Eleştiri (Tenkit) Yazı Türü ve Özellikleri
Eleştiri (Tenkit) Yazı Türü ve Özellikleri
Eleştiri (Tenkit) Nedir?
Bir sanat ya da düşünce eserini tanıtırken, zayıf ve güçlü yönlerini belirtme, bir yazarın gerçek değerini yansıtma amacıyla yazılan yazılara eleştiri (tenkit) denir.
Eleştiri; edebiyat, sanat veya düşünce ürünlerinin olumlu veya olumsuz yönlerini ortaya çıkarmak amacıyla yazılır.
Eleştiri (tenkit); bir şeye kıymet biçme, o şeyi kıymetlendirme demektir. Aslı Yunanca “Kritikos” kelimesinden gelen “Critic” (hükmetme) karşılığı olarak dilimizde kullandığımız “tenkit” kelimesi “nakd” kökünden türemiştir. “Nakd”, bir şeyi satın alırken verilen akçe, kıymet ölçüsüdür ve tenkit, o şeyi kıymetlendirme anlamını taşır. (F. A. Tansel, İyi ve Doğru Yazma Usûlleri, Cilt: I-II, s. 192)
Bir eser ya da yazar hakkında inceleme yapan ve bir değer yargısına varan kişiye eleştirmen (münekkit = tenkitçi) denir. Eleştirmen; düşünce, sanat ve edebiyat alanında topluma yarar sağlayan; sanatın, sanatçının ve toplumun yol göstericisi olan; eserlerdeki zenginlikleri gözler önüne seren; okuyucuya kılavuzluk yapan kişidir.
Eleştiride amaç; iyi olanın değerini ortaya koymak, sanatı unutul-maktan kurtarmak, iyi olmayana ve kötüye fırsat vermemektir. Eleştiri yapmak için inceleme yapmasını bilmek gerekir. İnceleme yoluyla, eleştirilecek olan şey tanıtılır, sonra eleştiriye geçilerek olumlu ve olumsuz yanlar bulunur ve bir yargıya varılır.(S. Sarıca – M. Gündüz, Güzel Konuşma Yazma, s. 354) (E. Kantemir, Yazılı ve Sözlü Anlatım, s. 242 – 243)
Eleştiri türü, yazarın tutumu ve konusuna göre olmak üzere iki başlık altında incelenebilir.
Yazarın Tutumuna Göre Eleştiri:
1. Öznel (İzlenimsel) Eleştiri: Edebî eserlerin okur üzerindeki izlenimlerinden hareketle yapılan eleştiri türüdür. Anatole France (Anatol Frans) tarafından ilkeleri belirlenen izlenimsel eleştiride eleştirmenin kişisel yargıları fazladır. Anatole France’a göre “İyi bir eleştirici, şaheserler arasında kendi ruhunun serüvenlerini anlatır. Nesnel sanat olmadığı gibi nesnel eleştiri de yoktur.” Ancak öznel yargıların ağırlıkta olduğu bu eleştiri türü edebiyatımızda pek tercih edilmemiştir. Nurullah Ataç bu türde yazmıştır.
2. Nesnel (Bilimsel) Eleştiri: Edebî eserlerin üslubunu, dilini, konusunu nesnel bir biçimde eleştiren türdür. Bilimsel eleştiride eserler, ölçütlerle değerlendirilir. Kişisel yargılara yer verilmez. Kaynak olarak bilimsel araştırmalara başvurulur.
Konusuna Göre Eleştiri
1. Esere Dönük Eleştiri: Adından da anlaşılacağı gibi eseri merkeze alan bir eleştiri türüdür. Eserin konusunu, olay örgüsünü, kahramanlarını, anlatım tekniklerini, imgelerini, çatışmalarını ele alan eleştirmen; bunların arasındaki ilişkiyi, eserdeki rolünü, eserin bütüne katkılarını ortaya çıkarmaya çalışır.
2. Sanatçıya Dönük Eleştiri: Sanatçıyı merkeze alan bu eleştiri türünde eleştirmen, eser ve sanatçı arasındaki ilişkiyi ele alır. Bu tür eleştirilerde sanatçının kişiliği ile eserleri arasındaki ilişki üzerinde durulur. Eleştirmen; sanatçının hayatını ve kişiliğini araştırır, inceler. Böylece bunların esere ne kadar veya nasıl yansıdığını ortaya çıkarır. Sanatçıya dönük eleştiriye göre eseri doğru yorumlayabilmek için yazarı tanımak, yazarın amacını bilmek gerekir.
3. Okura Dönük Eleştiri: Bir eserin her okurda aynı etkiyi uyandırmadığı ilkesinden hareketle; eleştirmen bu eleştiri türünde eseri veya sanatçıyı değil, eserin kendisi veya okur üzerinde uyandırdığı duyguyu değerlendirir.
4. Toplum ve Dış Dünyaya Yönelik Eleştiri: Bu eleştiri türünde eleştirmen; eser ile eserin oluştuğu dönem arasında sıkı bir ilişki olduğunu savunur, dönemle ilgili araştırmalar yapar. Elde ettiği bilgiler aracılığıyla eserin oluşturduğu dönemin tarihî ve toplumsal özelliklerini dikkate alarak eleştiri yapar.
Eleştiri yazarken şu özelliklere dikkat etmek gerekir:
- Eserin (ya da yazının), gerçeği yansıtmadaki başarısı nedir?
- Eser (ya da yazı), okuyucu üzerinde nasıl bir etki bırakmıştır?
- Eserin (ya da yazının) olayı okuyucularına anlatmasında, aktarmasında başarısı nasıldır? Eserdeki içtenlik, özgünlük ve hayal gücü; başarıya nasıl katkıda bulunmuştur?
- Eserde (ya da yazıda) yansıtılan duygu ile sanatçı arasında nasıl bir ilgi vardır?
- Genel olarak eser (ya da yazı) başarılı mıdır? Başarılı olduğu yanlar, başarılı olmadığı yanlar var mıdır?
Sanat eserini meydana getiren bazı şartlar, hatta yasalar vardır. Bunları bulup açığa çıkarmak gerekir. Eleştiri, mahiyetine uygun olarak meydana gelen dil varlığı ile bunu yapar. O, eser karşısında iki önemli görevi yerine getirmeye çalışır: Çözümleme ve yorumlama.
Eleştiri, sadece övgü ya da yergi değildir. Eleştiriler, ele alınan eserin ya da yazarın iyi anlaşılmasını sağlar.
Bu tür ürünlerde toplum, kişi ya da olayların kusurları, kötü ve gülünç yönleri ele alınmaktadır. Divan şiirindeki karşılığı “hiciv“dir. Halk şiirinde ise “taşlama” adı verilmektedir.
Bu tür yergiler, dikkatli ve iyi yapıldığında toplum sorunlarını dile getirmesi bakımından oldukça önemlidir. Yapılan yergi, bayağı ve kaba bir anlatımdan meydana gelirse insanları rahatsız etmektedir. Yergi, aynı zamanda, gerçeklere uygunluk derecesinde değer kazanmaktadır. Türk edebiyatında en büyük yergi ustası, 17. yüzyılda yaşayan Nef’î‘ dir.
Türkiye’de Eleştiri
Tanzimat dönemi Romantikleri Şinasi, Namık Kemal, Recaizade Ekrem, Abdülhak Hamid; Realistleri Samipaşazade Sezai, Beşir Fuad, Nabizade Nazım, Mizancı Murad’tır.
Serveti Fünun döneminde, Cenap Şahabettin intikad (sahte olanı gerçeğinden ayırmak) anlayışıyla tenkit eder. Halit Ziya, Mehmet Rauf, Nabizade Nazım, Hüseyin Cahit dönemin eleştiricileridir.
Ayrıca bakınız:
Cumhuriyetin ilk yıllarında eleştiri;
- Yahya Kemal ve
- Ahmet Haşim‘le başlar.
- İsmail Habip Sevük ve
- Ahmet Hamdi Tanpınar eleştiriyi edebiyat tarihi içinde ele alırlar.
- Nurullah Ataç,
- Suut Kemal Yetkin iki öznelci eleştirmendir.
Sistematik eleştirmenler Asım Bezirci, Fethi Naci, Hüseyin Cöntürk bağımsız yöntemi geliştirdi.
Sabahattin Eyüboğlu ile Vedat Günyol hümanist eleştirmenlerdir.
Çağdaş eleştirmenler;
- Mehmet Kaplan,
- Tahsin Yücel,
- Akşit Göktürk,
- Şara Sayın,
- Ünsal Oskay,
- Murat Belge,
- Orhan Burian,
- Tahir Alangu,
- Memet Fuat,
- Mehmet Doğan,
- Bedrettin Cömert,
- Enis Batur,
- Nihat Sami Banarlı,
- Cemil Meriç,
- Kenan Akyüz,
- Melih Cevdet,
- Konur Ertop,
- Orhan Şaik Gökyay,
- Alpay Kabacalı,
- Cevdet Kudret,
- Agah Sırrı,
- Berna Moran,
- Rauf Mutluay,
- Yaşar Nabi,
- Ahmet Oktay,
- Atilla Özkırımlı,
- Nermi Uygur ve
- Fuat Köprülü.
Dünya edebiyatında Boielau, A. France; Türk edebiyatında ise Mehmet Kaplan, Nurullah Ataç, Cemil Meriç ve Hüseyin Cahit Yalçın eleştiri türünün önemli temsilcileridir. Namık Kemal’in 1866’da yazdığı “Lisan-ı Osmanînin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülahazatı Şamildir” adlı yazısı edebiyatımızdaki ilk eleştiri yazısı olarak kabul edilir. İlk eleştiri kitapları olarak da yine Namık Kemal’e ait olan “Tahrib-i Harabat” ve “Takip” adlı eserler kabul edilir.
Eleştirinin belirleyici özellikleri nelerdir?
- Düşünsel plânla yazılır.
- Konu, yazının sonuna dek değerlendirilmesi yapılan esere bağlı kalmalıdır. Eser ile ilgili, değerli ve değersiz diye gösterilen yargılar, eserden alınacak örneklere dayandırılmalıdır.
- Yazar, yargılarında belirli ölçülere bağlı kalmalı, eleştirileri nesnel olmalı, “beğendim, hoşuma gitti”. gibi öznel değerlendirmelerden kaçınmalıdır. Bunun yanında eleştiri yazısını okutacak olan elbette eleştiri yazarının kendine özgü konuyu ele alış biçimi, kendine özgü yorumlayışı ve anlatımındaki üslûbudur.
- Eleştirisi yapılan çalışma, bütün boyutlarıyla ele alınmalı, kendi türü içindeki bilimsel, sanatsal, toplumsal yere oturtulmalıdır. Alanındaki diğer çalışmalarla karşılaştırılarak bu türe kattıklarıyla, kendisinden beklendiği halde katamadıklarıyla ele alınmalıdır.
Bu da gösteriyor ki eleştiri yazarı, her konuda eleştiri yazısı yazamaz, ancak uzmanı olduğu alanda yazabilir. Eleştiri yazarının alan bilgisi, eleştirdiği çalışmayı yapanın alan bilgisi ile en azından aynı düzeyde olmalıdır.
Eleştiri Örneği:
Yazınsal Yaratmada Bireyin İşlevini Nasıl Anlamalı?
Bir yapıtın açıklanmasında yazarın yaşamöyküsü, yapıtın anlaşılmasında temel bir öğe değildir; yazarın düşünce ve niyetlerinin bilinmesi de bu yapıtın anlaşılmasında temel bir öğe olamaz. Yapıt, önemli bir yapıt olduğu ölçüde, kendi gücüyle yaşar ve anlaşılır ve çeşitli toplumsal sınıfların düşüncelerinin çözümlenmesiyle de doğrudan doğruya açıklanabilir. Bir yazın ya da felsefe yapıtında bireyin işlevini yadsımak, yadsımak mı demektir? Kuşkusuz hayır. Ne var ki, bütün gerçekler gibi bu işlev de eytişimseldir (diyalektiktir), dolayısıyla onu neyse öyle anlayıp kavramaya çalışmak gerekir.
Yazın ya da felsefe ürünlerinin, yazarlarının yapıtları olduğunu yadsımayı kimse düşünemez; ne ki bunların da kendi mantıkları vardır, dolayısıyle keyfe bağlı yaratmalar değillerdir hiç de. Yazınsal bir yapıtta hem kavramsal bir dizgenin iç bağlantısı, hem de bir canlı varlıklar dizgesinin iç bağlantısı vardır; bu bağlantı, bunların birtakım bütünler oluşturduğunu gösterir; bu bütünlerin parçaları, birbirlerine göre, birbirlerinin yardımıyle, özellikle temel özleri yardımıyle anlaşılıp kavrayabilirler. Böylece, bir yandan şu sonuç çıkar ortaya: Yapıt ne denli büyük olursa o denli de kişisel olur; çünkü, ancak çok zengin ve güçlü bireylik, henüz oluşmakta bulunan ve topluluğun bilincinde pek az belirlenmiş olan bir evreni düşünüp görebilir ve son ayrıntılarına dek bunu yaşayabilir. ama bir yandan da şu sonuç çıkar ortaya: Bir yapıt ne denli büyük bir düşünür ya da yazarın kaleminden çıkmışsa o denli de kendi gücüyle kendini anlatabilir; dolayısıyle tarihçinin, yapıtı yaratanın yaşam öyküsü ya da düşüncelerine baş vurmasına hiç gerek kalmaz. En güçlü kişilik, düşünsel yaşamla en iyi özdeşleşen kişiliktir, toplumsal bilincin etken ve yaratıcı bütün temel güçleriyle en çok özdeşleşen kişilik. Bir yapıtın güçsüz ve tutarsız yanlarını anlamak söz konusu olduğunda ancak, yazarın kişiliğine ve yaşamının dış koşullarına baş vurmak zorunluluğu doğar çok kez.
Böylece, Goethe’nin pek yazınsal bir değer taşımayan bir sürü benzetme oyunları, hatta Faust’un birtakım cılız, güçsüz yanları, yazarın Weimar sarayında karşı karşıya bulunduğu zorunluklarla açıklanabilmektedir. Ama Goethe artık kendine yaraşır düzeyde bulunmadığı andadır ki Weimar bakanı yapıtta ön sıraya geçip varlığını duyurur.
Demek, toplumla bireyi, tinsel değerlerle toplumsal yaşamı birbirine karşıt görmek şöyle dursun, gerçek, bunun tam tersidir. Toplumsal yaşam, yaratma gücünün en son noktasına eriştiğinde, her ikisi de, en yüce biçimleri içinde birbirleriyle kaynaşmış olurlar; yazın alanında bu böyledir, felsefede, siyasal alanında da böyle. Racine ya da Pascal’ı PortRoyal’dan nasıl ayırabilirsiniz. Munzer’i Köylüler Savaşından, Luther’i din devriminden, Napoléon’u imparatorluktan ve Fransız Devrimiyle eski rejim arasındaki sürekli kavgadan? Tersine, topluluk ortaklığa dönüştüğünde, birey güçsüzleşip göze batar duruma geldiğinde aradaki karşıtlık iyice derinleşir. Ama o zaman da, yazınsal yaratma tarihinde, derin bilginleri çok ama yazınsal düşünce tarihçisini pek az ilgilendirebilecek olan yazılarla karşı karşıya bulunuruz artık..
( Lucien Goldmann. Matérialisme dialectique et histoire de la littérature, Çeviren: Tahsin SARAÇ, Türk Dili Dergisi, Eleştiri Özel Sayısı , Mart 1971)
Eleştiri Örnekleri
Ayrıca bakınız ⇒
- Eleştiri Türünün Gelişimi ve Türk Edebiyatında Eleştiri
- Edebi Tenkit (=Eleştiri,Tahlil, İnceleme) Nedir?
- Türk Edebiyatında Eleştiri
- Yeni Eleştiri Kuramı ve Özellikleri
- Edebiyatta Tarihi – Tarihsel Eleştiri Kuramı
- İzlenimci Eleştiri Kuramı
- Yapısalcı Eleştiri Kuramı ve Özellikleri
- Edebiyatta Sosyolojik Eleştiri
- Marksist Eleştiri Kuramı