakınız ⇒

Tiyatro

Türk Tiyatrosu

Benzer İçerikler:

Başa dön tuşu